HÜSAMZÂDE MUSTAFA EFENDİ
(Ö. 893/1488'den sonra) Osmanlı âlimi.
Asıl adı Muslihuddin Mustafa, babasının adı Hüsâmeddin'dir. Bursevî nisbesiy-le de anılması Bursa'da doğmuş olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Tahsilini tamamladıktan sonra dinî ve edebî ilimlerde seçkin âlimler arasında yer aldı. Değişik medreselerde müderrislik yaptıktan sonra Bursa'da Sultan Bayezid'in oğlu adına inşa edilen Sultan Mehmed Medresesi müderrisliğine, ardından da Bursa müftülüğüne tayin edildi ve bu görevde iken vefat etti. Bağdatlı İsmail Paşa ve Ömer Rızâ Kehhâle onun 1035 (1626) yılında vefat ettiğini kaydetmişierse de bu doğru değildir. Zira 968 (1561) yılında ölen Taşköprizâde Ahmed Efendi eserinde ondan bahsetmektedir Ayrıca Hüsamzâde'nin kendi hattıyla yazdığı er-Risâletü'z-zevkıyye 889 (1484) tarihini taşımakta, Bursalı Mehmed Tâhir ise kendi kütüphanesinde et-Teşrîh"ın 893 (1488) yılında müellif tarafından yazılan asıl nüshasının bulunduğunu kaydetmektedir. Hüsamzâde'nin mezarı Bursa'daki Zeynîler Kabristanı'ndadır.
Eserlerinde kullandığı akıcı üslûp ve ayrıca edebî ifadeleriyle dikkati çeken Hü-samzâde tasavvufa da ilgi duymuştur. Zeyniyye tarikatına intisap ettikten sonra birkaç defa halvete girdi ve zâhidâne bir hayat yaşadı. Tasavvufla irtibatından dolayı kaynaklarda keramet sahibi kişiler arasında gösterilir. Bunun yanında onun sohbet ehli ve düşkünlere yardım etmeyi seven bir kimse olduğu kaydedilir.
Eserleri.
Hüsamzâde'nin daha çok şerh ve haşiyelerden ibaret olan eserleri şunlardır:
1. Haşiye caîâ Şerhİ'l-Makaşıd, Metni ve şerhi Teftâzânfye ait olan kelâma dair esere yazılan haşiyenin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde mevcuttur. 96
2. Haşiye'ale't-Teivîh. Sadrüşşerîa'nın usûl-i fıkha dair Tenkihu'l-uşûl'üne yine kendisinin yazdığı et-Tavzîh adlı şerhe Teftâzânî tarafından et-Telvîh adıyla yazılan haşiyenin hâşiyesidir. 97
3. et-Teş-rîh alâ Şerhi'i-Viköye. Tâcüşşerîa'nın fıkha dair Vikâyetü'r-rivâye'sme torunu Sadrüşşerîa tarafından yazılan şerhin hâşiyesidir. Elli beş bölüm ve bir hatimeden meydana gelen eserin sonuna müellif, Muhtar b. Mahmûd ez-Zâhidî'nin Muh-iaşarü'/-Kudûrfye yaptığı şerh başta olmak üzere çeşitli fıkıh kitaplarından faydalanarak hazırladığı bir tekmile eklemiştir.98
4. Şerhu Nazmi îsâğûcî. Esîrüddin el-Ebherî'nin mantığa dair eserinin manzum hale getirilmiş şekline yazılan şerh olup bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde mevcuttur. 99
5. Haşiye 'alâ Hâşiyeti's-Seyyid eş-Şerif 'ale'l-Mutavvel. Hatîb el-Kazvînrnin Arap edebiyatına dair Telhîşü'l-Miftâh'ma Teftâzânî tarafından kaleme alınan el-Mutav-vel adlı şerhin Seyyid Şerîf el-Cürcânî'ye ait haşiyesi üzerine yazılmış bir haşiyedir. Hüsamzâde burada, aynı esere şerh yazan Molla Hüsrev'in Cürcânî'ye yönelttiği tenkitleri haksız bulup eleştirmiştir. Eserin 881 (1476) yılında müellif hattıyla yazılmış bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde kayıtlıdır.100
6. er-Risâletü'z-zevkıyye. Tasavvufa dair olan eser dört bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde yaratılış, sevginin sırrı ve bu sır üzerine bina edilen ruh, akıl. nefis gibi kavramların açıklanması, ikinci bölümde kadîm sıfatların işaret ettiği hususlar, üçüncü bölümde zâtı, sıfatları ve fiilleri yönünden Allah'ın birlenmesi, dördüncü bölümde bazı sûre ve duaların fazilet ve özellikleri ele alınmıştır. Kitabın müellif hattıyla olan 889 (1484) tarihli bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.101 Bu nüshanın son sayfasının kenarında. Hüsamzâde'nin daha küçük ebatta er-fîisâierü'ş-şevtayye adlı bir risalesinin daha bulunduğu kaydedilmektedir. 7. Mecmû'atü'I-münşe'ât. Müellifin yazdığı inşâ ve mektupların derlenmesinden meydana gelmiş olup çoğu Arapça ve Farsça, az bir kısmı ise Türkçe'dir.102
Bibliyografya :
Hüsamzâde Mustafa Efendi. el-Teşnh 'ala Şerhi'l-Vİkâye, Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 453, vr. ls-2"; a.mlf.. Haşiye 'ale't-Telvîh, Süleymaniye Ktp.. Lâleli, nr. 2225, vr. 121b-122°; TaşkÖprizâde, eş-Şeka"ik, s. 188;Mecdî, Şekâik Tercümesi, s. 206-207; Hoca Sâdeddin. Tâcü't-teuarîh (nşr İsmet Parmaksızoğlu), Ankara 1992, V, 156; Leknevî. el-Fevâ'idü't-behiyye, s. 213-214; Osmanlı Müellifleri, 1, 275; Hediyyetü't-'ârirırt, H, 439; Kehhâle, Mu'cemü'l-mü'eüifin, XI, 248; Recep Cici. Kuruluştan Fatih Devrinin Sonuna Kadar Osmanlılarda Fıkıh Çalışmaları (doktora tezi 1994. MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 255-258.
HÜSEYİN
Ebû Abdillâh el-Hüseyn b. Alî b. Ebî Tâlib el-Kureşî el-Hâşimî eş-Şehtd (ö. 61/680) Hz. Peygamber'in torunu,
Hz. Fâtıma ile Hz. Ali'nin küçük oğlu, Kerbelâ şehidi.
5 Şaban 4 yılında (10 Ocak 626) Medine'de doğdu. "Şehîd" lakabıyla meşhurdur. Göğsünden aşağısının dedesine çok benzediği rivayet edilir. Doğduğu zaman Hz. Peygamber, ağabeyi Hasan'a yaptığı gibi o güne kadar Araplar'ca pek bilinmeyen adını kulağına bizzat ezan okuyarak koydu ve doğumunun yedinci gününde akîka kurbanı kestirip Hz. Fâtıma'dan saçının ağırlığınca fakirlere gümüş dağıtmasını istedi. Hz. Hüseyin, ağabeyi Hasan ile birlikte tabiînden Ebû Abdurrahman es-Sülemrden kıraat öğrendi 103 dedesiyle annesinden ve babasından, ayrıca Hz. Ömer'den ve diğer bazı sahâbîlerden sekiz hadis rivayet etti.
Hz. Hüseyin de ağabeyi Hasan gibi ilk iki halife döneminde cereyan eden önemli olaylarda fiilen yer almadı. Hz. Osman zamanında Saîd b. Âs'ın Kûfe'den Horasan'a yaptığı sefere (30/651) ağabeyi ile birlikte katıldı. Daha sonra Hz. Osman'ın evini kuşatan isyancılara karşı babası Hz. Ali tarafından yine ağabeyi ile birlikte halifeyi korumak ve evine su taşımak üzere görevlendirildi.
Babasının halifeliği sırasında Hz. Hüseyin Kûfe'ye giderek onun bütün seferlerine katıldı; şehâdetinden sonra da yine onun vasiyetine uyarak ağabeyine itaat etti. Bu arada Hz. Hasan Muâviye ile anlaşmaya karar verdiği zaman ona karşı çıkmak istediyse de itirazının reddedilmesi üzerine vazgeçti ve beraberinde Medine'ye gitti. Daha sonra Hz. Hüseyin bu anlaşma dolayısıyla Muâviye'nin tahsis ettiği yıllık 2 milyon dirhemi onun vefatına kadar aldı 104ve daima ağabeyinin yanında bulundu. Hz. Hasan'ın vefatından (49/669) sonra ise I. Yezîd'in hilâfet makamına gelişine kadar (60/680) kendini ibadete vererek zühd ve takvaya dayalı bir hayat sürdürdü. Hz. Hüseyin'e ağabeyinin vefatı üzerine imam sıfatıyla biat edildiğine veya onun Muâviye aleyhine faaliyette bulunduğuna yahut kendi imameti için harekete geçtiğine dair ilk Sünnî ve Şiî kaynaklarında herhangi bir rivayete rastlanmaz; aksine bu husustaki birtakım kıpır-danışlara fırsat vermediği söylenir. Meselâ Hz. Hasan'ın vefat haberi Kûfe'ye ulaşınca taraftarları Hz. Hüseyin'e, babasıyla ağabeyinin intikamını almak için emrini beklediklerini bildiren bir mektup göndermişlerdi. Hucr b. Adî'nin, Muâviye'nin emriyle başlatılan camilerde Hz. Ali'ye hakaret etme faaliyetine karşı çıktığı için Öldürülmesi üzerine (51/671), Kûfe'nin ileri gelenlerinden bir kişi hem bu haberi iletmek hem de Hüseyin'i Kûfe'ye getirmek amacıyla Medine'ye gitmiş, durumdan haberdar olan Muâviye Hz. Hüseyin'e fitne çıkarmak isteyen kimselere fırsat vermemesi konusunda tavsiyede bulunmuş, o da cevabî mektubunda, "Seninle savaşmak ve sana karşı çıkmak niyetinde değilim" demiştir.105 Bununla birlikte Hz. Hüseyin'in Muâviye'ye karşı takındığı olumlu tavrı 56 (676) yılından sonra değiştirdiği muhakkaktır; çünkü bu yılda Muâviye'nin, oğlu Yezîd'e biat edilmesini istemesi pek çok müslüman gibi Hz. Hüseyin'i de rahatsız etmiştir.
Medine Valisi Mervân. Muâviye'nin yerine halef tayin ettiği oğlu Yezîd'e kendi adına biat almasını isteyen mektubunu Mescid-i Nebevfde okuyunca halk feveran etti. Abdurrahman b. Ebû Bekir Mervân'a, daha başlangıçta gerek kendisinin gerek Muâviye'nin yalan söylediğini ve saltanatı babadan oğula intikal ettiren Bizans sistemini müslümanların başına getirmek istediklerini söyleyerek bu teklife karşı çıkarken Abdullah b. Ömer Ye-zîd'in fâşıklığını, Abdullah b. Zübeyr ise Allah'a karşı gelene itaatin caiz olmadığını öne sürerek açıkça itirazda bulundular ve biata yanaşmadılar; Hz. Hüseyin de onlarla aynı fikirdeydi. Mervân'ın bu durumu bildirmesi üzerine Muâviye hemen Medine'ye gitti ve muhalefet eden kişileri çeşitli tehditlerle biata zorladı fakat başaramadı. Muâviye'nin ölümü üzerine {60/680) hilâfet mevkiine gelen Yezîd. Medine Valisi Velîd b. Utbe b. Ebû Süfyân'-dan her ne şekilde olursa olsun Hüseyin ve diğerlerinden biat almasını istedi. Velîd, henüz Muâviye'nin ölüm haberi duyulmadan Hz. Hüseyin ile Abdullah b. Zübeyr'i Mervân ile de istişare ederek yanına çağırttı. Fakat onlar Muâviye'nin öldüğünü ve haberin halk tarafından duyulmasından Önce biatlarınm alınmak istendiğini anladılar. İbnü'z-Zübeyr Mekke'ye kaçtı; Hz. Hüseyin ise Velîd ile görüşmeye gittiğinde, "Benim gibi bir adam gizlice biat edemez; zaten sen de halk katında açıkça yapmadığım bir biata razı olmazsın" diyerek ertesi gün halkın önünde biat edeceğini bildirdi. Mervân Velîd'e, yanından ayrılmadan önce Hüseyin'in biatini sağlamasını veya boynunu vurdurmasını tavsiye etti; ancak Velîd, "Sen benim için dinimi yıkacak bir şey tavsiye ediyorsun. Yemin ederim ki Hüseyin'i Öldürmek suretiyle dünyanın her yanına, üzerine güneşin doğup battığı bütün mal ve mülküne sahip olacağımı bilsem yine de bunu istemem" diyerek tavsiyesini reddetti 106 Velîd'in yanından ayrılan Hz. Hüseyin 28 Receb 60 (4 Mayıs 680) gecesi, kendisine şu anda böyle bir harekette bulunmasının yanlış olduğunu söyleyen baba bir kardeşi Muham-med b. Hanefiyye hariç bütün aile fertlerini yanına alıp Mekke'ye doğru yola çıktı.
Hz. Hüseyin'in Yezîd'e biat etmeyip Mekke'ye gittiğini haber alan Kûfeliler'-den Şebes b. Ribî ve Süleyman b. Surad gibi bazı ileri gelenler onu hilâfete getirmek için kendisine davet mektupları yazdılar 107 ayrıca Ebû Abdullah el-Cedelî başkanlığında bir heyet gönderdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin, durumu yerinde incelemesi için amcasının oğlu Müslim b. Akil'i Kûfe'ye yolladı. 5 Şevval 60 (9 Temmuz 680) tarihinde
şehre ulaşan Müslim İbn Avsece'nin evine indi ve Hz. Hüseyin adına biat almaya başladı. İlk aşamada 12-30.000 kişinin biat ettiği ve hatta Müslim'in Küfe Mes-cidi'nde açıkça bir konuşma dahi yaptığı rivayet edilmektedir.108 Yezîd, Müslim'in bu faaliyetini öğrenince Küfe Valisi Nu'mân b. Beşîr el-Ensârî'yi görevden alarak yerine Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyâd'ı tayin etti ve ondan Müslim'i şehirden çıkarmasını veya öldürmesini istedi. Ubeydullah'ın Hz. Hüseyin taraftarlarını ürküten tedbirler alması üzerine Müslim daha nüfuzlu bir kişi olan Hâni1 b. Urve el-Murâdî'nin evine yerleşti ve halkı ayaklanmaya çağırdı; hatta Ubey-dullah'ın kasrını kuşattı. Ancak Ubeydullah'ın safında yer alan Küfe ileri gelenlerinin nasihat ve tehditleri üzerine ayaklanan halk dağılmaya başladı ve geceye doğru Müslim'in yanında sadece otuz kişi kaldı; daha sonra onlar da dağıldı. Bu gelişmeler üzerine geceleyin Kinde kabilesine mensup Tav'a adlı bir kadının evine saklanan Müslim ihbar üzerine yakalanarak öldürüldü.109 Bu yüzden Kûfeliler'-den biat aldığını daha önce mektupla haber verdiği Hz. Hüseyin'e onların sözlerinden döndüğünü bildiremedi.
Hz. Hüseyin yeni gelişen olaylardan haberi olmadığı için Kûfe'ye hareket etmeye karar verdi. Her ne kadar Abdullah b. Abbas ona. Kûfeliler'in babasıyla ağabeyine yaptıklarını hatırlatıp sözünde durmayan bu insanların davetine uymamasını ve eğer Mekke'de kalmak istemiyorsa Ye-men'e gidip orada Müslim'in hâkimiyet kurmasını beklemesinin daha iyi olacağını söylediyse de Hüseyin kararından dönmedi. Yezîd'in halifeliğini tanımayan Abdullah b. Zübeyr ise Mekke'de kalmasını teklif etti ve biat almasına kendisinin de yardımcı olabileceğini bildirdi.110 Abdullah b. Ömer ve Ömer b. Abdurrah-man b. Haris gibi şahıslar da kesinlikle Kûfe'ye gitmemesini istediler, İbn Abbas ise hiç değilse yalnız gitmesini önerdi. Fakat Hz. Hüseyin, 8 Zilhicce 60 (9 Eylül 680) tarihinde umresini tamamladıktan sonra ailesi ve bazı taraftarlarıyla birlikte Kûfe'ye hareket etti.111 Birkaç gün sonra, bütün ailesini yanına aldığı için başlarına bir şey gelirse bunun soyunun tükenmesi demek olacağı endişesine kapılan amcasının oğlu Abdullah b. Ca'fer önce bir mektup yazarak durmasını istedi; sonra da Mekke Valisi Amr b. Saîd b. Âs e!-Eşdak'tan onun adına eman alarak kendisine gönderdi. Ancak Hz. Hüseyin, rüyasında Resûlullah'ı gördüğünü ve ister lehine ister aleyhine sonuçlansın başladığı işi tamamlamakla emrolunduğunu söyleyerek geri dönmeyi reddetti. Yolda şair Ferezdak ile karşılaşıp Kûfe'deki durumu sorunca, "Halkın kalbi seninle, kılıçları Benî Ümeyye iledir; ilâhî takdir ise gökten iner ve Allah dilediğini yapar" cevabını aldığı halde, "Doğru söyledin, Allah'ın dediği olur, Allah dilediğini işler ve rabbimiz her gün yeni bir iştedir. Takdir hoşumuza gidecek şekilde olursa nimetlerinden dolayı Allah'a şükrederiz; O şükredenlerin yardımcısıdır. Eğer takdir umulandan başka türlü çıkarsa niyeti hak ve takvası da teneşir tahtası olan kimse elbette taşkınlık göstermez" diyerek yolculuğunu sürdürdü.112 Ancak daha sonra Sa'lebiyye'de karşılaştığı iki yolcudan Kûfeliler'in biatlanndan caydığını ve Müslim b. Akil ile Hâni' b. Urve'nin Öldürüldüğünü öğrenince geri dönmek istedi; fakat bu defa da Müslim'in oğulları ve kardeşlerinin ısrarı üzerine yola devam etmeye mecbur oldu. Bu arada taraftarlarına isteyenlerin ayrılabileceğini söyledi, onlar da ayrıldılar; yanında sadece aile fertleriyle birlikte yaklaşık yetmiş kişi kaldı. Böylece sayısı azalan kafile Ninevâ bölgesindeki Kerbelâ'ya vardı.113
Küfe Valisi Ubeydullah'ın emriyle kafileyi uzun süredir 1000 kişilik kuvvetiyle gözetlemekte olan Hür b. Yezîd Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'ya ulaştığını valiye bildirdi; o da kafilenin sarp ve müstahkem yerlere sığınmasına engel olunmasını, susuz ve savunmasız bir yerde konaklamaya mecbur edilmesini istedi. Rey valiliğine getirilen Ömer b. Sa'd b. Ebû Vakkâs'a da ordusuyla Hz. Hüseyin üzerine yürümesini ve bu meseleyi halletmesini emretti. Ömer b. Sa'd önce bu işe yanaşmak istemediyse de yoğun ısrar ve görevden alınma tehdidi karşısında kafilenin üstüne yürüdü. Hz. Hüseyin Ömer'in gönderdiği elçiye kendisini Kûfeliler'in çağırdığını, 18.000 kişinin biat ettikten sonra bi-attarını bozduğunu, dönüp gitmek istediğinde de Hür b. Yezîd'in engel olduğunu ve kendisini buraya kadar gelmek zorunda bıraktığını anlattı ve, "İzin verin dönüp gideyim" dedi.114 Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin ile çarpışmak istemediği için bu cevaptan memnun kaldı ve durumu Ubeydullah b. Ziyâd'a bildirdi. Ubeydullah ise Yezîd'e biati önermesini ve reddi halinde kafilenin su ile irtibatını kesmesini istedi. Bunun üzerine Ömer, Hz. Hüseyin'i Kûfe'ye çağıranlar arasında bulunan Amr b. Haccâc'ı su yollarını kesmekle görevlendirdi; sonra da birkaç defa Hüseyin'le gizlice görüştü.115 Aralarında ne konuştukları tam olarak bilinmemekle beraber tahminlere göre Hz. Hüseyin şu teklifleri yapmıştır: Geldiği yere dönmek, bizzat Yezîd'e gidip biat etmek veya İslâm serhadlerinden birinde cihadla meşgul olmak. Ömer. kabul edilebileceği ve böylece kendisinin de bu sıkıntılı işten kurtulacağı ümidiyle teklifi Ubeydullah b. Ziyâd'a bildirdi. Ubeydullah önce bu teklifi uygun gördüyse de Sıffîn'de Hz. Ali'nin safında çarpışanlardan Şemir b. Zülcev-şen ona önemli bir fırsatı kaçırmış olacağını hatırlatarak Fırat nehriyle irtibatı kesilmiş ümitsizlik içindeki Hüseyin'i isteğine boyun eğdirmesini veya cezalandırmasını söyledi, ayrıca onun Ömer ile geceleri gizlice görüştüğünü belirtti. Bunun üzerine Ubeydullah, Şemir ile Ömer'e bir mektup göndererek Hüseyin'in doğrudan kendisine teslim olmasını sağlamasını, bunu başaramazsa onunla savaşmasını, aksi takdirde kumandayı Şemir'e bırakmasını emretti. Şemir karargâha 9 Muharrem Perşembe günü ulaştı. Ömer b. Sa'd kumandayı, dolayısıyla kazandığı dünyalığı elden kaçırmamak için bu görevi yerine getireceğini söyledi. Hz. Hüseyin ve yanındakiler o geceyi dua, namaz ve istiğfarla geçirdiler.116
Ertesi gün Hz. Hüseyin gerekli savaş hazırlıklarını yaptıktan sonra atına bindi ve önünde bir mushaf olduğu halde Ömer'in ordusuna yaklaşarak kendisinin buraya geliş amacını anlamaları, hakkında insaflı hüküm vermeleri halinde saadete kavuşacaklarını ve üzerine yürümelerine gerek kalmayacağını, mazeretini dikkate almamaları durumunda ise istediklerini yapmalarını söyledi. Bazı kaynaklara göre Hz. Hüseyin bu konuşmasında anne babasının ve amcalarının İslâm'a hizmetlerini dile getirmiş, Resûl-i Ekrem'in kendisi hakkındaki övücü ifadelerinden söz etmiş ve kanını akıtmanın büyük vebal doğuracağını hatırlatmıştır.117 Hz. Hüseyin'in bu konuşması üzerine Hür b. Yezîd yaptıklarına pişman olarak onun safına geçti.
Ömer b. Sa'd'ın sancağıyla gelip ilk oku atması üzerine başlayan savaş birbirine denk olmayan bu kuvvetler arasında tam bir dram şeklinde devam etti ve Hz. Hüseyin'in savaşa başlarken yirmi üç süvariyle kırk piyadeden oluşan askerleri kısa sürede azaldı. Savaşın sonlarında artık sıcak ve susuzluktan bitkin hale düşen bu az sayıdaki insanın başında piyade olarak cesaretle dövüşen Hz. Hüseyin'e Şemir b. Zül-cevşen'in emriyle her taraftan hücum edildi. Sinan b. Enes en-Nehaî önce bir harbe saplayıp onu yere düşürdü, sonra da atından inerek saçlarını ve daha sonra başını kesti; oradakiler de cesedini soyup her şeyini, ardından da çadırları yağmaladılar. Bu arada Hz. Hüseyin'in hasta yatağındaki oğlu Ali Zeynelâbidîn öldürülmek işlendiyse de Ömer b. Sa'd buna engel oldu.118 Şehidlerin cesetleri ertesi gün Benî Esed mensuplarının ikamet ettiği Gâdiriyeköylülerince toprağa verildi.
Hz. Hüseyin'in kesik başı ve esirler Dı-maşk'a gönderildiğinde Yezîd görünüşte üzülmüş ve Hüseyin'i öldürtmesi sebebiyle Ubeydullah b. Ziyâd'a lanet etmiştir. Ancak onun bu üzüntüsünde samimi olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü gerçekten üzülmüş olsaydı Ubeydullah. Şemir ve diğerlerini hiç değilse görevlerinden alması gerekirdi; ayrıca öldürme emrini verenin bizzat kendisi olduğu yolunda rivayetler de vardır.119 Bununla beraber Hz. Hüseyin'in katliamdan kurtulan oğlu, kızları, kız kardeşi ve Tâliboğullarfndan diğer esirler Dımaşk'ta birkaç gün tutulduktan sonra Yezîd tarafından bir muhafız birliği refakatinde Medine'ye gönderilmiştir. Hz. Hüseyin'in başının nereye gömüldüğü konusu ihtilaflıdır. Medine'de Baki' Mezarlığı'na, Necef te babasının yanına. Küfe dışında bir yere, Kerbelâ'da cesedinin konulduğu kabre, Dımaşk'ta bilinmeyen bir yere, Rakka'ya, hatta Ka-hire'ye gömüldüğüne dair rivayetler bulunmakta Muhsin el-Emîn, 120 ve bunlardan birincisi daha güçlü bir ihtimal olarak görülmektedir.121 Öte yandan İbn Şehrâşûb. Şeyh el-Müfîd, Muhammed Bâkirel-Meclisî. Muhsin el-Emîn, Fehmî Üveys gibi Şiî yazarları Hz. Hüseyin'in doğumu, çocukluğu, gençliği ve şehâdetiyle ilgili tarihî gerçeklere uymayan pek çok olağan üstü hadise ve keramet rivayet ederler.
Kaynaklar Resûl-i Ekrem'in iki torununu çok sevdiğini, isteklerini tereddütsüz yerine getirdiğini, onlarla oyun oynadığını, sırtına bindirip gezdirdiğini, hatta secdede İken üstüne çıktıklarında inmelerine kadar beklediğini yazar ve onlara olan düşkünlüğünü gösteren birçok rivayet nakleder. Bir gün Hz. Peygamber minberde iken Hasan ile Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görünce konuşmasını yarıda keserek aşağı inip onları kucaklamış ve, "Cenâb-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir 122 derken ne kadar doğru söylemiş; onları görünce dayanamadım" dedikten sonra konuşmasını sürdürmüştür 123Müslümanların Ehi beyt'e ve âl-i abaya dahil olan Hz. Hasan ile Hüseyin'e duyduğu sevgi ve şefkat Resûl-i Ekrem'in vefatından sonra da devam etmiştir. Meselâ Hz. Ömer, hilâfeti sırasında divan teşkilâtını kurup herkese yapılacak yardımları belirlerken onlara Bedir Gazvesi'ne katılanlara verilen miktarda tahsisat ayırmıştır.124 Hz. Hüseyin Resûlullah'ın sevgili torunu, emaneti ve reyhânesi (çiçek demeti) denilerek müslümanlardan daima sevgi, şefkat ve bağlılık görmüş, böylece altı yaşında kaybettiği dedesinin ve annesinin yokluğunu fazlaca hissetmemiştir. Ayrıca ağabeyi Hasan ile birlikte bütün İslâm dünyasında olduğu gibi Türkler arasında da Resûlullah'ın sevgili torunu sıfatıyla daima sevilmiş, sayılmış ve adları çocuklara verilen en yaygın isimler arasında yer almıştır.
Şiî dünyası, Şiîliğin hareket noktası ve temel şahsiyeti Hz. Ali olmakla birlikte, şehid edilişinin arka planında varlığını sürdürebilen güçlü bir siyasî kuruluş bulunmadığından bu olayla fazla İlgilenmemiş, Hz. Hüseyin'in şehâdetini ise Şiîliğe hayat veren bir kaynak telakki ederek içtimaî ve siyasî hayatın parolası haline getirmiştir. Bugün İslâm dünyasının en büyük azınlık mezhebini oluşturan İsnâaşe-riyye İmâmiyyesi'nin özellikle duygu ve gönül hayatını Hz. Hüseyin sevgisi yönlendirmektedir. Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehid edilişinin hâtırasını anmak için yapılan ve "taziye" denilen yas merasimleri, onu imamların üçüncüsü ve on dört ma'-sûm-ı pâkin 125 beşincisi kabul eden Şiî dünyasında başlı başına bir olaydır.126 Ancak Sünnîler'in tuttukları 10 127 Muharrem orucunun Kerbelâ tâziyesiyle bir ilgisi yoktur.128 Hz. Hüseyin'in acıklı sonu İslâm edebiyatında başlı başına bir tür oluşturmuş ve özellikle taziye törenlerinde okunmak üzere Şiî şair ve edipleri tarafından "maktel" veya "maktel-i Hüseyin" denilen mersiye ve okuma parçaları kaleme alınmıştır.129
Hz. Hüseyin'in çocuklarından Ali el-Ek-ber Kerbelâ'da kendisiyle birlikte şehid olmuş, Ca'fer ve Abdullah adlı oğullarından devam etmeyen soyu diğer oğlu Ali Zeynelâbidîn"den devam ederek seyyid unvanıyla tanınmıştır. Ayrıca Fâtıma ve Sekîne adlı iki de kızı vardı.
Bibliyografya :
İbn Mâce. "Libâs", 20;Tirmizî. "Menâkıb", 30; Nesâî. "Cum'a", 30, '"îdeyn", 27; Ebû Mih-nef, Malçtelü't-Hüseyin, Bağdad 1977; el-İmâme ue's-siyâse.1 165, 178, 180 vd., 182, 184-187, 188 vd., 204-206; li, 3, 4-8; Belâzürî. Ensâb, İV/A, s. 101, 102 vd., 121 vd.;IV/B,s. 1, 12-16, 17, 18, 22, 23, 29, 40, 77, 81, 109; V, 69 vd.; Dîneveri. el-Ahbârü't-ttuâl, s. 218, 224 vd., 228-229, 230 vd., 243-260,284-285; Ya'kübî. Târih, Mecef 1384, II, 216, 217, 229 vd., 233; Taberî, Târih (de Coeje). 1, 2413, 2836, 3020, 3461; II, 9 vd., 173, 216-220 vd., 228-229, 233 vd., 257-258, 272, 273 vd., 276-278, 279 vd., 315-390; a.mlf.. CâmıV/-beyân(Bulak), III, 211-213; XXII. 7; a.mlf., Delâ'ilü'i-İmame, Necef 1369/1949, s. 71-80; İbn Abdürabbih. el-%dü 'l-ferid, V, 118-126; Mes'ûdî. Mürûcü'z-zeheb (Abdülhamîd), II, 289, 361; [[[, 54, 55, 56, 57,60,68, 247; Ebû'l-Ferec el-İsfahânî. el-Eğânî, 1, 22; IX. 13, 22,180-181, 182, 183, 184, 219-220; XII, 7, 195, 196, 334; XIV, 221, 229, 261; XV, 147, 291, 392; XVII, 32, 40, 153, 219, 295, 296; XVII], 40, 62, 288; XIX, 129, 153, 191; XXI, 114, 115,359-360, 393; Halîmî, ei-Minhâc, II, 436; Şeyh el-Müfîd. el-İrşâd, Necef 1382/1962, s. 197-253; a.e. (tre. I. K. A. Howard}. London 1981, s. 296-379; Kâdî Abdülcebbâr, Teşbttü delâ'ili'n-nübüvue (nşr. Abdülkerîm Osman), Beyrut 1966, s. 17-19,238, 239, 277, 528-529, 531, 536, 555, 567, 568, 574; İbn Abdülber, el-İstt'âb, I, 392-399; a.mlf., et-Kâfî, I, 273-274; İbn Asâkir. Târihu Dtmaşk (Amrevî), XIV, 111-260; İbn Şehrâşûb, Menâkt-bü Ali Ebi Tâtib, Mecef 1375-76/1956, III, 206-272; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 503 vd., 505-511; IV, 15vd.,20vd.,30vd.,38-39,40vd.,46-81; a.mlf., Ûsdü't-ğâbe, [], 18-23; İbn EbO'l-Hadîd. ŞerhuNehci'l-belâğa {nşr. M. Ebü'l-Fazl), Kahire 1385-87/1965-67, IV, 71-72, 78-79; Zehebî, A'lamü'n-nübelâ', III, 280-321; IV, 268; İbn Ke-sîr, el-Bidâye, VIII, 172-211; İbnü'l-Verdî. Tetim-metü'l-Muhtaşar fi a/ı bârı 7-foeşer( nşr. Ahmed Rıfat el-Bedrâvî): Beyrut 1389/1970,1, 259 vd.; İbn Hacer. Tehzîbü't-Tehzîb, II, 299-308; a.mlf.. el-İşâbe, 1,683; İbnü's-Sabbâğ el-Mâlikî, el-Fuşü-lü'l-mühimme /T ma'rifeü ahvâli'l-e'imme, Necef 1381/1962, s. 156-186; Âmin. Behcetü'l-me-hâfil ve buğyetü'l-emâşil, Kahire 1330-31, I, 230 vd.; Meclisi. Bihârü'l-enuâr, Tahran 1305, X, 66-89, 140-300; Şevkânî, Derrü's-sehâbe, s. 293-299, 607 vd.; Ali Paşa Mübarek, el-{jitatü't-Tevfîkıyye, Kahire 1980, IV, 194-203; Mâzende-rânîel-Hâİrî. Me'âlü'ş-şıbteyn fiahvâli'l-Hasen ue'l-Hüseyn, Necef 1380/1960, I, 60-465; II, 468-804; D. M. Donaldson, The Shİ'ite Religion, London 1933, s. 79-100; Fehmi Üveys. Şehtdü Kerbelâ: et İmâm el-Hüseyn b, 'Alt b. Ebi Tâlib, Kahire 1948. s. 100-217; Zirikli. el-A'lâm, II, 263-264; M. Lebîb el-Buhî. Maşra'u'l-imam el-Hüseyn, Kahire 1955, s. 42; Monchİ-zadeh, 7a'-ziya des Persîschen Passionssptel, Upsala 1967; FazI Ahmed, Husain: The Great Martyr, Lahore 1969; M. Husayn Tabatabai. Shi'ite islam (trc. S. Hossein Nasr). London 1975, s. 9, 57, 60, 75, 79, 181. 190. 194-201, 208, 220, 232; Mah-moud Ayoub, Redemptive Stıffering in İslam: a Study of the Deuotİonal Aspects of 'Âşürâ İn Twelwer Shi'İsm, The Hague 1978; S. H. M. Jaf-ri, The Origins and Early Deoelopment ofShl'a İslam, London 1979, s. 174-221; M. Asım Koksal. İslâm Tarihi: Hz. Hüseyin ue Kerbelâ Faciası, Ankara 1979; Abdülbâki Gölpınarlı, Tarih Boyunca İslam Mezhepleri oe Şiîlik, İstanbul 1979, s. 380-397; W. C. Chittick. A Shİ'ite An-thology, London 1980, s. 93-113; Hasan İbrahim Hasan. Zü'amâ'ü'l-lslâm, Kahire 1980. s. 197 vd.; Abdüşşâfi M. Abdüllatîf, el-'Âlemü'i-İslâmî fıVaşn'l-Ûmeuı 41-132 h./661-750 m.: dirase siyâsiyye. Kahire 1404/1984, s. 472 vd.; M. Mahir Hammâde, et-Veşâ'iku's-siyâsiyye ve't-idâ-riyye, Beyrut 1407/1987. s. 78-81, 91-107; A'yânü'ş-Şfa, I, 578 vd.; IV, 390-394; Hasan îsâ Ebû Yâsîn. Şt'ru Hemdân ue ahbâruhâ fî'l-Câ-hiliyye ue't-İslâm, Riyad 1983. s. 130 vd.; M. Momen, An Introduction to Shi'i islam, Mew Haven-London 1985, s. 28-33, 240 vd.; E. Ruhi Fığlalı, Imâmlyye Şiası, İstanbul 1984, s. 90-105; a.mlf., Türkiye'de Alevîlik ve Bektaşîlik, İstanbul 1991, s. 332; Ali Naqi Naqvi, The Martyrdom ofKarbala (trc. S. Ali Akhtar), Ka-rachi 1984; Shaykh Muhammad Mahdi Shams al-DIn. The Rising ofal-Husayn: Its Impact on the Consciousness of Müslim Society (trc I. K. A. Howard|, London 1985; The imam Husayn (ed. Muhammadi Trust of Great Britain and Northern Ireland), London 1986, [-XII; Hasan Onat, EmevÜer Devri Şiî Hareketleri ue Günümüz Şiîliği, Ankara 1993, bk. İndeks; Ömer Süleyman el-AkıIî, "Vak'atu Kerbelâ", Mecelietü Kûlliyyeti'l-Âdâb Câmi'atü'İ-Mellk Sıfûd, XI[|/ 2, Riyad 1986. s. 463-496; Bustânî. DM, VII, 48-49; Ahmed Ateş. "Hüseyin", M, V/l, s. 634-640; L Veccia Vaglİeri, "al-Husayn b. cAli b. Abı Tâlib". £/2(İng.).IIl, 607-615; "İmâmHüseyn", DMT, II, 349-354.
Literatür.
Resûl-i Ekrem'in torunu, Hz. Ali ile Fâtıma'nm çocuğu olması ve daha çok İslâm tarihinin en Önemli olaylarından biri sayılan Kerbelâ'da şehid edilmesi sebebiyle Hz. Hüseyin hakkında geniş bir literatür meydana gelmiştir. Bu konuda hadis külliyatı, İslâm tarihi kaynakları ve biyografik eserlerde bulunan zengin malzemenin yanında pek çok monografik çalışma da vardır.
Hadis külliyatından Buhârîve Müslim'in Şahih'lerinin çeşitli bölümlerinde, özellikle sahabenin faziletleriyle ilgili kısımlarında Hz. Hüseyin hakkında birçok hadis yer alır.130 Heriki eserde de "Hasan ve Hüseyin'in Faziletleri" başlıklı müstakil birer bab açılmış ve buralarda Hz. Peygam-ber'in sadece biri yahut her ikisi için söylediği övücü sözler kaydedilmiştir. Tİrmi-zî'nin Stmen'inde diğer bölümlerin yanında "Menâkıbü'l-Hasan ve'l-Hüseyin" ve "Menâkıbü Ehl-i beyti'n-nebf bablann-da yirmiden fazla hadis nakledilmektedir.131 Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâceve Dârimî'ninSü-nen'ieriyle el-Muvaüa^n çeşitli bölümlerinde de çok sayıda hadis bulunmaktadır.132 Ahmed b. Hanbel eZ-Müsned'inde Hz. Hüseyin'den elliye yakın hadis rivayet etmiştir.133 Resûl-i Ekrem'in Hasan ve Hüseyin'in dünyanın iki çiçeği, âhirette de cennet çocuklarının efendisi olduklarına dair hadisiyle onları sevdiği, Allah'a da iki torununu ve onları sevenleri sevmesi için dua ettiği Kütüb-i Sirte'nin çoğunda geçmektedir; diğer hadislerde İse onların bazı faziletlerine temas edilmektedir. Şîa'nın temel hadis kaynağı olan kütüb-i erbaadan yalnız el-Kâfî'üe ve iki ayrı bab halinde Hz. Hüseyin'in doğum tarihi ve imâmetiyle ilgili hadisler vardır.134 Diğer kaynaklarda 135 yer alan hadisler sıhhat şartı dikkate alınmaksızın müstakil bir kitapta toplanmıştır.136
Siyer ve megâzî kitaplarında Hz. Hüseyin'e ilişkin bilgiler hem çok sınırlı hem de dolaylıdır. Şüphesiz bunun sebebi onun Hz. Peygamber vefat ettiğinde henüz altı yaşında bulunması ve Hz. Osman ile babası dönemindeki bazı olaylarda aldığı görevlerin dışında genellikle gazvelere katılmamış olmasıdır.
İslâm tarihi kaynaklarının hemen hepsinde Hz. Hüseyin hakkında bilgi yer alır. İbn Kuteybe'ye nisbet edilen el-İmâme ve's-siyâse, ağabeyi Hz. Hasan'ın Muâvi-ye ile barış antlaşması yapmasından Ker-belâ Vak'ası'na kadarki siyasî hayatını kısmen dağınık şekilde ve sadece ana hatlarıyla verirken 137 Dineverî el-Ahbârü't-tıvâVde 138 ve Ya'kübî Târih'te onunla ilgili olaylara dair daha etraflı bilgi sunmaktadır. Taberî hicrî 60 ve 61 yıllarına ait olayları anlatırken Hz. Hüseyin'in, amcasının oğlu Müslim b. Akil'i Küfe'ye göndermesinden şehid edilmesine kadar geçen zaman içindeki gelişmeleri Ebû Mihnefin Maktelü'/-Hüseyin'ine dayanarak anlatır.139 Mes'ûdî ise olayları daha kısa verir ve bahsin sonunda Kerbelâ şehidlerinin isimlerini sıralar.140 el-Bed' ve't-târîh müellifi Makdisî, aynı hususları aktardıktan sonra Şiîler'in bununla ilgili çok abartılı şeyler söylediklerini ve birçok ilâvede bulunduklarını belirtir.141 İbnü'l-Esîr'in ei-Kâmii'inde 142 ve İbn Kesîr'in el-Bİdâye ve'n-nihâye'-sinde 143 daha önceki eserlerde yer alan bilgiler bazı küçük farklılıklarla tekrarlanmakta. İbn Kesîr ayrıca Hz. Hüseyin'in şehâdetini anlattıktan sonra Ferezdak, A'meş, İshak b. İbrahim gibi şairlerin onun için yazdıkları mersiyelerden de örnekler vermektedir.
Ensâb kitaplarında Hz. Hüseyin hakkında geniş açıklamalar vardır. Belâzürî'nin £nsâbü'i-eşrd/'ında onun hayatının çeşitli safhaları 144 Ali b. Zeyd el-Beyhakî'nin Lübâbü'l-ensâb'ında da eşleri, çocukları ve torunları hakkında 145 bilgi bulunmaktadır. Muvaffakuddin İbn Kudâme de eserinde Hz. Hüseyin ve çocuklarının biyografilerini vermiştir.146
Şehir tarihçilerinden İbn Asâkir ünlü eseri Târîhu medîneti Dımaşk'ta Hz. Hüseyin'e geniş yer ayırmıştır 147 özellikle onun Muâviye zamanında Yezîd kumandasındaki ordu İle İstanbul seferine katıldığını söylemesi 148 dikkat çekicidir.
Sahabe tabakatında ve diğer biyografik kaynaklarda Hz. Hüseyin'den müstakil başlıklar altında bahsedilmektedir. Günümüze ulaşan en eski tabakat kitabının müellifi İbn Sa'd, eserinde çocuk sahâbî-lere ayırdığı beşinci tabaka içerisinde Hz. Hüseyin'e çok geniş yer vermiştir.149 Diğer tabakat kitaplarından İbnü'l-Esîr'in Üs-dü'1-ğâbe'smûe Resûl-i Ekrem'in Hz. Hüseyin hakkında söylediği sözlere, onun fizikî ve ruhî özelliklerine 150 İbn Ha-cer'in ei-jşdbe'sinde onun Cemel ve Sıf-fîn savaşları ile Hâricîler'e karşı girişilen mücadeledeki faaliyetlerine 151 temas edilmektedir. Zehebî ise hem Tâ-rîhu'I'İslâm'mûa 152 hem de Siyerü a'lâ-mi'n-nübelâ adlı eserinde 153 Hz. Hüseyin'e geniş yer ayırmıştır.
Hz. Hüseyin konusunda menâkıb kitaplarından İbn Şehrâşûb'un Menâkıbü Âli Ebî Tâlib 154 ayrı bir öneme sahiptir. Konulara daha çok Şiî bakış açısıyla yaklaşan müellif, Şiî tefsir ve hadis kaynaklarını kullanarak önce iki kardeş hakkında söylenen hadisleri ve Hz. Hüseyin'in hilâfet mücadelesini ele almakta 155 daha sonra onun ahlâkî özelliklerini, yaşadığı harikulade olayları, tarihî geçmişini, şehâdetini ve türbesini ziyaret etmenin faziletini anlatmaktadır. Bazı tezkirelerde de Hz. Hüseyin hakkında bilgi bulunmakta, özellikle bunlardan Sıbt İbnü'l-Cevzrnin Tezkiretü 'i-havâşş'ında 156 onun için yazılan mersiyelerden örnekler ve Kerbe-lâ'nın intikamının alınışı hususunda geniş bilgi verilmektedir.
Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da siyasî amaçlar uğruna hunharca öldürülmesi müslü-man kamuoyunun vicdanında derin yaralar açmış ve ilk günlerden itibaren konuyla ilgili çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunların başında "maktelü'l-Hü-seyin"ler gelir. Hz. Hüseyin'in şehid edilişini anlatan bu eserler özellikle Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında önemli bir yer tutmaktadır. Bu hususta kaynaklarda adı anılan ilk eser Câbir b. Yezîd el-Ca'bî'nin (ö. 128/746) bugüne ulaşmayan Kitâbü Makteli'I-Hüseyn'idiri Hediyyetü'l . Konuyla ilgili en önemli eser ise hiç şüphesiz klasik İslâm tarihçilerinin de alıntı yaptıkları Ebû Mihnefin (ö İ 57/773-74) Maktelü'l-Hüseyridr. İlk defa F. VVüstenfeld'in neşrettiği kitap (Göttingen 1883) daha sonra Bombay (1311) ve basılmıştır. Ebû Mihnef ten başka Nasr b. Müzâ-him el-Minkârî, Vâkıdî, Medâinî, İbrahim b. Muhammed es-Sekafî, Muhammed b. Zekeriyyâ el-Gallâbî, Mahmûd b. Mübarek, İbn Tâvûs ve Dildâr Ali (ö. 1235/1820) gibi çok sayıda müellifin de Arapça Maktelü'1-Hüseyn'\en vardır 157 bunlardan İbn Tâvûs'unki hariç 158 diğerleri basılmamıştır.
Fars edebiyatında Özellikle Şiîliğin resmî mezhep kabul edildiği Büveyhîler ve Safevîler döneminde idarecilerin de teşvikiyle pek çok müellif çeşitli maktel-i Hüseyin'ler kaleme almıştır. Bunların başlıcaları arasında Mirza Muhammed İbrahim, Hüseyin el-Bâfkî, Muhammed Ali Müderris el-Çârdehî, Muhammed Nasır en-Nâînî ve Hidâyetullah b. Şeyh Sâdık el-Kazvînfnin Maktel-i Ebû 'Abdillâh'-ları zikredilebilire de bu alanda şüphesiz müstesna bir yere sahip olan eser Hüseyin Vâiz-i Kâşifî'-nin (ö. 910/1504) Ravzatü'ş-şühedâ'. İran'da taziye meclislerinde en çok okunan metin olup tertibi bakımından daha sonra yazılan maktellere örnek teşkil eden eser birçok defa basılmış üzerine şerh vb. çeşitli çalışmalar yapılmış 159 ve Gelibolulu Câmî tarafından Saâdetnâme adıyla Türkçe'ye çevrilerek Kanunî Sultan Süleyman'a sunulmuştur.
Türk edebiyatındaki maktel-i Hüseyin'lerin bilinen ilk Örneği Kastamonulu Şâzî'-nin 763 (1361) tarihli Destân-ı Maktel-i Hüseyin'idir.160 Yahya b. Bahşî'nin 905'te (1499) tamamladığı Maktel-i Hüseyin'i 161 ile Lâmiî Çelebi'nin kütüphanelerde çok sayıda nüshası bulunan aynı adlı eseri de 162 zikredilmelidir. Aynı dönemlere ait Hacı Nûreddin Efendi'nin manzum Maktel-i Hüseyin'i Vak'a-i Kerbelâ adıyla birkaç defa basılmıştır 163 Bunlardan başka Süleymaniye Kütüphanesi'nde müellifleri bilinmeyen başka maktel-i Hüseyin'ler de vardır 164 Türkçe maktellerin en önemlisi şüphesiz Fuzûlî'nin Hadîka-tü's-suadâ. Eski ve yeni harflerle birçok defa basılan eserin Şeyma Güngör tarafından tenkitli neşri yapılmıştır (Ankara 1987).165
Maktel-i Hüseyin'lerden başka çoğu Şi-îler'ce yazılan ve Mâtemgede, Destân-ı Göm, Cengnâme-i Hüseynî, Mecâli-sü'1-ahzân, Müsîrü'l-ahzân, Tûfân-i Bükâ gibi adlarla anılan pek çok eser bulunmakta 166 ve bunlar içerisinde özellikle hadisenin cereyan ettiği Kerbelâ'ya izafetle anılanların yaygın olduğu görülmektedir. Asım Köksal'ın klasik İslâm tarihi kaynaklarına göre yazdığı Kerbelâ Faciası ile (Ankara 1979) Rikâbî'nin Şiî kaynaklarına göre yazdığı Vak'atü Kerbelâ 167 gibi az sayıdaki eser hariç bunların hemen hemen tamamına yakını olayları tarih bilinciyle değil maktel-i Hüseyin'lere benzer şekilde duygusal öğeleri ön plana çıkararak etkili, dramatik ve romantik bir üslûpla vermektedir. Hâdişe-tü Kerbelâ, Kerbelâ fi't-târih, Kerbelâ-nâme gibi adlar taşıyan Arapça ve Farsça eserlerden başka 168 bir kısmı Sünnîler tarafından yazılmış Ehl-i beyt sevgisi çerçevesinde Hz. Hüseyin'in şehâdetini yarı roman üslubuyla halka yansıtan Türkçe kitaplar mevcuttur.169
Gerek maktel-i Hüseyin'lerde gerekse aynı konuyu işlemekle beraber farklı isimlerle anılan eserlerde Hz. Hüseyin ve diğer Kerbelâ şehidleri için yer yer mersiyelere rastlanır. Bunların dışında Hz. Hüseyin için yazılmış müstakil mersiye kitapları da bulunmaktadır. Bazılarında mensur bölümlerin de yer aldığı bu eserlerde, genellikle tarihî sıraya uyularak Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye gitmek üzere yola çıkışından Kerbelâ Vak'ası sonrasında alınan esirlerin Şam'a götürülmesine kadar bütün olaylar son derece hüzünlü bir üslûpla anlatır. Büyük çoğunluğu Şiî. Alevî ve Bektaşîler'ce yazılan bu eserlerin Türk, Arap ve Fars edebiyatlarında önemli bir yeri vardır. Türkçe mersiyeler içerisinde şairi Muhammed Naki'nin mahlasına nis-betle Kumru diye anılan Kenzü'i-mesâ-ib 170 sadece Anadolu Türkleri arasında değil Âzerîler'le Irak ve İran Türkmenleri arasında da çok yaygındır. Hz. Hüseyin ve diğer Kerbelâ şehidleri için yazılmış çok sayıdaki mersiye kitabının bir kısmı basılmışsa da 171 önemli bir kısmı yazma halindedir.172 Bunlardan başka Türk edebiyatında mersiye türünün en güzel örneklerini oluşturan Kemâli Efendi'nin 173 Osman Şems Efendi'nin 174 ve Kâzım Mûsâ Paşa'nın 175 mersiyelerini de anmak gerekir. Öte yandan Alevî ve Bektaşî şairleri "on İki imam" türü şiirler yanında müstakil olarak da Hz. Hüseyin'in şehid edilişiyle ilgili pek çok nefes ve deyiş söylemişlerdir. XIII. yüzyıldan günümüze kadar yaşayan Alevî şairlerinin hemen tamamının Hz. Hüseyin'le ilgili nefes ve mersiyeleri mevcuttur.176
Hz. Hüseyin'in şehâdeti üzerine yazılan mersiyeler Arap ve Fars edebiyatında da yaygındır. Meselâ Muhammed Kâmil Süleyman el-îdiyûlûciye'ş-Şfiyye fîri-şâ^i'l-Hüseyin (Beyrut 1981) adlı eserinde mersiyelere yansıyan Şiî telakkiyi tahlil eder. İranlı şair Senâî hem divanında 177 hem de Hadıkatü'l'hakîka adlı eserinde 178 Hüseyin'i insanlığın ruhen gelişmesi için kendini adamış bir kahraman olarak gösterir. Fars edebiyatında ise özellikle Muhteşem-i Kâ-şânî'nin Kerbelâ hadisesini işlediği terkibibendi ünlüdür.179 Aynı şekilde Hint-Pakistan alt kıtasında da bazı meşhur şairler çeşitli mersiyeler yazmışlardır. Bunlardan Muhammed Muhsin. Hz. Hüseyin'in kahramanlığını içli bir şekilde anlatırken Şah Abdüllatif Hint dilinde kaleme aldığı fîisâiö'sunda Kerbelâ Vak'asf nı sûfî geleneğinde ifadeye dökmüştür. Yine Mevlânâ Ebü'l-Kelâm Âzâd, Zâkir Han, Mevdûdîve Muhammed İkbâl'in de bu konuda eserleri olup bunlardan yapılan bir derleme Türkçe'ye çevrilerek Hz. Hüseyin: Bir oyan Bir Sembol 180 adıyla yayımlanmıştır.181
Hemen hemen bütün maktel ve mersiye kitaplarında Hz. Hüseyin'in şehâde-tiyle ilgili tasvirler tarih kaynaklarının verdiği bilgileri çok aşmış, hayalî sahnelerle farklı bir mahiyete bürünmüştür. Konuyla ilgili müstakil bir eser yazan Murtazâ Mutahharî 182 Şiîler'in yaşadığı diğer bölgeler bir yana başta İran olmak üzere Necef ve Kerbelâ'da olay hakkında pek çok yalanın uydurulduğunu belirtmekte ve âşûrâ gününde, Hz. Hüseyin o gün şehid edildiği için değil kimsenin önünü alamadığı onca yalan uydurulduğu için ağlanması gerektiğini söylemektedir.
Maktel, Kerbelâ ve mersiye kitaplarından başka adı itibariyle doğrudan Hz. Hüseyin'in hayatını konu alan eserler de vardır. Ancak farklı başlıklarla yazılan kitaplarda olduğu gibi bunlarda da onun hayatı ile birlikte daha çok şehâdetine ağırlık verilmiştir. İlk dönemlerden beri örneklerine rastlanan bu eserlere 183 yakın zamanlarda yenileri de eklenmiştir. Muhammed Rızâ'nın el-Hasan ve'l-Hü-seyin sıbtâResûlillâh'\ (Beyrut 1407/ 1987), Muhammed Beyyûm Mehrân'ın el-İmâm el-Hüseyin b. tAlîs 184 Bakır Şerîf el-Kureşfnin Hayâtü'1-İmâmİ'l-Hüseyin'ı 185 Mûsâ Muhammed Ali'nin Seyyidü'ş-şühedâ eî-İmâmü'l-Hüseyin'i (Beyrut 1405/1985) ve Fehmî Üveys'in Şehîdü Kerbelâ el-İmâm el-Hüseyin b. 'Alî b. Ebî Tâlib'ı (Kahire 1948) bu gruba örnek verilebilir. Başka bir önemli eser de Abbas Mahmûd el-Ak-kâd'ın el-Hüseyin b. 'Alî Ebü'ş-şühe-dâ'sidir (Kahîre 1969; ayrıcaMeusû'atü cAbbas Mahmûd el-'Akkâd: Şahşiyyât İs-lâmiyye Ak-kâd, Hz. Hüseyin'in başına gelenleri İslâm öncesinde Hâşimoğullan ile Ümeyyeoğuları arasında yaşanan çekişmelerle iliş-kilendirir ve olayları sadece tarihî açıdan değil sosyolojik açıdan da ele alır. Şiî müellif İbrahim ez-Zencânî ise Vesîîetü'd-dâreyn fî enşâri'î-Hüseyin adlı eserinde (Beyrut 1395/1975) bütün Şiî müellifler gibi olayları tamamen kendi kaynakları doğrultusunda açıklar. Ayrıca Takıy-yüddin İbn Teymiyye'nin Hz. Hüseyin'in başının defnedildiği yerle ilgili tartışmaları ele aldığı Re'sü'l-Hüseyin ile 186 Ebû Abdullah Muhammed b. Ali'nin Şiî kaynaklan çerçevesinde Hz. Hüseyin'in kabrini ziyaretin faziletiyle ilgili eserini de 187 anmak gerekir.
İran'da İslâm Cumhuriyeti'nin kuruluşundan (1 Nisan 1979) az önce veya sonra yazılan bazı eserlerde Hz. Hüseyin'in hayatı ve şehâdetiyle ilgili tarihî rivayetlerden çok onun inkılâbî bir boyut atfettikleri tutum ve hareketine ağırlık verilir. Esed Haydar'ın Mcfa'l-Hüseyin fînah-datih 188 Hibetüddin eş-Şehris-tânî'nin Nehdatü'l-Hüseyin 189 ve Ali Şerefed-din'in Dİrâsât fî şevrâti'1-İmâmi'l-Hü-seyin 190 adlı çalışmaları bu türün başlıca örnekleridir. Bu gruba giren kitapların bir kısmı Türkçe'ye de tercüme edilmiştir: Muhammed Yezdî, İmam Hüseyin'in Misyonu 191 Muhammed Mü-derrisî, İmam Hüseyin Şehâdet Zamanı 192 Âyetullah Destgayb, Kerbelâ Katliamı ve Zeyneb'in Mesajı 193 Murtazâ Mutahharî. Haz-reti Hüseyin'in Emr-i Ma'ruf ve Nehy-i Münker'i.194
Hz. Hüseyin hakkında Batı'da yapılan çalışmalar daha çok onun şehâdeti ve taziye törenleriyle ilgili olup bazıları şunlardır: A. Nöldeke. Das Heiligtum al-Husains zu Kerbelâ (Berlin 1909); Ivan J. Lassy, The Muharram Mysteries among the Azerbeijan Turks ol Cau-casia (Helsingfors 1916); G. E. von Gru-nebaum, Muhammadan Festivals 195 Frederic Maatouk, La representation de la mort de î'îmam Hussein a Nabetieh (Liban-sud) (Beirut 1974); Mahmoud Ayoub, Redemptive Suffering in islam: A Study of the De-votional Aspects oiAshura in Twelver Shi'ism (The Hague 1978).
Bibliyografya :
el-Muoa.Ua',"Hac", 165, "cAkika", 2,3,6; Müsned, I, 77, 85, 203, 242; II, 85, 93; İM, 62, 261; Dârimî, "Taharet", 135, "Şalât", 227, "Zekât", 33, "Lukata", 16, "Nikâh", 12, "Cihâd", 54,"Edâhî", 21, "Libâs", 40, "Tereccül", 21, "Sürme", 20, "Edeb", 145, "İsti'zân", 36; Bu-hârî."Zekât", 57,"Büyûc", 28,"Şürb", 13,"Far-zü'I-humus", 5, "Enbiyâ"', 10, "Fezâ'ilüaşhâ-bi'n-nebî", 22, "Megâzî", 12, 14, "Fiten", 20, "frisam", 18,"Tevhîd", 31; Müslim, "Fezâ'i-lü'ş-şahâbe", 32,61,62,67,95; İbn Mâce, "Taharet", 77, 135, "Cenâ'iz", 27, 55, "Tıb", 36, "Libâs", 20, "Edeb", 3, 48, "Rü°yâ", 10, "Fiten", 34; Tirmizî, "Zekât", 29, "Hudûd", 13, "Libâs", 16, "Bir", 12, "Tıb", 18, "Fiten". 63, "Edeb", 28, "Da'avât", 100, "Menâktb", 20, 30-32, 60; Nesâî, "Taharet", 77, "Tatbik", 82, "Cum'a", 30, "'îdeyn". 28, "'Akika", 1,4; Küley-nî. el-üşû! mine'l-Kâfi, Tahran 1388,1,300-303, 463-466; Afi b. Ebû Tâlib, Vaşiyye emîri't-mü'-minîn H-veledihî Hüseyn, Süleymaniye Ktp., Hekimoğlu, nr. 461; Ebû İshakel-İsferâyînî, /Vuru 'l-'ayn fi meşhedi'l-Hüseyn, Kahire 1900; İb-nü'l-Cevzî, el-Muntazam{Atâ), VI, 51 vd.; Ebü'l-Fidâ, Târih, I, 200-203; Meclisi. Bihârü't-enuâr, Beyrut 1403/1983, XLV, tiir.yer.; Naîmâ. Rauza-tü'l-Hüseyin, İstanbul 1283; Abdürrezzâk Nev-res, Merstye-i Hazret-i Hüseyin, Süleymaniye Ktp., M. Arif - M. Murat, nr. 26; Molla Ali b. İbrahim, Hikâyât-ı Hüseyin, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2542; İbrahim Vâsıf. $ehâ-det-i Hüseyin b. AH, İstanbul 1327; Hediyye-tü'i'arifin, II, 540; Storey, Persian Literatüre, I, 208, 212-213. 222, 229, 234; Fazlullah Rahîmî. Gülzâr-t Haseneyn, İstanbul, ts. (Can Yayınları); a.mlf., Eimme-i Hildâ Zeyl-i Gülzâr-ı Hüseyin, İstanbul 1332; Corcî Zeydân, Intikâm-t Hün-ı Hüseyn (trc. Muhammed Ali Şîrâzî), Tahran, ts. (Mecelle-i Mâh-ı Nev); Tâhâ Hüseyin. cAlt oe benûh, Kahire, ts. (Dârü'l-Maârif); Ahmed Edip Harabî, Diuan, Ankara, ts. (Ayyıldız Yayınları), s. 98-100; Remzi Aczi. Yeni Gülzâr-ı Haseneyn, İstanbul 1955; M. Kemal Pilavoğlu, Ah... Kerbelâ, Ankara 1967; MuhammedTâhir, Me3'temü'l-Hü-seyn.Necef 1967; NecmiOnur, Kanlı Kerbelâ,İstanbul 1968; Fazl Ahmad. Husaln: Great Martyr, Lahore 1969; Cemâl el-Mişâd, Dürûs /T nehda-ti'l-lmâm el-Hüseyn, Bağdad 1969; Hânbâbâ. Fihrist, II, 1751-1754; VI, 4056; Murat Sertoğlu, Kerbelâ, İstanbul 1977; Ebû Abdullah ez-Zencânî, 'AzametA Hüseyn, Tebriz 1356; Fadluüâh Mehdi, Min vahyi'l-Hüseyn, Beyrut 1979; Selâ-haddin el-Müneccİd. Muccem mâ Cıllife 'an He-sütillâh, Beyrut 1402/1982, s. 224-229; Âgâ Büzürg-i Tahrânî, ez-Zert'a ilâ teşânîfi'ş-Şî'a, Beyrut 1403/1983, VII, 21-22; XVII, 291; XXII. 22-29; XXIV, 24-29; Muhammedi er-Rîşehri, Mt-zânü'l-hikme, Kum 1362-63, I, 232-235, 242-243; Wensinck, e/-Mu'cem, VIII, 61-62; Nasr-ı İlâh İmâmî. Mersiye Serayı der Edebiyyât-ı Fâr-sî. Tös 1369; Mevsû'âtü kelimâti'l-İmâm el-Hü-seyn, I-ll, Kum 1415; M. Rızâ el-Hüseynî, el-Hü-seyn. Kum 1416; Mustafa İsen. Acıyı Bat Eylemek, Ankara 1994, tür.yer.;İsmailözmen, Ateoi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, I-V, Ankara 1994; MüseyibGazi, Kerbela'ntn intikamı (trc. Emrul-lah Eraslan), İstanbul 1995; J. Knappert. "Hu-sayn's Life and Death in Swahili Literatüre", at-Mushir, sy. 24 (1982], s. 13-19; A. Schimmel, "Karbala and Husayn in Persian and Indo-Muslim Literatüre", Alserat,X\\, London 1986, s. 29-39; I. K. A. Howard. "Events and Circum-stances Surrounding the Martyrdom of al-Hu-sainb. Ali", a.e.,XII (i986), s. 124-142; Amir imam - Syed Mohammad. "The Martyrdom of Husayn b. 'Ali and the Continuity of Ethical and Moral Concept", a.e.,Xll(l986), s. 143-162; Habib al-Jannahi. "The Martyrdom of the imam Husayn and the Social History of Early islam", a.e., XII (1986), s. 164-187; Ahmed Ateş, "Hüseyin", İA, V/l, s. 639-640; L. Veccia Vaglieri, "al-Husaynb.'Alib. AbîTâlib", EF(İng). III, 615.
Dostları ilə paylaş: |