MAHMUD I
Ebü'1-Feth Nâsırüddîn Mahmûd Şâh Begerhâ (ö. 917/1511) Gucerât sultanı (1459-1511).
Gucerât Sultanı II. Giyâseddin Muham-med'in ikinci oğludur. II. Gıyâseddin'in büyük oğlu II. Kutbüddin Ahmed Şah'tan sonra tahta geçen amcası Dâvud Şah ulemâ ve eşrafın güvenini kazanamayınca birkaç gün içinde tahttan indirilmiş, yerine on üç yaşındaki küçük oğlu Ebü'l-Feth Nâsırüddin Mahmud Şah unvanı ile tahta geçirilmiştir.282 Mahmud Şah. Girnâr ve Çam-pânîr kalelerini (gerh) fethettiği için Sultan Mahmud Begerhâ (Begarâ) olarak da bilinir.
Tahta geçtiği ilk zamanlardan itibaren etrafındaki güçlü rakipleriyle mücadeleye başlayan Sultan Mahmud, 866'da (1462) Dekkenli Nizam Şah Behmenî'ye Mâlvâ Sultanı I. Mahmud Halacî'ye karşı mücadelesinde yardımcı oldu. Bir yıl sonra Gucerât bölgesi deniz ticaretinde büyük sıkıntılar çıkaran Dun racasını yenerek saf dışı bıraktı. 870'te (1466) Yadava ve Girnâr üzerine yürüdü. Girnâr hâkimi Rao Mandlik dört yıl süren kuşatmalardan sonra mağlûp edilebildi. Ardından Rao Mandlik müslüman olunca sultan tarafından kendisine Hân-ı Cihan unvanı verilerek Girnâr yakınlarında Hz Peygamber'in adına izafeten Mustafâbâd 283 adı verilen şehrin kurulması ile görevlendirildi.
876 yılı ortalarında (1472 başlan) Sultan Mahmud Şah Sumra, Soda ve Kahla gibi müslüman kabileleri itaat altına almak için Sind üzerine yürüdü. Cehaletleri yüzünden dinî kurallara riayet etmedikleri söylenen bu kabileler İslâm'ı öğrenme ve onu uygulama şartını kabul ettiler. Kendi bölgesinde Mahmud Şah'ın en güçlü rakibi Çampânîr Racası Rai Jai Chad idi. 887'de (1482) yapılan savaşta mağlûp olan Rai Jai muhkem Pavagadh Kalesi'ne siğındiysa da uzun süren kuşatma sonunda yenildi ve Gucerâf taki son Racpût direnişi de ortadan kalkmış oldu. Bu zaferin adına burada birçok İslâmî eserle süslenmiş olan Muhammedâbâd şehri kuruldu. Gücünün zirvesinde bulunan Mahmud Şah'ın adı hem Hindistan'da hem komşu ülkelerde saygıyla anılır hale geldi. 913te (1507) Mısır Memluk Sultanı Kan-su Gavri ile hac yolunu ve Gucerât kıyılarını Portekiz!iler"e karşı korumak için iş birliği yapma yollarını aradı. Bir yıl sonra Cidde Valisi Emîr Hüseyin kumandasında hazırlanan Memlûk donanması Diu ve Mustafâbâd Valisi Melik Ayaz'la birlikte Portekiz donanmasını mağlûp etti ve donanma kumandanı Laurenço Almeida öldürüldü. Laurenço'nun babası olan Ko-çin'in Portekiz genel valisi Francesco Almeida yeni bir saldırı ile müttefik müsiü-man güçlerini yenilgiye uğratınca Mahmud Şah Portekizliler ile anlaşma yapmak zorunda kaldı. Anlaşmaya göre Gucerât limanları ve gemilerine rahatsızlık verilmeyecek, buna karşılık Portekiz esirleri serbest bırakılacak ve gemileri de Gucerât kıyılarına serbestçe uğrayabilecekti.
Hindistan'daki diğer hanedanlar da Mahmud Şah ile anlaşma vesileleri aradılar. Handeş'in Fârûki hanedanı Gucerât'a tâbi olurken Dekken ve Mâlvâ sultanları dostluk kurdular. 1508'de Delhi Sultanı İskender Lûdî, Gucerât Sultanlığı'nı tanıyarak zengin hediyelerle bir elçilik heyeti yolladı. İran'da Safevî Sultanı Şah İsmail Gucerât'a bir elçi gönderdiyse de Mahmud Şah bu elçi ile görüşemeden vefat etti.284
Âdil yönetimi sayesinde halkın sevgisini kazanan Mahmud Şah döneminde Gucerât Sultanlığı en iyi zamanlarını yaşadı. Ülke içinde sosyal, ekonomik ve kültürel alanda büyük gelişmeler görülürken Memlûk ve Portekizli ler'le yapılan anlaşmalarla Gucerât gemilerine milletlerarası ticaret imkânları sağlandı. Aynı zamanda mimari alandaki yatırımlarla şehircilikte hızlı ve planlı gelişmeler gerçekleştirildi; cami, türbe ve sarayların inşa edildiği Ahmedâbâd, Mahmudâbâd ve Muhammedâbâd şehirleri kuruldu. Ahmedâbâd yakınlarındaki Bâğ-ı Firdevs ve Bâğ-ı Şa'bân da Mahmud Şah zamanında yapıldı. Ülke içinde ticaretin güvenliğini sağlamak üzere yollar ve kervansaraylar inşa edildi. İlme ve ilim adamlarına gösterilen ilgi sayesinde dinî ilimlerde pek çok öğrenci yetişti. Ayrıca o dönemde İbn Hallikân'ın Vefeyâtü'l-acyân'ı Manzarü 'J-İslâm adıyla Farsça'ya çevrildi.
Bibliyografya :
Nizâmeddİn Atımed. Tabakât-ı E/cben(nşr. B. De),Kalküta 1935,111, 133-138, 148-154; Abdullah Muhammed b. Ömer el-Âsafî Uluğhânî, Zaferü'l-uâlih bi-Muzaffer ue âlih (nşr D. Ross), London 1910, 1. 22-31, 54-57, 88; İskender b. Muhammad Mancû. Mir'ât-ı iskenderı (nşr. S. C. Misra-M. L. Rahman), Baroda 1961, s. 95-99, 115-121, 134-137; Firişte. Gülşen-i İbrâht-mî, Bombay 1831, li, 381-384, 387-391; Şem-seddin. Zamîme-i Me'âşir-i Mahmud Şâhî, Common Wealth Relations Office (London), nr. 3841, vr. 7"-13b, 28b-29b, 37ab; R. S. White-away, The Rise ofPorlıtguese Potuer in India 1497-1550, London 1916, s. 115-118; Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, Ankara 1947, s. 394-397; M. Yakup Mughul, Kanunî Deuri Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası ue Osman/ı Hint Müslümanları Münasebetleri (1517-1538), Ankara 1987, s. 27-44; Mohibbul Hasan. "Mahmud", E\? (İng.). VI, 50-51; K. A. Nizami, "Gucerât", DİA, XIV, 172. Husaın Sıddıquı
MAHMUD I
(ö. 1168/1754) Osmanlı padişahı (1730-1754).
3 Muharrem 1108'de (2 Ağustos 1696) Edirne'de doğdu. II. Mustafa'nın büyük oğlu olup annesi Sâliha Sultan'dir. Çocukluk yılları Edirne'de geçti, ilk eğitimini burada almaya başladı. Hocalığını Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi'nin oğlu İbrahim Efendi yaptı.285 Babasının tahttan indirilme-siyle sonuçlanan (1115/1703) Edirne Vak-'ası'nin ardından kardeşleriyle birlikte İstanbul'a getirildi. 1117(1705) yılında kardeşleriyle beraber sünnet edildi.286 Genellikle kuyumculukla uğraştığı yirmi yedi yıl süren kafes hayatının ardından Patrona Halil İsyanı neticesinde III. Ahmed'in tahttan feragati üzerine 19 Rebîülevvel 1143'te (2 Ekim 1730) padişah oldu. Kendisine ilk biat eden amcası III. Ahmed'in devlet idaresini bizzat eline alması ve kimseye güvenmemesi hususunda ona öğüt verdiği belirtilir.287
I. Mahmud, hükümdarlığının ilk haftalarında âsi reislerinin taleplerini yerine getirmeye özen gösterdi. Sadece yüklü nakitlerle yetinip herhangi bir memuriyet istemeyen Patrona Halil ve yandaşları şeyhülislâmlık ve kazaskerlik görevlerine, başta yeniçeri ağalığı olmak üzere önemli ocak ağalıklarına kendi adamlarını, sadrazamlığa da Silâhdar Mehmed Paşa'yı getirttiler. Ayrıca Nevşehirli Damad İbrahim Paşa zamanında konulan bazı vergileri kaldırttılar. Âsilerin Lâle Devri'nde zevk âlemlerine mekân olan Kâğıthane ve Sâdâbâd'daki köşkleri yıkma istekleri de İ. Mahmud tarafından kabul edildi.288 Devlet âdeta Patrona Halil'in vesayeti altına girdi ve Etmeydanf ndaki kırk dokuzuncu cemaatin bulunduğu odadan yönetilir oldu. Bu sebeple padişah öncelikle Patrona Halil ve yandaşlarından kurtulmak istiyordu. Güvenilir adamları vasıtasıyla asker ileri gelenlerini kendi safına çekmeyi. Patrona Halil'in nüfuzunu kırmayı, ardından da onu sarayda yapılan toplantıya çağırıp ortadan kaldırarak vaziyete hâkim olmayı başardı. Bu arada Patrona Halil yanlısı binlerce Arnavut'un muhtemel ayaklanmasına karşı tedbir alındı. Birkaç ay sonra yeniçeri ve cebecilerin katılımıyla başlatılan isyan hareketi şehir halkının desteği sayesinde başarısız kaldı. Olaylara karışan yeniçerilerle Boşnaklar ve Arnavutlar İstanbul'dan uzaklaştırıldı. 29 Safer 1144'-teki (2 Eylül 1731) bir başka ayaklanma girişimi de engellendi. İstanbul'da sıkı bir disiplin uygulayan padişah asayişe yönelik tedbirler aldı; kadınların kıyafeti, fuhuş, esnafın denetlenmesi, narh meseleleri gibi toplumsal olaylarla yakından ilgilendi. Bu ilk faaliyetlerini yaparken de cülusunu bildirmek için Avusturya'ya, Lehistan'a ve Rusya'ya elçiler göndermişti.
Âsi gruplarını ortadan kaldırıp devlet idaresine tam anlamıyla hâkim olan I. Mahmud dış meselelerle ilgilenmeye başladı. Özellikle Osmanlı-İran mücadelesi giderek tırmanma eğilimi gösteriyordu. Şark seraskerliğine getirdiği Bağdat Valisi Ahmed Paşa 13 Rebîülevvel 1144'-te (15 Eylül 1731) İranlılar'ı yenmiş, Hekimoğlu Ali Paşa da Urmiye ve Tebriz'i almıştı. 12 Receb 1144'te (10 Ocak 1732) Ahmed Paşa ile Muhammed Rızâ Kulı arasında imzalanan barış antlaşmasına göre Tebriz, Erdelân, Kirmanşah. Hemedan, Huveyze ve Lûristan İran'ın; Gence, Tiflis, Revan, Şirvan, Şemâhî ve Dağıstan dolaylan Osmanlılar'm olacaktı. Ancak I. Mahmud Tebriz'in İran'a bırakılmasına karşı çıktı. Barış taraftarı Sadrazam Topal Osman Paşa'yı ve Şeyhülislâm Paşmakçızâ-de Abdullah Efendi'yi görevlerinden aldı. Beşir Ağa'nın da telkiniyle sadârete Heki-moğlu Ali Paşa getirildi ve 26 Rebîülâhir 1146'da (6 Ekim 1733) İran'a savaş ilân edildi. O sırada Kandehar'dan dönen Nâdir Ali de bu anlaşmayı kabul etmemiş ve İran'a hâkim olduktan sonra Kerkük'e saldırmış, Bağdat'ı kuşatmıştı. Sekiz av kadar süren kuşatma Erzurum Valisi Osman Paşa'nın yardımıyla kaldırılmıştı. Ardından Tebriz'in geri alınmasıyla I. Mah-mud'a "Gazi" unvanı verildi. Ancak Tebriz elde tutulamadı. Bağdat da kuşatma altına alındı. İran seraskerliğine getirilen Abdullah Paşa'nm 1148 Muharreminde (Haziran 1735) Revan civarında Arpaçayı savaşında yenilmesi üzerine Hekimoğlu Ali Paşa"yı sadâretten alan I. Mahmud onun yerine Bağdat Valisi Gürcü İsmail Paşa'yı, İran seraskerliğine de Rakka Valisi Ahmed Paşa'yı getirdi. Bu arada Kırım hanına hemen Kafkaslar yoluyla İran üzerine gitmesini emretti. Fakat bu gelişme, Osmanlı Devleti'nin Rusya ile arasının açılması sonucunu doğurunca İran'la anlaşma yolları aranmaya başlandı. 1049 (1639) Kasrışîrin Antlaşması şartlarına göre bir anlaşma zemini oluştu. Safevî hanedanından Abbas Mirza'yı tahttan indirip kendi şahlığını ilân eden Nâdir Ali Şah, Ca'ferî mezhebinin tanınarak her yıl İran tarafından Mekke'ye bir emîr-i hac gönderilmesi, esirlerin mübadelesi ve iki tarafın birer daimî elçi bulundurması teklifleriyle Abdülbâki Han'ı İstanbul'a gönderdi. İran elçisinin girişimlerinden bir sonuç çıkmayınca meselenin İran'da halli uygun görülerek Mustafa Ağa bu ülkeye gönderildi. Sonunda Ca'ferîliğin beşinci mezhep olarak kabulü teklifinin reddi, fakat Nâdir'in şahlığının tanınması ve İran'da Sünnîliğin resmen ilânı şartıyla 1149 (1736) yılında anlaşma sağlandı.
Lehistan veraset savaşlarını müttefiki Avusturya ile kendi lehine sonuçlandıran Rusya, Osmanlılar'la bir süre önce yaptığı antlaşmalara aykırı olarak Ukrayna ve Podolya sınırlarında yeni kaleler inşa ettirirken Azak Kalesi'ne yakın yerlere de kuvvet göndermeye başlamıştı. I. Mahmud'un, Kırım kuvvetlerinin İran sınırındaki Osmanlı kuvvetlerine destek için Kafkasya'daki Kabartay bölgesinden geçmesi emrini buraların kendisine ait olduğu gerekçesiyle protesto eden Ruslar, emrin geri alınmasına rağmen bunu bahane ederek 1148 Zilkadesinde (Mart 1736) Azak Kalesi'ne saldırdılar ve ardından Kırım istikametine, Orkapfya yürüdüler. Rus saldırıları karşısında Osmanlı hükümeti, 20 Zilhicce 1148'de (2 Mayıs 1736) toplanan divanda Fransız elçisi Marquis de Viüeuneve'ün de tahrikiyle Rusya'ya karşı savaş kararı almak zorunda kaldı. Sadrazam Seyyid Mehmed Paşa ordu seraskeri tayin edildi. Kaptanıderyâ Canım Hoca Mehmed Paşa donanma ile Kırım sahillerine gönderildi. Trabzon Valisi Yahya Paşa Özi muhafızlığına getirildi. İran sınırındaki kuvvetlerin bir kısmı Ke-fe'ye sevkedildi, daha önce Bosna'dan toplanması kararlaştırılmış olan kuvvetlerin de Babadağı'ndaki orduya katılmasına karar verildi. Fransa elçisi Vİlleuneve, Avusturya'nın Rusya'nın yanında savaşa katılmaması için diplomatik çaba sarfe-diyordu. Buna karşılık Çariçe Anna ile anlaşan VI. Kari, giriştiği hazırlıkları tamamlamak için Osmanlı nezdindeki elçisi Tal-man aracılığıyla Babıâli'yi oyalamaya çalışıyordu. Ruslar'ın 13 Temmuz 1736'da Azak Kalesi, GÖzleve, Orkapı ve Kılburun'u zaptetmelerine, Bahçesaray ve Akmes-cid'de tahribatta bulunmalarına rağmen Osmanlı hükümeti barış ümidini koruyordu. Hatta Avusturya'nın savaşa hazırlanmakta olduğu yolundaki Özi, Bender ve Vidin muhafızlarının haberlerine bile önem verilmemişti. 6Safer I149'da İstanbul'dan hareket eden Osmanlı ordusu Babadağf na ulaşıp beklemeye başladı. I. Mahmud tarafından kabul edilen Talman Osmanlı hükümetini oyalamayı sürdürdü. Görüşmelerin Ne-mirov'da yapılması kararlaştırılmışken Avusturya'nın da üç koldan Osmanlı topraklarına saldırmasıyla savaş başladı.289
11 Temmuz i 737'de Ruslar Özi'yi işgal ederken Avusturyalılar da Niş, Banyaluka ve İzvornik'e saldırdılar; Eflak'a girip Bükreş'i ele geçirdiler. Bu kayıplardan dolayı çok üzülen I. Mahmud sadrazamlığa Muhsinzâde Abdullah Paşa'yı getirdi. Ri-kâb kaymakamı Köprülüzâde Hafız Ah-med Paşa da Rumeli beylerbeyi olarak Niş'i geri almakla görevlendirildi. Sadrazam Abdullah Paşa Banyaluka'da, Heki-moğlu Ali Paşa Bosna'da, İvaz Mehmed Paşa Vidin civarında Avusturyalılar'ı geri çekilmeye zorlarken Hafız Ahmed Paşa Niş'e girdi. Ordunun İstanbul'a dönmesinden sonra sadrazamlığa Yeğen Mehmed Paşa'yı getiren I. Mahmud. savaş sorumluluğunun Avusturya'ya ait olması şartıyla Fransa'nın barış aracılığını kabul ettiyse de sınır boylarında tahkimatı sürdürdü, bütün hazırlıkları Belgrad'ın geri alınması planına göre yaptırdı. Bu arada, bir süredir Tekirdağ'da ikamet etmekte olan II. Rakoczi Ferenc 1738yılı başında Erdel Krallığı tacı giydirilerek bu ülkeye gönderilmişti. 1150 (1738) ilkbaharında sefere çıkan ordu Adakale ve Belgrad'a hareket ederken Avusturyalılar Tımışvar tarafından saldırıya geçtiler; Orsova, Me-hâdiye ve Semendire dolaylarında şiddetli çarpışmalar oldu. Osmanlılar, Mehâdiye'yi alarak Orsova ve Adakale'yi kuşatıp Tuna'yı geçtiler, Tımışvar'a akınlar yaptılar. Bu sırada Şebeş ve Lugoş kaleleri tahrip edildi, 17 Ağustos 1738'de Adakale alındı. Ardından Niş'e gelen Yeğen Mehmed Paşa buradan Belgrad'a akınlarda bulundu.
Rus cephelerinde Bender seraskeri Nûman Paşa. Özi'yi geri alabilmek için Aksu ve Dinyestr boylarında çarpışıyordu. Din-yestr'i geçmek isteyen Ruslar 1738 yılı başlarında püskürtüldü; Azak'tan Karadeniz'e çıkan Rus donanması, Kaptanıderyâ Süleyman Paşa kumandasındaki Osmanlı filosu tarafından yakıldı. Bu sırada Fransa'nın Pasarofça Antlaşması esasları dahilinde barış için yaptığı girişimler mağlûp müttefikler tarafından kabul edilmedi. I. Mahmud, Yeğen Mehmed Paşa'nın yerine sadrazamlığa İvaz Mehmed Paşa'yı getirdi. 11B2 Muharreminde (Nisan 1739) İstanbul'dan yola çıkan orduya kumanda eden İvaz Mehmed Paşa'nın hedefi Bel-grad idi. Belgrad-Hisarcık arasında yapılan şiddetli muharebelerde Osmanlı kuvvetleri Avusturyalı I ar'ı yenerek Belgrad'ı geri aldı. Bunun üzerine Avusturya hükümeti Osmanlı Devleti'nden barış talebinde bulundu. 24 Cemâziyelâhir 1152 (28 Eylül 1739) tarihinde yirmi yedi yıllığına yapılan anlaşma ile savaşlara son verildi ve Avusturyalılar Tuna'nin kuzeyine çekildi. Öte yandan Besarabya üzerinden Memleketeyn'e girmek isteyen Ruslar'ı İsveç-Fransa anlaşması, Fransa'nın Bal-tık'a donanma göndermesi ve Osmanlı-Prusya yakınlaşması telâşa düşürdü. 8 Ramazan 1149'da (10 Ocak 1737) Osmanlı hükümetinin İsveç'le bir ticaret antlaşması yapması Ruslar'ı daha da tedirgin etti. Avrupa'daki gelişmeler karşısında, Hotin'i almalarına rağmen müttefikinin savaştan çekilmesinin de rolüyle Rusya Osmanlı Devleti ile barış yapmak zorunda kaldı (11 Ramazan 1152/ 12 Aralık 1739). Buna göre Azak Kalesi Ruslar'da kalacak, fakat tahkim edilmeyecek, Kabartay bölgesi tarafsız olacaktı. Bu anlaşmaların yapılmasında önemli rot oynayan Fransa elçisi Vİlleuneve 1740'ta kapitülasyonları genişleterek yeniletmeyi başardı. 4 Şevval 1152'de (4 Ocak 1740) İsveç'le bir savunma antlaşması yapıldı, yine Fransa elçisinin girişimi sonucu İspanya ile de ticaret antlaşması imzalandı. Böylece Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri arasında bir denge kuruldu ve 1182'ye (1768) kadar sürecek olan uzun barış devri başladı.
Savaş ortamının sona ermesinin ardından ağır kış şartları 1740 yılında küçük çaplı bir isyana yol açtıysa da kolaylıkla bastırıldı, İstanbul'da bulunan işsiz güçsüz kimseler memleketlerine gönderildi. Bu sırada doğuda Nâdir Şah'ın faaliyetleri yeni problemlere yol açtı. Onun Kafkasya'ya yönelik girişimleri tepkiyle karşılandı. Çok geçmeden Nâdir Şah'ın Ahmed Paşa'dan Bağdat'ın teslimini istemesi, ardından da burayı ve Kerkük'ü kuşatması ve 1156 Cemâziyelevvelinde (Temmuz 1743) Kerkük'ü alması yeni bir mücadelenin başlamasına yol açtı. I. Mahmud, Hekimoğlu Ali Paşa'yı sadâretten alıp yerine getirdiği Seyyid Hasan Paşa'yı İran seferine gönderdi. Bu arada Safevî hanedanından olup bir süredir Rodos'ta bulunan Safî Mirza İran tahtına aday gösterildi. Fakat Kars önlerinde yapılan savaştan kesin sonuç alınamadı. Mücadeleler 4 Zilkade 1157 (9 Aralık 1744) tarihine kadar sürdü. Şark Seraskeri Ahmed Paşa'nın yerine getirilen Yeğen Mehmed Paşa, geri çekilmekte olan İran ordusunu takip ederek Revan'da yakalamışsa da yapılan çarpışmalar sırasında hayatını kaybetmesi askerin dağılmasına ve Kars'ın düşmesine sebep oldu. Fakat Diyarbekir Valisi Abdullah Paşa'nın Hemedan'a yönelik akınlarının kendisini zor durumda bırakması üzerine Nâdir Şah, Serasker Ahmed Paşa ile Bağdat Valisi Ahmed Paşa'ya haber göndererek Caferiliğin beşinci mezhep olarak kabul edilmesi fikrinden vazgeçtiğini bildirdi, ancak Musul ve Basra'nın kendisine verilmesini istedi. İstanbul'a gelen Feth Ali Han'ın şahın barış talebinde samimi olduğunu bildirmesi üzerine anlaşma yapılmasına karar verildi ve Nazif Mustafa Efendi, Osmanlı tekliflerini Kazvin'de Nâdir Şah'a bildirdi. Bağdat Valisi Ahmed Paşa nezdinde Kasrışîrin Antlaşması esasları dahilinde anlaşma sağlandı 290 İran-hlar'ın sahabeye hürmetkar olmaları, hacıların ve yolcuların güvenliğiyle esirlerin iadesi meseleleri hükme bağlandı. İran şahmın dostluk nişanesi olarak gönderdiği ünlü taht-ı Tâvûs ve diğer hediyeler, onun bir suikast sonucu öldürülmesinin ardından çıkan karışıklıklar yüzünden uzun süre Bağdat'ta kalmış, ancak III. Mustafa zamanında İstanbul'a getirilebilmiştir.291
Fransa'nın tahriklerine rağmen, VI. Karl'ın 1740'ta ölümünden sonra çıkan veraset savaşlarından yararlanmaya çalışmayarak barışçı siyasetten ayrılmayan, hatta Nâdir Şah'ın öldürülmesi üzerine İran'da çıkan karışıklıklar sırasında aynı tavrını sürdüren 1. Mahmud hükümdarlığı boyunca, içeride Dârüssaâde Ağası Morali Beşir Ağa zamanında çıkan saray ağalan vak'ası, başta Aydm'da yarı bağımsız hale gelen Sarıbeyoğlu olmak üzere Anadolu'daki levent eşkıyasının tenkili, Şam'da Seyyid Fethi'nin cezalandırılması, 1161 Recebinde (Temmuz 1748) İstanbul'da çıkan isyan ve Necid'deki Vehhâbî meselesi gibi olaylarla uğraşmak zorunda kaldı. Orduyu güçlendirmeye ve modernleştirmeye çalıştı, Yeniçeri Ocağı'na dokunmamakla birlikte onları kontrol altına almaya dikkat etti. maaşlarının düzenli olarak ödenmesini sağladı. İbrahim Mü-teferrika'yı huzuruna çağırarak ondan savaşlarda mağlûbiyetin sebeplerini ve alınacak tedbirleri sormuş, böylece Usû-lü'I-hikem"\n yazılmasına vesile olmuştu. Onun tavsiyeleri doğrultusunda, III. Ah-med zamanında iltica talebinde bulunan, ancak bu isteği 1. Mahmud döneminde gerçekleşen ve Humbaracı Ocağı'nı ıslah etmekle görevlendirilen Fransız mühte-disi Humbaracı Ahmed Paşa bir yandan maaşlı bîr Humbaracı Ocağı kurarken 292 diğer yandan 1146 (1734) yılında Üsküdar'da Hendesehâne (Humbarahâne) adıyla bir kışla ve okul açmış, böylece III. Mustafa ve III. Selim devirlerinde kurulacak olan mühendishânelerin ilk örneğini meydana getirmiştir. Bu arada Topçu Ocağı düzene sokularak yeni toplar döktürülmüş, 1732'de timarlı sipahiler için daha sonraki kanunlara temel olacak yeni bir kanun hazırlanmıştır. İbrahim Mü-teferrika'nin 1160'ta (1747) ölümünden sonra kapanan matbaanın yeniden faaliyete geçirilmesi, bu iş için Lehistan'dan ustalar getirtilmesi, Yalova'da kâğıt imalâthanesinin açılması 293 kâğıt ithali ve ilk defa yangınlara karşı hortumlu tulumbacılar kullanılması da bu dönemde gerçekleştirilmiştir.294 Taşrada merkezî hükümetin gücünü yerleştirmeye çalışan, ancak ayan denilen zümrelerin bir güç odağı haline gelmesini önleyemeyen I. Mahmud. 1153te (1740) bir adâlet-nâme neşrederek halkı gerek bunların gerekse taşradaki idarecilerin zulüm ve baskılarından korumak istemiştir. Döneminde önemli bir malî buhran yaşanmamıştır. O zamana kadar hicrî takvime göre yapılan malî ödemelerin şemsî takvime göre yapılması uygulaması başlatılarak devletin uğradığı zararlar önlenmek istenmiştir. Saltanatı boyunca altın, gümüş ve bakır paralar kestiren padişah Anadolu ve Rumeli'de para kesimini yasaklamış, sadece merkeze uzak Mısır'da, Kuzey Afrika eyaletlerinde, Bağdat ve Tiflis'te buna izin vermiştir.
Osmanlı Devleti'ne son parlak dönemini yaşatan ve haleflerine uzun bir barış devri bırakan 1. Mahmud, 27 Safer 1168'de (13 Aralık 1754) cuma namazından dönerken Topkapı Sarayı'nın Demirkapı girişinde vefat etti. Nuruosmaniye Camii'nin yanında hazırlattığı türbesine defnedilme-yip halefi III. Osman'ın iradesiyle Yenica-mi yanındaki Valide Turhan Sultan Tür-besi'nde babası II. Mustafa'nın yanına gömüldü. I. Mahmud dış ve iç meselelerde denge politikası izlemiş, dahildeki huzursuzlukları sık sadrazam değiştirmekle önlemeye çalışırken dış politikada başarılı anlaşmalara imza atmıştır. Onun ülke meseleleriyle yakından ilgilendiği, Dîvân-ı Hümâyun toplantılarına katılarak halkın dertlerini dinlediği, cirit, at yarışı, yüzme sporlarından ve özellikle mehtap seyrinden hoşlandığı belirtilir. Kaynaklarda dindar, zeki, bilgili, yumuşak huylu, hamiyetli, barış sever, âdil ve vakur bir padişah olarak vasıflandırılan I. Mahmud, "Seb-katî" mahlasıyla şiirler yazmış, mûsikiyle uğraşmış ve bir kısmı günümüze ulaşan besteler yapmış muhtemelen tanburî bir sazendedir. Başta lâle olmak üzere çiçekleri çok sevdiği ve satranç meraklısı olduğu nakledilir.295
İstanbul-Edirne arasındaki mîrîye ait bütün kasırları tamir ettiren 296 özellikle de İstanbul'un imarı İçin çalışan ve çağdaş tarihçiler tarafından "muammir-i bilâd" olarak nitelenen I. Mahmud, Lâle Devri'nde başlayan imar faaliyetlerini daha bilinçli şekilde sürdürmüştür. Nuruosmaniye Külliyesi'nin inşasını başlatmış, fakat burası halefi III. Osman zamanında bittiği için onun adıyla anılmıştır. Orta Kapısı'm onarttığı Yeni Saray'ın sahilinde inşa ettirdiği Topkapı Sahilsarayfnın adı zamanla bütün saraya teşmil edilmiştir. Ayrıca Topkapı Sara-yı'ndaki Hazine Dairesi'nden başka Elçi Hazinesi'ni yaptırmış, Beşiktaş Sahilsarayı ile Yalı Köşkü'nü ilâve köşkler ve bahçelerle genişletmiştir. Bunların dışında Yıldız Dede, Tulumbacılar Odası ve Defterdar Kapısı mescidleriyle Rumelihisarı'n-da Hacı Kemâleddin (İskele), Beşiktaş'ta Arap İskelesi, Üsküdar'da Sultan Mahmud ve Kandilli camileri gibi birçok mabedin banisi olan I. Mahmud, Beyazıt Camii'nin kubbesiyle Beylerbeyi'ndeki camiyi tamir ettirmiş, günümüzde Yeraltı Camii olarak anılan Kurşunlu Mahzen'i mâbed haline getirip 297 buradaki sahabe mezarlarını caminin içine aldırmıştır. I. Mahmud'un tuğralı kitabesi caminin kapısı üstünde bulunmaktadır. İstanbul'un Özellikle Galata ve Beyoğlu yakasının su meselesine el atmış, yaptırdığı bentlerde toplanan suları Tophane'de tamamlattığı meydan çeşmesiyle 298 Azapkapf daki Sâliha Sultan Çeşme-si'ne, Kasımpaşa, Tepebaşı, Galata ve Beşiktaş semtlerindeki 10O'den fazla çeşmeye dağıtmıştır. İnşa ettirdiği su mak-seminden dolayı ünlü "Taksim" adı onun zamanından beri kullanılmaktadır. Tophane sahillerinin doldurularak meydanın genişletilmesi, Tersane deposu ve yanındaki çöp mahzeninin yenilenmesi de bu padişah zamanında olmuştur.
I. Mahmud Ayasofya, Fâtih ve Süley-maniye camileriyle Galata Sarayı'nda kütüphaneler yaptırarak giderleri İçin vldin ve Semendire'de köyler vakfetmiş, taşradan toplattığı değerli yazmalarla sarayda âtıl vaziyette duran eserleri buralara koydurmuştur. Galata Sarayı Mektebi'ni âdeta yeniden kurarak ve dershane açtırarak sık sık ziyaret etmiştir. Fâtih Camii yanında açtığı dershanede özellikle Şa-hîh-i Buhâri okutulmasına özen göstermiştir. İstanbul dışında Belgrad ve Vidin'-de kütüphaneler yaptırıp buralara değerli kitaplar göndermiştir. Topkapı Sarayı'nda III. Ahmed'in kurduğu kütüphane içinde Revan Köşkü bölümünü açtırmış, buraya kitaplar vakfetmiştir. Onun bu kültürel faaliyetlerine devrin devlet ricali de katılmış, böylece İstanbul âdeta kütüphanelerle süslenmiştir. Bunlardan Âşir Efendi ve Reîsülküttâb Mustafa Efendi'nin kütüphaneleri Süleymaniye Kütüphanesi içerisinde, Atıf Efendi'ninki müstakil binasında faaliyetini sürdürmektedir 299 Bu arada Ayasofya Külliyesi'nde sıbyan mektebini ve Beşiktaş'ta Bayıldım Kasrı'nı inşa ettirmiştir. Yûşâ tepesindeki Tokat Köşkü'nü Hümâyunâbâd adıyla yeniden yaptıran Sultan Mahmud Kanlıca'daki Mih-râbâd Kasn'nın da bânisidir. Ayasofya Kü-tüphanesi'ne gelir sağlamak amacıyla günümüzde de faaliyetini sürdüren Cağa-loğiu Hamamı'nı inşa ettiren, civarına vakıf evler yaptırarak iskâna açan ve bir mahalle haline getiren, Sultanahmet'te Ça-talçeşme'deki defterdarlık binasını onartan da odur. Topkapı Sarayı'nda Mukaddes Emanetler Dairesi'nde bulunan ka-dem-i şerifi Eyüp Sultan Türbesi'nin kıble tarafında mermerden yaptırdığı yirmi gözlü bir kemer içine koydurarak halkın ziyaretine açmıştır.300 Çok sevdiği Kandilli'yi de imar edip Nevâ-bâd adını veren ve iskâna açan, Kahire'-de bir külliye yaptıran I. Mahmud'un İstanbul dışında daha birçok hayır eseri bulunmaktadır. 1736'da Rus tahribatına uğrayan Bahçesaray'daki Han Sarayı, camisi ve kütüphanesinin tamiri için gerekli malzeme onun tarafından gönderilmiştir.
Bibliyografya :
BA, MD, nr. 138-157; BA.AIİ Emîrî, nr. 267, 8705, 14440, 14469, 15120; BA.Cevdet-Maarif, nr. 2482; BA. Cevdet-Hariciye, nr. 7844, 7897; BA. Cevdet-Dahiliye, nr. 5071;BA, Cevdet-Sa-ray, nr. 5934; TSMA, nr. D. 2274; Osman/r İmparatorluğu ile Lehistan (Polonya) Arasındaki Münasebetlerle ilgili Tarihi Belgeler (der. Nigâr Anafarta), İstanbul, ts., s. 23, 24, 25, 26-27, 31; Anonim Osmanlı Tarihi {nşr. AbdülkadirÖzcan], Ankara 2000, s. 146, 183, 207; Silâhdar, Nus-retnâme, II, 220; Râşid, Târih, I!, 369, 529-530; DestârîSâlih Târihi(nşr. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1962, s. 18-19, ayrıca bk. tür.yer.; 1730 Patrona İhtilâli Hakkında Bir Eser: Abdi Tarihi (nşr. Faik Reşit Unat|, Ankara 1943, s. 49, 54-58; Şeyhî, Vekâyiu'l-fuzalâ, 1!, 214, 312; Ömer Efendi, Ahuâi-i Gazauâl der Diyâr-t Bosna, İstanbul 1293, tür.yer.; De Crouzenac, Hİstoire de la derniere reuolution arriuee dans t'Empi-re ottoman, Paris 1740, tür.yer.; Mustafa Hattî Efendi, Viyana Sefârelnâmesi (nşr. Ali ibrahim Savaş), Ankara 1999, tür.yer.; Mehmed Emnî Beyefendi, RusyaSefaretnamesUnşr. MünirAk-tepe], Ankara 1974, tür.yer.; Ebû Sehl Numan Efendi, Tedbîrât-ı Pesendtde{nşr. Ali İbrahim Savaş], Ankara 1999, tür.yer.; Koca Râgıb Mehmed Paşa, Tahkik ue Teufîk {haz. Ahmet Zeki izgöer), İstanbul 2003, tür.yer.; a.mlf., Fethiyye-i Belgrad, İÜ Ktp., TY, nr. 2021, tür.yer.; Subhî, 7a-rih, tür.yer.; İzzî, Târih, İstanbul 1199, tür.yer.; Hâkim, Târih, İstanbul Arkeoloji Müzesi Ktp., nr. 483, tür.yer.; M. L. Shay, The Ottoman Empire from I720 to 1734 as Reuealed in Despalches of the Venetian Baili, urbana 1944, tür.yer.; Ayvansarâyî. Hadîkatü'l-cevâmi', I, 12, 204; II, 33,61, 152, 166;a.mlf., Vefeyât-ı Selâtîn,s. 7; Şem'dânîzâde. Müri't-tevânh (Aktepe), !, 26, 175, 178; !I/A, s. 5-6, 31-32, 35; Vâsıf. Târih, Bulak 1243, 1, 9 vd., 12-13, 21, 22, 32, 33-35; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi (trc. Vecdi Bürünl, İstanbul 1991, V][, 37-6 vd.; VII], 7-172; Tayyarzâde Atâ Bey, Târih, İstanbul 1293, IV, 67 vd.; A. Vandal. üneambas-sade française en orient sous Louis XV, Paris 1887, tür.yer.; Ahmed Refik [Altınay], Hicri On İkinci Asırda İstanbul Hayatı (İstanbul 1930), İstanbul 1988, s. 77, 110-112, 137, 142-148, 154-155, 157,159-160,164-165,168-169,172, 175, 178, 181; Danişmend, Kronoloji2, IV, 20-35; Uzunçarşılı, Osman/ı Tarihi, İV/1, s. 210-234, 250-313, 318-319, 320-321, 323-337; İV/ 2, s. 19,67, 153-154; Münir Aktepe. Patrona İsyanı, İstanbul 1958, tür.yer.; a.mlf.. "Nâdir Şah'ın Osmanlı Padişahı t. Mahmud'a Gönderdiği Taht-ı T^vus Hakkında", TD, sy. 28-29 (1975), s. 113-122; a.mlf., "Mahmud I", İA, VII, 158-165; a.mlf.. "Mahmud 1". £^[Fr.), VI, 53-56; Faik Reşit Unat, Osmancı Sefirleri ue Sefa-retnâmeleri (nşr. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1968, s. 65-97; Artuk. islâm'ı Sikkeler Katalogu, II, 632-643; Çağatay Uluçay, Harem II, Ankara 1971, s. 20, 125-126; a.mlf.. Padişahların Kadınları ue Kızları, Ankara 1980, s. 95-96; Ali Djafar Pour, Nâdir Şah Deurmde Osmanlı-İran Münasebetleri (doktora tezi, 1977), İÜ Ed. Fak., s. 74 vd.; Erünsal. Türk Kütüphaneleri Tarihi II, s. 83-100;AbdülkadİrBalgalmış, "Atıf Efendi", DİA, IV, 60. Abdülkadir Özcan
Dostları ilə paylaş: |