Bibliyografya: 17 anber 17



Yüklə 1,31 Mb.
səhifə7/35
tarix17.11.2018
ölçüsü1,31 Mb.
#83100
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   35

ANKA

İslâm tasavvuf ve sanatında anka veya sîmurg, halk arasında Zümrüdüanka adlarıyla anılan efsanevi kuş.

Arapların anka’, İranlılar’ın sîmurg adını verdikleri, Türkçe'de ise her iki şek­liyle birlikte zümrüdüanka 43 olarak da adlandırılan Ön Asya efsanelerindeki bu kuş, pek çok kaynakta birlikte ele alındığı Batı'daki Eski Mısır kökenli phoenix ve İslâmî çevrelerdeki hümâ-devlet kuşundan tamamen, Hint mitolojisindeki gamda ile Altay mitoloji­sindeki çift başlı kartaldan ise kısmen farklı özelliklere sahiptir. Bu efsanelere göre Kafdağı'nın tepesinde direkleri abanoz, sandal ve öd ağacından yapılmış köşk benzeri bir yuvada yaşayan ankanın başı, yassıca burunlu bir köpek 44 başı gibidir. 45 Cüssesi ise çok iri olup “uçtuğu zaman hava kararır” ve “yağmuru mercan olan bir buluta benzer” 46 Uçar­ken sel sesine veya gök görültüsüne benzer sesler çıkarır. Ayrıca çok parlak­tır, bakan gözler kamaşır. 47 İnsan­lar gibi düşünür ve konuşur. Çok geniş bilgi ve hünerlere sahiptir; kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yapar. Tüyleriyle sıvazlayıp yaralan iyi eder. Doğumundan sonra ba­basının emriyle ormana terkedilen Zâl’i 48 o bulmuş ve yuvasına götürerek büyütüp yetiştirmiştir; Ana­dolu'da ise Keloğlan'ın koruyucusudur. Kafdağı'm aşabilmek ve göğe yüksele­bilmek için ankaya binmek gerekir; Zülkarneyn onunla göğe çıkıp yıldızlara ulaşmıştır. Boynunun çok uzun olduğu­na veya boynunda beyaz tüylerden bir halka taşıdığına inanılır.

Anadolu Selçuklu sanatında bazı çift başlı kartal tasvirlerinin boynunda bir halka bulunması 49 bu iki efsanevî kuşun birleş­tirildiğini ve çift başlı kartalın anka sa­yıldığını açıkça göstermektedir. Buna paralel olarak eski İran mitolojisindeki saenanın da (sîmurg) “İki çehreli” oldu­ğuna inanıldığı bilinmektedir. 50 Yine Bizans ve Anadolu Selçuklu tasvirî sanatlarında görülen “İskender'in kartal­lar tarafından göğe yükseltilmesi” sah­nesinin de 51 Zülkarneynanka motifinden kaynaklandığı ve bu­rada ankanın kartala dönüştürülmüş ol­duğu aşikârdır. Aynı şekilde garudanın tann Vişnu'nun binek hayvanı olması 52 ve Altay Şamanizmi'nde de şaman ile kestiği kurbanın iki kartal tarafından gök­ler âlemine yükseltilmesi 53 hiç şüphesiz yine anka efsanesinin etkisiyledir. İslâm tasavvuf ve edebiyatında an­kaya verilen ve bazı kaynaklarda “Yutu­cu, yok edici” şeklinde de yorumlanan muğrib “gurub eden, uzaklaşan, gözden kaybolan” sıfatı, bu efsanevî kuşun göz­le görülemeyişiyle ilgilidir ve aynı şekilde çok yüksekten uçtuğu yolundaki inanç da buradan gelmektedir. Bu özellikleri­ne göre anka ile dünyanın en iri. en yük­sekten uçan ve havada en fazla kalabi­len 54 kuşu albatros arasında bir benzerlik aramak mümkündür. Anka Hint mitolojisindeki garuda gibi “Kuşlar padişahıdır ve bazı efsanelerde yine onun gibi Kafdağı'ndan başka denizin ortasındaki ulu bir ağacın da tepesinde oturur.

Efsanelerde koruyucu melek kişiliği gösteren bu iyi kalpli ankanın yanı sıra canavar tabiatlı ikinci bir anka daha yer almaktadır. Bu kötü karakterli kuş da yüksek bir dağın tepesinde yaşar ve bü­yüklüğü “Uçan bir dağ”a veya “Siyah bir bulut'a benzer. Pençeleriyle pars ve fil­leri dahi kaldırabilir. Her biri kendisi ka­dar büyük olan iki yavrusu vardır; bir­likte uçtukları vakit çok büyük bir göl­ge meydana getirirler. 55 İsfendiyar tarafından, çevresine keskin silâh­lar yerleştirilmiş bir savaş arabası ile öl­dürülmüş ve ölüsü bir ovanın tamamını kaplamıştır.

İslâm kültür çevrelerindeki bu iyi ve kötü karakterli iki anka motifine para­lel olarak Ön Asya folklorunun ana kay­nağını ve temelini teşkil eden Sümer-Bâbil mitoloji ve efsanelerinde de yine iyi ve kötü karakterli olmak üzere iki “anzu 56 kuşu” motifi bulunmaktadır. Gılgameş efsanesinde yer alan kötü anzu, tanrıça İnanna'nın (İştar) bahçesindeki mukaddes ağaca musallat olmuş üç kötü yaratıktan biridir ve yavrusuyla birlikte bu ağacın te­pesine tünemiştir. Gılgameş'in ağacın köklerine sanlan yılanı öldürmesi ve göv­desine yuva yapmış olan vampiri kaçır­ması üzerine o da yavrusuyla birlikte yüksek dağlara doğru uçar. 57 Köklerine yılan sarılmış ve tepe­sine iki anzu kuşu tünemiş mukaddes ağaç, Güney Sibirya-Orta Asya mitoloji­sindeki, kökleri yılan veya ejderle bü­tünleşmiş ve tepesine çift başlı kartal 58 tünemiş hayat ağa­cıyla 59 tam bir paralellik göstermektedir. Ayrıca kötü karakterli ankanın iki yavrusuyla birlik­te yaşaması gibi kötü anzunun da eşi ve bir yavrusuyla birlikte yaşaması 60 başka bir önemli ortak yan­dır. Arslan başlı ve kartal vücutlu olan iyi anzu ise baş tanrı Gök Tanrısı Anu’nun oğlu olup ilâhî gücün tezahürü ve sembolüdür. “Kanatları yağmur bulut­ları gibi gökyüzünü tamamen kaplayan” bu mukaddes yaratık, alevli nefesiyle insanları yakıp kavuran “göklerin boğası”nı 61 yutarak yok eder ve darda kalan insanlann imdadına yeti­şir. 62 Mezopotamya tasvirî sanatlarında arkaları birbirine dö­nük iki arslan, boğa, yahut geyiğin sağ­rılarına pençeleriyle basar vaziyette resmedilen iyi karakterli anzu 63 iyi anka gibi insanlar için bir koruyucu melek hüviyetindedir ve onun gibi tek başına yaşar.

Anka ile anzu arasındaki en önemli ortak özellik, her ikisinin de kanatları­nın gökyüzünü kaplayacak kadar büyük olması ve buluta benzetilmesidir. Bu or­tak özellik kuşların taşıdıkları isimlerde de ortaya çıkmakta, bu kelimelerin kök­leriyle çeşitli türevlerinin “örtü, perde; bulut, havanın kapanması ve yağmurun çiselemesi” gibi anlamlar ifade ettikleri görülmektedir. Sâmî dillerin hepsinde yer alan cank 64 kökünün taşıdığı mânalardan bazıları “boyun, boğaz; boynun uzun ol­ması” ile “gerdanlık’tır ve bu mânalar­dan hareket edilerek de ankanın boy­nunun uzun olduğuna veya boynunda beyaz tüylerden bir halkanın bulundu­ğuna inanılmıştır. Kelime kökünün di­ğer mânaları arasında ise, efsanelerde ankanın “göğü karartan bulut’a benze­tilmesine ve “göz kamaştıracak kadar parlak” olmasına tam bir uygunluk gös­teren “bulut kütlesinden koparak yük­selen ve güneş ışınları ile parlayan be­yaz bulut parçası, rüzgârın tozları hava­landırması veya götürüp dağıtması, rüz­gârın kaldırdığı toz bulutunun en yük­sek kısmı” mânaları yer almaktadır. Öte yandan Sümer- Bâbil efsanelerinde “kanatları yağmur bulutlarına benzetilen” kuşun Sumerce adı imdugud “fırtına” 65 ve bu kelimenin Akkadca karşılıktan olan anzu ile imbaru da “ufkun iyice seçile­mediği zaman yerdeki suyun ufuk hattı 66 ve “bulut, sis, göğü karartan duman, çisentili hava” anlamlarını taşımaktadır. 67

Yukarıda özetlenen açıklamalardan, semavî olaylann mitoloji ile yorumlandı­ğı en eski çağlarda, bereketli yağmur getiren bulutlann insan muhayyilesin­de yağmur/rahmet meleği şeklinde iyi anzu-anka, felâket getiren fırtına bu­lutlarının da kötü anzu-anka motifleri­ni doğurmuş olduğu ve Sümer kökenli bu efsanenin en az 5000 yıllık bir za­man dilimi içinde bütün Ön Asya'ya ve İran üzerinden Orta Asya, Güney Sibirya ve Hindistan'a kadar çok geniş bir böl­geye yayılıp günümüze kadar yaşadığı anlaşılmaktadır. 68



Bibliyografya:



1- Lisânü'l-‘Arab, “Ankâ” md.

2- Tacü'l-'arûs, “Ankâ” md.

3- Kamus Tercümesi, “Ankâ” md.

4- Lane, Lexicon, “Ankâ” md.

5- Dihhüdâ, Luğatname, “Ankâ”, “Sîmurg” md.leri.

6- Ziya Şükün, Farsça-Türkçe Lügat, “Ankâ” md.

7- A. Parrot Sümer, München 1962, s. 155-156, re­sim 163 B, 165, 167, 187, 188, 239.

8- S. N. Kramer. The Sumarians, Chicago 1963, s. 198, 257, 268.

9- H. Frankfort v.dğr.. Before Philosophy, Maryland 1963, s. 15.

10- v. Soden. AHW, I, 375.

11- III, 1510.

12- Emel Esin, “Kün-Ay (Ay-Yıldız Motifinin Proto-Türk Devirden Hakanlılara Ka­dar İkonografisi)”, VII. T.T. Kongresi Bildiriler, Ankara 1972,1, 350, nr. 141.

13- Gönül Öney, “Ana­dolu Selçuklu Mimarisinde Avcı Kuşlar, Tek ve Çift Başlı Kartal”, Malazgirt Armağanı, An­kara 1972, s. 139-172.

14- Ülker Erginsoy, İslâm Maden Sanatının Gelişmesi İstanbul 1978, s. 317.

15- J. Chevalier-A. Gheerbrant Dictionnaire des Symboles, Paris 1988, “Aigle”, “Anqa”, “Garuda”, “Phenix”, “Sîmorgh” md.leri.

16- “Anka”, TA, III, 41, 42.

17- XXIX, 53.

18- “Anka”, İA, I, 437.

19- V. F. Büchner, “Sîmurg”, a.e., XI, 653-654.

20- Sadettin Buluç. “Şaman”, a.e., XI, 310-335.

21- Ch. Pellat, “’Ankâ”, El2 (İng.). I, 509.

Tasavvufi Açıdan Anka:

Kur'ân-ı Kerim'de ve sahih hadis kaynaklannda anka kelime­sine rastlanmaz. Ancak tefsirlerde Furkân sûresinin 38 ve Kâf sûresinin 12. âyetlerinde sözü edilen “Ashâbü'r-res” dolayısıyla anka efsanesi ile ilgili bazı rivayetlere kesin olduğu kabul edilmek­sizin yer verilmiştir. Meselâ Zemahşehri’nin el-Keşşaf’ında ilgili âyetler dola­yısıyla, Yemen'de Hanzale b. Safvân adlı bir peygamberin kavmi olan Ashâbü'r-ress'e anka adlı vahşi bir kuşun musal­lat olduğu belirtilir. Zemahşeri’nin zayıf rivayet olarak naklettiği bilgilere göre boynunun uzun olması dolayısıyla anka adı verilmiş olan bu kuş bütün kuşların en büyüğü idi. Feth adı verilen bir dağ­da konaklar, av bulamadığı zaman kü­çük çocukları kapıp götürürdü. Nihayet Hanzale'nin bedduası ile anka yıldırım çarpmasından ölmüştü. 69 Resû’ilü İhvâni'ş-Şafâ 70 Kazvîni’nin ‘Acâ’ibü'l-mahlûkâtı 71 Demîri’nin hayevan'ı 72 gibi daha başka kaynaklarda da an­ka efsanesine ve onun niteliklerine dair bilgiler mevcuttur. Bunlarda ve benzeri kaynaklarda ankanın bembeyaz olması veya boynunda halka gibi bir beyazlık bulunması dolayısıyla bu adı aldığı, baş­ka bir rivayete göre güneşin doğduğu yerde yaşadığı için ona muğrib ya da muğribe denildiği belirtilir. Avlanmaya çıktığında güneşin battığı mağrib yönü­ne kaçan kuşlan takip edip avladığın­dan ona muğrib, muğribe veya ankâyı muğribe denildiği de söylenir. Efsaneye göre anka her kuştan bir özellik almış­tır. Otuz kuşun özelliğini taşıdığı için sî­murg, otuz çeşit rengi bulunduğu için sîreng diye de anılır. Renginin yeşil olduğuna inanıldığı için ona zümrüdüanka da denilmiştir. Ancak bu son adın sî­murg u anka dan geldiği de söylenmek­tedir. İran destanlarında daha çok sî­murg adıyla anılan ankayı Firdevsî Şehname'sinde, ünlü İran cengâverleri Zâl'i yetiştiren ve oğlu Rüstem'e yardım eden kuş olarak gösterir. Demîri’nin anlattı­ğına göre güya Aristo bu hayvanı tasvir ederken karnının öküz karnına, tırnak­larının arşları pençesine benzediğini ve yırtıcı kuşlann en büyüğü olduğunu söy­lemiştir. Aynı yazar Mısır Fatımî halife­lerinin hayvanat bahçelerinde anka kuşunun da bulunduğuna dair bir rivayet nakleder. Efsanevî rivayetlerin çoğu an­kanın Hz. Mûsâ, Hanzale b. Safvân ya da Hâlid b. Sinan adlı peygamberlerden birinin yaşadığı dönemde görülen bir kuş olduğu üzerinde birleşirler. Bazı ri­vayetlerde ankanın dişi olduğu, sonra­dan kendisine bir eş yaratıldığı ve soyu­nun türediği de öne sürülür; yine riva­yetlerin çoğunda ankanın veya anka tü­rünün dönemin peygamberinin bedduası üzerine ortadan kalktığı, bir rivayete gö­re de Atlas Okyanusu'ndaki ıssız bir ada­ya sürüldüğü belirtilmekte ve bu bedduaya sebep olarak ankanın av bulamayın­ca küçük çocukları ya da genç kızları ka­pıp götürmesi gösterilmektedir.

Tasavvufta anka değişik mânalarda kullanılmış, efsanevî özelliklerinden is­tifade edilerek bazı tasavvufî görüşler temsilî olarak onunla anlatılmıştır. İlk sûfilerde rastlanmayan bu adı Rûzbihân-ı Baklî gibi şair ve âşık mutasavvıf­lar teşbih ve temsil unsuru olarak kul­lanmışlardır. Fakat bu kavramın tasav­vufa iyice yerleşmesini, Mantıku't-tayr isimli eserinde bu kuşu geniş olarak ele alan ve işleyen Attâr sağlamıştır. Ona göre anka birlik-çokluk (vahdet-kesret) gibi iki zıt kavramı ifade etmektedir. Sî­murg otuz kuş olarak ele alınınca çoklu­ğu ifade eder, oysa varlığın birden çok olması vehmî ve hayalîdir. Anka gibi çok­luğun da gerçekte adı var kendisi yok­tur. Diğer taraftan sîmurg kuşların tek padişahı olması dolayısıyla birliği ve ger­çek varlığı yani Allah'ı ifade eder. Efsa­nedeki anka hayali tasavvufta çok de­ğişik şekillerde işlenmiştir. İbnü'l-Arabî, Ankâ’ü muğrib fi ma’rifeti hatmi'l-evliyâ’ ve şemsi'l-mağrib adlı eserinde anka imajından faydalanarak mut­lak şekilde âlem-insan benzerliğini 73 insanın küçük âlem olduğunu ve mehdi* nin âlemdeki yeri­ni tesbit etmeye çalışmıştır.

“Anka Allah'ın, içinde âlemin bedenini 74 açtığı hebadan 75 iba­rettir” diyen İbnü'l-Arabî, ankayı bir toz yığını ve zerrecikler olarak düşünmekte­dir. Bu toz yığınına ve zerreciklere şekil verilerek âlemin maddî ve cismanî varlı­ğı ortaya çıkar yani anka aslında Aristo felsefesinde cismanî varlıkların şekilsiz maddesi olan heyuladan ibarettir. Heba­nın hariçte, suretten ayrı, gerçek ve bir aynî varlığı yoktur. Bu heba veya heyu­laya anka denilmesi, adının işitilir ve dü­şünülebilir olması, fakat hariçte varlığı­nın bulunmamasındandır. Suret olmak­sızın heba hiçbir şey ifade etmediğinden ona sebha 76 adı da verilmiştir. Hebanın 77 formunun dışında bir varlığı olmaması yani anka gibi adı var kendi yok bir şey olması iti­bariyle bir hiçtir. 78 Ancak o varlık­ların suretini kabul edip onların şekillenmelerini temin etmesi itibariyle yine de bir şeydir, mutlak yokluk değildir.

Görüldüğü gibi ankaya mâna verirken geniş ölçüde Meşşâî ve İşrâki felsefele­rinden faydalanan İbnü'l-Arabî bu fikri kendi vahdet-i vücûd* anlayışına göre yorumlamış, onun bu anlayışı sonraki mutasavvıflarda da aynen devam etmiş­tir. Aslında İbnü'l-Arabî bazı felsefî mâ­naları anlatmak, soyut kavramları so­mutlaştırmak için çeşitli kuş isimlerini sembol olarak daima kullanır. Meselâ akl-ı evvele ukâb 79 küllî nefse verkâ 80 küllî cisme gurâb 81 adını verir. Bununla beraber ef­sanevî bir kuş olan ankanın özellikleri çeşitli tasavvuf mânaların sembolü ola­rak İbnü'l-Arabî'den sonra da sürekli kullanılmıştır. Meselâ Mevlânâ Celâleddin ankayı yuvası Kaf dağında olan bir kuş. Eflâkî çok değerli bir kuş, bir dev­let kuşu olarak zikretmişlerdir. 82

Bibliyografya:



1- İbnü’l-Arabî. Istılahatüs’-süfiyye, “Ankâ” md.

2- İbnü’l-Arabî. ‘Ankâ’ü muğrib fi ma'rifeti hatmi'l-evliyâ’ ve şemsi'l-mağrib, Kahire, ts.

3- el-Mu'cemü'ş-şûfî, “Ankâ” md.

4- Firdevsî. Şeh­name (trc. Necati Lugal-Kenan Akyüz), İs­tanbul 1945.

5- İhvân-ı Safa. Resâ'il, Beyrut 1376/ 1957, II, 293, 294.

6- Zemahşerî. el-Keşşâf, Kahire 1387/1968-Beyrut, ts. (Dârü'1-Ma'rife), 111, 92.

7- Attâr. Mantuku't-tayr (trc. Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 1962.

8- Mevlânâ. Mesnevi, I, 57.

9- Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî. ‘Aca’ ibü'l-mahlûkât. Kahire 1401/1980, s. 281.

10- Eflâkî. Menâkıbü'l-‘ârifin (trc. Tahsin Yazıcı), İstanbul 1973, II, 37, 199.

11- Demîrî. Hayâtü'l-hayevân, Kahire 1398/1978, Il, 86, 90.
Edebiyat
Anka, sahip olduğu hemen bütün özellikleriyle ve etrafında gelişen çeşitli efsane, inanış ve telakkilerle Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında yer almıştır. Bu üç edebiyat ve kültür çevresinde yukarıdaki bölümlerde başlıcaları verilen efsanevî özellikleriyle ve değişik adlarıyla çeşitli teşbih, mecaz ve mazmunlar halinde geniş bir kullanıma sahip olmuştur. Bilhassa divan ede­biyatının manzum ve mensur metinle­rinde müsbet özellikleriyle zikredildiğinde renkli tüyleriyle bir cennet kuşu kabul edilerek zümrüdüanka diye ad­landırılmış ve bazan devlet kuşu hümâ ile karıştırılarak aynı özelliklere sahip kabul edilmiştir. Kafdağında yaşaması, yük seklerden uçması ve kolay avlanamayışı gibi özellikleri sebebiyle ulaşıl­ması çok zor durumları ifade etmek için de kullanılmıştır. Sevgili, adı herkesçe çok iyi bilindiği halde kendisini görenin olmaması veya gözle görülemeyişi se­bebiyle ankaya benzetilmiştir. Onun âşı­ğa iltifat etmesi ve yakınlık göstermesi ise âşığın başına devlet kuşu konması olarak kabul edilmiştir.

Ankanın en yaygın özelliği, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşadığı için kanaati temsil etmesidir. Bundan kinaye olarak kanaat sahiplerine “Ankâmeşrep”, “Ankâtabiat” denir. Kafdağı gibi efsanevî bir yerde yaşadığı için bu kelimeyle birlikte çeşitli şekiller­de kullanılır. “Kâf-ı kanâat beklemek” tabirinde görüldüğü üzere kanaat sahi­bi ve alçak gönüllü, herşeye ve herkese eğilmeyen, kimseye minnet etmeyen, uzlete çekilmiş kişileri ifade eder: “Cîfe-i dünyâ değil kerkes gibi matlûbu­muz / Bir bölük ankâlarız Kâf-ı kanâat bekleriz” 83 İsmi var cismi yok ol­duğu için bu sıfatla anılmak istenen şey­ler için de kullanılmıştır: “Bî-vücûd ol­mak gibi yoktur cihanın rahatı /Gör ki sîmurgun ne damı var ne de sayyâdı var” 84 ine bu özelliği sebe­biyle kimseden bir şey beklemeden dar­da kalan herkese yardım eden bir var­lık hüviyeti kazanmıştır.

Firdevsî'nin Şehname 'sinde Zâl'i ye­tiştiren ve besleyip terbiye ettiği oğlu Rüstem'in yaralarını iyileştiren, ona yar­dım eden kuş olarak tanıtıldığından ede­bî metinlerde Zâl-anka-Rüstem müna­sebetiyle ele alınır. Ayrıca şairler övün­mek istedikleri vakit kendilerini, sanat­taki üstün ve ulaşılması güç kudretlerini şiir ve hikmetin Kafdağı gibi erişilmesi imkânsız zirvelerinde yaşayan ankaya, velinimetlerini ise Zâl'e benzetirler.

Tasavvufî muhtevalı tekke edebiyatın­da çeşitli mazmunlar halinde geniş ola­rak yer verilen ankaya halk hikâye ve masallarında zümrüdüanka adıyla ma­sal kahramanlarına yardım eden, onları gitmek istedikleri uzak diyarlara kanat­ları üzerinde süratle ulaştıran ve Keloğlan'ın yardımcısı bir kuş olarak rastlan­maktadır. 85



Bibliyografya:



1- Hafız Divant (trc. Abdülbâki Gölpınarlı), İs­tanbul 1985..

2- Levend. Divan Edebiyatı.

3- Mustafa Nihat Özön, Edebiyat ve Ten­kit Sözlüğü, İstanbul 1954.

4- İskender Pa­la, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989.

5- İnci Enginün, “Anka”, TDEA. 86



Yüklə 1,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin