Bibliyografya: 4 behçET, hulusi 4



Yüklə 0,77 Mb.
səhifə8/26
tarix11.01.2019
ölçüsü0,77 Mb.
#94735
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   26

BEHRAMKALE KÖPRÜSÜ

Çanakkale ilinin Ayvacık ilçesinde Osmanlı devrine ait köprü.

Behramkale'nin yakınından geçen Tuz­la çayı üzerinde olan bu köprünün yapı­lış tarihi ve yaptıranı bilinmemektedir. Fakat mimarisi bakımından Osmanlı dev­ri Türk sanatının klasik dönemine (XV-XVII. yüzyıl) ait olduğu tahmin edilmek­tedir. Cevdet Çulpan, bu köprünün Ezi­ne'deki 784 (1382) tarihli Asılhan Bey Köprüsü'ne benzerliğinden hareketle bu­nun da o tarihlere doğru inşa edilmiş olabileceği ihtimalini İleri sürer.

Behramkale Köprüsü sivri kemerli üç gözlü, nisbeten ufak boydaki köprülerin güzel bir örneğidir. Büyük göz 15 m., yanlardakiler ise 7 m. kadar açıklığa sa­hiptir. Kemerlerin muntazam ve oldukça itinalı işçiliğine karşılık bilhassa bü­yük kemerin iki yanındaki dolgular dev­şirme taşlardan gelişigüzel yapılmıştır. Bu kısımlar belki de geç bir devirde ta­mir görmüştür. Ancak yine Behramka-le'de Murad Hüdavendigâr Camii'nin de böyle devşirme malzeme ile yapıldığı dü­şünülürse bu ihtimal zayıflar. Semer-darm şeklinde ortaya doğru yükselen köprünün iki yanında kalın taş levhalar­dan korkuluklar vardır.



Bibliyografya:

J. T. Clarke. Repon on the Inuesügation at Assos, Boston 1882-84, s. 129-133, İv. 1, II; Ay-verdi. Osmanlı Mi'mârtsi I, s. 228; Cevdet Çul­pan, Türk Taş Köprüleri, Ankara 1975, s. 205-206, rs. 130; Muzaffer Erdoğan, "Behram Köp­rüsü", Karayolları Bülteni, sy. 154, Ankara 1963, s. 43.



BEHRÂN

Sirâcüddîn Muhammed b. Yahya b. Muhammed et-Temîmî ez-Zeydî (ö. 957/1550) Yemenli Zeydî fakih.

Aslen Basralı bir aileye mensup olup İ'ûe (1483) Yemen'in Sa'de şehrin­de doğdu. Behrân lakabıyla tanınmıştır. Gençlik yıllarında bir yandan Yemen'in muhtelif şehirlerinde ticaretle meşgul olurken bir yandan da bulunduğu yer­deki ilim adamlarından ders okudu. En ünlü hocası, zamanında Zeydî fıkhının önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Seyyid Murtazâ b. Kâsim'dır. Mütevek-kil-Alellah ez-Zeydî döneminde başka-dılık yapan Behrân 957 Ramazanında (Eylül 1550) doğum yeri olan Sa'de'de öldü.

Eserleri:

Fıkıh, fıkıh usulü, tefsir, ha­dis ve Arap edebiyatı sahalarında kale­me aldığı on beş kadar eserinin başlıca-ları şunlardır:



1- Teftîhu'l-kulûb ve'l-ebşâr li'1-ihtidâ3 ilâ keyfiyyeti ihtilâ­fı Esman 1-ezhâr. Mütevekkil Yahya b. Şemseddin'in (ö, 965/1558) el-Eşmâr ü fıkhi'1-e'immeti'l-athâr adlı kitabının şerhi olup meseleleri delilleriyle zikre­den bir Zeydî fıkıh kitabıdır.

2- el-Kâfil Zeydî fıkıh usulüne dairdir.

3- el-Mucte-med min hadîsi seyyidine'l-Mustafâ. Kütüb-i Sitte'ûe yer alan hadislerin fıkıh konularına göre düzenlendiği bir eserdir.

4- el~Muhtaşarü'ş-şâfî fi "ilmeyi'l-'arûz ve'1-kavâfî48

5- Cevâhirü'1-ah-bâr ve'1-âşâr el-müstahrace min lüc-ceti'î-Bahn'z-zehhâr. Behrân bu ese­rinde Mehdî-Lidınillâh'ın (ö. 840/1437) el-Bahrü'z-zehhâr'ınüaWi hadisleri tah-rîc etmiştir. Kitap bu eserle birlikte ön­ce Kahire'de (1366/1947), sonra bu bas­kıdan ofset olarak San'a'da (1409/1988) beş cilt halinde basılmıştır.

6- Behcetü'l-cenıâl ve mahaccetü'I-kemâl ii'l-mez-mûm ve'1-memdûh minel hişâî îi'l-e'immeti ve'î-cummâl49. Kaynaklarda adı geçen diğer eserleri ara­sında, Zemahşerî'nin tefsiri üzerine yaz­dığı Tekmîlü'I-Keşşâî adlı haşiye ile Ze-mahşerî ve İbn Kesîr'in tefsirlerini bir araya getirdiği et-Tefsîrü'1-kebîr'i zik­redilebilir.50

Bibliyografya:

Şevkânî, el-Bedrü'L-tâtic, II, 278-280; Hedİy-yetü'l-'âriftn, II, 243-244; Izâhu't-meknûn, I, 269, 317; II, 43, 223, 449; Brockelmann, GAL, II, 533-534; SuppL, II, 557; Ziriklî. el-A'lâm, VI11, 11; Kehhâle, Mu'cemü'l-mü'ellİltn, XII, 109; el-Kâmûsül-İslâmt I, 381; Abdullah Ömer el-Habeşî, Merâci'u Lârtlv'i-Yemen, Dımaşk 1972, s. 17, 65-66, 146; a.mlf.. el-Fikrül-İsiâmt fi'l-Yemen, 55-56, 93, 234, 370, 656; Mufıammed Behçet el-Baytâr, "Kil.âbü'1-Bahri'z-zehhâr", MMWDm.,XXXIV/3 (1959), s. 512-517.



BEHŞEMİYYE

Mu'tezîle kelâmcılarından Ebû Hâşim el-Cübbâî'nin (0.321/933} görüşlerini benimseyenlere verilen ad.51



BEHÛTÎ52

BEHZAD53

BEK54

BEKA

Kötü huy ve vasıflarından arınan sâlikin iyi huy ve vasıflar edinmesi, kendisinden fâni olup Hak ile beraber olması anlamına gelen bir tasavvuf terimi.55



BEKA

Allah'ın varlığının sonsuzluğunu İfade eden kelâm terimi.

Sözlükte "sebat ve devam etmek, ke­sintiye uğramadan geleceğe doğru sü­rüp gitmek" anlamına gelen beka, te­rim olarak Allah Teâlâ'nın varlığına her­hangi bir yokluğun gelemeyeceği (fena­nın selbi) mânasını taşır; zıddı fenâ'dır. Kur'an'da beka sıfatı ism-i tafdfl ve fiil şeklinde Allah'a nisbet edildiği gibi56 aynı mâna­da olmak üzere âhir* ve samed* isim­leri de 0'na izafe edilmiştir57. Ayrıca Kur'an'da Al­lah'ın beka sıfatını ölümsüzlük, fena bul­mamak gibi kavramlarla ifade eden baş­ka âyetler de mevcuttur.58 Hadislerde ise Cenâb-ı Hakk'ın beka ile vasıflandı­ğını gösteren, bu lafızdan türemiş veya yakın anlamlı kelimelerden teşekkül et­miş birçok esmâ-i ilâhiyye vardır.59 Bekanın en sade ve ve­ciz tarifini Hz. Peygamberin, "Aİlahım! Sen evvelsin, senden önce hiçbir şey yok­tur; sen âhirsin, senden sonra hiçbir şey olamaz" şeklindeki duasında görmek mümkündür.60

Beka, âlemin yaratıcısı olan Allah'ın ezelden beri mevcudiyeti yani kıdem sı­fatı ile yakından ilgilidir. "Kıdemi sabit olanın ademi muhaidir" kaziyyesi gere­ğince ezelden beri mevcut olan Allah'ın geleceğe doğru da sonsuz olarak var ola­cağını kabul etmek mantık bakımından zorunludur. Konu ile ilgili eserlerde sık­ça kullanılan sermediyyet kelimesi, ke-lâmcılar tarafından kıdem ile beka ara­sında kurulmuş olan bu bağlantıyı gös­teren ve bu iki sıfatın taşıdığı anlamları ifade eden bir terimdir. "Zeval bulmaz, ölmez" mânalarına gelen lâ yezâl ve lâ yemût lafızları da Cenâb-ı Hakk'in beka sıfatını ifade için kullanılmaktadır.

Allah'a nisbet edilen bekanın hangi sı­fat grubu içinde kabul edileceği hususu kelâm âlimlerince tartışılagelmiş ve Eş'a-riyye ile Mâtürîdiyye arasındaki görüş ayrılıklarından birini teşkil etmiştir61. Hatta Eş'ariyye içinde bile beka sıfatının yorumlanması konu­sunda görüş ayrılığı vardır. Bizzat İmam Eş'arfnin beka ile ilgili görüşleri Bâkıllânî. Cüveynr ve Fahreddin er-Râzî gibi Eş'ariyye'ye mensup âlimler tarafından benimsenmemiştir. Bu husustaki görüş ayrılıkları şu şekilde özetlenebilir:

a- Beka ilim, hayat, kudret sıfatları gi­bi "sıfât-ı meânî"dendir. Allah Teâlâ ken­di zâtına yaraşır bir beka ile bakîdir. Bu anlayış İmam Eş'arî ve onu takip eden­lerin görüşüdür,

b- Beka vücûd gibi bir "sıfat-ı nefsiyye" olup zât üzerine zait ve ondan ayrı değildir; zât iie özdeştir; bu sebeple hiçbir şekilde zâttan ayrıla­bilecek bir sıfat olarak düşünülemez. Bâkıllânf. Cüveynî ve Fahreddin er-RâzT bu görüşü savunmuşlardır,

c- Vücûdu sıfât-ı nefsiyye olarak değerlendirme­yen Ehl-i sünnetin çoğunluğu ise beka­nın Allah'ın selbî sıfatlarından biri oldu­ğu görüşünü benimsemektedir.

Kur'ân-ı Kerîm'de her canlının öleceği62 ve her şeyin helak ola­cağı63 ifade edilmekte­dir. Ölümsüzlük ve değişmezlik anlamı­na gelen beka ise sadece Allah'a mah­sustur. Yine Kur'an'da cennet ile cehen­nem ehlinin bulundukları yerlerde ebe­diyen kalacakları64, dolayısıyla ölmeyecek­leri haber verilmektedir. Aynı mahiyet­teki ifadeler hadislerde de yer alır65. İlk bakışta naslarda göze çar­pan bu ifade farklılıkları kelâmcılar ara­sında cennet ve cehennem ile içindeki­lerin devamlılığı konusunda görüş ayrı­lığına yol açmıştır. Nitekim Cehm b. Saf-vân, Allah'tan başka her şeyin fâni ol­duğunu ifade eden naslara dayanarak geçmişte olduğu gibi gelecekte de Al­lah'tan başka hiçbir şeyin bulunmaya­cağını, dolayısıyla cennet, cehennem ve içindekilerin yok olacağını savunmuştur. Ebü'l-Hüzey! el-Allâf ise aynı delillere da­yanarak Allah'ın kudretiyle varlık kaza­nan her şeyin (makdûrat) fâni olduğunu ileri sürmüştür; ancak o bu fenayı ha­reketsizlik mânasında anlamıştır.66 Buna karşılık kelâm âlimlerinin büyük çoğunluğu, aşağıdaki gerekçelere dayanarak bu görüşleri red­detmişlerdir:



1- Her şeyden önce. "her canlının öle­ceği ve her şeyin helak olacağı" tarzında­ki ifadelerle dünya hayatının ve kâinat­taki bu düzenin kastedildiğini kabul et­mek lâzımdır. Bu husus, bu tür ifadeleri ihtiva eden âyet ve hadislerin üslûp ve muhtevalarından açıkça anlaşılmaktadır.

2- Allah'a nisbet edilen beka ile cen­netle cehennemin bekası mahiyet itiba­riyle birbirinden farklıdır. Allah'a nisbet edilen beka değişmez (lâ yetegayyer) ve kendisiyle Özdeş (bi-zâtihî) anlamına ge­lir. Cennetle cehennemin, bunların için­deki halkın, nimet ve azabın bekası ise kendiliğinden olmayıp Allah'ın yaratma-sıyla mümkündür ve daima değişerek varlığını sürdürmek durumundadır. Ya­ni Allah'tan başka hiçbir şey kendi ken­dine yeterli olarak ve değişmeyerek ay­nıyla varlığını sürdüremez. Tıpkı dünya­daki canlıların, hücrelerinin yenilenerek devam etmesi gibi Allah her an bir cen­net ile bir cehennemi yok eder ve aynı an içinde yerine başka bir cennet ile bir cehennem getirir. Burada bir şeyin ay­nıyla devam etmesi (beka) değil benze­rinin, türünün (emsal) devamı bahis ko­nusudur.67 Bu İse gerçek değil zahirî bir bekadır.

3- İbn Hazm gibi bazı âlimlere göre Al­lah'tan başka bütün varlığı zaman bakı­mından ezelî saymak dinin ve aklın ka­bul edeceği bir şey değildir. Şu halde bir şeyin hadis (yaratılmış) olduğu kabul edil­dikten sonra onun gelecek açısından son­suz (bakî, ebedî) olduğunu söylemek din ve mantık açısından imkânsız değildir. Bu görüş de Allah'ın dışındaki varlıklara nisbet edilen bekanın gerçek mânada bir beka olmadığı düşüncesine dayanır.

Bibliyografya:

Râgıb el-İsfahânî. el-Müfredât, "beka3" md.; İbnü'1-Esîr, en-Nih&ye, "bekâJ" md.; Lisânü'l-"Arab, "beka"" md.; VVensinck. Mu'cem, "cen­net", "cehennem" md.leri; Mustafavî, et-Tah-kik, "bekâ=" md.; Cemil Salîbâ. el-Mu'cemü'l-felsefî, "beka5" md.; Müslim. "Zikir", 61; İbn Mâce. "Du'â3", 2; Tirmizî. "Dacavât", 19; Mâ-türîdr. KitAbü't-Teuhîd, s. 13-16, 260; Bağda­dî. el-Esmâ' ve'ş-şıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 77b-82b; a.mlf., Uşûlü'd-dîn, s. 108-109; a.mlf., el-Fark (Abdülhamîd), s. 122-124; İbn Hazm. el-Faşl (İJmeyre). IV, 145-148; a.mlf.. el-üşûi üe'l-fürû", Beyrut 1404/1984, s. 43-45; Beyhakî, el-Esmâ* ue'ş-sıfât, Kahire 1358, s. 9-12; Cüveynî, el-İrşâd (Muhammedi, s. 78; Gazzâlî, el-Makşadü'i-esnâ, Kahire 1322, s. 96-98, 108; Fahredüin er-Râzî, Leuâmi'u'l-beyyinât, Kahire 1323, s. 96; a.mlf., Münâ-zarât, Haydarâbâd 1355, s. 13-14; Teftâzânî, Şerhu'l-Makâşıd, II, 79-80; Cürcânî, Şerhu'i-Meuâkıf, II, 364-365; İbnül-Hümâm, ei-Mü-sâyere, Kahire 1317, s. 23-24; Muhammed b. Yûsuf es-Senûsû Hakâ^ik, İÜ Ktp., AY, nr. 6270, vr. 4İJ; Ebü'l-Beka. el-Külliyyât, İstanbul 1287, s. 170; Ebû Azbe. er-Ravzatü'l-behiyye, Haydarâbâd 1322, s. 66; Zebîdî. İthâfü's-sâde, I, 97-98; İzmirli. Yeni i'lm-i Kelâm, II, 89; El-malılı. Hak Dini, I, 549; VII, 4676; Abdurrah-man Bedevî, Mezâhibü'l-islâmiyyîn, Beyrut 1983,1, 152-157.




Yüklə 0,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin