CİRİT
Genellikle at sırtında oynanan bir savaş oyunu.
Adını oynandığı alet olan ve çevgen de denilen (bk. çevgAn) temrensiz mızraktan alır; kelimenin aslı Arapça cerîd-dir (kabuğu soyulmuş hurma ağacı)- Cirit, binicilikte ve mızrak fırlatmakta ustalık isteyen Orta Asya kökenli eski bir savaş oyunu olup bugün Anadolu'da yalnız bazı atçılık kulüpleri tarafından ve genellikle turistik gösteri mahiyetinde oynanmasına karşılık Orta Asya bozkırlarında nisbeten güncelliğini korumaktadır. Atlı ve yaya oynanan iki çeşidi varsa da en çok tanınanı atlı olanıdır; yaya ciridi nadiren saray avlularında oynanmıştır. Bugün atletizmin dört "atma" kolundan biri olan cirit atma ise (diğerleri disk atma, gülle atma, çekiç atma) cirit oyununun dışında kişilerin tek başına icra ettikleri bir spor faaliyetidir.
Atlı cirit oyunu genellikle bahar aylarında sayıları değişebilen on on beş kişilik iki takım arasında oynanır. Her atlının elinde normal bir mızrak kalınlığında ve yaklaşık 1,5 m. uzunluğunda meşe dalından bir sopa bulunur ve takımlar 100 m. kadar aralıkla karşılıklı dizilirler. İçlerinden birinin hasım safa doğru yaklaşarak ciridini seçtiği bir atlıya fırlatıp kaçmasıyla oyun başlar ve karşılıklı hücumlarla gelişen bir kovalamaca şeklinde devam eder; süresi iki devre halinde bir buçuk saat kadardır. Attığı ciritle hasım oyuncuyu vuran başarılı kabul edilir ve sayı alır, atı vuran ise başarısız sayılır ve puan kaybeder. En yüksek puanı kendisine atılan ciridi havada kapan oyuncu kazanır; rakibine çok yaklaşıp ciridini atmadan atar gibi yaparak ona "aman tanıyan" oyuncu da yine yüksek puan alır. Atların birden hızlanma ve hız kesmeleri, âni manevra yapmaları, oyuncuların ciridin vücutlarına değ-memesi için eyer boşaltmaları, atlarından inmeden eğilerek yerden cirit almaları ve özellikle kendilerine atılan ciridi havada yakalamaları oyunun en hareketli ve en heyecanlı figürleridir. Geleneklere göre cirit isabetiyle bir oyuncunun ağır yara alması veya ölmesi oyunu durdurmaz ve şikâyetçi olmayı gerektirmez; tam tersi bu ölüm o oyuncunun ailesine, özellikle babasına şeref kazandırır. Bu hususun da açıkça ortaya koyduğu gibi cirit gerçek anlamda küçük bir savaştır ve oyuncuların da atların da büyük bir ciddiyetle eğitilmelerini gerektirmektedir.
Bütün Türk devletlerinde ve Türkler'in etkili olduğu Abbasî sarayında en sevilen sportif oyun durumunda bulunan cirit Osmanlılar'da daha büyük bir İlgi görmüş ve özellikle bizzat oynayan bazı padişahlar tarafından teşvik edilmiştir. Bursa'ntn fethinden sonra Orhan Gazi'-nin civardaki bir alanı at yarışları ve cirit oyunları için vakfettiği bilinmektedir.
Yıldırım Bayezid ve Çelebi Mehmed zamanlarında ciride olan ilgi daha da artmış, sarayda cündîlik (binicilik) derslerinin verilmeye başlaması üzerine de bu oyun teşkilâtlı bir spor dalı haline gelmiştir. Bizzat cirit oynayan padişahlardan I. Ahmed ile IV. Murad'ın bu spora çok meraklı oldukları. IV. Murad'ın cirit oyunu için sayılan 400'e kadar varan özel yetiştirilmiş atlar bulundurduğu kaynaklarda yazılıdır270. Ayrıca cirit atmaya da meraklı olan bu padişahın Eski Saray'dan attığı ciridin Bayezid Camii minarelerinin dibine, Halep Kalesi'nden attığının da hendeği geçerek Saraçhane üzerine düştüğü bildirilmektedir. Daha sonraki devirlerde de sevilen, özellikle IV. Mehmed'in 1675'-te Edirne'de düzenlediği sünnet düğününde günlerce oynanan, Lale Devri'nde ise vazgeçilmez eğlencelerden biri haline gelen cirit, yeniçerilerin başlıca oyun ve tâlimi olması sebebiyle Yeniçeri Oca-ğı'nın kaldırılmasından sonra eski önemini kaybetmiştir.
Bibliyografya:
Dîvâna lugati't-Türk Tercümesi, s. 187, 242, 405; Peçuylu İbrahim, Târih, II, 442 vd; Evliya Çelebi. Seyahatname, I, 257; Naîmâ, Târih, II, 97; Atâ Bey. Târih, I, 178; Cevacl Paşa, TârSh-i Askerî-i Osmânî, İstanbul 1299, ], 135-137; Öz-demir Nutku, IV. Mehmed'in Edirne Şenliği 1675, Ankara 1972, s. 107-109; M, F. von Op-penheim, "Der Djerid und Das Djerid-Spiel", Islamica, 11/4, Leipzig 1927, s. 590-617; Ahmet Çivili. "Osmanlı Türklerinde Cirit Oyunu", Ülkücü Öğretmen, 111/30, İstanbul 1961, s. 21; Feyzi Halıcı, "Ata Sporumuz Atlı Cirit Oyunları", MK N/1 11980), s. 73-76; a.mlf.. "Atlı Cirit Oyunları", a.e., sy. 42 (1984), s. 42-46; Pakalın. , 295-297, 317-318; M. Çavid Baysun, "Ahmed I", İA, I, 164; a.mlf. "Murad IV", a.e., VIII, 645; "Cerîd", a,e., 111, 109; TA, XI, 26-27; R. Ekrem Koçu, "Cirid, Cirid Oyunu", İst A, Vil, 3583-3585; V. J. Parry, "Djerid", El2 [İng.l, II, 532-533; "Cirit", TDEA, II, 78-79; Spor Ansiklopedisi, İstanbul 1991, s. 19
CİRM
Üç boyutlu cevher, cisim, semavî cisim anlamlarında kullanılan felsefe terimi.
Arapça'da "kesmek" anlamındaki cerm kökünden türetilmiş bir isim olup sözlükte "ceset, beden, cüsse" mânalarına gelir. Çoğulu ecrâm, cürüm ve cürümdür. Terim olarak başlangıçta cisim kavramının eş anlamlısı gibi kullanılırken zamanla daha dar ve özel bir anlam kazanmıştır. Meselâ Kindî, muhtemelen ilk defa, her iki kelimeyi sık sık birbiri yerine kullanmıştır. Kindî nefis-beden ilişkisine dair kısa bir risalesinde Eflâtun'un cirm ile cismi farklı saydığını, gök feleğini cisim, dünyadaki maddî varlıkları ise cirm kabul ettiğini belirtmiş, ancak kendisi toprak, su, hava. ateş ve bunların birleşikleri olan nesneler için cirm kelimesini kullanmış ve bunun cisimle aynı anlama geldiğini ifade etmiştir. Kindî Allah'ın nitelliklerini araştırırken ezelînin aksine cirmin cinsi ve türü bulunduğunu, bu sebeple cirmin ezelî olmayacağını bildirmekte ve sonsuz cismin imkânsızlığını ortaya koymaktadır. Onun İslâm felsefesinde büyük önem taşıyan düşüncesine göre cirm canlı veya cansız olabilir; ancak esas itibariyle yoktan yaratılmış (mübteda1), daha sonra oluşma ve bozulma, canlılık ve cansızlık sürecine girmiştir271. Cirm bir yönden kendisinin cinsi olan cevherle faslı olan uzunluk, genişlik ve derinlikten, diğer yönden madde ve suretten mürekkeptir. Terkip de bir tür harekettir, hareket ise zamanda olur. Böylece var oluşta (inniyye) cirm, hareket ve zaman birbirinden önce olamazlar. Bu arada bir nevi hayatiyete sahip olduğunu kabul ettiği feleğin (cirm-i aksa) secde etmesiyle ilgili geniş yorumun yer aldığı bir de risale yazmıştır.272
KindFden sonra cirmin yerini cisim terimi almıştır. Nitekim Kindî, terimlerin tarifleri konusunda kaleme aldığı Risale fî hudûdi'1-eşyâ3 ve rüsûmihâ adlı eserinde273 cirm kelimesinin tanımını verdiği halde cisim kelimesine yer vermezken Cürcânî, Şerhu'l-Mülahhaş'mda cirm İle cisim terimlerinin aynı anlama geldiğini belirtmiş274, et-Ta V/dCında ise bu terime hiç yer vermemiştir.
Kİndîden sonra Aristocu tabiat felsefesinin temelini teşkil eden unsur ve hareket telakkisine dayanan oluş ve bozuluş teorisi275, hemen hemen müslüman düşünürler arasında genel kabul görmüş ve buna bağlı olarak evrenin ay üstü ve ay altı olmak üzere ikiye ayrıldığı görüşü benimsenmiştir. Buna göre ay altı alemindeki (dünya) varlıklar dört unsurdan (toprak-ateş-hava-su) meydana gelmekte ve unsurlar birbirine dönüşerek nesneleri oluşturmaktadır. Bu sebeple ay alta alemindeki hareket düz istikamette olup kesintilidir. Ay üstü alemindeki varlıklar ise tek bir unsurdan (esîr) meydana geldiği ve zıddı bulunmadığı için burada oluş ve bozuluş mümkün görünmemekte ve hareketi dairevî olduğundan bu âlemde süreklilik (beka ve sermediyyet) bulunmaktadır. Bu anlayıştan hareketle ay üstü âleminde yer alan varlıklara ve feleklere cirm (ecrâm-i felekiyye, ecrâm-ı semâviyye), ay alta âleminde yer alan varlıklara da cisim adının verilmesi âdet olmuştur. Ay üstü âlemine ve onda bulunan varlıklara "âlem-i ulvî" ve "ecrâm-ı esîriyye" de denir.276
Bibliyografya:
et-Ta'rtfât, "cisim", "el-ecrâmü'1-felekiyye md.leri; Lisânü'l-cArab, "crm" md.; Tehânevî, Keşşaf "cirm" md.; Kâmûs Tercümesi, "crm" md,; kindî. Resâ'it, I, 120-179, 204-205, 238-
Dostları ilə paylaş: |