GAYLAN b. SELEME
Gaylân b. Seleme b. Muattib es-Sekafî (ö. 23/644) Şair sahâbl.
Dedesinin adı bazı kaynaklarda Şü-rahbîl veya Mugis olarak kaydedilmektedir. Sakîf kabilesinin reislerinden olan Gaylân şiirleri, bilge kişiliği ve hikmetli sözleriyle, ayrıca kabilesi içinde işlerini günlük programlar dahilinde yürüt-mesiyle tanınmıştır. Haftanın bir gününde kendisine getirilen davalara baktığı, bir gün şiirle meşgul olduğu, diğer bir gün de develeriyle İlgilendiği söylenmektedir. Saklf kabilesi, Câhiliye döneminde Benf Âmir b. Sa'saa kabilesiyle Tâif'te aralarında çıkan savaşı kumandanları Gaylân sayesinde kazanmıştır. Aynı dönemde, İran'ın idaresi altnda bulunan Irak'a yapılan bir ticaret seferinde, aralarında Ebû Süfyân'ın da bulunduğu tüccar kafilesinin Kisrâ huzurundaki sözcülüğünü Gaylân yapmıştır. Bu görüşmede hikmetli konuşması ve diplomatik tavırlarıyla kralı etkilemesi sayesinde izinsiz ticaret yapmak gibi bir suç işlemelerine rağmen cezalandırılmamışlardır. Hatta Gaylân'ın ricası üzerine kral tarafından gönderilen bir mimar Tâif'te ilk defa bir kale yapmıştır.416
Gaylân b. Seleme Tâif'in fethinden (9/ 630) sonra İslâmiyet'i kabul etti. Müslüman olduğu sırada evli bulunduğu on kadından altısını Hz. Peygamber'in emri üzerine boşadı {el-Muvatta3, "Talâk", 77; Tirmizî, "Nikâh", 33). Âmir ve Am-mâr adlı oğulları kendisinden önce, diğer oğlu Nâfi' ile kızı Bâdiye ise onunla birlikte müslüman olmuşlardır.
Gaylân'ın az sayıdaki şiirlerinin Ebû Saîd es-Sükkerî tarafından Câmi'u şicri Gaylân adıyla bir divanda toplandığı rivayet edilir. Ebü'l-Ferec el-İsfahânî bu divandan elli beyit nakletmiş [ei-Eğk-m, XIII, 202-208), diğer bazı şiirleri de çeşitli eserler vasıtasıyla günümüze ulaşmıştır.
Müfessir sahâbî İbn Abbas, "Elbiseni temiz tut" (el-Müddessir 74/4) mealindeki âyette sözü edilen elbise temizliğini Gaylân'ın, "Hamd olsun, ben ne fâcir elbisesi giydim ne de bir leke ile maskelenirim" şiirini şâhid göstererek "mâ-
GAYLÂNİYYE
nevî taharet ve güzel ahlâk" şeklinde yorumlamıştır. Bazı kaynaklar, "Bu Kur'an iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" mealindeki âyette (ez-Zuhruf 43/31) işaret edilen ve Mekkeli müşrikler tarafından kendisine peygamberlik verilmesi beklenen kişinin Gaylân b. Seleme olduğunu kaydeder (Ebü'l-Ferec el-lsfahânl XIII, 200).
Gaylân b. Seleme İslâmiyet'i kabul ettikten sonra Medine'ye hicret etmeyip Tâif'te kalmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
el-Muuatta', "Talâk", 77; Müsned (nşr. Ah-med M. Şâkir). Kahire 1377/1958, naşirin mukaddimesi. VI, 277-279; tirmizî. "Nikâh", 33; İbnü'l-KelbîCemherG (Naci), s. 388; İbn Hişâm, es-Sîre (Zekkâr), 11, 895, 896, 917; İbn Sa'd. et-Tabakât, V, 505-506; Cumahî, Fuhûlü'ş-şuca-râ', i. 259, 269-270; Taberf. Târîh (Ebü'1-Fazi), III, 81-82; VI, 107; İbn Hibbân, eş-Şikât, III, 328; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî. el-Eğânt, XIII, 199, 200-208; İbn Abdülber, el-'istfâb, III, 189-192; İbn Beşküvâl. Ğauâmizü'l-esmâ'i'l-müb-heme (nşr. İzzeddin Ali es-Seyyid — M. Ke-mâleddin İzzeddin). Beyrut 1407/1987, I, 192-194; İbnü'l-Esîr, Ûsdû'l-ğâbe (Bennâ), IV, 343-344; İbn Manzûr. Muhtaşaru Târîh-i Dımaşk, XX, 222-226; İbn Hacer. el-İşâbe, [fi, 189-192; Mahmüd Şükrî el-Âlüsî, Bulûğu'I-ereb, 1, 319-321; Abdüihay el-Kettânî, et-Terâttbü'l-İdâriyye (Özel), II, 134, 224; Afff Abdurrahman. Mu'ce-mi'ş-Şuam'i'l-Câhiliyyîn ue'l-Muhadramtn, Beyrut 1403/1983. s. 267; A. Fischer - E. Brâunlich, Schawâhid Indîces, Leipzig 1934, s. 333; Sezgin. GAS, II, 302; Ziriklî. el-A'lâm (Fethullah], V, 124.
IAI Mehmet Ali Sönmez
GAYLÂN B. UKBE417
EL-GAYLANİYYAT
İbn Gaylân'ın (ö.440/1049), hocası Ebû Bekir eş-Şâfiî'den rivayet ettiği hadislerden meydana gelen eseri.418
GAYLANİYYE
İlk Kaderiyye âlimlerinden Gaylân ed-Dımaşkî'nİn (ö. 120/738 civarı) görüşlerini benimseyenlere verilen ad.419
GAYN
Arap alfabesinin on dokuzuncu harfi.
Sözlükte "bulutlanmak, bulut; gönlü sıkıntı kaplamak; susamak" gibi anlamlara gelen gaynın (çoğulu agyân, gaynât, guyûnl ebced hesabındaki değeri 1000'-dir. Gayn. "ayn'dan noktalı olmasıyla ayrılır ve bundan dolayı "el-aynü'l-mu'ce-me" adıyla da bilinir. Bir sızıcı -sürtünü-cü damak fonemi (velaire fricativ) olan gaynın mahreci hançerenin yumuşak damak kısmıdır (edne'l-halk, postvelar). "Hâ" harfiyle aynı mahreci paylaşır; ancak hangisinin ağza daha yakın yerden çıktığı hususu ihtilaflıdır. Sîbeveyhi, Zemah-şerî, İbn Yaîş ve İbnü'l-Cezerî'ye göre "hâ'nın, Kasım b. FTrruh eş-Şâtıbî ve Mekkî b. Ebû Tâlib'e göre ise gaynın mahreci ağza daha yakındır.420 Gayn sadalı (cehrî, sonore) bir harf olup "hâ'dan bu sıfatıyla ayrılır ve Arap dilcileri tarafından "rihve mechûre müs-ta'liye" {fricative postvelaire sonore) şeklinde tanımlanır. Gayn sesi, Türkçe'deki "ğ'nin daha kuvvetli ve sert bir şekilde telaffuzundan hâsıl olan sese, çıkartılışı sırasında dilin dibine doğru küçük dilin hareketine imkân veren bir kanalın oluşması ölçüsünde de Fransızca'daki "kalın r"ye (r grossaye) yaklaşan bir sese tekabül eder.
Gaynın mahreç veya sıfat yakınlığı sebebiyle çeşitli harflerle değişkenlik gösterdiği görülür ve bunlar arasında özellikle ayn önemli bir yer tutar; meselâ aysan — gaysân leanne — leganne amcere = gamcer ab'ab = gabgab , afenşel — gafenşel gibi421. Bu durumun aynın gayna dö-nüşmesiyle mi, yoksa bir yazım hatası sonucunda mı oluştuğu, ya da gaynlı şekillerin aynlıların değişik bir biçimi mi (varyant) olduğu meselesi dilciler arasında tartışma konusudur ve bu ihtimallerden birinciye "İbda! / bedel", ikinciye "tashîf, üçüncüye de "lügat" veya "lu-gayye" denilmektedir. Ayn / gayn değişikliği bulunan kelimelerde hangisinin asıl olduğu hususu kesin biçimde tesbit edilememiş, klasik kaynaklarda daha yaygın olan şeklin "a'lâ" (daha üstün), "ef-sah" (daha fasîh), "eşher" (daha meşhur), "a'ref" (daha tanınmış), "ekser" (daha çok kullanılan) gibi kelimelerle belirtilmesi yoluna gidilmiştir. Aynı anlamda ve eşit derecede kullanılan farklı şekillerin de "bi'l-ayni ve'l-gayni" tabiriyle açıklandığı görülür. Modern dilciler ise aynlı kelimelerin esas olduğunu kabul etmektedirler422. Ancak bazı hallerde gaynlı şekillerin aslî (aynlı) formları kısmen ya da tamamen ortadan kaldırıp yerine geçtiği görülür: teassere = tegassere amita = gamita hemea — hemega gibi423. Ayn / gayn değişikliği gösteren kelimelerin bir kısmının yazım hatasından kaynaklandığı, bunların çoğunu Leys b. Muzaffer'in (ö. 187/803 |?|), Arap dilinin ilk büyük sözlüğü olan Halîl b. Ah-med'in(ö. 175/791 |?1) Kitâbü'l-'Ayn'ım tamamlarken yaptığı, daha sonra gelen lügat âlimlerinin de imlâsı yanlış bu kelimeleri asıllarını araştırmadan eserlerine aktardıkları ileri sürülmüştür {Lisâ-nul-cArab, "rğm / r'am" md.leri). Asmacî'-ye göre ise bu değişik yazılışlar anlam farkından doğmuştur; çünkü iki şekilden biri daha yoğun ve daha kuvvetli anlam belirtir; afaka = gafaka amişe = gamişe Örneklerinde olduğu gibi.424
Sâmî diller uzmanı ve fonetikçi Çek şarkiyatçısı Rudolf Ruzicka, 1907 yılından başlayarak kırk yıl içinde yazdığı birçok makalede ayn / gayn değişikliği gösteren kelimelerin çokluğuna dayanarak gayn sesinin sadece Arapça'da bulunduğunu ve ayn sesinin farklı bir biçimi olarak gelişip zamanla müstakil bir ses haline geldiğini ileri sürmüştür. Aynı görüşü öğrencisi Karel Petrâcek ile H. Torczyner de paylaşmış, fakat Brockel-mann başta olmak üzere birçok şarkiyatçı buna karşı çıkarak çeşitli Sâmî dillerde gayn sesinin bulunduğunu savunmuştur. Aslında, Ruzicka'nın düşündüğü gibi sadece farklı yazılan eş anlamlı kelimelere dayanmak bu konuda yeterli değildir. Çünkü ayn / gayn değişikliği gösteren ve anlamdaş olmayan örnekler de vardır; meselâ azel / gazel. fer1 / ferg, em'ar / em-gar gibi.425
Gaynın aynla olan bu ilişkisinden başka hemze, cîm, hâ, hâ, râ. sîn, şîn, fâ, kâf, kâf, lâm, mîm, nün, vâv, hâ harfleriyle de değişiklik gösterdiği görülür; bunlar arasında hâ / gayn dönüşümü diğerlerinden fazladır. Hemze / gayn: mâe mâga, mev" — mevg müvâ' — müvâg, iste'rebe — istagrebe, semee = semeg; cîm / gayn: mecmece — magmaga; hâ / gayn: hazreme — gazreme leth - letg, vehar — vegar, tevahhare — tevaggar; hâ / gayn: ha-bene — gabe, hamer —gamer, humar — gumâ, zehar = zegar. hakka = gakka; râ / gayn: ramas — gamas mers = mags, reyn — gayn, fevre — fevg; sîn / gayn: isrendâ - ıgrendâ şîn / gayn: şenec gayn: fezreme — gazre. tarfeşe = targaşe; kâf / gayn: gulfe = kulfe, aglef — aklef, gamez = ka-mez, galgale = kalkal, tegalgale - tekalkale; kâf / gayn: kebene - gabene ; lâm / gayn: gamz = lemz, gammaz = lemmâz, zâle — zâga; mîm / gayn: gatma-ta = gatgata, ümlûc = uglû, gâre - mâre; nün / gayn: şinnîr = şigglr, zmât = zıgât. tezâ-neta = tezâgata; vâv / gayn: vattaşe — gattaşe; hâ / gayn: hezreme — gazrem, hemz — gamz , hem-mâz = gammaz, sebehlel = sebaglel, hemheme = gamgame gibi.
Bu eş anlamlı dönüşümlerin dışında, bir kelimede gayn sesinden önce gelen "sîn"in de telaffuz kolaylığı için "sad'a dönüştüğü (ses uyumu) görülür; meselâ esbaga - asbag, sâlig = şâlig gibi426. Ayrıca gerçek Arapça kelimelerde gayn ile dm birleşmez ve bu durum aslı Arapça olmayan kelimelerin tesbitinde önemli bir ipucu teşkil eder.
Bibliyografya:
Lisânü'!-cArab, "ğyn" md.; et-Ta*rtfât, "gayrı" md.; Tâcü'l-'arüs, "ğyn" md.; Kamus Tercümesi, "ğyn" md.; J. W. Redhouse. A Turkish and English Lexicon, istanbul 1890, s. 1332-1333, 1357; Hain b. Ahmed. el-HurQfin$r. Ramazan Abdüttevvâb), Kahire 1969, s. 42; a.mlf., Kitâbut-'Ayn (nşr. Mehdî el-Mahzûmî — İbrahim es-Sâmerrâî), Beyrut 1408/1988, IV, 450; Sîbeveyhi, el-Kitâb (nşr. Abdüssetâm M. Hârûnl, Kahire 1399-1403/1977-83, IV, 433-436; Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm. ei-Ğartbü'l-muşannef (nşr. Muhammed el-Muhtâr el-Abîdî), Tunus 1990, 1, 249-250; Ebû Mishal el-A'râbt. Kitâ-bü'n-Neuâdir(nşr. İzzet Hasan), Dımaşk 1380/1961, I. 8, 13, 23, 42, 48, 52, 60, 97, 100, 103. 128, 369; İbnü's-Sikkît, Kitâbul-Kalb oel-ib-dal (nşr. A. HaffneD, Kahire, ts., s. 32-34; Zec-câcî, Kitâbü'l-İbdât ue't-mu'âkabe ue'n-ne-zâ'ir (nşr İzzeddin et-Tenûhî), Dımaşk 1381/ 1962, s. 62-64, 91; Ebü't-Tayyib el-Lugavî, Ki-tâbü'l-İbdâl (nşr. jzzeddin et-Tenûhî), Dımaşk 1379/1960, I, 238, 301-302, 335-339; II, 48-49, 200-201, 226-227, 326, 328, 330, 331, 332, 333, 336, 559-560; Ebû Ali el-KâlI. el-Emâiî, Beyrut, ts. (Dârül-Kütübi'l-ilrniyye), I, 205; II, 134; İbn Cinnî, Sırru şmâ'ati'l-i'râb (nşr. Mustafa es-Sekkâ v.dğr.), Kahire 1374/1954, I, 52, 69, 70, 71, 74, 247-248; Ahmed er-Râzî, Ki-tâbü 7-Hurûf (nşr. Ramazan Abdüttevvâb), Kahire 1402/1982, s. 137, 139, 140, 142, 152, 156; İbn Yaîş, Şerhu't-Mufassal, Beyrut, ts. (Âle-mü'1-kütiib). X, 51, 123-124; Radî el-Esterâbâ-di, Şerhu'ş-Şâfiye (nşr. M. Nûrel-Hasan v.dğr), Beyrut 1402/1982, III, 230; İbnü'l-Cezerî. en-Neşr fi'l-kırâ'&ü'i-'aşr, Beyrut, ts. (Dârü'1-KÜ-tübi'l-ilmiyye), I, 199, 202, 203, 214; Süyûtf. el-Müzhir, I, 552-554; Ahmed Ateş v.dğr. Arapça Di! Bilgisi, İstanbul 1964, s. 9; Hüseyin Kü-çükkalay. Kur'an Dili Arapça, Konya 1969, s. 210, 236; S. Moscati. An Introduction to the Comparatiüe Grammar of the Semitic Langu-ages Phonology and Morphology, Wiesbaden 1980, s. 38-40; İsmail Karaçam, Kur'ân-ı Ke-rîm'in Faziletleri oe Okunma Kaideleri, İstanbul 1984, s. 208. 215, 218-219, 221, 223, 226-227, 228, 246; R. Ruzicka. "L'alternance de £ - t en arabe d'apres les temoignages de grammairiens et lexicograph.es arabes", JA, CCXXI (1932), s. 67-115; a.mlf.. "La mıestion de l'existence du ğ dans les langues semiti-ques en general et dans la langue ougariti-enne en particulier", Ar. O, XXII (1954), s. 176-237; J. Cantineau. "Esquisse d'une phonologie de l'arabe classique", Bulletin de la socie'tû de !inguistique de Paris, XLIII, Paris 1946, s. 93, 101. 103-107, 112. 114, 115, 119, 122, 123, 135-136; K Petrâcek, "Der Doppelte phono-logische charakter des ghain im klassischen Aiabisch", Ar.O, XX! (1953), s. 240-262; a.mlf. "Die struktur der semitischen wurzelmorphe-me und der übergang ain > gain und ain > r im Arabischen", a.e., XXIII (19551, s. 475-478; A. Schaade. "Gayn", İA, IV, 727; H. Fleisch. "Ghayn", E/2(İng), II. 1026-1027; a.mlf.. "Hu-rüf al-Hidjâ", a.e., III, 596-600; "g", UDMİ, XIV/ 2, s. 415.
Dostları ilə paylaş: |