ASALET
İfadenin bayağı söz ve tasavvurlardan arınmış olması meziyetini belirten edebiyat terimi.
“Kök” demek olan asi kelimesinden gelen ve “Esaslı, köklü; soylu, nesep sahibi” mânasındaki bu isim. XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren yenileşme devrinde yazılmış edebiyat bilgileri kitaplarında Fransız retoriğinin tesiriyle üslûba ait bir terim olarak ortaya çıkmıştır. İlk defa Abdurrahman Fehmi'nin Tedrîsât-ı Edebiyye'sinde, Fransızca –noblesse’in karşılığı ve üslûbun umumi vasıflarından biri olmak üzere yer alan bu kelime sonraları “Edeb-i kelâm” ve “Mümtâziyet” gibi terimlerle karıştırılmış, birbirinin aynı şeyler sanılmıştır. Önceki edebiyat nazariyatı kitaplarında edeb-i kelâm ve “Mümtâziyet” mânasında asalet diye bir terim bulunmamaktadır. Çok
defa üslûp ve beyan kelimeleriyle asâlet-i üslûb, asâlet-i beyân gibi bir terkip şeklinde geçen bu terim, Abdurrahman Fehmi'nin tarifine göre, “Tâbir ve ifadenin ibtizalden masûniyetiyle fikir ve hayalin dürüştî ve hasâsetten berâetidir”. Asalet, fikir ve hayal ile onun yazılı şekli olan kelime ve ifadede olmak üzere iki şekilde değerlendirilmiştir. Sadece sözlerin âdi ve bayağı olmaması kâfi gelmemekte, ayrıca hayal ve fikrin de âdi, bayağı ve müptezel mahiyetten uzak bulunması gerekmektedir. Sözün veya ifadenin müptezei olması fikrin hasâsetine 1106 sebep teşkil edeceği, fikrin hasâsetinin ise bütünüyle edebî eserin değer ve güzelliğini gidereceği düşüncesiyle asalet edebî eserde aranan önemli bir meziyet olmuştur. Asaletin sağlanması için kalbin âdi his ve fikirlerden arındırılıp yüce duygularla beslenmesinin, kelimelerin çok iyi ve dikkatli seçilmesinin, cümlelerin ve ifadenin kuruluş ve birbirini takip edişinin ustaca bir güzellikle hazırlanmasının gereği üzerinde durulmuştur. Öte yandan, bir yerde asaletten uzak görünen bir söz veya fikrin başka bir yerde uygun bir surette kullanılması halinde asalete aykırı düşmeyeceği de belirtilir.
Edeb-i kelâm ile mümtâziyete gelince, bunların ifade ettiği mânalar asaletten ayrıdır. Edeb-i kelâm, Batı'da kî periphrase veyahut cırconlocutlon teriminin karşılığıdır. Mümtâziyette ise daha çok orijinaliteye yaklaşan bir taraf söz konusudur. Aynı devirde Mehmed Abdurrahman ise “Noblesse'i asalet yerine necâbet ile karşılamayı tercih etmiştir. 1107
Bibliyografya:
1- Em. Lefranc, Traite Theorique et Pratique et Literatüre, Style et Composition, Paris 1839, s. 59-61.
2- A. Pellissier. Principes de Rhetorique Française, Paris 1894, s. 251-253.
3- A. Fehmi, Tedrisât-i Edebiyye, İstanbul 1302, s. 56-58.
4- Mehmed Rifat. Mecâmiu'l-edeb, Usul-i Fesâhât, İstanbul 1308, I, 56-58.
5- Mehmed Abdurrahman, Betâgat-ı Osmâniyye (tertîb-i cedîd). İstanbul 1309, “İlâve-i Mühime”, s. 80.
6- Menemenlizâde Tâhir, Osmanlı Edebiyatı, İstanbul 1310, s. 77-81.
7- Süleyman Fehmi. Edebiyyât, İstanbul 1325, s. 141-143.
8- Muhyiddin. Yeni Edebiyyât, İstanbul 1330, s. 108-116.
9- Köprülüzâde Mehmed Fuad-Şehabeddin Süleyman. Ma'lûmât-ı Edebiyye, İstanbul 1330, I, 199-214.
10- Mustafa Nihat Özön. Edebiyat ve Tenkit Sözlüğü, İstanbul 1954, s. 22.
11- Tâhirü'l-Mevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul 1973, s. 26, 46, 106.
12- Kâzım Yetiş. Ta'lîm-i Edebiyyât’ın Rhelorique ve Edebiyat Nazariyatı Sahasında Getirdiği Yenilikler (doktora tezi, 1981), Türkiyat Enstitüsü, Tez, nr, 2259.
13- l-ll, 369, 673, 684.
ASAM
Bk. Esam.
ASAM
Hindistan Cumhuriyeti'ni oluşturan eyaletlerden biri.
Batı’dan Bengladeş Devleti ile Batı Bengal eyaleti, kuzeyden Bütan Devleti ile Arunaçal-Pradeş Birliği, doğudan Nagaland ve Manipûr, güneyden de Megalaya, Tripura eyaletleri ve Mizoram Birliği ile çevrilmiştir. Kuzeyde Himalaya dağları, güneyde Şillong yaylası arasında 78.500 km2'lik bir alanı kaplayan Asam. Brahmaputra ve kollarının suladığı geniş bir vadi üzerinde bulunmaktadır; merkezi Gevhati'dir. Himalayalar'ın eteklerinde yer alan dar bir boğazla kuzeybatıdan Hindistan yarımadasına bağlanır. 1981'de nüfusu 18.896.843 olan Asam’da 5 milyon civarında müslüman yaşamaktadır; konuşulan dil Asamca ve Bengalce'dir. Ekonominin esasını tarım teşkil eder; en önemli ürünleri pirinç, çay ve jüttür. Bölgenin yukarı kesiminde kömür ve petrol bulunmakla beraber bu maddelere dayalı sanayi gelişmemiştir.
Eski çağlarda önemli bir yerleşim bölgesi olan Asam vadisi, müslümanlann bölgeyi fethinden önce iki önemli Hint krallığının hâkimiyetinde idi. Biri batı bölgesindeki Kâmtâ Krallığı 1108 diğeri ise kuzeydoğudaki Ahum Krallığı idi. Ayrıca yörede, kendi bölgelerinde bağımsız yaşayan ve “Buyan” denilen reisler vardı. XIII ve XIV. yüzyıllarda Bîrûnî, Cûzcânîve İbn Battûta tarafından kaleme alınan İslâm kaynaklarında bölgenin ismi Kâmrûn, Kâmrû ve Kâmrûd şekillerinde geçmektedir. XIII. yüzyılın başlarında bölgeyi Bengal'deki müslüman sultanlar ellerine geçirdiler. Delhi Sultanı Kutbüddin Aybek'in kumandanlarından Bahtiyar Halacî idaresindeki ilk müslüman akınlarıyla eski krallıkların hâkimiyetleri sarsıldı. 1228'de Kuzey Tayland bölgesinden gelen ve bir Budist Tay kabilesi olan Ahumlar Asam'a girerek Ahum Krallığı'nı kurdular. Müslümanların bölgedeki ilerlemeleri üç safhada oldu. Birincisi Bahtiyar Halacî ile başlayıp 1109 İskender Şah zamanına kadar 1110 sürdü. Delhi Sultanlığı'nın Bengal valileri Gıyâşeddin İvaz 1111 ve İhtiyârüddin Yüzbek Tuğrul Han 1112 tarafından bölgeye seferler düzenlendi ise de kalıcı bir sonuç alınamadı. Rükneddin Keykâvus 1113 ve Şemseddin Fîrûz Şah 1114 zamanlarında Asam'ın bir bölümü zaptedildi. Şemseddin İlyas Şah döneminde 1115 Kâmrûp ele geçirildi. Oğlu İskender Şah 1116ise burada para bastırdı. İkinci dönem, Bengal Sultanı Barbek Şah'ın 1117 Kâmtâ kralını yenmesi ve Alâeddin Hüseyin Şah'ın 1118 Kâmrup'u fethiyle başladı. Bengal Sultanı Nusret Şah devrinde 1119 Ahumlar'a karşı bazı saldı-nlar yapıldıysa da basan sağlanamadı. Nusret Şah'ın ölümünden sonra Ahum Hükümdan Shungmung 1120 kuzeybatı bölgesinde hâkimiyetini kurdu. Bu dönemde Asam doğuya doğru genişleyerek Naga Krallığı'nı sınırları içine aldı. Asam'da İslâmiyet'in yayılmasının üçüncü dönemi Bengal'deki Bâbür Valisi İslâm Han'ın Kâmrûp’u geri almasıyla başladı. 1121 Şah Cihan zamanında 1122 Ahumlar, Bengal eyaletinin bir parçası sayılan Kâmrûp'ta ayaklanarak burayı ele geçirdilerse de bölge 1639'da Bengal hâkimi Alâeddin İslâm Han tarafından geri alındı. Ancak 1658'de Şah Cihan'ın oğulları arasında çıkan taht kavgaları yüzünden meydana gelen karışıklıklardan faydalanan Ahumlar Asam'ı hâkimiyetleri altına aldılar. Evrengzîb'in saltanatının ilk yıllarında kumandanlarından Mîr’umlâ 1662'de bölgeyi yeniden ele geçirdi. 1682'de Bâbürlüler'in zayıflamasından faydalanarak Asam'a yerleşen Ahumlar, Brahmaputra vadisinde hâkimiyetlerini sürdürdüler. Asam 1792'de Burma'nın işgaline uğradı. Asam Kralı Gaurianath, İngiltere'nin bölgedeki etkili kuruluşu olan Doğu Hindistan Şirketi'nden 1123 yardım istedi. İngiltere'nin desteğiyle püskürtülen Burmalılar 1816'da yeniden geldiler. 1824-1826 savaşlarından sonra Burma, Yandaboo Antlaşması 1124 ile Asam'ı Doğu Hindistan Şirketi'ne bıraktı. 1838'de Bengal'e bağlanan Asam müstakil bir eyalet oldu; 1905'te Doğu Bengal'e bağlandı; 1919'da bağımsızlığını elde etti. II. Dünya Savaşı'nda İngilizler'in Çin ve Burma'ya yardım malzemesi göndermesinde önemli rol oynadı. Savaş sırasında İngilizler'le Japonlar arasında büyük bir çarpışmaya sahne oldu. Japonlar 1944'te bu stratejik bölgeyi ele geçirmek istedilerse de basarı kazanamadılar. Asam 26 Ocak 1950'de Hindistan Cumhuriyeti'nin bir eyaleti haline geldi. Bengladeş'ten bölgeye göç eden müslümanlara tepki gösteren yerliler Asam eyaletinden aynlıp Nagaland 1125 ve Megalaya 1126 adlarıyla müstakil iki eyalet teşkil ederek Mizoram adını verdikleri bir bölge oluşturdular. 1127
Bugün Asam'ın en önemli problemi, yerli Asamlılar'la göçmenler arasında giderek büyüyen dengesizliktir. Bu göçmenler, 1947'de Hindistan yarımadasının taksimi sırasında göçe zorlanan Bengalli Hindular ile 1971 Bengladeş savaşından sonra bölgeye gelen Bihârlı müslümanlardır. 1983 seçimlerinde müslüman göçmenleri sınır dışı etmek maksadıyla ayaklanan yerli Asamlılar sabotaj hareketlerine girişerek katliama sebep oldular. Buna rağmen Asam müslümanları, kendi liderleri etrafında toplanarak ülkenin siyasî varlığında söz sahibi olduklarını ortaya koymuşlardır. Asam vadisinde yaşayan müslümanlara yaygın olarak Garia denilmektedir. 1128
Bibliyografya:
1- İbn Battûta, Seyahatname. II, 276, 280.
2- J. B. Tavernier, Travels in İndia, London 1889-Lahore 1976, II, 277-285.
3- E. A. Gait. A Histoıy of Assam, Calcutta 1906.
4- Janudath Sarkar, A Short History of Aurangzib, New Delhi 1979, s. 102-111.
5- A. Schlmmel, islam in the Indian Subcontinent, Leiden 1980, ş. 50.
6- Percy Brown, Indian Architecture (Islamic Period), Bombay 1981, s. 41.
7- S. Wolpert A Nem Histoıy of İndia, New York 1982, s. 216-247, 411.
8- B. M. Das-Irshad Ali, “Assamese”, Müslim Peoples (nşr. Richard V. Weckes), Westport 1984, s. 58-63.
9- S. Israel-B. Grewal, india, Germany 1985, s. 184-193.
10- CHIn. XI, 369-371, 376-380.
11- B. J. Dev-D. K. Lahiri, Assam Muslims, Politics and Cohession, Delhi 1985.
12- S. A. A. Rizvi, The Wonder that was india, London 1987, II, 58-59.
13- N. N. Acharyya, A Brief History of Assam, New Delhi 1987.
14- J. Horovitz. “Assam”, İA, I, 679-680.
15- A. H. Dani, “Assam”, El2 (İng), I, 719-720.
16- J. P. Mills-F. R. Alchin, “Assam", EBr. II, 619-621.
17- Fethullah Müctebâî. “Âsâm”, DMBİ, I, 332-337.
Dostları ilə paylaş: |