ARGUN
Türkler'de birçok hükümdar ve devlet adamının adı.
Argun esasen kemirgen sınıfından bir hayvan türüdür. Kâşgarlı’ya göre bu hayvanın boyu yanm arşın uzunluğunda olup duvar yarıklarında ki serçeleri avlardı. Yine aynı müellife göre argun koyuna saldırınca koyunun eti sararır, uyuyan insana saldırırsa o insan idrar tutukluğuna uğrardı 882 Bu hayvanın Türkiye Türkleri'nin gelincik dedikleri hayvan olması muhtemeldir.
Argun cesareti, enerjisi ve atılganlığı sebebiyle Türkler tarafından çocuklarına ad olarak konmuştur. Alparslan'ın oğullarından Arslan Argun bu adı ilk taşıyanlardan biridir. Anadolu Selçuklu Hükümdarı II. Kılıcarslan'm (ö. 588-1192) Amasya hâkimi olan oğlunun da 883 aynı adı taşıdığı bilinmektedir. XII. yüzyıldaki İran Selçukluları beylerinden Bâzdâr Yarınkuş'un oğlu Kazvin valisi Alp Argun ile son Selçuklu Hükümdarı II. Tuğrul'un emirlerinden Alp Argun (ö. 589-1193), bu adı taşıyanların en tanınmış olanlarıdır.
Moğollar devrinde “Kaanlar” adına Horasan ile komşu yerleri idare eden Argun Aka ve IV. İlhanlı hükümdarı Argun Han da bu ad ile anılanların başında yer almaktadır.
Mısır ve Suriye'ye hâkim olan Memlükler arasında Argun yaygın şahıs adlarından biri olarak görülür. Memlükler devrinde ve XIV. yüzyılda bu adı taşıyanların en ünlüleri Argun ed-Devâdâr. Argun el-Alâî (ö. 747-1347) ve Argun el-Kâmilî (ö. 758-1357) idi. 884
Timurlular'da da bu adı taşıyan beylere rastlanmaktadır. Bunların en ünlülerinden biri. Timur'un kumandanlarından Türkmen asıllı olduğu söylenen Argun Şah idi. 885
Bibliyografya:
1- Divânü lugâti't-Türk, I. 108.
2- Divânü Lûga-ti'l-Türk Tercümesi, 1, 120.
3- Clauson. Dictionary, s. 216.
4- Nizâmeddin-i Şâmî. Zafernâme (trc. Necati Lugal). Ankara 1987, s. 15, 24, 304.
5- Makrîzî, Kitâbü's-Sülûk, II, 972.
6- Şerefeddin Ali. Zafernâme (nşr. M. Abbasî). Tahran 1336, I, 127. 167.
7- II, 304, 419, 451, 483, 489.
ARGUN
(ö. 690-1291) İlhanlı hükümdarı (1284-1291).
Abaka'nın en büyük oğlu olan Argun İlhan 660 (1261-62) yılında 886 dünyaya geldi. Fakat Reşîdüddin'in bazı sözleri. 658 (1259-60) yılında doğmuş olabileceğine de ihtimal verdirmektedir. 1278 yılında Horasan'a gelen Abaka, ertesi yıl oğlu Argun'u Fars ve Kirman'ı yağmalamış olan Çağataylar'dan Neküderliler'in 887üzerine gönderdi. Argun Neküderliler'i Sîstan'a kadar takip edip orada kuşattıktan sonra bazı Çağatay şehzadelerini beraberinde alarak babasının yanma döndü. Abaka'nın 1282'de ölümü üzerine yeni bir han seçmek için Van gölünün kuzeyindeki Aladağ’da toplanan kurultaya o da katıldı ve Abaka'nın en büyük oğlu olduğu için hanlık tahtına kendisinin seçilmesi gerektiğini bildirdi. Fakat kurultay büyük bir çoğunlukla amcalarından Ahmed'i han seçince Argun da onun hükümdarlığını tanımak zorunda kaldı.
Sultan Ahmed devlet işlerini annesi Kutı Hatun'a bırakıp vaktini, girmiş olduğu tarikatın şeyhleriyle konuşmak ve tarikatın âyinlerine katılmakla geçirmeye başlamıştı. Argun. Ahmed'in bu yaşayışını fırsat sayıp isyan ettiyse de yenilip esir alındı. Fakat Ahmed'in ve bilhassa ordusunun baş kumandanı Alinak Noyan'ın gafleti yüzünden durum bir gecede Argun lehine değişti. Alinak ve yanındakiler kolayca bertaraf edildikleri gibi Ahmed'in de yakalanıp ortadan kaldırılmasında herhangi bir güçlük çekilmedi. 888Bunun üzerine toplanan kurultayda Argun han seçildi (altıncı ay tavuk yılı = Cemâziyelevvel 683/Ağustos 1284). Yeni hanın ilk işi, hayatını kurtaran ve kendisine hanlık tahtını sağlayan Celâyir Buka'ya geniş yetkiler tanıyarak onu bütün devlet işlerine bakmakla görevlendirmek oldu.
Argun Han'ın yaklaşık yedi buçuk yıl süren saltanatı iç olaylar bakımından oldukça hareketli geçti. Bu olaylardan ilki, Sâhib-i Dîvân Şemseddin Muhammed-i Cüveynî'nin Abaka Han'ı zehirlemekle itham edilerek öldürülmesidir (Ekim 1284). Bu olaydaki asıl sebep ise Cüveyni’nin yeniden sâhib-i dîvân olmasının Buka'yı endişelendirmesidir. Esasında değerli bir devlet adamı olan Şemseddin Muhammed-i Cüveynî, yatıştırıcı sözlerle Abakanın 1277'de Anadolu'da giriştiği katliamı durdurmaya muvaffak olmuştu. Cüveynî daha önce Sivas'ta, bugün Çifte Minareli Medrese denilen güzel bir eser de yaptırmıştı. Devletin idaresi kendisine verilmiş olan Buka da dirayetli bir bey olup malî işlerden de anlıyor, Argun'a yakın beyler onu çok kıskanıyorlardı. Bu yüzden fırsat buldukça mübalağalı, hatta aslı olmayan sözlerle hana karşı Buka'yı kötülüyorlardı. Buka da onlara yukarıdan bakıyor ve zaman zaman sertçe davranıyordu. Kardeşi Aruk ise Bağdat'ta, kaynaklara göre, “Krallar gibi” yaşıyor, tahsil edilen vergiyi devlet merkezine göndermiyordu. Argun bunu anlayınca Aruk'u azletti; has* larının 889 idaresini de Buka'dan alıp yakın çevresinden Tuğaçar Noyan'a verdi. Ordunun merkez kolunun kumandanlığına da yine Buka'nın hasımlarından Koncukbal'ı getirdi. Bunları haber alan Buka üzüntüden hastalandı. Hasımları onun için yalan yere hastalığını bahane ederek eve kapandığı şeklinde şikâyette bulundular. Han bu sözlere inandı ve divan defterlerinin evinden alınmasını ve adamlarının da işlerinden çıkarılmalarını emretti. Hayatının tehlikeye girdiğini gören Buka şehzadelerden Çöşkâb'ı Argun'un yerine geçirmek istediyse de Çöşkâb durumu hana bildirdi. Bunun üzerine İlhanlı Devleti'ni beş yıldan fazla bir zaman istediği şekilde idare eden Buka kolayca yakalanıp öldürüldü. (Zilhicce 687-Ocak 1289) Daha sonra oğulları ile diğer yakınları ve taraftarları da aynı akıbete uğradılar.
Buka'nın yerine, malî konuları çok iyi bildiğine Argun'u inandıran yahudi tabip Sa'düddevle getirildi. Sa'düddevle kısa zamanda İlhanlı maliyesini yoluna koydu, fakat kimseye iltimas etmediği için çok düşman kazandı. Argun ise vezirinin icraatından son derece memnundu.
Argun devrinde Fars'taki Salgurlu Atabeğliği ortadan kaldırıldı. Son Salgurlu atabeği Melike Âbiş Hatun Tebriz yakınındaki Çerendâb'da vefat etti (1286). Anadolu'ya gelince, bu ülke de diğer yerler gibi iyi idare edilmedi. Yaptırdığı sayısız eserlerden dolayı “Ebü'l-hayrât” diye anılan büyük Selçuklu devlet adamı Sâhib Ata da vefat edince (1288) memleket büsbütün sahipsiz kaldı. Ertesi yıl Tebriz'den gönderilen Fahreddîn-i Kazvînî'nin koyduğu ağır vergiler halkı büyük bir sıkıntıya düşürdü; hatta birçokları bu yüzden yurtlarını bırakıp başka yerlere gittiler. Fakat Fahreddîn-i Kazvînî yaptığı zulmün cezasını aynı yıl hayatı ile ödedi. Yine aynı yıl Anadolu'daki Moğol ordusu kumandanlığına tayin edilen Samagar Noyan, malî idaresinin başına Anadolulu Hoca Nâsireddin'i getirdi. O da icraatı ile halkın acılarını dindirdi.
Argun devri dış olaylar bakımından pek önemli sayılmaz. Onun saltanatında akından başka hiçbir hadise vuku bulmadı. Bununla beraber Argun'un elçileri kendilerine karşı müttefik bulmak için boş yere Avrupa'yı dolaştılar. Ceyhun'u ve Kafkasya'daki Demirkapı'yı geçip İlhanlı ülkesine giren Çağatay ve Kıpçak Hanlığı'na mensup kuvvetler de sadece yağmacılık için gelmişlerdi.
Samimi bir Budist olan Argun bahşı*lara değer verip onları himaye ediyordu. Henüz otuz yaşlarında olduğu halde uzun yaşamak için Hindistanlı bir bahşının hazırladığı ilâcı sekiz ay içtikten sonra Tebriz Kalesi'nde çilehaneye girmişti. Fakat oradan hasta çıktı; bir ara sağlığı düzelir gibi oldu ise de yeniden hastalandı ve bir daha iyileşemedi. Çünkü kendisine felç gelmişti. Kam'ların, hastalığın büyüden ileri geldiğini söylemeleri üzerine Toğançuk Hatun 890 bu büyüyü yapmakla itham edilip birçok kadınla birlikte suda boğuldu (1291). Diğer taraftan Argun'un iyileşmeyeceğini anlayan Tuğaçar, Koncukbal ve Togan gibi bazı noyanlar bir ittifak cephesi vücuda getirdiler. Bunlar ilk önce kendileri gibi hana yakın diğer bazı beyleri öldürdükten sonra vezir Sadüddevle'nin ve onunla birlikte çalışan diğer bazı noyanların da hayatlarına son verdiler. Bu hadiseler üzerine “Bolgak” çıktı, yani ortalık karıştı. Askerler mahalleleri yağmaladılar. Tam bu sırada da Argun Arrân'da öldü. (7 Reblülevvel 690-10 Mart 1291) Bir sandık içine konulan cesedi, Moğol geleneğine uyularak Sultâniye'nin batısındaki Sûcâs dağına götürülüp orada gömüldü.
Argun'un başlangıçta babasının tahtını elde etmek için Ahmed ile giriştiği mücadele, onun devlet işleriyle yakından ilgileneceği ümidini vermişti. Fakat ümit gerçekleşmedi. Devlet işlerini Buka'ya, sonra da Sa'düddevle'ye bırakıp kendisi basit bir Moğol noyanı gibi kışlaktan yaylağa gidip geldi. Bu husus keyfî hareketlere, yetkilerin kötüye kullanılmasına ve töreye bağlılık fikrinin zayıflamasına sebep oldu. Sâhib-i Dîvân Çüveynî'nin Argun Han'ın haslarına katılan emlâkinin oğullarına iade edilmesi söz konusu olunca, mesele bunların hayatlarına son verilmek suretiyle halledildi. Argun'un dört oğlundan Gazan ve Harbende 891 daha sonra hanlık tahtına geçtiler. Argun Tebriz'e çok yakın bir yerde Arguniye adlı bir şehir kurmaya girişmişse de ölümü üzerine bu teşebbüs sonuçsuz kalmıştır. 892
Bibliyografya:
1- Muhammed Mübarek. Meskûkât-ı Kadime-i İslamiyye, İstanbul 1318, s. 31-32.
2- S. C. Tabâtabâî, Resmü'l-hatti Uygurı ve Seyri der Sikke-şinâsî, Tebriz 1351 hş. III, 38-43.
3- Ebü'l-Ferec, Târih, s. 613-638, 639.
4- Reşîdüddin, Cami* u'l-tevârîh (nşr. K. Jahn, Gravenhage 1957, s. 49-58, 60-81.
5- a.e. (nşr. A. A. Alizâde), Baku 1958, s. 165, 195-228.
6- Aksarâyî. Ravzatü'ş-şafâ*: Moğollar Zamanında Türkiye Selçukluları Tarihi (nşr. Osman Turan). Ankara 1944, s. 148-158.
7- İbnü'l-Fuvatî. et-Havâdişü'l-câmi'a (nşr. Mustafa Cevâd), Bağdad 1351, s. 435-467.
8- Vassâf. Târih, Bombay 1269/1853, s. 122-143, 219-247.
9- Hamdullah Müstevfi, Târih-i Güzide (nşr Abdülhüseyn-i Nevâî), Tahran 1336-39 hş. s. 593-600.
10- Makrîzî, Kitâbü's-Sülûk (nşr. M. M. Ziâde), Kahire 1939, I, 711, 722, 775, 776.
11- Rızâ Kulu Han. Ravzatü'ş-şafâ-yı Nasırı, Tahran 1338-39, IX, 480.
12- Mîrhând. Ravzatuş-şafa’, Leknev 1952, s. 114-122.
13- Anonim Selçuk nâme (trc. F. N. Uzluk), Ankara 1952, s. 72-83.
14- Muhyiddin b. Abdüzzâhir, Teşrîful-eyyâm ve'l-'uşûr (nşr. M. Kâmil), Kahire 1960, s. 4, 48, 61, 63-66, 68. 82.
15- R. Grousset, L'Empire des steppes, Paris 1948, s. 446-451.
16- B. Spuler, İran Moğolları (trc. Cemal Köprülü), Ankara 1957, s. 89-98, 252-253.
17- W. Barthold. “Argun”, İA, I, 560-561.
18- P. Jackson, “Arğün Khan1, Elr, II, 402-404.
Dostları ilə paylaş: |