|341| bi
limn
ame
XXX
VI
I, 2
01
9/
1
CC
B
Y-
NC
-N
D 4
.0
varlıktan ayrı düşünülemeyecek ve hatta onun tarafından belirlenen ve onu
belirleyen akıl ve bilgi hakkındadır. Ağırlık, iyi idesinden ziyade, insanî
olarak ya da insan eylemleri açısından iyinin ne olduğuna verilmelidir. Ahlâkî
bilginin insandaki temeli, kişilik oluşturma çabasında ve bu çabanın sabit
kişisel nitelikler bütününe dönüşmesindedir.
49
Ahlâkî ilkelerle somut
eylemler arasında zorunlu bir gerilim bulunur. Çünkü ilkeler oldukça genel
oldukları için somut gerçekliği taşıyamaz. Ahlâkta, matematikte olduğu
şekliyle ileri düzeyde bir kesinliğe ulaşmak zâten imkânsızdır.
Ahlâk alanında, matematikte olduğu şekliyle kesinlik aramak uygun
değilse, yapılması gereken şey, basitçe duruma ilişkin ortaya bir taslak
koyup, bu taslak vasıtasıyla ahlâkî bilince bir nebze yardımcı olmaktır. Ahlâkî
bilincin yerini hiçbir şey gasp etmemeli, saf nazarî ya da tarihsel bilgi ortaya
koyma çabası içinde olmadan, mevcut olunan durum tasvir edilerek ahlâkî
bilince yardımda bulunulmalıdır.
50
Çünkü davranışlarımız bir tür soyut
evrensellikle otomatik şekilde belirlen(e)mez, fakat her durumda önemli
olan, bakışımızı salt çıkarlarımıza kilitleyen at gözlüklerinden kendimizi
özgürleştirmektir. Bu çerçevede, kendimizi başkalarının yerine koyma ve
eylemlerimizi, soyut bir insanlığı değil, yaşayan diğer insanları ve dünyayı
hedef alan bir perspektife yerleştirme sözkonusudur.
Bundan dolayı, hikmet, usûl yani hikmet-i nazariye (nazarî hikmet) ve
fürû yani hikmet-i ameliyenin (amelî hikmet) ilke ve amaçlarını bütün
incelikleriyle bilip, ne yapacağını tespit etmek ve bu bilgileri kullanarak şu
an burada yapılması gerekeni görmek ve onu gerektiği gibi fiiliyata dökmek
anlamına gelir.
51
Ahlâkî bilginin gelişimi, aşk, bediî yaratım, hayat gayesi
üzerinde tefekkür (yani, en geniş anlamıyla hayatlarını nizama sokmak için
insanların ayırt etmeye mecbur oldukları inançlar üzerine düşünmesi);
tabiat ve insanlarla olan ilişkimizde bir denge ve ahenk gerçekleştirilip
gerçekleştirilemediğine göre değerlendirilir; hayattan kopuk aşırı bir gelişim
göstermeyle değil. Bundan dolayı, uygulama alanı olmayan herhangi bir
nazarî bilgi, bizzat bir hikmet olmadığı gibi, tesadüflere bağlı olarak meydana
çıkmış olan herhangi bir iş de öyledir.
Hikmetin başlangıcı ve bir parçası olan nazarî bilgi, amelî bilgiden önce
gelse bile, onun amelî bilgiden ayrılığı, epistemolojik bir ayrılık olarak
görülmeli; ontolojik değil. İlim ile ameli, hikmetin birer çeşidi gibi değil, birer
parçası olarak kabul etmek gerekir. Yani hikmet ne tek başına doğru bilgi, ne
49
Gadamer, Truth and Method, 312.
50
Gadamer, 313.
51
Yazır, Hak Dini Kur`an Dili, 2:916-17.