Bilgin Tez



Yüklə 1,52 Mb.
səhifə11/15
tarix15.01.2019
ölçüsü1,52 Mb.
#96733
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

Şehirlerin Yönetimi

Kethüdalık

“Beğşehri kadısı mektûb gönderüp nefs-i Beğşehri kethüdâsı olan Mustafa fevt olup yerine İbrahim mahaldir dimeğin buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 208, 5 Cemâziye’l-âhir sene 954, s. 171.)



Alaybeylik

“Anadolu Beğlerbeğisi Karahisar-ı Sahib’in alaybeğliği mahlüldür deyu arz idüb Kütahya sancağında on altı bin timarı olan Geduslu? Mustafa’ya tevcîh eylemeğin virildi.” (KK Ruus Def. nr. 208, s. 96)



Asesbaşılık

“Drama kadısının arzı mûcebince asesbaşılığı defterde sipâhîye yazılmamış, dahl ittirmeyesin.” (KK Ruus Def. nr. 208, 25 Safer 954, s. 47)

“Yenişehir kadısı mektûb gönderüb nefs-i Yenişehir’e asesbaşı olan Ali nâm kimesne ferâğat idüp Fenar kazâsında cuma pazarına asesbaşı olan Ahmed nâm kimesne içün mahaldir dimeğin buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 208, 13 Safer 954, s. 33)

Bezzazistan kethüdalığı

“Trabzon kadısı mektûb gönderüp nefs-i Trabzon bezzâzistanında hükm-i şerîfle kethüdâ olan Hoca Mehmed bin Hoca Ali fevt olup yeri mahlûl kalup Hoca Ahmed sulbi oğlıdır deyu tevcîh idüp arz itmeğin buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 208, 18 Rebiulevvel sene 954, s. 75)



Kale ve Hisarlara Ait Tayinler

Kale Topçuları

“Silistre beği mektûb gönderüp Brayil? Kal‘asına on nefer topçı ve­rilmek taleb itmiş. Silistre sancağında vâki‘ olan kal‘alardan yedi nefer topçı tedârik idüp kal‘ada istihdâm eyleyesin deyu hüküm buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 208, 28 Muharrem 954 s. 12)



Dizdar Tayinleri

“Konya dizdarlığı Koron kal‘ası dizdarlığından ma‘zûl Sinan’a buyu­ruldı.” (KK Ruus nr. 208, 7 Safer 954, s. 23)

“İzdin Kal’ası dizdarlığından ma‘zûl olan Ahmed’e yine dizdarlık mukarrer buyuruldı. Defterdar efendi arz eyledi, mufassal arz-ı hâl­dir.”(KK Ruus Def. nr. 208, 4 Safer 954 s .19)

“Rumeli beğlerbeğine

Karlıili sancağı beği mektûb gönderüp kal‘a-i Vaniçe’de? üç bin üç yüz akçalık timar ile dizdar olan ......... fevt olup mezbûr kal‘anın diz­darlığından ma‘zûl olan Süleyman içün mahaldir dimeğin buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 208, 15 Rebiu’l-ahir 954 s. 93)

Hisar Gediği Tevcihi

“Rum beğlerbeğine

Sultan nâm hatun kişi, “Ruhi hisar gedüği tasarruf iderken vefât idüp yarar oğulları olup gedükleri olmaduğun” bildirmeğin düşenden hisar gedüği buyuruldı. Sahih hisar eri oğlı ise, (KK Ruus Def. nr. 208, 16 Rebiu’l-Evvel 954, s.97)

“Hüsrev nâm kimesne sâbıkâ topçı imiş kâfire dutsak olmuş. Düşenden bir hisar gedüği virilmek buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 208, 20 Safer 954 s. 44)



Pazarlar

“Pasinabad Sancağında hafta pazarı olmayup livâ-i mezbûrda Hasan kal‘ası tahtında pazar olmak ruk‘a itdüklerin ol cânibe teftîşe varan Şüca Çavuş arz itmeğin buyuruldı” (KK Ruus Def. nr. 208, 13 Safer 954, s. 34)

“Kars alaybeği Hasan gelüp kazâ-i Kars’a tâbi‘ Karakal‘a nâm kar­yede câmi‘ binâ idüp vakf eyleyüp “karye-i mezbûre büyük köydür, etrâf ve cevânibde kasaba ve pazar-gâh yokdur” deyu cuma günü ikâmet-i pazar olunmak ricâ eylemeğin kimesnenin mülküne ve vakfına şer‘an zararı yok ise münâsib olan günde ikâmet-i pazar olunmak bu­yuruldı” (ARSK nr. 1460, 1 Rebiulevvel 982, s. 44)

Gemi inşa ve nakliye izinleri

Gemi inşa

“Re’is Yani nam zımmî gelüp Amasra’da yirmi yedi arşun gemi yap­mak bâbında inâyet ricâ itmeğin bu mikdâr gemi yapsun mâni‘ ol­masınlar deyu hüküm buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 230, 1 Muhar­rem 984, s. 189)

“İstavroz nam zimmî gelüp elinde zahire gemisi paralanup Sinop’ta Karacaköy nâm karyede kendünün mülk kerestesi olmağın yirmi iki arşunlu gemi binâ itmek bâbında inâyet ricâ itmeğin buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 230, 26 Muharrem 984, s. 230)

Gemi Nakliye

“Muhtesib tezkiresi mûcebince Yeniköy sâkinlerinden Andreya nâm zımmî re’îs yüz müd tereke alur gemisine zahire virilmek içün hüküm ricâ itmeğin buyuruldı” (KK Ruus nr. 230, 26 Muharrem 984, s. 214)

“Muhtesib tezkiresi mûcebince Masura? sâkinlerinden Andon nâm reîse yüz müd tereke alur gemisine zahire virilmek içün hüküm buyu­ruldı.” (KK Ruus Def. nr. 230, 6 Muharrem 984, s. 192)

“Mahmud Reis, Dimiri Reis

Muhtesib arzlarıyla bu iki nefere zahire ahkâmı buyuruldı” (ARSK, nr. 1462, 15 Ramazan 987, s.20)

İhtidalar

“Eflak voyvodasının Müslüman olan oğlı Mehmed yirmi beş akçe ulû­fesi varmış. On akça terakkîyle dergâh-ı mu‘allâma müteferrika olmak buyuruldı.”( KK Ruus Def. nr. 208, 27 Safer 954, s. 53)

“Meremmetci olup Müslüman olan Mustafa’ya Yeni İmaret merem­metçiliği virilmelü oldukda mütevellî buna vire deyu buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 208, 4 Ra 954, s. 60).

“Müslim-i nev Hüseyin’e Kayseri’de düşenden bir hisar gediği bu­yuruldı” (Mühimme nr. 45, 17 C 989, s. 32)

“Doğancıbaşının ammusı şeref-i İslâm’la müşerref olup Mehmed deyu tesmiye olunup ibtidâdan üç bin timar virilmek buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 238, s. 89)

“Nâhiye-i

Niğbolu, Niş ve Paşa

Ze‘âmet-i benâm-ı Ali Beğ

Mezkûr fevt olup mahlûl olmağın İspanya’dan ihtiyârıyla gelüp Müslüman olup ibtidâdan kırk bin akçe ze‘âmete hükm-i şerîf virilen Mehmed’e bedeli virilmek buyuruldı” (KK Ruus Def. nr. 230, 6 Muharrem 984, s. 192)

Hac izinleri

“Budin kadısının arzı mûcebince Budîn’ın cami‘i imâmı Hacı Ali’ye hacc-ı şerîfe gitmeğe icâzet buyuruldı” (KK Ruus Def. nr. 208, 10 Ra 954, s. 63)

“Sultan Bayezid hatibi muhzır kulına Ka‘betullâh’a icâzet buyuruldı.” (KK Ruus Def. nr. 208, 11 Safer 954, s. 26)

Abstract

This thesis is the result of a study of registers kept by the offices of the Imperial Divan in the sixteenth century. Particular attention has been given to the contents of these registers by comparing them with each other and the following conclusions were arrived at.The court registers of the Imperial Divan did not consist of one single series of Ahkam registers but were in fact in the sixteenth century made up of three distinct series of Ahkam registers. The first of these series of these registers deal exclusively with matters of finance and do not in fact belong it the office of the Imperial Divan but to the office of the Defterdar a while second series of registers, which in fact do belong to the Imperial Divan, later became known as the Mühimme Defterleri. The third series deals with appointments of judges, Beylerbeyis, fief-holders and other important position in the state and can in fact be seen as appointment registers (Tahvil Ahkam Defterleri).


The descriptions of the offices of the Ruus and the Tahvil which have been presented by historians mirror the reality of the organisation of the bureacrecy as it was the eighteenth century and not as it was in the sixteenth century. The reality of the sixteenth century bureacratic procedure was that appointments were made by the Ruus office and were then confirmed by the Tahvil office both offices playing a distinct role in the appointment of the same official. A similar process existed for the appointment of fief-holders, except that a second confirmation by the Beylerbeyi was necessary so that three separated official procedures were involved.
ÖZGEÇMİŞ

1969 yılında Beyşehir’de doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Beyşehir’de tamamladım. 1987 yılında girmiş olduğum öğrenci seçme ve yerleştirme sınavında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım. 1989 yılında bu bölümden ayrıldım ve aynı yıl Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arşivcilik bölümüne girdim. Arşivcilik bölümünden 1993 yılında mezun oldum.



1994 yılında Arşivcilik bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. 1995 yılında Arşivcilik Bölümü yüksek lisans programını kazandım. Bu programı, Osmanlı Yenileşmesi Döneminde Bab-ı Meşihat’ın Bürokratik Yapısı ve Evrak İdaresi isimli tezi hazırlayarak 1996 yılında tamamladım.


1 Divan-ı Hümâyun defterleri XX. yüzyılın başından beri bazı çalışmalara konu olmuştur. Divan-ı Hümâyun defterlerinden ilk bahseden araştırmacı Abdurrahman Şeref olmuş ve “Evrâk-ı atîka ve vesâik-i târihiyemiz” isimli makalesinde İstanbul’daki muhtelif arşiv depolarının durumu hakkında bilgi verdiği gibi arşiv malzemesinin muhtevası üzerinde de durmuştur (“Evrâk-ı Atîka ve Vesâik-i Târihiyemiz”, TOEM, I/1 (1 Kanun-ı Evvel 1326), s. 9-19). Abdurrahman Şeref arşiv malzemesini; Divan-ı Hümâyun, Defter-i Hakani, Bâb-ı Defteri ve mahâkim-i şer’iye başlıkları altında incelemiş ve Divan defterleri bölümünde sadece ahkâm defterlerinden bahsetmiştir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise 1948 yılında yayınlanan Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı isimli eserinin 79-92. sayfalarını Divan defterlerine tahsis etmiş ve burada mühimme, ahkâm, tahvil, ruus ve name-i Hümâyun defterleri hakkında bilgi vermiştir. Divan defterlerinin tanıtıldığı bu çalışmaların dışında defterlerin diplomatik özellikleri ile ilgili çalışmalar ve metin neşirleri de yapılmıştır. Hans George Mayer 1675 tarihli bir şikâyet defterini incelemiş ve neşretmiştir (Das Osmanischen Registerburc der Beschverden -Şikâyet Defteri­- von Jahre 1675, Wien 1984). İlhan Şahin ve Feridun Emecen Osmanlı Arşivi’nde en eski tarih-li ahkâm defteri olan 906 tarihli defteri diplomatik yönden incelemiş, defterin transkripsiyonunu ve metnini neşretmişlerdir (Osmanlılarda Divan Bürokrasi Ahkâm-II. Bayezid Dönemine Ait 906/1501 Tarihli Ahkâm Defteri, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul 1994). Uriel Heyd de mühimme defterlerine kaydedilen fermanları diplomatik bakımdan incelemiştir (Ottoman Documents on Palestine, 1552-1615, Oxford 1960). Divan defterlerini dip-lomatik yönden inceleyen bazı makaleler de yayınlanmıştır. Bunlardan Mübahat Kütükoğlu (“Mühimme Defterlerindeki Muamele Kayıtları Üzerine” Tarih Boyunca Paleografya ve Diplmatik Semineri, Bildiriler, İstanbul 1988, s. 95-112) ve Nejat Göyünç’ün (“XVI. Yüzyılda Ruus ve Önemi”, Tarih Dergisi, XVII/22, (1967), s. 17-34) çalışmaları en önemlileridir.



2XIV. yüzyıl Osmanlı vezirlerinin menşeleri için bkz: Halil İnalcık, “Wazir”, EI2, XI, 194.

3Türkiye Selçuklularında vezirlik yapan 14 görevliden 11’i medrese kökenli ve İran menşeli idi. Osmanlılarda da Fatih’e kadar biri hariç bütün vezirler medrese kökenli idi. Milliyetleri bakımından ilk Osmanlı vezirlerinin tamamı Türktü (Aydın Taneri, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş Döneminde Vezir-i Azamlık, İzmir 1997, s. 48, 129).

4Anadolu Selçuklularındaki kültür hayatı ve yazılan eserler için bkz: Ahmet Ateş, “Hicri VI-VIII. (XII-XIV.) Asırlarda Anadolu’da Farsça Eserler”, Türkiyat Mecmuası, VIII (1945), s. 94-135.

5Orhan Gazi döneminde Bursa’yı ziyaret eden İbn-i Batuta’nın vaazını dinlediğini ve ilminin yüksekliğine hayran olduğunu bildirdiği Mecdüddin Konyalı idi ve Konevî lakabını taşıyordu (İsmail Hami Danişmend, “Bursalıların Bursacılığı” Türklük, II/10 (Kanun-i Sani 1940), s. 232).

6Orta Asya, Mısır, Suriye ve İran’dan Ana­dolu’ya gelen âlimler arasında Şeyh Mehmed-i Cezerî, Şeyh Ahmed-i Cezerî, İbn-i Arabşah, heyetci Abdülvâcid, Fahreddin-i A‘cemi, Haydar-ı Herevî, Alaaddin-i Tusî, Seyyid Ali Acemî, Uluğ Beğ’in nezdinde yetişen riyaziyeci Fethullah gibi meşhur âlimler bulunuyordu (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 373).

7İbn Arabşah Çelebi Mehmed’in şehzadelerinin hocalığını yapmıştı (Abdülkadir Yuvalı, “İbn Arabşah”, DİA, XIX, 314).

8Ali Osman Yüksel, “İlim Hayatı Açısından Cizre”, Hz. Nuh’tan Günümüze Cizre Sempozyumu, Cizre 1999, s. 120-121.

9Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi (OT), Ankara 1988, I, 572.

10XIII ve XIV. yüzyıllarda Suriye, Mısır, İran ve Orta Asya’daki medreseler muhtelif alanlarda uzmanlaşmış âlimlere sahip bulunduğu için Anadolu’daki medreselerden yetişen âlimler din ve hukuk alanındaki ihtisaslarını Suriye ve Mısır’da; riyaziye, heyet, kelam ve felsefe alanındaki ihtisaslarını ise İran ve Orta Asya’da yapıyorlardı (İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, Ankara 1988, s. 227). Anadolu medreselerinde öğrenim gördükten sonra farklı ilim sahalarında ihtis‘as yapmak isteyen ulemâdan Edebali ve Muhsin-i Kayseri Şam’da; Davud-ı Kayseri, Molla Fenari, Simavnalı Bedreddin ve Germiyanlı Ahmedi Kahire’de; Alaaddin-i Esved, İran’da; Alaaddin-i Rumi, Semerkand’da; Kadızade-i Rumi, Bursa Kadısı Şemseddin Cezeri, Abdurrahman Rumi, Şeyh Abdullah İlahi ve Melihi, Horasan ve Maveraünnehir’de yüksek tahsillerine devam etmişlerdir (Togan, Türk Tarihi, s. 373; Mehmet İpşirli, “Anadolu”, DİA, II, 129).

11Bu eser, yüzyıl boyunca Memluk Divan-ı İnşa’sının sır kâtipliğini yapan bir ailenin üyesi olan İbn Fazlullah el-Ömeri tarafından yazılmıştır (Abdülaziz el-Alevi, “İbn Fazlullah el-Ömeri”, DİA, XIX, 483-484).

12İbn Fazlullah el-Ömeri’nin yeğeninin başında bulunduğu Divan-ı İnşa’da uzun yıllar kâtip olarak çalışan ve Memluklu tarihçi ve münşisi olan Kalkaşendi’nin bu eseri Muhammed Abdürresul İbrahim tarafından on dört cilt olarak (Kahire 1331-1338) yayınlanmıştır (Mehmet İpşirli, “Kalkaşendi”, DİA, XXIII, 264).

13İlhanlı devrine ait maliye kitapları hakkında yapılan çalışmalar için bkz: Osman Özgüdenli, “İlhanlı Devrine Ait Anonim Bir Münşeat Mecmuası: Risâla al-Sâhibiyye”, Belleten, LXIII/238, (Aralık 1999), s. 725-726.

14Osmanlılar öncesinde yazılmış münşeat mecmualarından en önemlisi Takârîrü’l-Manâsıb isimli eserdir. Bu münşeatda örnek metinler yerine 81 adet orijinal ferman, menşur ve misâlin sûretleri verilmiştir. Bunlar arşiv belgelerinin sûretleri olması bakımından örnek metinlere göre çok daha değerlidir (Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1988, s. XIV-XV; Necdet Gök, Osmanlı Diplomatikasında Beratlar, Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul 1998, s. 65).

15Joel Shinder, “Early Ottoman Administration in the Wildernes: Some Limits on Comparation”, İnternational Journal of Middle East Studies, IX, (1978), s. 506. Fatih Sultan Mehmet döneminde Niğdeli Pir Mehemmed bin Hacı Yakup tarafından 1473-1487 tarihleri arasında derlenmiş bir mecmuada hem Selçuklu münşeat mecmualarından biri olan Hasan bin Abdülmümin el-Hoyi’nin Rüsûmü’r-resâil ve Nücûmü’l-fezâil‘i hem de Kırımlı Hafız Hüsam’ın Teressül isimli münşeatı istinsah edilmiş, ayrıca beylikler dönemine ait bazı belgeler ile Osmanlı belge sûretlerine de yer verilmiştir (Şinasi Tekin, “Fatih Sultan Mehmed Dönemine Ait Bir İnşa Mecmuası”, Journal of Turkish Studies, II, (1996), s. 30).

16Osmanlı siyaset literatürüne ait ilk derlemeler Mehmet Tahir tarafından yapılmıştır. (Siyasete Müteallik Asâr-ı İslâmiye, İstanbul 1330. Bu eserde 172 kadar siyasetname tanıtılmıştır) ; Agah Sırrı Levend, “Siyasetnameler”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, (Ankara 1988), s. 167-191; Sabri Orman, “Başlangıcından Osmanlı’ya İktisadi Düşünce Tarihinin İslami Kaynakları”, Divan, IV/6, (1999), s. 34-36.

17Shinder, agm, s. 507.

18 Osman Bey’e at iki vakıf tevcih kaydı Belgeler nr. 1’de verilmiştir.

19Uzunçarşılı, OT, I, 114.

20 Osman Gazi’ye ait olduğu iddia edilen resmi belgeler hakkında ilk kayıtlara Münşeatü’s-Selatin’de rastlanmaktadır. Fe­ridun Ahmed Bey’in, Selçuklu sultanından Osman Bey’e ve Osman Bey’den Selçuklu sultanına gönderilmiş olduğunu söylediği belgelerin tarihi bir esasa da­yanmadığı ispat edilmiştir. Mükrimin Halil Yınanç, Tarih-i Osmani Encümeni Mec­muası’nda neşretmiş olduğu bir seri makalede (TOEM 77 (1339), s. 160-167; TTEM 78 (1340), s. 37-46; 79 (1340) s. 95-104. Ayrıca bkz: Halil İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Ankara 1954, s. 77) Osman Gazi dönemine ait olduğu iddia olunan belgelerin Harezmşah Alaaddin Takas’ın (1173-1200) sır katibi Bahaüddin bin Müeyyed el-Bağdadi’nin et-Tevessül ile’t-Teressül (Neşr. Ahmed Bahmanyar, Tahran 1936) isimli münşeat mecmuasından alınmış olduğunu ve belge­lerin sadece isimler değiştirilmek sûretiyle hazırlandığını göstermiştir. Feridun Ahmed Bey’in Münşeat’ında derlemiş olduğu erken Osmanlı dönemine ait belgelerin dil ve üslup özelliklerinin XIV. asırdan daha çok XVI. asra ait olabileceğine ilk olarak Friedrich Kraelitz tarafından dikkat çekilmiştir (“İlk Osmanlı padişahlarının ısdar etmiş oldukları bazı beratlar”, TOEM, V/28 (1332), s. 24).

21 Orhan Gazi’ye ait vakıf belgesi hakkında bkz: Hüseyin Hüsameddin, "Orhan Bey'in Vakfıyesi", TTEM, XVII/7, (1926), 288-289 ; İ. H. Uzunçarşılı, “Gazi Orhan Bey Vakfiyesi”, Belleten, V/19, (1941), s. 277-289. Orhan Gazi’ye ait Türkçe mülknamenin neşirleri ve genel bir değerlendirmesi için bkz: Feridun Emecen, “Orhan Bey’in 1348 tarihli mülknamesi hakkında yeni bazı notlar ve düşünceler”, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2001, s. 187-207.

22Tayyip Gökbilgin, Osmanlı Müesseseleri Teşkilatı ve Medeniyeti Tarihine Genel Bakış, İstanbul 1977, s. 13; Togan, Türk Tarihi, s. 372.

23Farsça vakfiye Osmanlı bürokrasisinin kuruluş dönemiyle ilgili en ilgi çekici belgelerden biri olup, daha Orhan Gazi döneminde, beyliğin yüksek İslami veya Fârisi yönetim geleneklerinin etkisi altında olduğunu göstermektedir (Cemal Kafadar, Between Two Worlds-The Construction of the Ottoman State, University of California Press, Berkeley, 1995, s. 61).

24 Uzunçarşılı, Merkez, s. 102

25 Uzunçarşılı, Merkez, s. 101-102.

26 Halil İnalcık, “Osmanlı Hukukuna Giriş, Örfi-Sultani Hukuk ve Fatih’in Kanunları”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, XIII (1958), s. 110.

27Fatih kanunnamesi F. Kraelitz (Mitteilungen zur Osmanischen Geschichte, I, Wien 1921) ve M. Arif (TOEM ilavesi İstanbul 1330) tarafından yayınlanmıştır. Ö. L. Barkan da F. Kraelitz’den naklen Kanunname’yi neşretmiştir. (XV- XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorlu­ğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, c. I, Kanunlar, İstanbul 1943, s. 387-395). Kanunname’nin tenkitli bir metin neşri en son olarak Abdülkadir Özcan tarafından yapılmış ve önceki neşirler burada değerlendirilmiştir (“Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi ve Nizam-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 33, (1980-1), s. 1-45).

28Osmanlı teşkilat tarihini alakadar eden kaynaklar çok mahdut sayıdadır. Özellikle Divan-ı Hümâyun ve onun bürokratik yapısını kavramamızı sağlayacak yegane kaynaklar kanunnamelerdir. Bunlardan da sadece ikisi; Fatih ve Tevkii Abdurrahman Paşa kanunnameleri, doğrudan Osmanlı bürokrasisine ait düzenlemeleri ihtiva etmektedir (İnalcık, “Osmanlı hukuku”, s. 111).

29 Özcan, “Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi”, s. 36.

30Fatih Kanunnamesi’nin Fatih’e ait olup olmadığı, düzenleniş tarihi ve günümüze ulaşan metinlerin istinsah tarihleri, 20. yüzyılda en çok tartışılan konulardan biri olmuştur. Osmanlı teşkilat tarihi çalışmalarında temel kaynak olarak kullanılan bu kanunnamenin tarihinin tesbit edilmesi bu alandaki bilgilerimizin doğruluğu açısından da büyük önem taşımaktadır. Kanununame’yi neşreden Mehmet Arif Bey, neşre yazdığı mukaddimede Kanunname’nin 882/1477 yılından sonra Karamani Mehmet Paşa döneminde (ö. 1481) yazılmış olabileceğini ifade eder. Halil İnalcık, Avrupa mallarına uygulanan gümrük vergisinin Fatih döneminde %5 olduğunu, kanunnamede ise bu oranın %2 olması dolayısıyla kanunnamenin II. Bayezid devrinde yapılan bazı değişikliklerle günümüze ulaştığını söylemiştir (Özcan, “Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi”, s. 8-9). Alman tarihçisi Dilger, Fatih Kanunnamesi’ndeki anakronik unsurları dikkate alarak bu kanunnamenin Fatih devrinden sonra derlenmiş olabileceği üzerinde durmuştur (Cornell H. Fleischer, Tarihçi Mustafa Ali, Bir Osmanlı Aydın ve Bürokratı, çev. Ayla Ortaç, İstanbul 1996, s. 232). Fatih Kanunnamesi’nin Fatih döneminde hazırlandığını gösteren önemli delillerden birisi de kanunnamedeki kısmet-i emval ile ilgili düzenlemenin Fatih’in Bursa Şer’iyye Sicilleri’nde kayıtlı fermanlarından birisinde de geçiyor olmasıdır. Kanunnamede “kısmet-i emvalden binde 20 akçe” alınması ile ilgili emir şeriyye sicilindeki kayıtlı fermanda benzer ifadelerle “resm-i kısmet binde 20 alına” şeklinde geçmektedir (İnalcık, “Osmanlı hukuku”, s. 115; “Bursa Şer’iyye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed’in Fermanları”, Belleten, 44, (1947), s. 700, vesika no:10). Yine kanunnamede nikahtan alınacak resm konusunda “nikahdan bakir ise 32 akçe, seyyibe ise 15 akçe alalar” maddesi fermanda “nikâh-ı bâkirde nefs-i kadıya 20 akça, nâ’ibe kemâ kaddere ve nikâh-ı seyyibede nefs-i kadıya 20’den aşağı ola” şeklinde biraz farklı bir şekilde yer almıştır. Fatih tarafından, Develü Karahisar kadısına gönderilen bir fermanda Fatih Kanunnamesi’ne ait düzenlemelerin bir bölümü mevcut bulunmaktadır (Tekin, agm, s. 278). Gerek H. İnalcık gerekse Ş. Tekin tarafından neşredilen ve ferman şeklinde düzenlenmiş olan bu kanunlar Fatih Kanunnamesi’nin hazırlanmasına esas teşkil etmiş olmalıdır.

31Cornell H. Fleischer, “Preliminaries to the Study of the Ottoman Bureaucracy”, Journal of Turkish Studies, 10 (1986), s. 136.

32Fleischer, aynı yer.

33Chiristine Woodhead, “Research on the Ottoman scribal service, c. 1574-1630”, Osmanistik-Turkologie-Diplomatik, Berlin 1992, s. 315.

34 Fleischer tarafından verilen yukarıdaki rakamlar ulufeli personele ait olup timarlı personelin sayısı bilinmemektedir. Kâtiplerin ulufe dışındaki tayinat ve salyaneleri için bkz. Erhan Afyoncu, “Kâtip”, DİA, XXIV, 54.

35Fleischer, aynı yer.

36 Osmanlı İmparatorluğu’nun XVI. yüzyıldaki genel nüfusunun hesaplanmasına dair ilk çalışmalar Ömer Lütfi Barkan tarafından yapılmıştır. Barkan, Osmanlı tahrir defterlerini kullanarak imparatorluğun tüm nüfusu hakkında bazı sonuçlara ulaşmaya çalışmış ve 1520-1535 seneleri arasındaki imparatorluk nüfusunu, tahrir defterlerindeki hane sayısını belli bir kat sayı ile çarparak ve buna timar sahipleri ile İstanbul nüfusunu ilave ederek 11 692 480 olarak hesap etmiştir. Barkan ayrıca bu nüfusa, tahrir defterlerinde yer almayan diğer unsurların da dikkate alınarak %10 yada 15 civarında bir ilavenin yapılması gerektiğini söyler (Cem Behar, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu, 1500-1927, Tarihi İstatistikler Dizisi, DİE Yayınları, Ankara 1996, II, 4).

37 Fleischer, “Ottoman bureaucracy”, s. 136.

38Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, İstanbul 2000, s. 132.

39 Osmanlı Divan kalemini tanımlayacak genel bir isim mevcut değildi. Os­manlılar, Divan kalemi için, Abbasilerin Divan-ı inşası ile Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklularının Divan-ı tuğrasına benzer bir isim kullanmamışlardı.

40Fuat Köprülü, “Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülahazalar”, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası I, (1939), s. 198-199.

41Nişancıların beylerbeyi payesi alması XVII yüzyılda Veliyyüddin Efendi tarafından tenkit edilmişti: “Ve’l-hâsıl nişancı ve defterdarlar ve sancak beğleri beğlerbeğilik pâyesiyle olmak bir bid’atdir ve bid’atlerin kabîhidir. Anlar yine ref‘ olunmak gerekdir. Bu pâyenin Devlet-i Aliyye’ye çok zararı vardır. Bu mansabların her birisi refî‘ makâmlardır. Kendi arzları kâfîdir. Sahte pâye ile terfî‘a hâcet yokdur.” (Rhoads Murphey, “The Veliyyüdin Telhis; Notes on the Sources and Interrelations Between Koçi Bey and Contemporary Writers of Advice to Kings” Belleten XLIII/171, (1979), s. 561).

42Köprülü, “Bizans müesseselerinin”, s. 199-201.

43Peçevi, Nişancı Celalzade hakkında bilgi verirken nazım ve nesir yazmada “akrânı nâdir” olduğunu, Peçevi’nin döneminde bile Divan yazışmalarında kullanılan elkâb ve inşanın çoğunun Celalzade’ye ait bulunduğunu, Celalzade kanunnamesinin ruusta muhafaza edildiğini ve bu kanunnamenin “az mahalli tebdîl ve tağyîr olmuştur” diyerek kanunnamenin hala yürürlükte olduğunu ifade eder (Peçevi Tarihi, İstanbul 1283, I, 43). Sicill-i Osmani’de ise Taci-zade Cafer Çelebi hakkında “Menâşîr ve ferâmîn ve kavânîn-i cedîde ihtirâ eyledi” denilmektedir (SO, II, 69).

44“Ve nişancı olan kulları ehl-i ilm ve kânun-şinâs müstakîm ve dindar ve mütedeyyin ve perhizkâr kimesne olmak gerekdir. Nişancılık bir büyük emanetdir. Her adam nişancı olamaz. Nice müddet Dîvân-ı hümâyun kitâbetinde olup ba‘de yoluyla reîsü’l-küttâb olmuş mülûk-ı etrâfa Arabî ve Farisî ve Türkî inşa ile nâme-nüvîs olmağa kâdir kimesne gerekdir.” (Murphey, agm, s. 546-571).

45 “Ve bi’l-cümle eğer nişancı ve eğer reîsü’l-küttâb şer‘-i şerîfe ve kânûn-ı münîfe mugâyir olan evâmiri, teşhis idüp ıslâhına kâdir gerekdir” (Murphey, agm, s. 561).

46Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri, İstanbul 1990, I, 317.

47Tevkii Abdurrahman Paşa Kanunnamesi, (TAPK), MTM, I/3 (1331), s. 497-556.

48Kanunnamenin metninde nişancının bu görevi; “ve kendi hânelerinde kânûna müte‘allik ahkâm yazılur” şeklinde ifade edilmiştir (s. 516).

49Sultan İbrahim’in cülusu dolayısıyla devlet görevlilerine veri­len bahşişler, XVII. yüzyılın ortalarında nişancının durumunu göstermesi bakımından önemlidir. Bu cülus merasimi dolayısıyla reisülküttaba yedi bin ve defter-i hakani eminine beş bin akçe verilirken nişancı paşa sadece iki bin akçe bahşiş almıştır (Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-Beyân fî Kavânîn-i Al-i Osman, Haz: Sevim İlgürel, Ankara, 1998, s. 246-47).

50 Reisülküttablık müessesesinin gelişimiyle ilgili tartışmalar için bkz. Recep Ahıshalı, Osmanlı Devlet Teşkilatında Reisülküttablık XVIII. Yüzyıl, Tarih ve Tabiat Vakfı Yay. İstanbul 2001, s. 2-3.

51J. Deny, “Reisülküttab” 2, VIII, 481.

52937/1530 tarihli Rumeli Muhasebe Defteri’nde Mustafa Çelebi’nin ünvanı “Reîs-i kâtibân-ı Dîvân-ı Alî” şeklinde kaydedilmiştir (370 numaralı Muhasabe-i Vilayet-i Rum-ili Defteri, (937/1530) I, Ankara 2001, s. 289-291). Reisülküttablar için arşiv belgelerinde kullanılan muhtelif ünvanlar için bkz. Recep Ahıshalı, XVI ve XVII. Yüzyıllarda Reisülküttablık Müessesesi, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul 1992, s. 4-5.

53 Ahıshalı, Reisülküttablık, s. 1-2.

54Deny, aynı yer.

55İnalcık, “Reisülküttab”, s. 673; Uzunçarşılı, Merkez, s. 244-5.

56İnalcık, “Reisülküttab”, s. 675-76.

57Bir Osmanlı bürokratı olarak Rami Mehmed Efendi’nin yetişmesini anlatan aşağıdaki satırlar reisülküttab eğitiminin niteliği hakkında dikkate değer bilgiler ihtiva etmekte olup, onun diplo­masi alanındaki faaliyetlerinin özellikle vurgulandığı görülmektedir:

“İlm-i kitâbetde mahâretleri tâze zebân üzere şi‘r u inşâya intisâbları ve ta‘bîrât-ı latîfe muvaffak idiler. Fârisî’de yed-i tûlâsı ve Arabiyât’da meleke-i kâmileleri olup, ale’l-husûs edebiyatda vâfir nüsha görüp, çok târîh tetebbu‘ idüp, erbâb-ı ma‘ârifden nice kimseler ile görüşüp, umûr-ı hâriciyesi cümle ma‘ârifine gâlib idi


Yüklə 1,52 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin