Dini Azınlıklar
İslam bütün insanların dinidir. Tüm insanlık için bir takım hükümler içermektedir. Hiç bir din dolayısıyla İslam kadar azınlıkların haklarına saygı göstermemiştir. Bu yüzden İran Anayasası'nın 13. maddesinde şöyle yer almıştır:
"Zerdüştler, Yahudiler ve Hıristiyanlar da kanun çerçevesinde dini merasimlerini icrada serbest olan azınlıklardır. Şahsi halleri ile dini işlerinde kendi yollarınca davranırlar." Hatta Anayasa'nın hazırlanması görevini üstlenen Uzmanlar Meclisi'ne azınlıklardan temsilciler de seçilmiştir. Ayrıca İslami Şura Meclisinde de milletvekilleri mevcuttur. Saddam ile yapılan savaşta da bu azınlıklardan bir çok insan cephelere koşmuş vatan ve milletini savunmak için müslüman kardeşleriyle omuz omuza vererek canını bile feda etmekten çekinmemişlerdir.
Hakeza İslam'da üstünlük ırk veya renk ile değil, takva iledir. Allah-u Teala "Allah indinde en üstününüz muttaki olanınızdır." diye buyurmaktadır. İslam Cumhuriyeti de bu esas üzere milliyetçilik fitnesine karşı büyük bir savaş açmıştır. Lehçeler, alfabeler, gelenekler ve diller İslami anlayış ve ilkelere aykırı düşmediği müddetçe serbesttirler. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası'nın 15. maddesi şöyle demektedir:
"İran halkının resmi ve ortak dili ve yazısı Farsçadır. Senetler ve metinler, resmi yazışmalar, ders kitapları bu dille olmalıdır. Ancak mahalli ve kavmi dillerden basında ve kitle haberleşme araçlarında yararlanma ve okullarda bunların edebiyatının öğretilmesi Farsçanın yanında serbesttir."
Ülkede resmi dil Farsça olmasına rağmen Kur'an dili olan Arapça da ülkede ikinci öneme haiz bir dildir. Ülkede kullanılan resmi takvim Hicri takvim, tatil günü de Cuma’dır.
Bugün demokratik bir rejim olduğunu iddia eden Türkiye'de bile henüz bu eşitlik ve özgürlük ortamı mevcut değildir. Türkiye'de milyonlarca rakamı ifade eden dolayısıyla azınlıklar sınırını da aşan Kürt halkı daha düne kadar kimliğini bile açığa vuramıyordu. Bugün Kürtçe radyo ve televizyon yayınlarından bahsedenlerin akıbetinden şüphe edilir. Halbuki İran'da Kürtçe, Arapça, Türkçe ve hatta Türkmence televizyon yayınlan ve sayısız dil ve lehçelerden radyo yayınlan yapılmaktadır. Ama henüz aydınlanınız halka İran'ı bir öcü gibi göstermeye devam etmektedirler. İran'da yıllar öncesi var olan hürriyet ve eşitlik haklarını daha yeni yeni savunmaya başlayan bu aydınlar devekuşu misali başını kumlara gömmüş, etrafında olup bitenlerden habersiz bir hayat sürdürmektedirler. Bugün rejimi sorgulamaya hiç kimsenin cesareti yoktur. Türkiye'de bunun lafı bile edilemez. Toplumumuzda hapishanelerde yatmayan ve düşünce suçundan zindanlara girmeyen bir yazarımız yok gibidir. Halbuki İran'da düşüncesi yüzünden içeri atılan tek bir insan bile gösterilemez. Abdülkerim Sürüş tüm yanlış fikirlerini açıkça savunmakta ve savunmaya da devam etmektedir. İslam devleti ona ve onun gibilerine hiç bir müdahalede bulunmamıştır. Ama ne gariptir ki İslam devletinin bu insani ve İslami uygulamaları dünyada hakkıyla takdir edilememiştir. Hep baskıcı ve diktatör bir rejim olarak algılanmıştır. Halbuki bugün İran'da var olan düşünce ve fikir hürriyeti dünyanın hiç bir yerinde mevcut değildir. Dünya gerçekten bir yerlere varmak istiyorsa İslam'daki bu düşünce ve fikir özgürlüğünü mütalaa etmeli, bunu örnek almalıdır. Aksi taktirde ortaçağ engizisyon mahkemeleri ve Demokrasinin kılıcı başımızda gölge etmeye devam edecektir.
Özgürlükler
İslam devletinde ülkenin bağımsızlığı ve İslam kanunlarını ihlal etmediği müddetçe insanlar mesleklerini ve meskenlerini seçme hürriyetine sahiptir. Siyasi dernekler ve partiler kurarak fikirlerini açıklama özgürlükleri vardır. Gazeteler İslam ve kanunları ihlal etmediği müddetçe her türlü makaleleri yayınlayabilirler. İran anayasasında da bütün bunlar açıkça yer almıştır. Anayasa gereği kişilerin canı, malı, hakları, mektebi ve meslekleri kanunun izin verdiği durumlar dışında masundur. Bunlara hiç kimsenin dokunma hakkı yoktur. Hatta 23. Maddede şöyle yer almıştır: "İnançların araştırılması yasaktır ve hiç kimse sırf bir inanca sahib olması yüzünden taarruz ye muahezeye hedef olamaz." Anayasa esasınca basın ve yayın da İslam'ın temel ilkelerini ve kamu hukukunu ihlal etmedikçe istediklerini açıklamada serbesttirler. Bunun ayrıntılarını da kanunlar belirlemiştir. Mektupların denetlenmesi ve ulaştırılmaması, telefon konuşmalarının dinlenmesi ve ifşası, telgraf ve teleks haberleşmelerinin açıklanması, haberleşmenin önlenmesi ve sağlanmaması, gizli dinleme ve her türlü araştırma kanunun hükmü dışında yasaktır. Partiler, dernekler, siyasi ve sınıfsal kuruluşlar İslami birimler ve tanınmış dini azınlıklar; bağımsızlık, hürriyet, milli birlik, İslami ölçüleri ve İslam Cumhuriyeti'nin esasını ihlal etmedikçe serbesttir. Hiç kimsenin bunları katılması engellenemez ve kimse bunlardan birine katılmaya zorlanamaz. İslam'ın temel ilkelerini ihlal etmeme şartı ile ve silah taşımaksızın yapılan toplantılar ve gösteri yürüyüşleri serbesttir. Herkes eğilimine göre olan ve İslam'a kamu yararına ve başkalarının haklarına aykırı olmayan bir meslek seçebilir. Devlet toplumun çeşitli mesleklere olan ihtiyacını göz önünde tutarak her ferd için çalışma imkanı ve meslek edinmek için eşit şartlar sağlar. Ama bütün bu hak ve özgürlükler emperyalist kitle haberleşme araçları tarafından saptırılmakta ve dolayısıyla İran'da hiç bir özgürlüğün olmadığı lanse edilmektedir. Halbuki bugün demokratik bir rejim olduğunu iddia eden ülkelerde bile bu haklar mevcut değildir. Yapılan gösteri ve mitingler, polislerce göz yaşartıcı bombalar ve coplarla dağıtılmaktadır. İnsanlar en doğal haklan için bile gösteri yapma hakkına sahip değildir. Toplantı ve mitingler izne tabidir. Eğer izin verilmemişse hiç kimse toplu eylem ve gösteriler düzenleme hakkına sahib değildir. Ama gel gör ki bizzat bu rejimler İslam devletini hedef göstermekte ve İran'da hiç bir hak ve özgürlüğün olmadığını halklarına açıkça ifade etmektedirler.
Bugün dünya üç-beş grubun tekelinde bulunmaktadır. Üçüncü dünya ülkelerinde gerçekleşen toplumsal olaylar, ihtilaller, savaşlar ve kargaşalıklar hep bu üç-beş evrensel grubun eliyle yapılmaktadır. Dünyayı yöneten güçlerin başlıcaları şunlardır:
-
Trilateral Grubu: Bu teşkilat yahudi asıllı Zbigmiow Brezezinski tarafından kurulmuş olup bu grup "gerçek dünya hükümeti" diye bilinir. Dünyadaki demokratik olduğunu iddia eden ülke idarecilerin çoğu bu teşkilatın Kapıkulu konumundadır.
-
Bilderberg Grubu: Hollanda prensi Bernhard ve İngiliz-Hollanda çok uluslu şirketin patronu Poul Ryskers tarafından kurul
muştur. Bilderberg Grubu da yeryüzü mustazaflarının üzerine çöken bir başka kara bulut konumunda.
-
Liberal Connection Grubu. Bu teşkilat da "Hür Mafya" olarak çalışır. Dünyada gerçekleşen uluslar arası komplolar; kaçakçılık olayları, terör olayları hep bu vb. grupların eliyle gerçekleşmektedir.
-
Kutsal Mafya. Bu teşkilat da Vatikan'ın gizli ordusudur ve
Vatikan'ın hedeflerini tüm dünyada gerçekleştirmek için çalışır.
-
G-7 Yeni Dünya Oligarşisi Amerika, Kanada, Japonya, İngiltere, İtalya, Fransa ve Almanya'nın kurduğu bu gruba yakında
Rusya da katılacaktır. Yeni dünya düzeni de bu dünya oligarşisi
tarafından tesis edilmeye çalışılmaktadır.
-
Bütün bu küresel sömürü çarkına gerçek manasıyla karşı koyan yegane ülke İran'dır. İran dışındaki ülkelerin hepsi ya sömürge veya sömürgeci ülke konumundadır. Ama İran halkı İslam'ın en açık ilkesi olan "Ne zalim ol, ne de mazlum" ilkesi doğrultusunda onurlu bir direniş örneği sergilemektedir. Bu yüzden İran dünya sömürgeci güçlerinin gözünde bir dikendir. Sömürgeciler bu dikenin günün birinde gözlerini kör edeceğinden gaflet içinde bir gün bu dikenden kurtulacağı ümidi ve hevesiyle yaşamaktalar. Ama bu hevesleri kursaklarında kalacaktır. Çünkü kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Dostları ilə paylaş: |