4- Ebu Ümeyye şöyle diyor:
"Ebubekir yerin üzerine secde ediyor veya namaz kılıyordu." (2)
5- Ebu Ubeyde şöyle diyor:
"İbn-i Mesud yerin üzerinden başka bir şeye secde etmiyordu, (veya namaz kılmıyordu)" (3)
l- "Ahbar-u Mekke" (Ezrakı) C. 3, S. 151. Razi'den naklen:
2--El-Müsannef',(C. l, S. 397:
3- "El-Müsannef, C. l, S. 367, ve Mecme-uz Zevaid C.2, S. 57 (Teberani'den naklen):
6- Abdullah b. Ömer'den nakledilmiştir ki, sangının bir köşesinin üzerine secde etmeyi sevmez ve secde ederken onu (ahundan)
bir kenara iterdi. (1)
7-Beyhaki, Ubadet-ibn-i Sabit hakkında şöyle diyor:
"O (Ubadet ibn-i Sabit) namaz kılmak isteyince sangını ahun
dan kaldırdı." (2)
Mezkur hadislerden, asr-ı saadette ve secdenin yaşandığı ilk andan itibaren, Müslümanlar ve hepsinden önce de Peygamber-i Ekrem (s.a.v.) yerin Üzerine secde ediyordu. Secde halinde rutubetten korunmak için herhangi bir parça üzerine secde edenleri ise bundan nehyediyor, engelliyordu.
Binâenaleyh, Peygamberi Ekrem'in sünnet ve sireti ile, o Hazretin sahabesi ve tabiin'in amelleri de şüphesiz, sadece yerin eczasına (toprak, taş ve benzeri) veya hasır gibi bazı bitkilerden elde edilen şeylerin üzerine secde ettiklerini göstermektedir.
Bu mevzuda rivayet edilen diğer bir çok hadis de, Asr-r Saadet'teki Müslümanların bu konuda (yere secde etme)ki ısrarlarım bir daha vurgulamakta ve onların hatta Arabistan'ın dayanılmaz sıcaktan sebebiyle yerin yakıcı ve kavurucu bir hale geldiği ve yerin Üzerine secde edilmesinin zorlaştığı şartlarda dahi yere veya ellerinde tutup da soğuttukları çakıllara veya secde ettikleri yeri, bir vesileyle serinleterek yerin üzerine secde ettiklerini göstermektedir. Burada bu rivayetlerden bir kaçım örnek olarak siz okuyuculara takdim ediyoruz:
8- Cabir b. Abdullah şöyle diyor. Resulullah (s.a.a.) ile öğle namazım kılıyordum. Çok sıcak olduğundan dolayı bir avuç çakılı
elimde tutarak serinletiyordum ki, üzerine secde edeyim. (3)
Mezkur hadis, Müsned-i Ahmed, Sünen-i Beyhaki, Kenz-ül Ümmâl, Sünen-i Nesai, Sünen-i, Ebi Dâvud ve benzeri bir çok hadis kitaplarında muhtelif lafızlarla, Câbir, Enes ve diğer sahabelerden nakledilmiştir.
Beyhaki kanda sünen'inde bu hadis'i, Enes'den naklettikten sonra kendi şeyhinden şöyle naklediyor: Şeyh şöyle buyurdu.
"Eğer insanın giydiği elbise üzerine secde etmesi caiz olsaydı; (bu elbisenin üzerine secde etmesi) çakıl taşlarını serinleterek üzerine secde etmesinden daha kolay olurdu. (4)
l- "Sunen-i Beyhaki" C. 2, S. 105 ve C. l, S. 401: 2-"Sunen-i Beyhakı C. 2, S. 105:
3-"Müsned-i Ahmed, C. l, S. 388-401-437-462: Bunun misli, Sünen-i Beyhaki, C. I, S. 439'da nakledilmiştir.
4-"Sünen-i Beyhaki, C. 2, S. 105-106:
Buradan da anlaşılmaktadır ki, sadr-ı İslam Müslümanları ve Peygamberin (s.a.a.) sahabesi, elbise ve şâir giyilecek ve örtülecek şeylerin üzerine secde edilmesini caiz bilmiyorlardı. Aksi taktirde secde için çakıl taşlarını avuca alarak serinletmeye çalışmanın bir gereği kalmaz ve kendi elbiselerinin bir köşesinin veya parçadan sergilerin üzerine secde ederlerdi.
9- Enes şöyle diyor:
"Resulullah'la birlikte şiddetli sıcaklıkta namaz kılıyorduk. Her birimiz bir miktar çakılı avucumuza alarak soğutuyor, sonra da üzerine secde ediyorduk." (1)
Öte yandan İslam muhaddislerinden nakledilen diğer bir çok hadislerde de, ashaptan bazısının, yerin şiddetli sıcağından çektikleri zorluğu Resulullah'a (s.a.a.) şikayet edip yerin üzerinden başka şeylere secde etmelerine izin verilmesini istediklerini, fakat Peygamber Ekrem'in (s.a.a.) yerin üzerine secde etmekten başka bir teklifte bulunmadığından söz edilmektedir.
insaf sahibi her insan bilmektedir ki, eğer (şiânın caiz bilmediği) elbise, kumaş veya kumaştan sergiler üzerine secde etmek caiz olsaydı, şüphesiz Peygamber (s.a.a.) de Müslümanlara onun üzerine secde etmelerine izin verirdi.
Burada sözü geçen hadislerden sadece iki tanesini örnek olarak nakledeceğiz ki, her biri Şii Müslümanların inancını ispatlamaya yeter.
10- Beyhakî, Habbab'dan şöyle rivayet ediyor:
"Şiddetle sıcaklık nedeniyle (secde halinde) alın ve ellerimizin yanmasını Peygamber'e şikayette bulunduk, fakat Hazret şikayetimizi kabul etmedi. (2)
11- Müslim b. Haccâc da kendi sahih'inde Habbab'dan şöyle
nakletmektedir. "Resulullah'ın huzuruna vararak yakıcı sıcaklıktan şikayette bulunduk. Ama Hazret şikayetimizi kabul etme
di.(Yani başka bir çare yolunu teklif etmedi.) (3)
Bir yandan -sakaleyn hadisi gereği- Kuran'ın ayrılmaz eşi ve bir yandan da Peygamber'in Ehl-i Beyt'i ve o hazretin sünnet ve âmeli siretine en çok aşina insanlar olan Şia imamları da kendi sözlerinde sadece yer ve yerden biten şeyler (yiyilecek ve giyilecekler dışında) üzerine secde edilmesi gerektiğini tasrih etmişlerdir.
1-"Sünen-i Beyhakî", C. 2, S. 106:
2-"Sünen-i Beyhakî" C. l, S. 433 ve C. 2, S. 105 107;
3-"Sahih-i Müslim" C. l, S. 433:
Burada Resulullah'ın (s.a.a.) Ehl-i Beyti'nin rivayetlerini nakletmeden önce, şiâ'nın Ehl-i Beyt'e uymak gerektiği hususundaki açık delillerini nakletmeyi uygun görüyoruz.
Ehl-i Beyt'in Sözünün Hüccet Oluşu ve Onlara Sarılmanın Gerekliliği:
Sünni-Şiâ Muhaddislerinin rivayetleri gereği Resulullah (s.a.v.) kendisinden sonra iki değerli şeyi miras ve emanet olarak ümmetine bırakmış bütün Müslümanları onlara sarılmaya davet etmiş ve de insanların hidayetinin ancak bu iki değerli mirasa sarılmakla gerçekleşeceğini vurgulamıştır. Bu iki değerli şey Kur'an ve Ehl-i Beyt'tir.
Burada bu muhtevayı içeren hadislerden numune olarak bazılarını naklediyoruz:
1- Tirmizi kendi sahihinde cabir b. Abdullah'ı Ensari'den, o da peygamberden şöyle naklediyor:
"Ey insanlar ben aranızda (iki) şey bırakıyorum ki, eğer onlara sarılacak olursanız asla sapıklığa düşmezsiniz (Bu iki şeye) Kur'an ve Ehl-i Beyt'im olan itretimdir. (1)
2-Hakeza Tirmizi mezkur kitabında şöyle yazıyor: Peygamber şöyle buyurdu:
.
"Ben aranızda (iki) şey bırakıyorum ki, onlara sarıldığınızmüddetçe kesinlikle benden sonra sapıklığa düşmezsiniz. Biri diğerinden daha büyüktür ki göklerden yere sarkıtılmış bir ip gibi olan, Allah'ın kitabıdır, (diğeri de) Ehl-i beytim olan itretimdir. Bu iki Kevser havuzunun başında bana varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar. O halde bakın benden sonra bu ikisine nasıl davranacaksınız." (2)
3- Müslim b. Haccâc, kendi sahihinde Peygamber'den s.a.a.)
şöyle rivayet etmektedir:
"Ey insanlar bilin ki şüphesiz ben de beşerim. Allah'ın elçisi (ruhları kabzeden), yakında bana gelecek ve ben de ona icabet edeceğim. Ve ben aranızda iki değerli şey bırakıyorum. Bunlardan biri Allah'ın kitabıdır ki, onda nur ve hidâyet vardır. O halde Allah'ın kitabını alın ve ona sanlın."
O zaman Peygamber (s.a.a.) halkı Kur'an'a teşvik etti, sonra da şöyle devam etti:
"Ve bir diğeri de Ehl-i Beytim'dir. Sizlere ehl-i beytim hakkın-
1- "Sahihi Tirmizi" "Kitab-ul Menakib" Bâb-u Menâkib-i Ehl-i Beyti'n-Nebi C. 5, Beyrut baskısı, S. 662, Hadis: 3786: 2-Önceki kaynak, S. 663, Hadis: 3788.
da Allah'ı hatırlatırım. Sizlere Ehli Beyt'im hakkında Allah'ı hatırlatırım.
4- İslam muhaddislerinden bazıları Peygamberden şöyle nakletmişlerdir:
"Ben aranızda iki değerli şey bırakıyorum. Allah'ın kitabı ve Ehl-i Beyt'im. Ve bu ikisi Kevser havuzunda bana varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar." (2)
Hatırlatmak gerekir ki bu mevzuda nakledilmiş İslami hadisler buraya sığmayacak kadar çoktur. Büyük bilgin seyyid Mir hamid Hüseyin "Abakât-ül Envar" adlı büyük kitabın 6. cilt'ini sadece bu hadisin senetlerine ayırmıştır.
Mezkur hadislerin ışığında açıkça anlaşılmaktadır ki, Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın sünnetinin yanı sıra Peygamber'in (s.a.a.) Ehl-i beyt'ine sarılmak ve onlara tabi olmak da İslam’ın zaruri yatındandır ve Ehl-i Beyt'in sözlerini terk etmek de delalet ve sapıklığa sebep olur.
Burada şu soruyla da karşı karşıya kalıyoruz: Acaba Resulullah'ın (s.a.a.) emri üzere itaat edilmesi farz olan Ehl-i Beyt kimlerdir? Bu yüzden de meselenin açıklığa kavuşması için, hadislere ve İslami kaynaklara dayanarak Peygamber'in itret ve Ehl-i Beyt'inin kimler olduğunu incelemeye çalışacağız.
Mezkur rivayetlerden anlaşılmaktadır ki, Peygamber'! Ekrem (s.a.a.) tüm Müslümanları kendi Ehl-i Beytine tabi olmaya davet etmiş onu Kur'an'la bir arada zikretmiş, ve kendisinden sonra halkın mercii olarak göstererek şöyle buyurmuştur:
"Kur'an ve Ehl-i Beytim asla birbirinden ayrılmazlar."
Bu esas üzere Peygamber'in Ehl-i Beyti, -Resulullah'ın onu Kur'an'ın eşi olarak tanıttığı hasebiyle- ismet makamına sahip olan ve de İslâm öğretilerinin saf ve berrak pınarından beslenen kimseler olmalıdır. Aksi taktirde Kur'an'dan ayrılacaktır. Halbuki Peygamber-i Ekrem şöyle buyurmuştur: "Kur'an ve İtretim, Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar."
Böylece sadece Şia imamlarına intibak eden -ve hepsi de Peygamber'in İtretinden olan- Ehli Beyt'i ve onların seçkin sıfatlarını
1-"Sahih-i Müslim, 7. cüz; Bâb-u fazâil-i Ali b. Ebi Tâlib" Mısır baskısı, S 122-l^S
2-Müstedrek-i Hâkim 3. cüz, S. 148, "Es Savâik-ul Muhrike", 11. bab, 1. fasıl s. 149, Bu hadis bu nakile yakın bir muhtevayla şu kitaplarda da yer almıştır. Müsned-i Ahmed, C. 5, S. 182-189, Kenz-ul Ummâl, 1. cüz, "Bab-ul İtisâmi bil-kitabi ves-sünneti, s. 44.
dakik bir şekilde tanımanın zarureti ispatlanmış oldu.
Burada büyük İslâm muhaddislerinin rivayetleri ışığında bu mevzudaki açık delillerimizi sizlere sunmaya çalışacağız.
1- Müslim b. Haccâc, kendi sahihinde sekaleyn hadisin naklet
tikten sonra şöyle yazıyor
"Yezid b. Heyyân, Peygamber'in meşhur sahabesi Zeyd b. Er-kam'dan şöyle sordu:
"Peygamber'in (s.a.a.) Ehl-i Beyti kimlerdir? Acaba onlardan maksat Peygamber'in zevceleri midir?
Zeyid b. Erkam da cevabında şöyle dedi:
"Hayır Andolsun Allah'a; kadın bir müddet kocasının yanında kalır. Sonra kocası boşayınca yemden babasının ve kavminin yanına döner. Peygamber'in Ehl-i Beyt'i, O Hazretin aslı ve de bağlıları olan ve Peygamberden sonra kendilerine sadaka haram kılınan kimselerdir." (1)
Bu nakilden açıkça şu hakikat ispat olmaktadır ki, Peygamber'i Ekrem'in (s.a.a.) Ehl-i Beyt'inden maksat -ki onlara tabi olmak da aynen Allah'ın kitabı gibi vacibdir- onun hanımları değildir. Zira Peygamber'in Ehl-i Beytinin Hazretle cismâni bir nisbeti olması gerektiği gibi, Kur'an'ın yanında Müslümanların merci olarak gösterilebilmesi için O Hazretle manevi bir bağlılıkları olmalı ve özel bir liyaka sahip bulunmaları gerekir.
2- Peygamber'i Ekrem Ehl-i Beytinin sadece vasıflarını zikretmekle yetinmemiş, Onlardan imam olanların oniki kişi olduklarını da tasrih etmiştir.
Müslim kendi sahihinde Cabir b. Sumeyre'den şöyle rivayet etmektedir:
Resulullah'ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu işittim:
"İslam 12 halifeyle aziz kalacak (ve izzetle yaşayacaktır.) Sonra da Hazret bir şey buyurdu ki ben Babama "ne buyurdu?" diye sordum Babam Hazretin "Hepsi Kureyş'tendir" buyurduğunu söyledi." (2)
Hakeza Müslim b. Haccâc, sahihinin bir başka yerinde Pey-gamber'den şöyle nakletmektedir:
"(Müslüman) halka on iki kişi hüküm sürdüğü müddetçe onların işi iyi gidecektir" (3)
Bu iki rivayet ancak şiâ'nın dediği 12 imama sadıktır. Zira
l- Sahih-i Müslim, 7. cüz, Bâb-u Fezâil-i Ali b. Ebi Talib, Mısır Baskısı, S. 123. 2-Sahih-i Müslim, C. 6, S? 3, Mısır baskısı. 3- Önceki kaynak.
Ehl-i Beyt imamlarını çıkarsak İslam'da Peygamber'den hemen sonra Müslümanların işlerinde ve çeşitli sorunlarında onların mercii olan, İslam'a şevket ve izzet veren ve tek kelimede Resulullah'ın bu hadisine gerçek mısdak olabilecek başka on iki kişiyi bulabilmek imkansızdır.
Zira Müslümanların ıstilahıyla Hulefa-i Reşidin'den ilk üç halifenin de farzen zahiri icra tını kabul etsek ve hatalarına göz yum-sak dahi, Beni Ümeyye ve Beni Abbas halifeleri, tarihin de şahid olduğu çirkin ve rezil hareketleriyle İslâm ve Müslümanların yüz karası idiler.
Böylece Peygamber'i Ekrem'in (s.a.a.) Kur'an'a eş ve de dünya Müslümanlarına rehber olarak tanıttığı Ehl-i Beytin'den maksadın, Resulullah'ın ilminin hamilleri ve onun sünnetinin hafız ve koruyucuları olan Peygamber'in itretinden 12 imam'ın olduğu anlaşılmaktadır.
3- Emir-ül Müminin Ali (a.s.) de Müslümanların İmam ve rehberlerinin Beni Haşim'den olduğu söylemiştir ki, bu da Şia'nın Ehl-i Beyt'i tanımlamadaki sözünün doğruluğuna bir başka şahittir. Hazret şöyle buyuruyor:
"Kureyş'ten olan imamların hepsi de Beni Haşim taifesindendir. Başkalarının insanlara hüküm sürme salahiyetleri yoktur. Ve diğer hakimlerin hakimiyeti esassız ve bâtıl'dır." (1)
Mezkur rivayetlerden iki hakikat ortaya çıkmaktadır:
1. Peygamber'in Ehl-i Beytin'e tabi olmak da tıpkı kur'an'a tabi olmak gibi vacibdir.
2. Kur'an'ı Kerim'in eşi ve de Müslümanların mercii olan Resulullah'ın Ehl-i Beyt'inin özellikleri şunlardır:
1- Hepsi Kureyş'ten ve Beni Haşim'dendir.
2- Onlar Resulullah'a o kadar yakındırlar ki onlara sadaka haramdır.
3- Hepsi de ismet (masumluk) makamına sahiptirler. Aksi taktirde Kur'an-ı Kerim'den amelen ayrılırlardı. Halbuki peygamber şöyle buyurmuştur:
"Kur'an ve itret Kevser havuzunda yanıma gelinceye dek birbirinden ayrılmazlar."
4- Toplam 12 kişidirler ki, Peygamber'den sonra birbiri ardınca Müslümanların rehberliğini üstlenmişlerdir.
5- Peygamber'in (s.a.a.) bu on iki halifesi, İslam'ın gün geçtikçe şevket ve izzetine sebep olacak kimselerdir.
l- Nehc-ul Belağa, (subhi Salih), 144. hutbe.
Mezkur rivayetlerden elde edilen bu vasıflan göz önünde bulu-duracak olursak, Peygamberin kendilerine tabi olmayı emrettiği Ehl-i Beyt'inden maksat Peygamberin itretinden olan 12 pâk imamın aynısı olduğu anlaşılır. Şia da İslam'ı bütün yönleriyle onlardan öğrendiği ve tek kelimede Resulullah'ın emriyle onlara sarıldığı için iftihar etmektedir.
O yüce insanların mübarek isimleri şöyledir:
l-Ali b.EbiTalib(a.s.)
2-Hasan b. Ali Mücteba (a.s.) .
3-Hüseyin b. Ali (a.s.)
4-Ali b. El Hüseyin (Zeynül Abidin) (a.s.)
5-Muhammed b. Ali (Bakır) (a.s.)
6-Cafer b. Muhammed (Sadık) (a.s.)
7-Musa b. Cafer (Kâzım) (a.s.)
8-Ali b. Musa (Rıza) (a.s.)
9-Muhammed b. Ali (Takî) (a.s.)
10-Ali b. Muhammed (Nakî) (a.s.)
11-Hasan b. Ali (Askerî) (a.s.)
12- İmam Mehdi (Kâim) (a.s.) ki İslâm muhaddisleri tarafından "Mehdi-i Mevud" unvanıyla Hazret hakkında Peygamberden (s.a.a.) birçok mütevatir rivayetler nakledilmiştir.
Allah'ın Salat ve selamı hepsinin üzerine olsun.
Ehl-i Beyt'in sözlerinin muteber olduğu ve de onlara sarılmanın lüzumu ispat edildikten sonra, şimdi onların secde konusundaki bazı rivayetlerini siz okuyuculara takdim etmeğe çalışacağız:
1- İmam Cafer-i Sâdık (a.s.) şöyle buyuruyor:
"Secde sadece yeryüzüne ve yerden biten şeylere caizdir, yiyilecek ve giyilecek şeyler hariç." (1)
2- Başka bir yerde şöyle buyuruyor:
"Yerin üzerine secde etmek ilahi bir farizedir. Humre (bir nevi hasır) üzerine secde etmek ise sünnet'tir. (2)
3- Yine imâm sadık (a.s.) şöyle buyuruyor:
"Yer ve yerden biten şeylerden başka bir şeyin üzerine secde etmek caiz değildir; yiyilecekler, Pamuk ve keten hariç." (3)
4-Vesail-uş Şia'da şöyle nakledilmiştir:
"İshak b. Fuzayl imâm sâdık'a (a.s.) hasır üzerine secde etmenin hükmünü sorunda Hazret şöyle buyurdu: "Sakıncası yoktur.
1-Vasâil-uş şiâ, C.'3, S. 591:
2-Vesâil-uş şiâ, C. 3, S. 593:
3-Vesâil-uş şiâ, C. 3, S. 592:
Ama yerin üzerine secde etmek bana daha sevimlidir. Zira Resulullah da bunu seviyor ve alnım yere bırakıyordu: Ben de senin için Resulullah'ın sevdiği şeyi seviyorum" (1)
5- Yine Vesail-üş Şia'da şöyle rivayet ediyor:
"Bir şahıs imam Bâkır'a (a.s.) hasır, hurma lifinden örülmüş şey ve bitkinin üzerine secde etmenin caiz olup olmadığım sorunca Hazret, "Evet caizdir" buyurdu." (2)
6- Halebi şöyle naklediyor:
"İmam Sadık'a (a.s.) kumaş cinsinden yaygı (kıldan örülmüş sergi) ve keçe üzerine secde etmenin hükmünü sordum. Hazret şöyle buyurdu: "Bunların üzerine secde etme! Ama bunların üzerinde durur da yerin üzerine secde edersen sakıncası yoktur. Hakeza bunların üzerine bir hasır serer de hasırın üzerine secde edersen bu da sahihtir." (3)
Mezkur rivayetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki! Peygamber'in Ehl-i Beytine göre sadece yer ve yerden biten şeyler üzerine (giyilecek ve yiyilecekler dışında) secde etmek câiz'dir. Zaten Resulullah’ın hadisleri, sünneti ve sireti ile ashabın amel tarzından istifade edilen de aynı şeydir.
Şunu da bilmeliyiz ki, Ehl-i Bey t ve masum imamlar, şer'i hükümleri direkt olarak Peygamberden almışlardır. Zira Şia'nın nazarında beşer toplumu için kanun ve hüküm teşri etmek hakkı sadece Allah'a mahsustur. Bu mukaddes hükümleri Allah'u Tealâ Peygamberi vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. Evet Allah ve kullan arasında yegane vahiy ve teşri vasıtası Peygamberdir. Şia'nın Ehl-i Beyt'ten nakledilen hadislerin kendi fıkhı kaynaklarından-sayması da bu hadislerin Peygamberin sünnetini ifade ve beyan ettiği içindir, başka bir şey değil.
Bu yüzden îmam Sadık (a.s.) bu hususta şöyle buyurmuştur:
Benim hadisim, babam (imam Bakır -a.s.-)'ın hadisidir; Babamın hadisi de, dedem (imam Zeyn-ül Abidin -a.s.-)'ın hadisi, dedemin hadisi de imam Hüseyin'in (a.s.) hadisi, imam Hüseyin'in de hadisi de, imam Hasan’ın (a.s.) hadisi, imam Hasan'ın hadisi de Emir-ul Mu'min'in (a.s.)'m hadisi, Emir-ul Mu'min'in hadisi de Resulullah'ın (s.a.a.) hadisi, Resulullah'ın hadisi de Yüce ve Aziz Allah'ın buyruğudur." (4)
Başka bir yerde de kendisine soran birisine şöyle buyurdu:
1-Vesâil-uş şiâ, C. 3, S. 609:
2-Vesâil-uş şiâ, C. 3, S. 593:
3-Vesâil-uş şiâ, C. 3, S. 594:
4-Câmi-u Ehâdis-iş şiâ, C. l, S. 129:
"Sana verdiğim cevapların hepsi Peygamber'dendir. Biz kendi görüşümüz üzere hiç bir şey söylemeyiz." (1)
Mezkur hadislerden de şu iki nükte elde edilmektedir:
a Resulullah'ın Ehl-i Beyti'nin nazarında sadece yer ve yerden biten şeyler üzerine (giyecek ve yiyecekler) dışında secde etmek caizdir. Ama yerin bir parçası olan toprağın üzerine secde etmek daha faziletlidir. Zira secdenin felsefesi, insanan Allah huzurunda tevazu ve küçülmesini izhar etmesidir. Bu ise toprağın üzerine secde etmekte daha çok tecelli eder.
b)- Peygamber'in (s.a.a.) Ehl-i Beyti'nin söz ve görüşleri, mütevatir hadisler gereğince muteber ve hüccettir. Onlara muhalefet, Resulullah'a muhalefet etmek demektir. Zira Peygamber'! Ekrem (s.a.v.) -sakaleyn hadisi gereğince- Ehl-i Beyti'nin ismetini ve sözlerini doğruluk ve itibarını garantilemiştir. Öte yandan Ehl-i Beyt'inde kendi rivayetlerinde tasrih ettikleri gibi, onların sözü Resulullah'ın sünnetinin beyanından başka bir şey değildir. Böylece bu açık ve delili mukaddemelerinden Şia'nın secde meselesindeki görüşünün sıhhat ve isabeti açıkça ortaya çıkmaktadır.
Önceki bahislerde genişçe üzerinde durduğumuz deliller gereğince makbul bir özrü ve de herhangi bir zorlama olmadığı taktirde mutlaka yer ve yerden biten şeyler üzerine (yiyecekler ve giyecekler hariç) secde etmek gerekir. Mezkur deliller özetle şunlardır:
1-Peygamber'in sünneti buyurukları ve O Hazretin toprağın üzerine secde edilmesini emretmesi,
2-Resulullah'ın amel tarzı ve sireti,
3-Peygamber'in sahabesinin sözleri,
4-Resulullah'ın sahabe ve tabinin'in (sadr-ı İslâm Müslümanlarının) amel tarzı ve sireti,
5-Peygamber'in (s.a.a.) Ehl-i Beyti'nin sözleri.
Ancak burada diğer bir kısım hadisler de vardır ki, aşın sıcaklık veya soğukluk gibi birtakım zaruri hallerde secdenin keyfiyetini beyan etmektedir. Bu hadislerin mecmuundan, zaruri durumlarda ve makbul bir özrü olduğu takdirde insanın, elbisesinin bir köşesine veya bir parça kumaş üzerine secde etmesinin caiz olduğu istifade edilmektedir.
Evet mezkur hadisler sadece zaruri durumlardaki secdenin keyfiyetini beyan etmektedir. Fakat bazı Müslümanlar (Ehl-i Sünnet) mezkur hadislerinin bütün durumlar için geçerli olduğu-
1- Câmi-ul Ehâdis-iş şiâ, C. l, S. 129:
nu ve normal hallerde bile halı, kumaş ve benzeri şeyler üzerine secde edilmesinin cevazına delalet ettiğini zannederek Peygamber ve sahabenin açıkladığımız sünnet ve siretinden el çekmiş ve her zaman için sergi, kumaş, elbise gibi sıvı olmayan şeyler, hatta yiyecek ve giyeceklere dahi secde edilmesinin cevazına fetva vermişlerdir.
Bu yüzden zaruret halinin söz konusu olduğunu bizzat tasrih eden mezkur hadisleri de siz okuyuculara aktarmanın meselenin iyice aydınlanmasına yardımcı olacağını sanırız:
l- Ebu Abdullah Buhâri kendi sahihinin bir kaç yerinde aşağıdaki hadisi Enes'den nakletmiş ve hatta kendi kitabında "şiddetli sıcaklıkta elbise üzerine secde" başlığı altında bir bab tahsis etmiştir. Nitekim bu başlık da bizim iddiamızın doğruluğuna bir başka şahittir. Hadis şöyledir:
"Şiddetli sıcaklıkta Resulullah ile birlikte namaz kılıyorduk. Bizlerden biri şiddetli sıcaklık sebebiyle alnını yere koyamayınca elbisesini seriyor ve onun üzerine secde ediyordu."
2- Buhâri kendi kitabının başka bir yerinde Enes'den şöyle
nakletmektedir.
"Şiddetli sıcaklıkta Peygamberin arkasında namaz kılarken hararet ve sıcaklıktan korunmak için elbiselerimizin üzerine secde ediyorduk." (1)
3- Müslim b. Haccâc da mezkur rivayeti şöyle nakletmektedir:
"Peygamber-i Ekrem (s.a.a.) ile namaz kıldığımız zaman, bizlerden biri şiddetli sıcaklıktan alnını yere koyamayınca, elbisesini
yere seriyor ve üzerine secde ediyordu." (2)
4- Müslim, başka bir yerde sahabeden birinden şöyle nakledilmiştir:
"Şiddetli sıcakta Resulullah (s.a.a.) ile birlikte namaz kılıyorduk. Bizlerden biri alnını yere koyamayınca elbiselerini yere seriyor ve üzerine secde ediyordu." (3)
Görüldüğü gibi bütün bu ibarelerden açıkça anlaşılmaktadır ki, yer ve yerden bitenler dışında başka şeyler üzerine secde etmek sadece çaresizlik ve zaruret hallerinde caizdir. Zira mezkur cümleler hep aşırı sıcaklık veya soğukluk gibi bir takım makbul özürleri söz konusu etmektedir. Buradan, da anlaşılmaktadır ki,
1- Sahih-i Buhâri, C. l, S. 143, 107 ve S. 101, Hakeza C. 2, S. 81:
Not: Kaynak aynı kitap olduğu için birinci ve ikinci hadisin kaynağı bir arada zikredilmiştir.
2-Siretunâ ve sünnetuna, S. 131, Müslim'den naklen:
3-Aynı kaynak:
Sadr-ı İslâm'daki bazı Müslümanlar yakıcı güneşin vurduğu Hicaz topraklarının aşın sıcağından korunabilmek için elbiselerinin üzerine secde etmekteydiler.
Bu yüzden (Ehl-i Sünnet'in büyük alimlerinden) İbn-i Hacer şöyle diyor:
"Mezkur rivayetlerden anlaşılıyor ki, secdede asıl olan secde anında alnı yerin üzerine koymaktır."
Zira elbise üzerine secde etmek, tahammülsüzlük (zaruret) haline aittir." (1)
Şevkani de mezkur rivayeti naklettikten sonra şöyle diyor:
"Hadis sadece hararet ve sıcaklıktan korunmak için elbisesinin üzerine secdenin cevazına delalet etmektedir. Hakeza hadisten secdede asıl olanın alnı yerin üzerine koymak olduğu da anlaşılmaktadır. Zira elbise üzerine secde tahammülsüzlük ve makbul bir özür olduğu takdirde geçerlidir." (2)
Zaruret halinde elbisenin üzerine secde edebilme hükmü, sadece Ehl-i Sünnet'in hadis kitaplarına has bir şey değil, Ehl-i Beyt hadislerinde göze çarpmaktadır, "vesail-uş Şia" adlı hadis kitabının yazan kendi kitabında "zaruret halinde elinin üstüne veya elbisenin üzerine secde etmenin cevazı" adı altında bir bölüm açmış ve Resulullah'ın (s.a.a.) ve Ehl-i Beyti'nin bu hususta nakledilen hadislerine bir aramaya toplamıştır ki, biz burada örnek olarak bu hadislerden bazısını sizlere aktaracağız:
1-Uyeyne şöyle diyor:
"İmam Sadık'a (s.a.) şöyle dedim; Oldukça sıcak bir günde mescide giriyor ve çakıl taşlarına secde etmek istemiyorum. Acaba elbisemi yere serip de üzerine secde edebilir miyim? Hazret şöyle buyurdu: "Evet, bunun bir sakıncası yoktur' (3)
Dostları ilə paylaş: |