Bir devriMİn anatomiSİ Kadri Çelik



Yüklə 3,6 Mb.
səhifə55/74
tarix03.05.2018
ölçüsü3,6 Mb.
#50098
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   74

Ömer diyor ki:


"Biz huzurdaydık; Hz. Peygamber (S.M), "Bana yedi tulum su getirin, yüzüme serpin; bir de kalem getirin. Size birşey yazdıra­yım ki benden sonra asla yol yitirmeyesiniz buyurdular. Zevceleri, Rasûlullâh'ın istediklerini getirin dediler (Tabakaat; II, 2, K. s.243-244; Kenz'ül-Ummâl; III, s. 139; XVII, s. 52; Müntehabâtu Kenz, III). Makrîzî diyor ki: Rasûlullâh'ın zevceleri Zeyneb bint Cahş ve diğer zevceleri getirin dediler. Ömer diyor ki: Susun de­dim, siz o kadınlarsınız ki Rasûlallah hasta olunca ağlıyor görün­mek için gözlerinizi yumarsınız; esenleşince de boğazını sıkarsı­nız. 8u söz üzerine Hz. Rasûl (s.a.a) "Bu kadınlar" buyurdular. "Sizden iyidir."

İbn Sa'd, "Tabakaat'ında (III, s. 244) Câbir'den rivayet ederek der ki: "Peygamber (s.a.a) ölüm hâlinde Ümmet için birşey yazdır­mak, ümmetinin yol yitirmemesini, başka birinin de yollarını vur­mamasını sağlamak için bir vasiyetnâme yazdırmak istediler."

Ahmed b. Hanbel "Müsned"inde (I, 293), İbn Abbâs'tan rivayetle diyor ki: "Hz. Peygamber'in (S.M) vefatları yaklaşınca, bir koyun kemiği getirin de size birşey yazdırayım ki benden son­ra sizden iki kişi bile birbiriyle ayrılığa düşmesin" buyurdu İbn Abbâs, "Topluluk bağırıp çağırmaya başladı; zevcelerinden biri, yazıklar olsun size dedi. Peygamber vasiyet etmek istiyor," tar­zında rivayet ediyor (Tabakaat; II, s. 244).

İbn Abbâs'tan gelen diğer bir rivayette Hz. Peygamber (s.a.a), vefatıyla sonuçlanan rahatsızlıklarında, "Bana bir kâğıt, kalem getirin de size birşey yazdırayım ki ondan sonra asla yol yitirmeyesiniz" buyurdular. Ömer, "Rum şehirlerinden filân şehir, feşmân şehir öylece kalacak mı? Rasûlallah, bu şehirleri fethet­meden vefat etmeyecek; vefat ederse bile tekrar dirilmesini bekle­meliyiz; nitekim Musa Peygamber'i de İsrâil oğullan beklediler" dedi. Hz. Peygamber'in zevceleri Zeyneb, duymuyor musunuz de­di, Rasûlallah size vasiyet etmek istiyor." Derken bir gürültüdür koptu. Hz. Rasûl-i Ekrem (saa) "Kalkın" buyurdular, "Gidin" Onlar gidince de Hz. Peygamber (s.a.a) vefat ettiler (Buhârî; "Kitâb'ül-Cihâd"ın "Cevâiz'ül-Vefd" bölümü; II, s. 120; aynı ciltte "Cizye" bölümü; s. 122; Arap Yarımadasından müşriklerin çıkarıl­ması kısmında. Sahîhu Müslim; c. V, "Vasıyyet-nâme'nin terki" bölümü. Ahmed Şâkir'in tahkıykına göre "Müsned"de 1935. Ha­dis, İbn-i Sa'd: Tabakaat; II, s. 244 Tabarî; III, 193).

İbn Abbâs, "Perşembe günü" demişti; "Ah, ne gündü o gün." Ondan sonra o kadar ağlamıştı ki gözyaşları taşlan ıslatmıştı. Sonra da, "Rasûlallah" demişti. "Hastalığında bana kâğıt, kalem getirin; size birşey yazayım ki benden sonra asla yol yitirmeyesiniz." Orda bulunanlar tartışmaya başladılar. Oysa hiçbir peygam­berin huzurunda kavga, ihtilâf caiz değildir. Bazılarıysa Peygam­ber dediler, sayıklıyor. Hz. Peygamber (s.a.a), "Benim hâlim, sizin beni sevketmek istediğinizden daha iyidir bence; bırakın beni kendi hâlime buyurdular" diyor (Belâzürî: Ensâb'ül-Eşrâf; I, s. 562; Tabakaat; H, 242; Sahîhu Müslim; V, 75).

Açıkça anlaşılıyor ki bu vasiyet yazılsaydı da Hz. Rasûl (s.a.a) kendilerinde değilken yazdırdı denecekti, çünkü sayıklıyor da dendi; İbn Abbâs bir başka rivayette bu sözü söyleyeni de açıkla­maktadır. Buhârî'deki bir rivayete göre Ömer, "Hastalık Rasûlullâh'ın bütün duygularını kaplamış; elinizde Kur'ân var; Allah'ın kitabı bize yeter" demişti. Hz. Rasûl'e, sonradan, istediği­nizi getirelim mi dendiği zaman, Rasûl-i Ekrem (s.a.a), "Bundan sonra neye yarar" buyurmuşlardı (Buhârî'nin "Magaazî" bâbındaki "Peygamber'in hastalığı" bölümüne, III, 62, "Kitâbu Farz "ma, IV, 5; "Sünnete yapışmak" ve "İhtilâfın kötülüğü" kısım­larına; IV, 180; "Sahîhu Müslim"in "Vasiyet" kısmına bakınız; V, 76. Diğer kaynaklar için "Abdullah b. Sabâ" adlı çevirimizin 70. sahîfesinin 1. notuna müracaat ediniz).

Bu bahsi bitirirken Tabarî'deki şu rivayeti de yazmamız gerek:

Birinci Halife, ölümüyle sonuçlanan hastalığında, Affân oğlu Osman'ı yanına çağırdı. Gelince ona, yaz dedi: "Rahman ve Rahîm Allah adıyla. Bu, Ebû-Kuhâfe oğlu Ebû-Bekr'in Müslü­manlara vasiyyetidir; âmâ sonra..." Bu sözden sonra kendinden geçti. Osman, Halife baygınken, onun adına, "Ben size, yerime geçmek ve Halife olmak üzere Hattâb oğlu Ömer'i bıraktım. Hay­rınız için ne gerekse yaptım" sözlerini yazdı. Ebû-Bek'r, kendine gelince, "Ne yazdın oku" dedi. Osman okuyunca, "Allah-u Ekber" dedi, "Ne yazdıysan kabul ettim" ve ona dua etti.

Ebû-Bekr'in defninden sonra Ömer, elinde bir hurma dalı oldu­ğu hâlde halkın huzurunda oturdu; Ebû-Bekr'in azatlı kölesi Şedîd, vasıyyetnâmeyi elinde tutuyordu. Ömer halka, "Dinleyin" dedi; "Rasûlullâh’ın Halîfesi Ebû-Bekr'in emrine itaat edin.Halife size diyor ki: Ben bu hususta sizin hayrınızı diledim, bir taksirde bulunmadım." Şedîd de vasıyyetnâmeyi okudu ve kabul edildi (IV, 51-52).

Yâni Hz. Rasûl-i Ekrem'in (s.a.a) hastalık hâlinde yazdıracak­ları vasiyetnâme yazdırılmadı; fakat Birinci Halife baygınken yazılan vasiyetnâme halka bir emir telakkıy edildi.


Hz. Rasûl-i Ekrem'in vefatları ve vefatlarından


sonraki olaylar.

Hz. Rasûl-i Ekrem (s.a.a), bir rivayete göre, hicretin onbirinci yılı Safer ayının yirmi sekizinci, diğer bir rivayete göre Rabîulevvelin onikinci Pazartesi günü, öğle çağında ebediyyet âlemine göçtüler; ilk rivayet, Ehlibeytten gelen rivayettir. Hz. Rasûl'ün (s.a.a) irtihâli sırasında Ömer Medine'deydi; Ebû-Bekr'se Medine'nin doğusunda; şehre bir mil mesafede bulunan ve Ensar-dan Hârisoğullarının oturdukları Sünuh'taydı (İbn Hişam; IV, s. 331-334; Tabarî; II, s. 442).



Aişe diyorlar ki: Ömer ve Mugıyra b. Şu'be, izin alarak Rasûlullâh'ın hücrelerine girdiler; yüzlerine örtülmüş olan bezi kaldırdılar. Ömer bağırarak Ah dedi, Rasûlallah ne de şiddetli bir baygınlığa düşmüş; sonra çıkıp yola düştüler. Mugıyra, hucre-i saadetten çıkarlarken Ömer'e, Andolsun Allah'a ki dedi, Rasûlallah dünyadan gitmiş. Ömer, yalan söyledin dedi; Rasûlallah asla ölmedi. Fakat sen fitneci bir adamsın; onun için böyle söylüyorsun. Rasûlallah münafıkları yok etmedikçe ölmeye­cek (Müsned; C. IV, 219; Ensâb'ül-Eşrâf; I, 563; Kenz'ül-Ummâl; IV, 50; Zehebî; I, 37; Tabakaat; II, 2. K 54; Zeynî Dahlân: E's-Siy-ret'ül-Halebiyye; III, 390; Nihâyet'ül-İreb; XVIII, 382). Hattâ bu sözü de yeter bulmadı; Rasûlallah vefat etti diyeni ölümle tehdide başladı ve "Musa nasıl kırk gün kavminden gizlendiyse, nasıl bu müddet içinde ona öldü dendiyse, Rasûlallah da onun gibi Rabbinin katına gitti; andolsun ki gene dönecek; bu şüpheye düşenle­rin, öldü diyenlerin ellerim, ayaklarım kesecek" demeye başladı (Târihu Ya'kuubî; II, 95; Tabarî; III, 198; İbn Kebir: El-Bidâyetü ve'n-Nihâye; V, 244; Târih'ul-Hamîs; II, 185; Teysîr'ül Vusul; II, 41; Ensâb'ül-Eşrâf; I, 565; Ebu'1-Fidâ'; I, 164; Târihu İbn Şıhne; "El-Kâmil" haşiyesinde, s. 112; Siyret'ül-Halebiyye; III, 390-391). Abdullah b. İbn Ümmü Mektûm, III, Sûrenin "Muhammed ancak bir peygamberdir; ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiş­tir; o vefat ederse, yahut öldürülürse gerisin geriye mi döneceksi­niz? Geriye dönen, Allah'a bir ziyan vermez; fakat Allah, kendisi­ne şükredenlere ihsanda bulunur" mealindeki 144. âyet-i kerîmesini okudu (Tabakaat II; 2. K, 5; Kenz'ül-Ummâl; V, 53, 192. Hadîs-i şerîf; İbn Kesîr; V, 243; E's-Siyret'ül Halebiyye; III, 390-391); Hz. Peygamberin amcaları Abbâs da ben dedi, Abdulmuttalib oğullarının vefatlarında, yüzlerinde beliren alâmetleri bilirim; Rasûlullâh'ın (s.a.a) yüzlerinde de aynı alâmetleri gör­düm; kesin olarak Rasûlallah vefat etmiştir. Fakat Ömer bu sözü de dinlemedi. Abbâs, halktan, Hz. Rasûl-i Ekrem'in vefâtları hak­kında birşey söylediklerini hatırlayan var mı, varsa söylesin de­yip Ömer'in iddialarına uygun bir hadis naklini istedi. Bu soruya muhatap olanlar, böyle bir şey duymadıklarını söylediler Aynı so­ruyu Ömer'den sordu; yâni ölmeyeceği, onun sandığı gibi bir müd­det Rabbinin katında kalıp sonra gene ümmetinin başına geçece­ği, münafıkları, müşrikleri kökten yok edeceği hakkında bir şey buyurup buyurmadıklarını suâl etti: Ömer de böyle bir şey duy­madığını söyledi. Bunun üzerine Abbas, halka, Ey halk dedi, ta­nık olun ki Rasûlallah, vefâtlarına dâir kimseye bir söz söyleme­miştir; kendisinden başka bir mâbud bulunmayan Allah'a andolsun ki Rasûlallah, ölüm şerbetini içmiştir (Ebü'1-Fidâ1; C. l, Tercüme, 152), Fakat Ömer, halâ bağırıp çağırmada, tehditlerde bu­lunmadaydı. Abbâs, "Rasûlallah da" dedi, "Öbür insanlar gibidir; o da âfetlere uğrar, olaylara mâruz olur. Rasûlallah dünyadan gitmiştir; ne kadar mümkünse, o kadar çabuk toprağa verin onu Allah sizi bir kere öldürecek de Rasûlullâh’ı iki kere mi öldüre­cek? O, Allah katında iki kere ölüm şerbetini içmekten üstündür; dediğiniz doğru olsa bile onun bedenini örten toprağı bir yana atıp onu topraktan çıkarmak Allah'a kolaydır. Rasûlallah, insan­lara saadet ve kurtuluş yolunu anlatmış, sonra da bu dünyadan gitmiştir.." (Tabakaat; II, 2, K. 53; Ensâb'ül-Eşrâf, I, 5.67; Dâremî; I, 39; Kenz'ül-Ümmâl; IV, 53; 1090. hadîs. Siyret'ül-Halebiyye; III, 390. Tabarânî'den ihtisar yoluyla naklen; Târih'ül-Hamîs; II, 158 ve 192; Nihâyet'ül-İreb; XVIII, 286) Ömer, bütün bunlara rağmen, Rasûlullâh'ın (S.M) ölmediğini o kadar şiddetle ve o kadar fazla söyledi ki dudaklarım köpük sardı (Tabakaat; II, 2. K; 53; Kenz'ül-Ümmâl; IV, 53; Târih'ül-Hamis; II, 185; Siy-ret'ül-Halebiyye; III, 392).

Salim b. Ubeyd, Rasûl-i Ekrem'in (s.a.a) vefatlarım haber ver­mek üzere Sünuh'a gitti bâzılarına göreyse Aişe hazretleri, Ebû-Bekr'e haber gönderdi (İbn Kesîr; V, 244; Zeynî Dahlan'ın Siy-ret'ül Halebiyye'ye Haşiyesi; III, 390-391). Ebû-Bekr, haberi du­yunca hemen Medine'ye geldi. Ömer'in ayakta, halkı tehdîd et­mekte olduğunu gördü. Ömer, Ebû Bekr'i görünce sakinleşti; oturdu (Kenz'ül Ummâl; IV, 53, 1092. Hadîs). Ebû-Bekr, Allah'a hamd-ü Senadan sonra, Allah'a tapanlar, bilsinler ki dedi, Allah daimî diridir, ölümsüzdür; Muhammed'e tapanlar, bilsinler ki o, dünyâdan göçmüştür ve İbn Ümmü Mektûm'un okuduğu âyet-i kerîmeyi okudu (Tabakaat; II, 2, K 54; Târihu Tabârî; II, 444; İbn Kesîr; IV, 219; Siyret'ül Halebiyye; III, 399; îbn Mâce; 1627. Hadîs). Ömer, âyet-i kerîmeyi duyunca Ebû-Bekr'e, "Bu okudu­ğun Kur'an âyeti mi?" diye sordu; Ebû-Bekr, "Evet" dedi (İbn Sa'd'in "Tabakaat'ından naklen). Ömer, Mugıyra'nın ve Abbâs'ın sözlerine, İbn Ümmü Mektûm'un bu âyet-i kerîmeyi okumasına rağmen sözünden dönmediği halde Ebû-Bekr'in sözlerine karşı sakinleşti. Kendisi, bu olayı şöyle anlatır:

"Allah'a andolsun ki Ebû-Bekr'in bu âyeti okuduğunu duyunca dizlerimin bağı çözüldü; yere çöktüm; kalkmaya gücüm kalmadı; anladım ki Rasûlullâh vefat etmiştir." (Siyretü İbn Hişâm; IV, 334-335; Tabarî; II, 442-444; İbn Kesîr; V, 242; îbn'ül Esir; II, 219; îbn Ebî'l-Hadîd'in "Şerhu Nech'ül-Belâgası; 1,128; Safvet'us-Sıfve; I, 99, İhtisâren; Kenz'ül-Ummâl; IV, 48; 1053. Hadîs; Nihâyet'ül-İreb; XVII, 387). Tarihçilerin bâzıları o gün, teessür­den Ömer hazretlerinin aklım yitirdiğini yazarlar.

(Siyret'ül-Halebiyye; III, 392; Haşiyesi, s. 391); îbn Ebî'l Hadîd'se, "Şeririnde, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) vefatını anlayan, Ensârın ve diğerlerinin hüküm ve hükümeti ele geçirmelerinden korkan, din ve devletin harimini korumak gayretine düşen Ömer hazretlerinin, Ebû-Bekr gelinceye dek bu çeşit bir harekete teves­sül ettiğini söyler (I, 129); "Diğerlerinin" kaydiyle bildirdiğini, ad­larını anmadığı kişiler arasında, Ebû Tâlib oğlu Alî de (a.s) mev­cuttu ve bütün Haşim oğullarıyla ensârın ve sahabenin bir kısmı, Alî'ye taraftardı.

Sakıyfe toplantısı.

Ensâr, yâni Medîneliler, Hz. Rasûlullâh'tan (s.a.a) sonra din ve dünya işlerinde hüküm ve hükümetin kendilerinde kalmasını ;istiyorlardı. Hazrec boyu, Sa'd b. Ubâde'nin halifeliğine taraftardı. Fakat Evs boyundan olanlar buna karşıydılar. Ömer, Ebû-Ubey-de, Mugıyra b. Şu'be ve Abdurrahman b. Avf, Ebû-Bekr'in halife­liğini arzu ediyorlardı. Sahabe, Rasûlullâh’ın cenazelerini, elemli hanedanına bırakarak Benî-Sâide Sakifesinde toplanmışlardı (Müsned IV, 104-1005; İbn Kesîr; V, 260; Safvet-üs-Sıfve; I, 85; Tarîh'ül-Hamis; I, 189; Tabarî: II, 451; îbn Şıhne; Kâmil haşiyesinde muhtasaran; 100; Ebü'1-Fidâ"; 1,152; Üsd'ül-Gaabe; I, 34; Bâzı ihtilâflarla El-Ikd'ül Ferîd; III, 61; Zehebî; I, 321; Tabakaat; II, 2. K. 70; Ya'kuubî II, 94; El-Bed'u ve't-Târîh; V, 68; Îbn'ül-Esir ve Mes'ûdî'nin E't-Tenbîhu ve'1-İşrâfı; 244; Nihâyet'ül-îreb; XVII, 389-391. Bütün bu kaynaklar, Hz. Peygamber'in (s.a.a) gasil ve defninde, ancak Ehlibeytinin bulunduğunu yazarlar). Bu toplantıdan haberdâr olan Ömer, Ebû-Bekr'e, gel dedi, kardeşleri­mizin yanlarına varalım, bakalım ne yapıyorlar? (E's-Siyret'ül-Halebiyye; IV, 336; E'r-Riyâd'un-Nadıra; 1,163; Târih'ul-Hamîs; I, 186; Ebû-Bekr-i Cevherî'nin "E's-Sakıyfe"si; İbn Ebi'l-Hadîd'den naklen; VI, 1). İkisi de yola düşmüşlerdi ki yolda Ebû-Ubeyde'ye rastladılar; onu da alıp yürüdüler (Tabarî; II, 456; E'r-Rıyâd'un-Nadıra'da üçünün beraber gittiği bildirilir). Sakıyfe'ye vardıkları zaman Muhacirlerden bâzı kimselerin de orda olduğunu gördüler.

Bâdiye'de bulunan ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) rahatsızlığını duyup Medine'ye gelen Ebû-Züeyb-i Hüzelî diyor ki:

"Şehri, Hac zamanı ehrama girildiği sıradaki gürültüyle dol­muş buldum. Ne oldu diye sordum; Rasûlallah vefat etti dediler. Mescide koştum, kimsecikler yoktu. Hz. Peygamber'in (s.a.a) evle­rine gittim; kapıyı kapalı buldum. Sahabesinin, Hz. Peygamber'in cenazelerini, Ehlibeytine bıraktıklarını anladım; halkın, Benî-Sâide Sakıyfesinde toplandığını öğrendim (İstîâb; II, 646; Üsd'ül-Gaabe; V, 188; sâbe; muhtasaran, IV, 386. Agaanî'ye de bakınız; Dâr'ül-Kütüb'ü-Mısrıyya basuru; VI, 264-279).

Mes'ûdî'nin rivayetine göre Abbâs, Alî'ye, "Ey kardeşimin oğlu demişti; "Gel, sana biad edeyim de iki kişi bile artık senin hilâfetinde muhalefette bulunmasın." (Mürûuc'üz-Zeheb; II, 200). îbn Sa'd de "Tabakaat'ında bunu zikrederdi, 2. K. 38). Zehebî'nin ve diğerlerinin rivâyetleriyse şöyledir: Abbâs, Alî'ye, "Elini uzat da biat edeyim; Peygamber'in amcası, Peygamber'in amcası oğluna biat etti densin; bu takdirde soyunun hepsi de sana biat eder; biat tamamlanınca da artık bozulmasına imkân yoktur" demişti (I, 329; Duha'l-İslâm; III, 391; İbn Kutaybe: E'1-İmâmetü ve's-Siyâse; I, 4). Cevheri'nin rivayetine göre Abbâs, sonradan Alî'ye, "Rasûlallah" demişti. "Dünyâdan ihlet edince, Ebû-Süfyan, hatırımızı sormaya gelmişti; sana biat et­mek istedik; ben, elini uzat, biat edeyim dedim; bu ulu kişi' de biat etsin; ikimiz sana biat edersek Abdümenâf oğullarından bir kişi bile sana biatte muhalefet etmez; onlar biat edince de Kureyş'ten hiçbir kimse muhalefette bulunmaz; Kureyş biat etti mi, Arap'tan bir ferd bile karşı gelemez. Ama sen, ben dedin, Rasûlullâh'ın (s.a.a) cenazesiyle meşgulüm." (Cevherî'nin bu rivayetini, İbn Ebi'l-Hadîd, Şerhi'nin I. cüz'ünde, Sakıyfe bahsin­de nakleder; s. 131; 540. s. de de muhtasaran zikreyler. IX. C. de de, "Basralılara Söyledikleri" başlığını taşıyan Hutbe'de ve XI. C. de buna değinir.)

Evet, Sahabeden bir topluluk, Alîye (a.s) biat etmek istiyor­du; fakat Alî, Rasûlullâh'ın (s.a.a) cenazesiyle meşguldü; cenazeyi bırakıp kendisine bey'at almakla uğraşmaya, ne gönlü razı olur­du, ne inancı, buna müsâiddi. Alî, Rasûlullâh'a (s.a.a), O'nun har yatında da bağlıydı, memâtında da. Alî'nin (a.s) siyâset bilmedi­ğini söyleyenlerin, gözlerinde, gönüllerinde yalnız dünyâ, yalnız mevki', yalnız mal-mülk ve yücelik aşkı ve hırsa vardır; öyle gö­nüllerde Allah ve Resûl’ünün aşkı, gerçek sevgisi, insanlık ve vefa olamaz. Sonra bey'at hususunda Abbâs'ın, Alî'ye, O'nu kınar bir tarzda söylediği sözlere de esasen lüzum yoktu; çünkü Rasûlallah (s.a.a), Alî'nin vilâyetini, hilâfetini ashaba tebliğ buyurmuş, üm­metine bildirmişti. Ebû-Süfyân'ın bey'at etmek istemesi, hatta bu hususta Medine'ye savaşçılarla doldururum demesiyle, bir boy gayreti gütmekten, belki de kurulu düzeni bozmayı dilemekten başka birşey değildi ve Emir'ül-Mü'minin Alî (a.s), bunu anla­mıştı, biliyordu.

Sakıyfe'de toplanan Ensârın Hazrec Boyu, Sa'd b. Ubâde'nin hilâfetini istiyordu; O'nu, hasta olduğu hâlde oraya götürmüşler­di. Sa'd, söze, Allah'a hamd-ü sena ile başlayıp O'ndan yardım di­ledikten sonra, Ensârın İslâm’daki üstünlüğünün bahsetti; Peygamber'e ve sahabesine saygı gösterdiklerini, müşriklerle savaş­tıklarım, Peygamber'in (s.a.a), Ensârdan razı olarak dünyadan göçtüğünü söyledi ve bu işi dedi, başkaları değil, siz düşünmelisi­niz. Boyu, bir ağızdan, "bizim reyimiz de, senin re'yinden başka türlü değil, bu işi sana vereceğiz" dedi. Tartışma başladı ve Muhacirler, Rasûlullâh'ın (s.a.a) ilk dostları bizleriz, O'nun boyun­danız; bu işte bizimle tartışmanız uygun olamaz derlerse ne diye­ceğiz dediler. İçlerinden böyle bir söz söylerlerse, sizden bir emir olsun, bizden de bir emir olsun deriz diyenler oldu. Sa'd, "Bu" de­di, "İlk yenilmedir." (Tabarî; 11. Yıl Olayları; C. II, s. 456; İbn'ül-Esîr; II, 222; El-İmâmetü ve's-Siyâse Haşiyesi; I, 6; İbn Ebi'l-Hadîd'in "Ensârın sözleri hakkındaki beyanları" adı verilen hut­benin şerhi ve ondan naklen Cevherî'de, "Sakıyfe Olayları").

Bu sırada topluluğa Ebû-Bekr, Ömer ve Ebû Ubeyde birlikte geldiler. Üseyyid b. Hudayr, Uveym b. Sâide, Ensârın Aclanoğulları boyundan Asım b. Adiyy ve Mugıyra b. Şu'be, Abdürrahmân b. Avf da gelip onlara katıldılar. Bu topluluk, o gün, Ebû-Bekr'e bey'at için pek büyük gayret gösterdi; bu yüzden, Ebû-Bekr ve Ömer, dâima onların hizmetlerini göz önünde tuttular. Ebû-Bekr, Ensârdan hiçbir kimseyi Üseyyid b. Hudayr'den üstün tutmadı; Ömer de ona, kardeşim demiş, ölümünden sonra bile onun hakkı­nı gözetmişti. Uveym ölünce, Ömer, kabrinin başında oturup, "Yeryüzünde" demişti, "hiçbir kimse, bu kabir sahibinden daha iyiyim diyemez." Ebû-Ubeyde'yi, Romalılarla savaşan orduya ku­mandan tâyin etmişti; kendisinden sonra birisini halife yapmak istediği zaman, hayıflanarak, "Ölmeseydi onu halife yapardım" demişti. Mugıyra'ya zina haddi vurmamış, Abdürrahmân b. Avf ı yüceltmekte taksir etmemiş, ölürken kurduğu Şûraya onu hakem tâyin etmişti.

Ömer, Ensârın tartışmasına şiddetle karşı durmuştu ki Ebû-Bekr, onu yatıştırıp söze başladı. Allah'a hamd-ü senadan sonra, Muhacirlerin ön safta olduklarını, herkesten önce onların İslâmi kabul ettiklerini, yeryüzünde Allah'a ilk ibâdet edenlerin, onlar olduğunu, Ensârın da dine büyük yardımları olmakla beraber

Muhacirlerle hiçbir kimsenin kıyaslanamayacağını, bu bakımdan emirin, muhacirlerden olması gerektiğini, Ensârın da onlara vezir olacağını söyledi. Hubâb b. Münzir, bu söz üzerine, ayağa kalkıp, "Ey Ensâr, bu işe iyi sanlın; bu iş, sizin gölgenizde kararlaşsın, aranızda ihtilâf çıkmasın; yoksa sonunda alt olur-gidersiniz; biz kendimize bir emir tayin edelim; onlar da bir emir tayin etsinler" dedi. Ömer, bu söze karşılık, "Bir ülkede iki emir olamaz; Allah'a andolsun ki Arab, kendilerine hükmetmenize razı olmaz; çünkü Peygamber, sizden değildir; ama Peygamber'in mensub olduğu boya razı olur" tarzında sözler söyledi. Hubâb, bu sözlere karşılık verdi; "Bunlar, bu dine baş eğmeyen, sizin kılıçlarınızın korku­sundan teslim olan kişilerdir" dedi; sonra da, "Ben" dedi "Aranız­da, develerin çöktükleri yere dikilen sopaya benzerim; develer, kaşınacakları zaman ona sürtünürler; ben, kökü, gövdesi, kuvvet­li bir ağacım ki olayların kasırgasında, o ağaca sığınılır. Büyük, önemli işlerde ana dayanılır; Allah'a andolsun ki kim, benim reyi­mi reddederse, kılıcımla onun burnunu, aşağılık topraklara sürte­rim ben." Ömer, bu sözler üzerine Hubâb'a, "Allah seni öldürsün" dedi. Hubâb, "Beni değil, seni öldürsün" karşılığını verdi ve Ömer'i tartakladı, karnına vurdu; ağzına toprak doldurdu (Cevherî'nin "Sakıyfe'ye ait rivayetleri", İbn Ebi'l-Hadîd'in "Şerh"ine bk. Cüz': VI, 291).

Bu sırada Ebû-Ubeyde söze girişti ve "Ey Ensâr" dedi; "Pey­gamber'in ilk dostları, O'na yardım edenler sizsiniz; şimdi O'nun dinini ilk bozanlar, siz olmayın."

Nu'man b. Beşîr'in babası olan ve Sa'd'i çekemeyen, Hazrec Bo­yunun büyüklerinden sayılan Beşîr b. Sa'd, yerinden kalktı; "Ey Ensâr" dedi, "Allah'a andolsun ki biz, müşriklerle savaşıp dini ilerletmede üstünüz ama bu işte, Allah'ın rızâsını kazanmaktan, Peygamber'in buyruğuna uymaktan başka bir amacımız yoktu; bu yüzden de halka karşı başımızı yüceltmeye kalkışmamız doğru olamaz. Biz dine, dünya dileğiyle yardım etmedik; bu, Allah'ın si­ze nasib ettiği bir nimetti. Muhammed (s.a.a) Kureyş'tendir; onun boyunun hilâfete geçmesi daha doğrudur. Bu hususta, Allah'a an­dolsun ki hiçbir kimse, beni, onlarla savaşa girişmiş göremez." Derken Abdürrahman b. Avf, ayağa kalkıp "Ey Ensâr" dedi, "Si­zin birçok faziletiniz var; bunu söylemek gerek, fakat şu da mu­hakkak ki içinizde Ebû-Bekr, Ömer ve Alî gibi kişilerden biri yok." Bu söze karşı Münzir b. Arkam, "Biz" dedi, "adlarını andığın kişilerin üstünlüklerini inkâr etmiyoruz; hele bu üç kişiden biri, bize hükmetmeye kalkarsa bir kişi bile ona muhalefette bulun­maz." Bu sözle, Ali'yi kastediyordu (Ya'kuubî; II, 103). Ensâr, hep birden, "Biz" dediler, "Alî'den başkasına beyat etmeyiz." Tabarî, İbn Esir'den naklederek diyor ki: Ömer, Ebû-Bekr'e bey'at ettik­ten sonra da Ensâr, Ali'ye beyat etmek istedi; bunda ısrar etti. Zübeyr b. Bekkâr da, Ensâr'in, kendilerine hilâfetin verilmeyece­ğini anlayınca, Alî'ye bey'at etmek istediğini zikreder (Tabarî; III, 208; İbn Esîr; II, 220; İn Ebi'l-Hadîd "Kitâb'ül-Muvaffakıyyât'tan naklen; II, s, 123).

Ömer, olayı anlatırken, "Sesler o kadar yücelmişti ki" diyor,
"Bir ihtilâfın baş göstermesinden korktum; Ebû-Bekr'e, elini ver
dedim; sana bey'at edeyim." (İbn Hişâm; IV, 336; İbn Kesîr; V,
246. Bütün tarihçiler, Ebû-Bekr'e bey'ati, bir oldu-bitti olarak tav­
sif etmişlerdir.)

Ömer ve Ebû-Ubeyde, Ebû-Bekr'e bey'at etmek isterlerken Beşîr b. Sa'd, daha atik davrandı; koşup Ebû-Bekr'e bey'at etti. Hubâb b. Münzir, "Beşir" diye bağırdı: "Sen, yakınlığa riâyet et­medin; amcanın oğlunun hüküm yürüttüğünü görmek istemedin." Hubâb, "Allah'a andolsun" dedi; "Öyle değil, fakat Allah'ın verdiği hakka karşı onlarla savaşmayı istemedim." Bu hâli gören ve Hazrec boyunun Sa'd'e bey'at etmek istediğini anlayan Evs boyu ve bilhassa onların ulusu Useyyid b. Hudayr, "Kalkın, Andolsun Al­lah'a, Hazrec bu işe el atarsa, üstünlük onlarda kalır, bir daha da size nasîb olmaz; Ebû-Bekr'e bey'at edin" dedi. Useyyid'in bey'ati-ni gören Hazrecliler, her yandan kalkıp Ebû-Bekr'e bey'ate başla­dılar. Bir derecede tehacüm oldu ki Sa'd, ayaklar altında kalacak­tı. Yakınlarından bâzıları, yatağının çevresini kuşatıp, Dikkat edin, Sa'd'i ezeceksiniz diye bağırmaya başladılar. Ömer, "Öldü­rün onu, Allah öldürsün" dedi ve yatağının yanına gelip "Seni" de­di, "Öylesine ayaklar^altında ezmek isterim ki bütün uzuvların kı­rılıp dökülsün." Kays b. Sa'd koşup Ömer'in sakalına yapışarak "Allah'a andolsun" dedi; "Sa'd'in bir kılına dokunursan senin bir tek dişini bile sağlam bırakmam" Ebû-Bekr, "Ömer" diye bağırdı; "Sakin ol; öyle bir zamandayız ki sükûna muhtacız." Ömer, Sa'd'i kendi hâline bırakıp yanından ayrıldı. Bu sırada Sa'd de Ömer'e "Andolsun Allah'a" dedi. "Ayağa kalkabilseydim öylesine coşup köpürürdüm ki sesimi Medine sokaklarından, şehrin çevrelerin­den bile duyardın; sen de, dostların da, korkunuzdan kaçacak de­lik arardınız; seni buyruk yürüttüğün topluluğun yanına değil, buyruğuna uyduğun topluluğun yanına yollardım." Ondan sonra dostlarına, "Beni hurdan çıkarın" dedi; dostları da onu evine gö­türdüler (Tabarî; II, 455-459).

Sa'd b. Ubâde, Ebû-Bekr'e bey'at etmedi; Beşîr b. Sa'd de, onun üstüne düşülmemesini münâsip gördü; sözünü tuttular. Ömer'in halifeliği zamanında Havran'a göçtü; Hicretin onbeşinci yılında, orda, bedenine iki ok saplanmış olarak bulundu; bedeni yemyeşil olmuştu. Cinler tarafından öldürüldüğü söylendi (Rivayetler ve kaynaklar için "Abdillah b. Sabâ Masalı" adlı çevirimizin 127-131. sahifelerine ve bu sahifelerdeki notlara bakınız).

Sakıyfe'de bulunmayanların da bey'atlerini sağlamak için onu mescide götürdüler. Bu sırada Alî ve Abbâs, Peygamber'in (s.a.a) cenazesini yıkamakla meşguldüler. Mescidden tekbir seslerini du­yan Alî, bu nedir diye sordu. Abbâs, "Ben sana demiştim" dedi ve bey'at işini hatırlattı (El-Ikd'ül-Ferîd; III, 263. Cevheri de İbn Ebî'l-Hadîd'in rivâyetiyle ve "Muvaffakıyâf'ın VI. cildinden nak­len Zübeyr'den).

Berâ' b. Azib koşup Haşim oğullarını buldu ve halkın, Ebû-Bekr'e bey'at ettiğini haber verdi. Hâşimoğulları birbirlerine ba­kıştılar; biz, Muhammed'in (s.a.a) en yakınlarıyken böyle bir işe girişmekteler dediler. Abbâs, "Andolsun Kâbe’nin Rabbine" dedi, "Onlar işi bitirdiler bile." Muhacirlerle Ensârın bir bölüğü, hilâfetin Alî'nin hakkı olduğunda şüphe etmiyordu. Ya'kubî Bera' b. Azib'den naklen der ki: Abbâs, Hâşim oğullarına "Artık" dedi, "Ebedî olarak elleriniz toprağa bulandı; bilin ki ben size bunu söy­ledim, ama dinlemediniz beni."


Yüklə 3,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin