Şia'ya göre namazda hamd suresini okuduktan sonra "Amin" demek namazın batıl olmasına neden olur. Bu namaz ister ferdi namaz olsun, isterse de cemaat namazı olsun hiç fark etmez. Şia'ya göre "amin" kelimesinin namazı batıl kılmasının nedeni bu kelimenin ilahi bir kelam olmamasıdır. Kıraat esnasında beşeri bir söz söylemek ise namazı batıl eder. Bu yüzden Şii müslümanlar hamd suresini okuduktan sonra ilahi bir kelam olan "Elhamdülillah" sözünü ifade ederler. Ehl-i Sünnet'e göre de hamd suresinden sonra "amin" demek müstehab dır, farz ve gerekli bir şey değildir. Bu istihbab da Ebu Hureyre'nin naklettiği "İmam hamd
suresini bitirince cemaat amin desin." rivayetine istinad etmektedir. Şia'ya göre bu rivayet sahih değildir. Dolayısıyla da amel etmemek gerekir.
Ayrıca Şia'ya göre namazda el bağlamak da namazı batıl kılar. Zira namazda el bağlamak hususunda hiç bir nass yoktur. Bu uygulama 2. Halife'nin ortaya koyduğu bir şeydir.
Şia'ya göre ibadetler ve bu ibadetlerin eda şekli tevkildir. Yani tümüyle Allah ve Resulü'nün elinde olan bir şeydir. Resulullah da zaten vahy dışında bir şeyi dine sokmaz. Dolayısıyla peygamber ve imamlar dahi ibadet icat etmek veya ibadet şekillerini belirle-, yemez ve bu hak sadece Allah'a aittir. Kullarından hiç birinin yeni bir ibadet ihdas etmeye veya yeni bir eda şekli belirlemeye hakkı yoktur. Bu yüzden şia, teravih namazının da cemaatle kılınmasını tecviz etmez. Zira Resulullah zamanında hiç bir nafile namazı cemaatle kılınmamıştır. 2. Halife daha sonra bunu uygun görmediğinden cemaatle kılınmasını emretmiş ve o günden beri de Ehl-i Sünnet müslümanlar Teravih namazını cemaatle kılar olmuşlardır. Şia'ya göre bu hak, yani ibadetleri ve eda keyfiyetim belirlemek Allah'a mahsustur. Bu konuda kullarından hiçbirinin, hattâ masum olan peygamber ve Ehl-i Beyt imamlarının dahi keyfî uygulama yetkisi yoktur.
Bu esas üzere Şia'ya göre namazda el bağlamak da haramdır. Zira bu hususta tek bir ilahi nass yoktur. 2. Halife İranlı elçilerin kendi karşısında elleri bağlı durduğunu görünce bunun nedenini sorar. Elçiler de "Biz büyüklerimizin karşısında saygılı olmak için böyle yaparız." deyince de 2. Halife, "Allah en büyüktür, o halde namazda bizler de onun huzurunda el bağlamalıyız." demiş ve bu uygulamayı ihdas etmiştir. Zaten Ehl-i Sünnet'te farz bir amel olmaması da bu gerçeğin göstergesidir.
Şia bütün bunlara, yasama hakkının tümüyle Allah'a özgün olması felsefesiyle karşı çıkmaktadır. Kaldı ki bu hususlarda ilahi bir nass da yoktur.
Binaenaleyh "Şii müslümanlar neden "amin" demiyorlar?" ve "neden namazda el bağlamıyorlar? demek ve itiraz etmek de gereksizdir. Bu şia mezhebinin ibadetlere ve eda keyfiyetine bakış açısından kaynaklanmaktadır. Ayrıca zaten Ehl-i Sünnet'te de bu gibi amellerin farzlığı ve kesin gerekliliği söz konusu değildir.
Namazların Cem'i
Şia fıkhına göre zeval vaktinden itibaren dört rekat kılınacak bir zaman öğle namazına hastır. O zaman içinde ikindi namazı kılınamaz. Güneşin gurubuna dört rekat kılınabilecek bir zaman kalınca da o vakit ikindi namazına aittir. Artık bir insan bu zamana kadar Öğle namazını kılmamışsa namazı kazaya kalmış olur. Bu iki vakit arasındaki geniş süre ise öğle ile ikindi namazlarının ortak vaktidir. Elbette ki önce öğle, sonra ikindi namazı kılınabilir.
Güneşin gurubuna beş rekatlık bir zaman kalmışsa önce öğle sonra ikinci namazı kılınabilir ve ikindi namazı da kazaya kalmamış olur. Guruptan sonra batıdan doğuya vuran kızıllık doğu tarafında göğün ortasına dek silinince akşamın ilk vakti girer. Üç rekat namaz kılabilecek kadar vakit akşam namazına aittir. Bu vakitte yatsı namazı kılınamaz. Gece yansına dört rekatlık bir süre kalınca da o vakit yatsıya mahsustur. Bu iki vaktin arasındaki geniş vakit akşam ile yatsının ortak vaktidir. Ancak yatsının bir rekatını vaktinde kılan namazını eda olarak kılacağı cihetle gece yansına dört rekat namaz kılınabilecek bir vakit kalmışsa namaz kılan akşamı kılar. Yatsının bir rekatını zamanında kılmış, dolayısıyla namazı kazaya kalmamış olur. Sabah vaktiyse sadece o namaza aittir. Fecrin atmasıyla gece karanlığının gündüz aydınlığından seçilmesi anından güneşin doğmasına dek sürer.
Velhasıl Şia'ya göre öğlenin ilk vaktinden ikindinin son vakti-ne, akşamın ilk vaktinden yatsının son vaktine dek, öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsı namazlarını birbiri ardınca kılmak caizdir. Bunun hiç bir şartı da yoktur. Ama elbette ki namazların ayrı ayrı kılınması ve aralarında biraz fasıla olması daha iyidir.
Müslümanlar hacc esnasında Arife günü öğle namazını zevalden sonra kılarlar. Arkasından hemen ikindiyi kılarlar. İkindi namazı böylece öğle namazından sonraya, öne alındığı için buna "cemm-i takdim" yani ikindiyi öne almak suretiyle öğle ile birleştirmektir. Müzdelife'de ise akşam namazı yatsı vaktine bırakılır. Yatsının ilk vaktinde akşam namazı sonra da yatsı kılınır. Buna da "cem-i te'hir" yani akşamı geciktirerek yatsıyla birleştirmek adı verilir.
Hanefiler Arafat ve Müzdelife'den başka yerlerde iki namazın birleştirilmesini yani birbiri ardınca kılınmasını caiz görmemişlerdir. Şafiiler, Malikiler ve Hanbeliler yağmur yağması, yerin balçık olması ve hastalık ve korku gibi özürlerle yolculukta iki namazı ard arda kılmayı caiz bilmişlerdir. Yalnız yolculuğun hacc, umre ve savaş gibi ibadete matuf bir yolculuk olmasını veya mubah bir iş için yolculuğa çıkılmasını istemişlerdir. Şimdi de Ehl-i Sünnet kaynaklarında namazların cem'i hususundaki rivayetleri ele alalım, îbn-i Abbas Said b. Gubeyr'den naklen şöyle diyor:
"Resulullah öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı hiçbir korku olmadığı ve yolculukta bulunmadıkları halde cem ederek kıldılar." (Müslim'in sahih'inde iki namazın cem'i babında)
İbni Abbas bir başka yerde şöyle diyor: "Peygamberle sekiz rekatı (öğle ve ikindiyi) ve yedi rekatı (akşam ve yatsıyı) cem ederek kıldık. Bu hadisi Ahmed b. Hanbel de Müsned'inde İbn-i Ab-bas'tan nakletmiştir. Hakeza İbn-i Abbas "Resulullah Medine'de oldukları halde namazları yedi ve sekiz rekat olarak kıldılar." demiştir (Bu hadis de Müsned'de yer almıştır.)
Abdullah b. Şakik şöyle diyor: "İbn-i Abbas bir gün ikindiden sonra hutbe okudu. Hutbesi güneş batıncaya ve yıldızlar görü-nünceye dek sürdü. Halk namaz deyince de "sünneti sen mi öğreteceksin bana, yoksa ben mi öğreteceğim sana." dedi. Sonra da şu sözleri söyledi: "Resulullah (s.a.a) öğle ve ikindiyi, akşam ve yatkısı cem' ettiler." Havi diyor ki: "Bu bana tuhaf geldi. Ebu Hureyre'ye gidip sordum. İbn-i Abbas'ın sözünü doğruladı." Ahmed b. Hanbel Müsned'inde bu hadisi de zikreder.
Şakik'ül-Akilîderki:
"Birisi İbn-i Abbas'a "namaz" dedi. O sustu. Yine "namaz" dedi. O yine sustu. Sonra yine "namaz" deyince İbn-i Abbas dedi ki: 'Yoksa namazı sen mi öğreteceksin bana?" Biz Resulullah'ın zamanında iki namazı cem' ederek kılardık."
Zerkani de iki namazın cemini şerh'ul Muvatta'nın 1. cüzünde nakleder.
Dostları ilə paylaş: |