Sudan
Sudan 1872 yılına kadar Batı’nın köle pazarlarından biriydi. Avrupalılar Sudan halkını evinden barkından ediyor ve onları köle pazarlarında satıyordu. 1872 yılında artık kölecilik siyasetini yürütemeyeceğini gören batı bu ülkede kölecilik sistemini kaldırdı. Ama Avrupalılar eskiden beri böyle yapmışlardır, önce gelir halkları esir eder, onları köle gibi alır satar sonra bu siyasetinin artık tutmayacağım bildiği için de hürriyet ve demokrasi adı altında o ülkelerde köleciliğe karşı olduğunu ilan eder. Devletler bazında da bu olay aynı şekilde gerçekleşmiştir. Bir halka karşı acımasızca saldırıya geçen, çoluk çocuk demeden savunmasız halkı katliam eden Avrupalılar daha sonra bu siyasetlerinin tutmayacağını görünce bizzat kendileri işgal ettiği toprakların bağımsızlığını resmen tanımış ve tüm dünyada hürriyet ve demokrasinin taraftarları olduklarım ilan etmişlerdir. Batılıların bu ikiyüzlülüğünü her yerde müşahede etmek mümkündür. İngilizler Mısır'daki kukla hükümetin de yardımıyla Sudan'da büyük bir sulta kurmuşlardı. Ama 1880 yılında Sudan halkı Muhammed Abdullah'ın rehberliğinde kıyam ederek Sudan'ın bir bölümünü işgalcilerin elinden kurtardılar. Sudan halkı da o günden bugüne kendi insani ve İslami haklarını elde etmek için bir an olsun mücadeleden el çekmemiştir.
Irak
Osmanlılar 1762 yılında Irak'ı işgal ettilerse de Fırat nahiyesindeki Şii Müslümanların direnişiyle karşılaştılar. Sonunda Ali Paşa komutasındaki Osmanlı askerleri Bağdat ticaret yollarını kapayarak ayaklananları şiddetle katliam ettiler. Osmanlı askerleri burada öldürdüğü insanların başını İstanbul'a götürmüş ve elde ettikleri zaferi böylece İstanbul halkına da göstermek mislerdi. Ama oradaki halk yine de işgalci Osmanlılarla mücadeleden el çekmedi ve 1733 yılında yeniden kıyam etti.
Osmanlılar 1914 yılına kadar 152 yıl Irak'ı işgal altında tuttular. Ama bu yıllarda Irak'ın Şii Müslüman halkı Osmanlı işgalcilerine karşı kahramanca kıyamlar gerçekleştirdiler. Özellikle de Selim Paşa 1850 yılında ayaklanan Şii Müslümanları bastırmak için Irak'a karşı saldırıya geçince bu defa karşısında Necef ilmi Havzası'nı buldu. Osmanlılar o günden itibaren Necef ilim havzasının dini ve siyasi otoritesini kabul etmek zorunda kaldı. Bu yüzdendir ki Sultan Murad saygısından ötürü Necef e yalın ayak girmişti. Dicle ve Fırat ahalisinin Osmanlılara karşı gerçekleştirdiği kıyamlara kaydeden birçok kitaplar yazılmıştır. Ama biz konuyu özetle ele almak istediğimizden bu kadarla yetiniyoruz. (1)
Osmanlılardan sonra da İngilizler Irak'ı işgal ettiler. Ülkelerinin İngilizler tarafından işgal edildiğini duyan kahraman Dicle ve Fırat ahalisi bu defa İngilizler karşısında Osmanlıları savundular. Ayetullah Haydari, Şeyh'uş-Şeriat Isfahanı ve Seyyid Mustafa Kaşanî rehberliğinde kıyam eden Dicle ve Fırat ahalisi İngilizlere karşı büyük bir savaş başlattılar.
Özellikle de merhum Mirza Muhammed Taki Şirazi'rin cihad fetvası tüm Irak halkını işgalci İngilizlere karşı ayaklandırdı. Ama Osmanlılar da Irak halkının bu kahramanca kıyamını hakkıyla değerlendiremediler. Sonunda da Osmanlı birliklerinin komutanı Süleyman Askeri Bey intihar etti ve böylece bu şanlı kıyam da büyük bir yenilgiyle sonuçlandı. 1918 yılında Osmanlılar ile İngilizler ateşkes ilan edince İngilizler bu defa Iraklı Müslümanları "milli devlet" kurma hayaliyle kandırma yoluna başvurdu.
Ama merhum Mirza-i Şirazi, İslami olmayan bir devleti tahrim edip böyle bir devleti isteyenleri de kafir ilan edince İngilizlerin bu oyunu da tutmadı. Sonunda da İngilizler 1918 yılında Kufe'de onbir alimi asarak halka gözdağı vermek zorunda kaldı. Ama Irak halkı mücadeleden el çekmedi ve alimlerin rehberliğinde işgalci güçlere karşı direnmeyi sürdürdüler. Ayetullah Mirza Muhammed Taki Şirazi'den sonra da hareketin başına Şeyh'uş Şeriat Isfahanı geçti. İngilizler bu halk kıyamını bastıramadığını anlayınca da nifak ve bozgunculuk yoluna başvurdular. Kral Fay-
(1) İnkılab-i İslami ve Rişeha-i An s. 290-292
sal'ı İngiliz dostu tanıtarak onu Şiilerin gözünden düşürdüler ve inkılapçı Müslümanlara yeni kurulan devlette yer vermediler. Böylelikle ülkeyi büyük bir keşmekeşlik içine sürüklediler.
Endonezya
İslam 13. yüzyıldan önce Endonezya bölgesine girmişti. 15. yüzyılda Portekizler burayı ele geçirdiyse de Hollandalılar Endonezya'yı eline geçirdiler ve tam 3.5 asır boyunca bu toprakların yegane hakimi oldular. Endonezyalı Müslümanlar 19. yüzyılın başlarında Bandjul adında bir alimin rehberliğinde kıyam ettiler. Bu kıyamın hedefi sömürgeci Hollandalıları ülkeden dışarı atmaktı. Daha sonra Şeyh Mustafa Sahab adlı bir alim "Sahabiler" diye bir teşkilat kurarak çok kısa bir zamanda halkın büyük bir kesiminin desteğini kazandı. Sonunda Müslüman halk silahlı bir kıyam gerçekleştirerek Hollandılalar'ı o bölgelerden dışarı sürdüler. Ama "iyi ameller", "Endonezya Müslümanlarının Meşveret Şurası", "Endonezya Şirket Partisi" ve "İslami Talimler Teşkilatı" gibi bir takım kuruluşlar da ilk çıkışlarında halkın yanında yer almış ve Müslüman halkın temsilciliğini yapmışlarsa da çok geçmeden siyasi partiler haline gelmişlerdir. "İslami Kültür Teşkilatı" İslami tefekkürün ihyası hususunda büyük bir hareket başlattı.
Özellikle de "Dar'ul-İslam" hareketi 1939 yılında Endonezya zahiren özgürlüğüne kavuştuktan sonra da ülkenin İslamileştirilmesi için çalışmalarını sürdürdü.
1945 yılında da "İslam yolu" teşkilatı kuruldu. Ama ne yazık ki Endonezya'da İslam'ı hakim kılmak için çalışan bu hareketin rehberi Sukarno rejimi tarafından idam edilince söz konusu teşkilat da kendiliğinden dağıldı. Bütün bu teşkilatların hepsi de İslami yolda bir çok hizmetler vermiş ve çalışmalar başlatmışlarsa da biç birisi Muhammediye teşkilatı kadar etkin ve katılımcı olmamıştır. Muhammediye hareketinin rehberi Kiyai Hacı Ahmeci Dehlan İslam'ı çağdaş yorumlarla ortaya koyuyor ve içtihadın yeniden gündeme gelmesi gerektiğini savunuyordu. 2. Dünya savaşın ortalarında Endonezya Japonya'nın eline geçti. Ama 2. Dünya savaşında Japonya yenik düşüp teslim olunca Japonya'nın silahları milliyetçilerin eline geçti ve Sukarno bu hareketin başına geçerek 1945 yılında bağımsızlık ilanında bulundu. Böylece % 90 balkı Müslüman olan bir ülkede 150 milyonluk bir kitlenin çektiği çileler ve verdiği mücadeleler milliyetçilerin eliyle akim bırakıldı. Ama Sukarno da 1965 yılında bir ihtilal sonucu alaşağı edildi ve Batı'nın desteklediği bir rejimin yerine Amerika'nın destek yerdiği bir rejim geçti. Müslümanlar ise günümüze dek İslami mücadele ve çalışmalarını aralıksız sürdüre gelmişlerdir.
Dostları ilə paylaş: |