Adapazarı Pamukova’da, İstanbul-Eskişehir-Antalya yolu üzerinde bir mola yeri var. Adı; “Metin Dinlenme Tesisleri”. Sakarya Otoban çıkışından sonra 25’inci kilometrede.. Günde ortalama 100-150 otobüsün mola verdiği üç katlı betonarme bir yapı.. Karayollarımızın ölçülerine göre “dev” tesisin sadece otobüslere hizmet veriyor olması işvereni rahatsız etmiş. Biraz betonarme binanın üç katlı hantallığının, biraz da müşterinin ikinci kata bile çıkmaktaki isteksiz davranışının etkisi ile ciddi bir revizyonun vakti geldi diye düşünmüş işveren. BANYO-MUTFAK Mart sayısından hatırlayacağınız “Namı-diğer Kuzine Restaurant”ın vesile olduğu bir tanışma sonucu birlikte çalışmaya başladık..
Ana binaya henüz müdahale edemedik ama, bittiğinde “nereye kayboldu o eski tesis ?” dedirtecek bir değişim yaşanacağa benziyor. Mimarın asli görevlerinden birinin “hokus-pokus”çuluk olduğunu bilmem daha önce söylemiş miydim ?.. Ünlü bir söz vardır “Doktorlar hatalarını gömerler, mimarlar üstüne sarmaşık dikerler”.. Yani “aslen var ama, artık gözükmüyor” mantığının, hatayı kurtaracağını düşünür bazıları.. Fakat buradaki müdahale daha kapsamlı olacağa benziyor. Binanın önemli bölümlerinden yıkarak vazgeçmek ve tüm lokanta ağırlığını zemin kata indirmek niyetindeyiz. Bu arada ahşaba iyice ağırlık vererek betonun soğukluğundan kurtulmak da önemli beklentimiz. Yani, sadece sarmaşığa güvenmiyor işveren..
Baktık ki bu iş biraz uzun vadeli. Arazi de maşallah bayağı geniş. Şimdilik, otomobil müşterisine yönelik bağımsız bir lokanta yapmak fikri akla geldi.. Böylece, ayak alışkanlığı yaratılmaya başlanacaktı.. İleride yapacağımız müdahalenin de bu yapı tarzına akraba olmasını öngörerek işe bir ucundan başlandı ve ortaya resimlerini izlediğiniz “Metin Grill House”çıktı..
Kuzine’deki takıntımı hatırlayanlar, içlerinden “bu da ikinci tuhaf isim, bakalım şimdi ne
yumurtlayacak ?” demektedirler.. Doğrusu bu isim de benim için sürpriz oldu. Ama sevgili işverenim Cemal CANBULAT; “abi ismi ne olsun ?”diye bana defalarca sormuştu. İsim babalığı da hoş bir mimari görevdir fakat bu kez fena halde ıskaladım. Yani kabahat şimdi tamamen bende.. Bu arada ok yaydan çıkmış vaziyette, çünkü yol boyu koca tabelalarda “GRILL HOUSE” deklare edilmiş durumda artık.. Bu ismin altına ekleyeceğimiz; “et lokantası” ya da “ızgara evi” gibi, yurdum lisanından açıklama ile durumu kurtarmaya çalışacağız..
İşin ilginç yönü, davetkar olur niyetine düşünülen bu sosyetik ismin, tersine, müşteriyi uzaklaştırdığını hemen fark etmiş durumda işveren. Çünkü tesisin biraz lüks görünümü, yabancı bir isimle desteklenince, “buradan kim bilir kaç paraya çıkarım ?” endişesi insanları ürkütmekte. Halbuki yüksek kaliteye rağmen fiyatlar son derece makul. Bunu anlatabilmek için kocaman, ışıklı bir mönü vitrini hazırlayıp otopark tarafına koymayı düşünüyoruz..
Bu arada şunu da sorgulamak gerek. Lüks görünüm nasıl bir şeydir ?.. Benim kanaatim şudur: Özenli bir planlama ile doğru malzemeleri bir araya getirdiğinizde ortaya derhal lüks bir imaj çıkıveriyor. Çünkü bizler, göze hoş gelen, uyumlu bir görüntünün ancak çok para harcanarak ortaya çıkacağına koşullanmışız bir kere.. Düşünce ürünü olmakla para harcanmış olmanın aynı sonucu doğurmayacağını henüz öğrenemedik. Galiba bu bir toplumsal eğitim sorunu !..
Yine ahşap, yine ahşap.. Aksine teknik bir zorlama ile karşılaşmadığım sürece ahşabı yoğun bir şekilde kullanmaya devam edeceğim anlaşılıyor. Malzemenin sağladığı özgür tasarım olanakları, doğal oluşunun getirdiği sıcaklık, insana yabancı olmayan görünüm beni daima çekiyor.. Gördüğünüz gibi çatı kirişlerinin farklı kotlarda bitirilmesi ile organik bir çatı yüzeyi elde etmek son derece kolay oldu. Kuzine’den beri birbirimizi daha iyi anlamaya başladığımız sevgili Nazım Usta bu işi çok kolay becerir oldu. Onun ve mühendislik hesabını ustalıkla yapan Nihat Sağlam’ın verdiği cesaret ile ana binada daha da özgür mimari oyunlara yelken açacağa benzeriz..
Yine 20 cm çaplı ahşap telefon direkleri taşıyıcılarımız oldu. Telefon direği dediğime bakmayın, sadece görünümü bu ismi çağrıştırıyor. Sipariş üzerine tornalı direkleri 6 m boya kadar rahatlıkla temin edebiliyorsunuz. Çelik temel ankrajı ve kiriş bağlantıları ile mükemmel kolon işlevi görüyorlar. 5x15 lerden oluşan ahşap kirişlerimiz de 12 metreye kadar 90 cm yükseklikleri ile çatımızı rahatlıkla taşıyorlar. Ahşaplar birbirlerine çelik levhalardan geçen blonlarla bağlanıyorlar. Yerde hazırlanıp direklerin üzerlerine kaldırıldıklarında çatının iskeleti bitmiş oluyor. Taşıyıcı 5x15 ler üzerine kaplanan lambriler aşağıdan görünüyor. Üstüne, ısı izolasyonu amacı ile 5 cm yüksek yoğunluklu sytropor ve Amerikan kiremiti yani “shingle” kaplanıyor, böylece çatı bitiyor..
Ön cephedeki duvarların doğrama haricindeki yüzeyleri çift taraflı OSB ile kaplandı ve beyaz boyandı. Arka duvarlar ile mutfak ve wc bölmelerinde ise çıplak harman tuğlası kullanıldı. Dededen kalan bu inşa tarzını bilen ustaların artık kalmaması yüzünden, doğru dürüst duvar ördürmekte hayli güçlük çektik. Günümüzde, ileri teknoloji ürünü bir yapım tarzında değil de en basit yığma duvar örgüsünde zorlanmak ne tuhaf değil mi ?.. Aslında bu, köklerinden koparılan bir ülkenin olağan sorunlarından sadece biri.. Tuğla duvarları çeşitli kotlarda kesen hatılların çıplak beton kalması konusunda ne kadar ısrar ettiysem de, açılıştan sonra geldiğimde onları ahşap ile kaplanmış buluverdim.. Mimari anlayışımda “mış gibi sanki” nin her türlüsünden ısrarla kaçarken, “ahşapmış gibi beton lento” görüntüsü suratıma bir tokat gibi indi.. Gerçek olanın gerçek kültür ürünü olduğu, bozuk tuğla duvarın ve kötü yüzeyli beton lentonun, örneğin görgüsüz bir İtalyan seramiğinden ya da “gizleme amaçlı” en pahalı ahşap kaplamadan daima daha doğru ve güzel olduğunu bir gün anlayacağız elbet.. Kurtardığımız, yani kalan sağların çokluğunun yanında çok küçük kalan bu ayrıntıyı hoş görmek zorunda olduğumu düşünüyorum..
Çevre tanzimini yapan, o güzelim çağlayanı ve doğal akışındaki dere ile havuzları tasarlayan başarılı Peyzaj Mimarı Burcu Yavuz Kaşif’e şükranlarımı sunuyorum. Bir mimarlık ürünü ancak çevresi ile tamamlanır ve bu genç kardeşimizin mimara verdiği destek takdire değer ölçüde.. İnşaat sırasında varlığı ile bana güç veren, işveren kardeşlerin en küçüğü mimar Emin’e ve genel olarak sevgi ve güven ile tasarıma özgürlük tanıyan CANBULAT kardeşlerin tümüne saygılarımı sunuyorum..
Ahşap sevgisinin ürünü bir mimari yapıtı daha tanıtmaya çalıştım sizlere. Bu arada, proje sonucu oluşan bilgisayar görüntülerinden birkaç örneği de eklemeyi unutmadım. Bundan amaç, tasarım ile üretim arasındaki paralelliğin hiç de zor olmadığını bir kez daha belgelemek...
Evet, gördüğünüz gibi proje ve inşaat bitti.. İlk ve mutlak sahibini göz ardı edersek projeyi yaparken patron bendim. İnşaatı yaparken CANBULAT’lar. Artık bitti ve bu yapının tek sahibi var ; onu kullananlar yani sizler..
Sizler ahşabı benimsedikçe, talep yarattıkça, onunla yaşamaktan huzur duydukça nice ahşap lokantalar ve benzer yapılar cesaret bulacak, atamızdan miras alıp dedemizle birlikte unuttuğumuz bu muhteşem kültür, yeniden filizlenecek ve sevdiğiniz örnekler çoğalacaktır..
Y.Mim. Çelik ERENGEZGİN