Birinci Bölüm / allah'i tanimak


- Hz. Âdem’in (a.s) Unuttuğu ve İsyan Ettiği Doğru Mudur?



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə37/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   80

4- Hz. Âdem’in (a.s) Unuttuğu ve İsyan Ettiği Doğru Mudur?


"Tâha/121'de Hz. Âdem’in (a.s) isyanda bulunduğu, 115'te de onun unuttuğu ifadesi vardır; isyan ve unutmayla ismet bağdaşır mı?" şüphesinin cevabını daha önceki açıklamalarımızda belirtmiş ve bu isyanla unutmanın, Allah'ın farzları ve haramlarıyla ilgili konularda olmadığını hatırlatmıştık.

5- Bazı Peygamberlere Yakılan Yalan İftirası


Bir başka şüphe ise, Kur'ân-ı Kerim'de bazı peygamberlerin yalan söylediğinin geçtiği konusunda öne sürülen şüphedir. Buna göre Sâffat Suresi'nin 89. ayetinde Hz. İbrahim'in (a.s) hasta olmadığı hâlde "Ben hastayım." söylediği, Enbiya 63'te, yine Hz. İbrahim (a.s) putları kırdığı hâlde bunu büyük putun üzerine atarak, "Bunu şu büyükleri yapmıştır.", Yusuf 70'de de, Hz. Yusuf'un (a.s), kardeşlerini hırsızlık etmediği hâlde "Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız." diyerek onu hırsızlıkla suçladığı ifadeleri ismetle çelişmektedir.

Cevap şudur: Bazı rivayetlerde de açıklandığı gibi bu tür sözlerde başka anlam kastedilmekte olup "tevriye" vardır ve daha önemli maslahatlar gözetilmek için sarf edilmiştir. Bazı ayetlerde bu sözlerin ilâhî bir ilhamla söylendiğinin işaretleri de vardır, nitekim Hz. Yusuf'un (a.s) söz konusu olaydaki tavrı hakkında "İşte biz Yusuf için böyle bir plân düzenledik." buyrulmaktadır. Bir hakikatin ortaya çıkması için hesaplanarak söylenen bu tür yalanlar günah olmayıp ismete de aykırı değildir.


6- Hz. Musa'nın (a.s) Kıptî'yi Öldürmesi


Kur'ân'da Hz. Musa'nın (a.s) kıssası anlatılırken onun, İsrailoğul-ları'ndan biriyle kavga eden bir Kıptî'yi öldürdüğü, bu nedenle de Mısır'dan kaçtığı, daha sonra peygamberlikle görevlendirildiğinde Firavun'la adamlarına davette bulunması emredildiği zaman Yüce Allah'a "…Onların, bana karşı davasını savunacakları bir suçum var." diye arz ettiği[1] ve Firavun'un karşısına çıktığında onun kendisine bu cinayeti hatırlatması üzerine "ben o zaman şaşkınlardandım." cevabını verdiği[2] geçer. Bu olay, peygamberlikten önce bile olsa, bir peygamberin ismetiyle bağdaşır mı?

Cevap şudur: Bu olay kasıtlı olarak vuku bulmamış ve Kıptî adam, kavgayı önlemek isteyen Hz. Musa'nın (a.s) onun göğsüne vurduğu bir yumruk darbesiyle hemen ölmüştür. İkincisi, Hz. Musa (a.s) kendisinin suçlu olduğunu söylemiyor, Firavun hükümetince suçlu sayıldığını söylüyor. "Ben onların nazarında bir katil ve suçluyum, bu nedenle kısasta bulunup beni ölüme mahkûm edebilirler." diyor. "Ben o zaman şaşkınlardandım." sözü ise Firavun'la adamlarına karşı ya uzlaşma sağlamak amacıyla söylenmiştir ve "tutalım ki ben o sırada bilemeden bir şey yaptım; ama şimdi Allah beni hidayet etmiş, bana doğru yolu göstermiş ve apaçık delillerle size göndermiş bulunuyor." denilmektedir; ya da "şaşkınlardandım" denilirken işin bu noktaya varacağını (ayırmak için iteklemek istediğim adamın öleceğini) bilmi-yordum." denilmek istenmektedir. Ancak, her hâlükârda, sonuç itibariyle bu olayda Hz. Musa'nın (a.s) Allah'ın farzlarına veya haramlarına karşı herhangi bir muhalefeti söz konusu dahi değildir.

 

[1]- Şuarâ, 14.



[2]- Şuarâ, 20.

7- Hz. Resulullah Peygamberliğinden Şüphe Etmekten Sakındırılmıştır


Yunus Suresi'nin 94. ayetinde Hz. Resulullah efendimize (s.a.a) hitaben "Eğer sana indirdiğimizden kuşkudaysan, senden önce Kitab'ı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu hâlde kuşkuya kapılanlardan olma." buyrulmakta, Bakara/147, Âl-i İmrân/ 60, En'âm/114, Hud/17, Secde/23 gibi ayetlerde de Hz. Resulullah'a (s.a.a) şüpheye kapılmaması söylenmektedir. Bu durumda "vahiy alanın, aldığı vahiyden kesinlikle şüphelenmediği" söylenebilir mi?

Cevap şudur: Bu tür ayetler, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) herhangi bir şüpheye kapıldığına delalet etmemekte, bilakis, hazretin (s.a.a) peygamberliğinde, Kur'ân-ı Kerim'in ve muhtevasının hakkaniyetinde şüphe bulunmadığını bilhassa vurgulamakta ve günümüzün tabiriyle "kızım, sana diyorum; gelinim, sen işit!" denilmektedir.


8- Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Günahları Affedilmiştir


Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Resulullah'a (s.a.a) günah isnadında bulunulup Allah'ın bunları affettiği buyrulmakta ve "…öyle ki, Allah, senin geçmiş ve gelecek her günahını bağışlasın…" denilmektedir[1].

Cevap şudur: Bu ayette sözü edilen "günah", hicretten önce ve sonra, müşriklerin "sen bizim ilâhlarımıza hakarette bulundun." diyerek kendi akılları ve dinlerince Hz. Resulullah'a (s.a.a) yakıştırdıkları günahtır; "bu günahın bağışlanması" tabirinden maksat da daha sonra bunun getirebileceği muhtemel iz ve etkilerin giderilmesidir. Bu tefsir ve yoruma gösterilebilecek en açık delil de, bizzat bu ayetlerde, söz konusu günahların artık bağışlanmış olmasının nedeni olarak "Mekke'nin fethi"nin gösterilmesi ve "Şüphesiz, biz sana apaçık bir fetih verdik…" buyrulmasıdır. Buradaki "günah"ın, dinî literatürde bilinen anlamdaki günah olması hâlinde, bu günahın bağışlanma sebebi olarak "Mekke fethinin" gösterilemeyeceği apaçık ortadadır.

 

[1]- Fetih, 1.


9- Hz. Resulullah Allah'tan Değil İnsanlardan Çekinmiştir


Kur'ân-ı Kerim, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) evlatlığı olan Zeyd'in boşadığı eşiyle Hz. Resulullah'ın (s.a.a) evlenmesini anlatırken "…insanlardan çekiniyordun, oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı…" buyurmaktadır.[1] Böyle bir tabirin ismet makamıyla bağdaşması mümkün müdür?

Cevap şudur: Cahiliyet döneminde evlatlık öz evlat sayılıyordu, bu nedenle de onun dul eşi, babalığıyla evlenemezdi. Hz. Resulullah (s.a.a) bu yanlış ve batıl geleneğin değiştirilmesi için, evlatlığının dul eşiyle evlenmesi konusunda bizzat Yüce Allah'tan aldığı emrin; henüz iman ve inançları zayıf olan toplum tarafından "kendisinin şahsî eğilimi" şeklinde yorumlanmasından ve bu nedenle de onların İslâm dininden çıkmasından korkuyordu. Yüce Allah bu ayette Hz. Resulul-lah'ı (s.a.a) bilgilendirmekte ve bu yanlış geleneğin yıkılmasının çok önemli olduğunu belirterek peygamberine, bu bâtıl gelenekle mücadele için bizzat kendisinin önayak olmasının "Allah rızası" ve "Allah korkusu"na daha uygun düşeceğini, bunun karşısında "el âlem ne der?!" kaygısının önemli olmadığını açıklamaktadır. Dolaysıyla, bu ayette Hz. Resulullah'a (s.a.a) karşı hiçbir "kınama" yoktur, "bilgilendirme" vardır.

 

[1]- Ahzab, 37.



Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin