Birinci Bölüm / allah'i tanimak


Dünya Nimetleri Ahiret Saadetini Getirmez



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə72/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   80

Dünya Nimetleri Ahiret Saadetini Getirmez


Kimi insanlar da dünyada sürdürdükleri zevk-ü sefâ gereçlerinin, mal, mülk, evlat vb. şeylerin ahirette de işlerine yarayacağına inanmıştır. Bazı kavimlerin ölünün eşyalarını da onunla birlikte gömmesi; yanına para, altın ve mücevherler bırakması, hatta yiyecek ve içecek koyması, böylesine batıl bir inançtan kaynaklanmıştır.

Kur'ân-ı Kerim, ne başlı başına mal ve evladın (onlarla ilgili tutumu dışında) insana Yüce Allah'ın rızasını kazandıracağını,[1] ne de ahirette kimsenin işine yarayacağını,[2] esasen bu tür dünyevî bağların ahirette tamamen kopacağını,[3] herkesin kendisine ait her şeyi bırakacağını[4] ve Rabbinin huzuruna yapayalnız olarak çıkıp haşr olunacağını,[5] sadece ilâhî manevî bağların süreceğini ve sadece eşleri, evlatları ve yakınlarıyla iman bağı olan müminlerin cennette onlarla birlikte olacaklarını buyurmaktadır.[6]

Kısacası dünyayla ahiret arasındaki ilişki, dünyadaki varlıkların birbiriyle olan ilişkileri gibi değildir; dünyada daha güçlü, daha güzel, daha neşeli ve daha mutlu olanların ahirette de aynı şekilde haşr olunmaları söz konusu değildir; aksi takdirde Firavunlarla Karunların daha fazla uhrevî saadete sahip olmaları gerekirdi. Bilakis, dünyada güçsüz, hasta ve yoksul olan niceleri, ilâhî vazife ve dinî sorumluluklarını yerine getirdikleri için ahirette güçlü, sapasağlam ve güzel bir hâlde haşr olunacak ve ebedî nimetlerden faydalanacaklardır.

Bazı cahiller "Kim dünyada kör ise, ahirette de kördür ve yol bakımından, daha şaşkın bir sapıktır." ayetinin[7] dünyada sağlıklı ve güçlü olmanın ahirette de aynı şekilde olmak anlamına geldiğini ve dünyevî sıhhatin uhrevî sıhhatle doğrudan bağlantılı olduğunu zannederler. Oysa bu ayetteki "kör"lükten maksat gözün değil, gönlün ve kalbin körlüğüdür; nitekim bir başka ayette şöyle buyrulur: "Aslında gözler kör olmaz, ancak göğüslerdeki kalpler kör olur!" [8]

Bir başka ayette de şöyle buyrulmaktadır:

Kim benden (veya Kitabımdan) yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir hayat vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşr edeceğiz. O da şöyle demiş olur: "Ya Rabbi! Ben görmekte olan biriyken beni neden kör olarak haşrettin?" Allah da der ki: "İşte böyle! Sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın!" [9]

Görüldüğü gibi ahiretteki körlüğün nedeni, bu dünyadaki körlük değil, dünyada Allah'ın ayetlerini unutmaktır.

Dünyayla ahiret arasındaki ilişki de, dünyevî nedensel ilişki türlerine hiç benzememektedir.

 

[1]- Sebe, 37.



[2]- Şuarâ, 88; Lokman, 44; Âl-i İmrân, 10, 116; Mücadele, 17.

[3]- Bakara, 166; Müminun, 101.

[4]- En'âm, 94.

[5]- Meryem, 80,95.

[6]- Ra'd, 23; Mümin, 8; Tur 21.

[7]- İsrâ, 72 (Dünyada kör olan ahirette de kör olup daha da sapmış olacaktır).

[8]- Hacc, 46.

[9]- Taha, 124-126.


Dünya Nimetleri Ahiret Azabına Da Neden Olmaz


Diğer taraftan kimileri de dünya nimetleriyle ahiret nimetleri arasında ters orantılı bir irtibat kurar ve dünyevî nimetlerden yararlanmamayı, uhrevî nimetlere kavuşma şartı zanneder; aynı şekilde, dünya nimetlerine sahip olanların ahiret nimetlerinden mahrum bırakılacağını sanırlar. Bu batıl zanlarına da, dünyaperestlerin ahiret nimetlerinden mahrum kalacağını buyuran ayetlerle rivayetleri delil olarak gösterirler.[1] Halbuki dünya nimetlerinden doğru şekilde yararlanmakla, dünyaya tapmak aynı şeyler değildir asla!

Dünyaperest insan, dünyevî tat ve lezzetleri nihaî gaye edinen insandır, bütün gücünü ve enerjisini bunun için harcar ve sonunda arzularına kavuşmasa bile hep dünyanın peşinde koşar.

Ahireti düşünen insansa, dünya nimetinden epeyce yararlansa bile dünyaya asla gönül vermeyen ve ahiret yaşamını nihaî gaye edinen insandır. Mesela Hz. Süleyman (a.s) gibi nice peygamber ve evliya birçok dünyevî nimete sahipti ve bunları, Yüce Allah'ın rızasını kazanma ve uhrevî saadete ulaşma yolunda kullanıyorlardı.

Görüldüğü gibi dünyevî nimetlerle uhrevî nimetler arasında doğrudan bir ilişki olmadığı gibi ters orantılı bir ilişki de yoktur. Bilakis, dünyanın hem nimetleri, hem belaları Yüce Allah'ın hekimâne ve bilgece tedbiri doğrultusunda bütün insanlara bölüştürülmüştür[2] ve her ikisi de sadece imtihan ve sınanma aracıdır.[3] Binaenaleyh dünya nimetlerinden yararlanma veya mahrum kalma olayı; Yüce Allah'ın rahmetine mahzar olma veya bu rahmetten uzaklaştırılmanın göstergesi değildir asla; ve ahiret saadetinin veya bedbahtlığının da bununla hiçbir alakası bulunmamaktadır.[4]

 

[1]- Bakara, 200; Âl-i İmrân, 77; İsrâ, 18; Şûrâ 20; Ahkaf, 20.



[2]- Zuhruf, 32.

[3]- Enfal, 28; Enbiyâ, 35; Teğabun, 15; A'râf, 168; Kehf, 7; Mâide, 48; En'âm, 165; Neml, 40; Âl-i İmrân, 186.

[4]- Âl-i İmrân, 179; Müminun, 56; Fecr, 15-16.

Sonuç


Bütün bu açıklamalardan elde edilen netice şudur: Dünya ile ahiret arasında hiçbir alâka bulunmadığına inanmak, ahireti inkâr etmektir. Ama dünya nimetleriyle ahiretin nimet ve saadeti ya da azabı arasında da ne doğru, ne ters orantılı bir ilişki de mevcut değildir. Esasen dünya-ahiret ilişkileri, dünyanın bilinen ilişki türlerine benzememektedir ve fizik, biyoloji vb. pozitivizm kurallarına bağlı bulunmamaktadır.

Ahiret saadeti veya azabına neden olan tek şey; insanın bu dünyada hür olarak, kendi istek ve iradesiyle yaptıklarıdır. Bu da dünyada sırf zaman ve enerji harcamak veya dünya materyal ve cisimlerinde şu veya bu değişiklikleri yaratmak türünden "sırf hareket veya iş" değil, bunlara yön veren kalbî "iman" veya "küfür"ün neticesidir.

Ahiret saadetine kavuşmanın Allah'a, kıyamet gününe ve peygamberlere iman edip namaz, oruç, cihad, infak, insanlara ihsan ve bağışta bulunma, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırma, kâfirler ve zalimlerle mücadele, hakkı ve adaleti yaşatma gibi Allah'ın rızasına yol açacak iyi ameller işlemekle mümkün olabileceğini vurgulayan yüzlerce ayet, işte bu gerçeği hatırlatmak istemekte ve ebedî azaba yakalanmanın küfür, şirk, nifak, kıyameti inkâr, peygamberleri yalanlamak, türlü günahlar işleyip zulümlerde bulunmaktan kaynaklandığını belirtmektedir.

Yine birçok ayette uhrevî saadetin ana faktörünün özetle "iman ve salih amel",[1] ebedî azabın da "küfür ve günah" olduğunun altı çizilmektedir.[2]



Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin