Birinci Bölüm / allah'i tanimak


Ebedî Saadet ve Azapta İman ve Küfrün Rolü



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə75/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   80

Ebedî Saadet ve Azapta İman ve Küfrün Rolü


İnsanoğlunun gerçek kemali Yüce Allah'ın yakınlığının sayesinde tahakkuk bulduğu ve buna karşılık insanın düşüşü de Yüce Allah'tan uzaklaşmasının bir sunucu olduğundan, mead ve nübüvvete inanmayı gerektiren "Yüce Allah'a ve O'nun tekvinî ve teşriî rububiyetine iman etmeyi" insanın gerçek tekâmülünün fidanı olarak tanımlamak mümkündür. Allah'ın rızasını kazandırabilecek ameller işte bu fidanın dalları budakları ve ahiret dünyasında ortaya çıkacak olan ebedî saadet de onun meyvesidir. O hâlde kalbine iman tohumu ekip bu bereketli fidanı dikeceği yerde; zehirli küfür ve isyan tohumunu ekerek Yüce Allah'ın bağışlamış olduğu yeteneği ziyan eden kimse, meyvesi cehennem zakkumu olan bir fidanı kalbinde yeşertmiş olmaktadır. Böyle biri ebedî saadete ulaşamaz ve yaptığı iyi işler de bu dünyanın sınırlarından öteye gidemez.

Bunun sırrı da iradî olarak yapılan her işin, failin gaye ve nihaî hedefine ulaşma yolunda "ruhunu harekete geçirme" girişimi sayılmasıdır. Ebedî dünyayla Allah'ın yakınlık ve rızasına inanmayan birinin böyle bir gayeye sahip olması ve davranışlarına böyle bir yön vermesi düşünülebilir mi?! Böyle biri doğal olarak Yüce Allah'tan ebedî saadet gibi bir mükâfat da bekleyemeyecektir. Kâfirlerin iyi amelleri için kabul edilebilecek nihaî nokta, bu amellerin onların azaplarını hafifletebileceğidir; zira bu tür ameller kendini beğenmişlik ve inat psikolojisini zayıflatır.


Kur'ân'dan Deliller


Kur'ân-ı Kerim bir taraftan insanın ebedî saadetinde imanın oynadığı temel rolü hatırlatıp onlarca ayette, imanın hemen ardından salih ameli de zikrederken, bir taraftan da birçok ayette salih amellerin uhrevî saadet üzerinde olumlu etki yaratabilme şartının "iman" olduğunu vurgulamakta ve şöyle buyurmaktadır:

Erkek olsun, kadın olsun, inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa cennete girecektir… [1]

Diğer taraftan Kur'ân-ı Kerim kâfirler için cehennem ve ebedî azabı mukadder kılmakta ve onların amellerinin semeresiz olup boşa gittiğini hatırlatarak bu amelleri küle benzetmekte, şiddetli bir rüzgârla savrulup giden bu amellerden hiçbir eser kalmayacağının altını çizmektedir:

Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların amelleri, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu kül gibidir… [2]

Bir başka ayette de kâfirlerin amellerinin havada toz gibi dağılıp gideceği buyrulur:

Onların yaptıkları her işin önüne geçtik, böylece onu savrulmuş toz zerreleri kılıverdik. [3]

Bir başka ayette, kâfirlerin amelleri seraba benzetilir ve susuz insanın onu su zannettiği, ama ona ulaştığında yanıldığını anladığı belirtilir:

Kâfirlerin amelleri, dümdüz bir arazideki seraba benzer, susayan onu su sanır, nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur; Allah da onun hesabını tam olarak verir. Allah, çok çabuk hesap görendir. [4]

Ya da, inkâr edenlerin amelleri, engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmının üzerinde olan karanlıklar, elini çıkaracak olsa onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse artık onun için nur yoktur (yani kâfir, karanlıklar içinde hareket ettiğinden hiçbir yere ulaşamaz). [5]

Bir başka ayette de dünyayı isteyenlerin yaptıklarının karşılığının bu dünyada verileceği ve ahirette hiçbir şey elde edemeyecekleri buyrulur:

Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, yaptıkları amelleri ona bu dünyada verir ve tastamam eksiksiz olarak öderiz. (Ancak), bunlar için ahirette ateşten başka şey yoktur, dünyada bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur. [6]

Sorular:


1- İman ve küfür hakkında Haricîlerle Mürcie'nin görüşü ve bunlara karşılık hak görüş nedir?

2- İmanla küfrün hakikatini ve bunların ilim ve cehaletle ilişkisini açıklayınız.

3- İman ve küfür için gerekli asgarî miktar ve sınır nedir?

4- Nifak ve şirkin küfürle ilgisini belirtiniz.

5- Fıkhî İslâm ve küfürle, kelâmî iman ve küfür arasındaki ilgiyi açıklayınız.

6- İman ve küfrün ebedî saadet ve azap üzerindeki etkisini ve bunun sırrını açıklayınız.

7- Bu etkiden söz eden Kur'ân ayetleri hangileridir?

[1]- age. 124; Nahl, 97; İsrâ, 19; Taha, 112; Enbiyâ, 94; Mümin, 40.

[2]- İbrahim, 18.

[3]- Furkan, 23.

[4]- Nur, 39.

[5]- age. 40.

[6]- Hud, 15-16; İsrâ, 18; Şûrâ 20; Ahkâf, 20. Bu ayetlere bakıldığında bazı dinsiz ve kâfir batılı aydınları Hâce Nasreddin Tusi ve Allame Meclisî gibi Şia alimlerine tercih eden sözde İslambilimcilerinin İslam'ı ne kadar bildiği kolayca anlaşılmaktadır!!

55- İMANLA AMEL ARASINDAKİ KARŞILIKLI İLİŞKİ

Giriş


Daha önceki bahsimizde ebedî saadet veya azapta rol oynayan ana faktörün iman veya küfür olduğunu gördük. Kalıcı ve sağlam bir iman, ebedî saadetin garantisidir [günah işlemesi sınırlı bazı azaplara yol açsa da müminin sonu hayırlıdır]; diğer taraftan ısrarlı ve köklü küfür ise ebedî azap ve bedbahtlığa yol açmakta ve yapılan hiçbir iyi amelin uhrevî saadete dönüşmesine izin vermemektedir.

Ayrıca iman ve küfrün de azı veya çoğu olduğunu belirterek büyük günahların fazla işlenip birikmesinin imanı büsbütün silip yok edebileceğini; aynı şekilde iyi ameller işlemenin de küfrün köklerini zayıflatıp imana uygun bir ortam yaratabileceğini hatırlattık.

Bu noktada imanla amel arasında nasıl bir ilişki bulunduğu sorusu önem kazanmaktadır; bu derste işte bu sorunun cevabını incelemeye çalışacağız.

İmanla Amelin İlişkisi


Daha önceki bahislerimizde imanın bilgi ve eğilimden kaynaklanan kalbî ve psikolojik bir hâl olduğunu ve iman eden şahsın, iman ettiği şeyin gereklerini yerine getirmeye karar vermesi (niyetli olması) gerektiğini belirtmiştik.

O hâlde bir gerçeği bilen ve anlayan, ama onun gereklerinden hiçbirini yerine getirmemeye kararlı olan biri o gerçeğe iman etmemiş demektir, hatta yerine getirip getirmeyeceği konusunda kararsız ve şüpheli olması da henüz iman etmediğini gösterir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim şöyle buyuruyor:

Bazı bedevi Araplar Peygamber'e gelip "Biz iman ettik!" dediler. De ki: "Siz iman etmiş değilsiniz, sadece İslâm'ı kabul ettiğinizi söyleyebilirsiniz, iman ise henüz kalplerinize girmiş değil!" [1]

Ancak, gerçek imanın da mertebeleri vardır ve imanın her mertebesinde, tam bir imanın bütün gereklerinin yerine getirildiği sanılmamalıdır. Mesela imanı zayıf olan birisi şehvet veya öfke duygularına kapılarak bir an isyan edebilir; ama söz konusu şahıs bunun sürekli bir isyan olmasına ve imanının gereklerinin tamamına karşı çıkmaya karar vermiş değildir.

İman ne kadar güçlü ve kâmil olursa, aynı oranda, salih amel işlenmesinde de etkili olacaktır.

Kısacası: İmanın yapısında ve özünde, imanın gereklerine göre davranma eğilimi de vardır ve bu gerekçeli eğilim ve tesirin miktarı da, yine imanın güçlü veya zayıf olmasına bağlıdır. Nihai anlamda şahsın bir işi yapmasını veya kesinlikle yapmamasını tayin eden faktör, o şahsın irade, azim ve kararlığıdır.

 

[1]- Hucurat, 14.



Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin