Birinci Bölüm / allah'i tanimak



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə79/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   80

Sorular:


1- "Habt ve tekfir"in anlamını açıklayınız.

2- İmanla küfür arasındaki ilişki kaç şekilde tasavvur edilebilir? Bunlardan hangisi doğrudur?

3- İyi amellerle kötü ameller arasındaki ilişki ne şekilde farz edilebilir? Bunlardan hangisi doğrudur?

4- İyi ve kötü amellerin dünyevî etkileri, bunların uhrevî ödül veya cezalarının tam karşılığı olarak kabul edilebilir mi?

[1]- Nisâ, 110; Âl-i İmrân, 135; En'âm, 54; Şûrâ 25; Zümer, 53.

[2]- Hud, 114.

[3]- Bakara, 264.

58- MÜMİNLERİN AYRICALIKLARI

Giriş


"Allah'ı tanıma" bölümünde[1] ilâhî iradenin vasıtasız olarak hayırlara ve kemallere taalluk ettiğini, şer ve noksanlıklarınsa dolaylı ve vasıtalı olarak ilâhî iradenin kapsamında yer aldığını belirtmiştik. Doğal olarak insan hakkında da ilâhî irade, esas olarak insanın tekâmülü, ebedî saadete erişmesi ve ebedî nimetlerden yararlanması aslına taalluk etmiştir; kötülerin kendi iradelerini kötüye kullanmaları sonucu uğradıkları azap ve bedbahtlıklar ise vasıtalı olarak Allah'ın hekimâne ve bilgece iradesinin kapsamına girmektedir. Uhrevî azap ve bedbahtlıklara yakalanma olayı, insanın kendi iradesini kendi eliyle kötüye kullanmasının doğal bir sonucu ve gereği olmasaydı, Yüce Allah'ın sonsuz rahmeti, hiçbir mahlûkun azaba yakalanmamasını gerektirirdi.[2] Ne var ki insanın hür ve serbest bir iradeyle yaratılması da Yüce Allah'ın aynı sonsuz rahmetinin bir gereği olarak gerçekleşmiştir; iman veya küfürden birini tercih etmenin kaçınılmaz gereği de bu tercihin iyi veya kötü sonuçlarını kabullenmek ve görmektir. Ancak, aradaki fark şudur: İnsanoğlunun iyi bir tercihle iyi sona ulaşması asıl iradeye aitken, kötü yolu tercih edip acı bir sona ulaşması dolaylı ve vasıtalı iradeye ait bir gerçektir. İşte bu fark, hem "tekvin", hem "teşri"de hayır hangi yöndeyse o yönün tercih edilmesini gerektiriyor. Yani insan tekvini olarak [yaradılışı itibarıyla] öyle bir yapıya sahiptir ki, hayırlı ve iyi eylemler onun kişiliğinin yapısında daha derin ve köklü izler bırakmaktadır ve aynı insan; saadet yolunu kolayca kat edip ebedî azaptan kurtulabilmesi için zor vazifelere mecbur bırakılmamış ve teşrii olarak [şeriat hükümleri çerçevesinde] oldukça kolay ve rahat vazifelerle görevlendirilmiştir.[3]

Yine ilâhî yaradılıştaki irade esasen, ödülle cezanın tartıldığı terazide ödül kefesinin ağır basmasını ve Yüce Allah'ın rahmetinin, gazabına galebe çalmasını tercih etmektedir.[4] Rahmetin bu önceliği ve takaddümünün yansıdığı konulara bazı örnekler verelim:

 

[1]- bk. Allah'ı tanıma, 11. ders.



[2]- Kumeyl duasında şöyle buyruluyor: "Kesinlikle şunu biliyorum ki eğer senin ilâh olduğunu inkâr edenlerin, senin kahrının ateşinde yanmasına hükmetmemiş olsaydın ve düşmanlarının, ebedî cehennem ateşinde yanmasını emretmemiş olsaydın, hiç şüphe yok ki cehennem ateşini tamamen soğutup esenlikli kılardın ve kimseyi ateşe atmazdın!"

[3]- "Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez." (Bakara, 185), "O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir." (Hac, 78).

[4]- "Rahmeti, gazabından önce geçer…"

Sevabın Artması


Yüce Allah'ın, saadet yolunu isteyenlere ödül olarak tayin ettiği ilk avantaj, onlara sadece işledikleri sevabın karşılığını değil, çok daha fazlasını vermesidir. Bu gerçek, Kur'ân ayetlerinde açıkça vurgulanmakta ve şöyle buyrulmaktadır:

Kim bir iyilik yaparsa, kendisine daha iyisi vardır. [1]

Kim bir iyilik yaparsa, biz ondaki iyiliği artırırız. [2]

İyilik yapanlara en iyisi ve fazlası vardır. [3]

Gerçek şu ki Allah, zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. (Bu ağırlıkta) bir iyilik olursa onu kat kat kılar ve kendi yanından pek büyük bir ecir verir. [4]

Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden fazlasıyla cezalandırıl-maz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. [5]

 

[1]- Neml, 89



[2]- Şûrâ, 23

[3]- Yunus, 26

[4]- Nisâ, 40

[5]- En'âm, 160


Küçük Günahların Bağışlanması


Müminlerin bir başka avantajı da, büyük günahlardan sakınmaları hâlinde Yüce Allah'ın, onların küçük günahlarını bağışlaması ve Nisa Suresi'nin 31. ayetinde de buyurduğu gibi bu günahların iz ve etkisini silmesidir:

Size yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi onurlu, üstün bir makama sokarız.

Yukarıdaki ayetin kapsamına girenlerin işlediği küçük günahların bağışlanmasının tövbe şartı taşımadığı ortadadır; çünkü tövbe, büyük günahların da bağışlanmasına yol açmaktadır.

Başkalarının Amellerinden Yararlanma


Müminlerin bir avantajı da, Yüce Allah'ın meleklerle seçkin kullarının onlar hakkındaki bağışlanma dileğini kabul buyurması[1] ve diğer müminlerin onlar hakkındaki dua ve dileğini yerine getirmesidir. Hatta başkalarının, o mümine hediye olarak işlediği amellerin sevabını da ona ulaştırır.

Birçok ayet ve rivayette bu tür mazmun ve beyanlara sıkça rastlanır. Bu konu daha ziyade şefaat meselesi kapsamına girdiği ve etraflı açıklamaları gerektirdiğinden, biz konumuzun dışına taşmamak için bu kadarıyla yetiniyoruz.


Sorular:


1- Allah'ın rahmetinin baskın çıkmasının sırrını açıklayınız.

2- Bu baskın çıkmanın tekvin ve teşrie nasıl yansıdığını belirtiniz.

3- Bu durumun insanın ödüllendirilmesi veya cezalandırılmasını nasıl etkilediğine örnekler veriniz.

[1]- Mümin, 7; Âl-i İmrân, 159; Nisâ, 64; Mümtehine, 12; İbrahim, 41.


59- ŞEFAAT

Giriş


Yüce Allah'ın mümine mahsus kıldığı avantajlardan biri de şudur: Eğer mümin bir insan ölünceye kadar imanını koruyabilir ve kendisinden tevfikin alınmasına, kötü bir sona uğramasına; inançlarında şüphe, inkâr ve küfre kapılmasına neden olacak günahlar işlemezse ve tek cümleyle "dünyadan imanla göçebilirse", ebedî azaba müptela olmayacaktır. Büyük günahlardan sakındığı için küçük günahları bağışlanacak, kâmil ve makbul bir tövbede bulunabilmesi de büyük günahlarının affedilmesini sağlayacaktır. Böyle bir tövbede bulunmaya muvaffak olamazsa, dünyada uğrayacağı sıkıntılar ve çektiği acılar, günahlarının yükünü azaltacak ve berzahın zorluklarıyla kıyametin ilk durakları onu daha da temizleyerek durulaştıracak, yine günahlarından temizlenemezse bu defa, Yüce Allah'ın büyük velilerinde, bilhassa Hz. Resulullah'la (s.a.a) onun mübarek Ehlibeyti'ndeki en büyük ve en kapsamlı ilâhî rahmet tecellisi olan "şefaat" vasıtasıyla cehennem azabından kurtulacaktır.[1] Birçok rivayette, Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Resulullah'a (s.a.a) vaat edilmiş olan "Makâm-ı Mahmud"un, işte bu şefaat olduğu geçer.[2]

Kur'ân'ı Kerim'de Hz. Resulullah'a (s.a.a) hitaben buyrulan "Şüphesiz, Rabbin sana o kadar bağışta bulunup verecektir ki, razı ve hoşnut olacaksın." [3] buyruğu, bu ilâhî bağışlanma ve affa uğramaya işarettir ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) şefaati vasıtasıyla, bağışlanmayı hak edenlere bu lütufta bulunulacaktır.

Binaenaleyh günahkâr müminlerin en son ve en büyük ümitleri şefaattir. Ama müminlerin "ilâhî hile ve sınav"ı asla unutmamaları ve sonlarının kötü olmasına ya da ölüm anında imanlarını kaybetmelerine yol açacak amellerden ciddiyetle sakınmaları gerekir. Aynı şekilde, ölüm anında kendisini bütün sevdiklerinden ve azizlerinden ayıran Yüce Allah olduğunu görünce O'na karşı -haşâ- kin ve düşmanlıkla can verecek kadar dünya ve dünya işlerine bağlanmamalıdır.

 

[1]- "Şefaatimi, ümmetimin büyük günah işleyenleri için (kullanmak üzere) saklıyorum" -hadis-i şerif- (Bihar, 8/37-40).



[2]- İsrâ, 79.

[3]- Duha, 5.



Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin