Birinci Bölüm / allah'i tanimak



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə9/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   80

Sorular:


1- Allah'ı tanımanın çeşitli yollarını ve bu yolların özelliklerini belirtiniz.

2- Allah'ı tanımanın en kolay yolu nedir? Bu yolun özelliklerini belirtiniz.

3- Varlıkların ve olayların belli gayelere yönelik oluşunun nişane ve alametlerini açıklayınız.

4- Düzen ve disiplinin delilinin mantıkî şeklini açıklayınız.

 

 

[1]- En'âm, 95.


7- VACİBU'L-VÜCUDUN İSPATI

Giriş


Filozoflar ve mütekellimler Allah'ın varlığını ispatlamak için birçok deliller ortaya koymuşlardır. Biz onların arasından en az mukaddimeye ihtiyacı olan ve aynı zamanda sağlam ve anlaşılması kolay olan birini seçerek açıklamaya çalışacağız. Ancak şuna dikkat edilmelidir ki, bu delil sadece Allah'ı "vacibu'l-vücud" olarak, yani varlığı zarurî olup başkası tarafından yaratılmaya ihtiyacı olmayan bir varlık olarak ispatlamaktadır; ama O'nun ilim ve kudret gibi subutî sıfatları ile cismi, zamanı ve mekânı olmayışı gibi selbî sıfatlarını ise diğer delillerle ispatlamak gerekir.

Delil


Aklî farza göre, varlık ya vacibü'l-vücud"dur ya da mümkinü'l-vücud'dur. Bu ikisinin dışında aklen hiç bir varlık yoktur. Bütün varlıklar mümkinü'l-vücud olamaz; çünkü mümkinü'l-vücud'un nedene ihtiyacı vardır ve eğer bütün nedenler mümkinü'l-vücud olur ve başka bir nedene ihtiyacı olursa hiç bir zaman hiç bir varlık var olamaz. Başka bir deyişle nedenlerin teselsülü imkânsızdır. O hâlde nedenler zincirlemesi kendisi başka bir nedenin eseri olmayan bir nedene (vacibü'l-vücuda) ulaşmak zorundadır.

Bu delil, Allah'ın varlığını ispatlamak için sırf bir kaç aklî öncülden oluşan ve hiç bir hissî ve tecrübî öncüle ihtiyacı olmayan en sade felsefî delildir. Ancak bu delil de felsefî kavram ve terimlerden yararlanıldığı için bu terimlerin ve söz konusu aklî öncüllerin etrafında bir miktar açıklama yapılması gerekir.


İmkân ve Vücub


Yargı taşıyan her cümle her ne kadar sade de olsa en azından iki temel kavramdan (özne ve yüklem) oluşmaktadır. Örneğin "güneş ışık saçıyor." cümlesinde "güneş" özne ve "ışık saçmak" da yüklemdir.

Yüklemin özneye yüklenmesi üç şekilde olur: Ya "Üç sayısı dört sayısından daha büyüktür." önermesinde olduğu gibi imkânsızdır; ya "İki dördün yarısıdır." önermesinde olduğu gibi zarurîdir; ya da "Güneş başımızın üstündedir." önermesinde olduğu gibi ne imkânsızdır ve ne de zarurîdir.

Mantıkî tabirle, birinci önerme "imkânsızlık" vasfına, ikinci önerme "zaruret" veya "vücub" vasfına ve üçüncü önerme ise "imkân" ve "mümkünlük" sıfatına sahiptir.

Felsefede "varlık" üzerinde bahsedildiğinden ve imkânsız olan bir şey asla gerçekleşmeyeceğinden filozoflar varlığı aklî farza göre "va-cibü'l-vücud" ve "mümkinü'l-vücud"a ayırmışlardır. Vacibü'l-vücud kendiliğinden var olan, başka bir varlığa ihtiyacı olmayan varlığa denir ve tabiatıyla böyle bir varlık ebedî ve ezelî olacaktır; çünkü bir şeyin bir zamanda olmayışı, onun varlığının kendisinden olmadığını ve var olmak için başka bir varlığa muhtaç olduğunu gösterir ki, bu varlık onun var olmasının ya sebebi ya da şartıdır ve bu varlık olmazsa o da olmaz. Mümkinü'l-vücud, kendiliğinden var olmayan, var olması için başka bir varlığa muhtaç olan varlığa denir.

Aklî farza göre yapılan bu taksim, zarurî olarak mumteniu'l-vücudun (varlığı imkânsız olan varlığın) varlığını reddediyor; fakat dışarıdaki varlıkların bu iki kısmın (vacibü'l-vücud ve mümkinü'l-vücud) hangisinden olduğunu ortaya koymuyor. Başka bir deyişle; bu önerme üç şekilde düşünülebilir: 1- Her varlık vacibü'l-vücud'dur. 2- Her varlık mümkinü'l-vücud'dur. 3- Bazı varlıklar vacibü'l-vücud ve bazı varlıklar da mümkinü'l-vücud'dur. Birinci ve üçüncü farza göre vacibü'l-vücud'un varlığı ispatlanmış olur; o hâlde bütün varlıkların mümkinü'l-vücud olmaları farzının mümkün olup olmadığını incelemek gerekir. Bu ihtimali reddettiğimiz zaman ise, vacibü'l-vücud'un varlığı kesin olarak ispatlanmış olur. Ama vahdet ve diğer sıfatlarının ispatı için diğer delillere başvurmak gerekir.

Buna binaen, ikinci ihtimali batıl etmek için bu delile başka bir mukaddime de eklememiz gerekir ve o şudur: Bütün varlıkların müm-kinü'l-vücud olmaları imkânsızdır. Çünkü, mümkinü'l-vücud nedene muhtaçtır ve nedenlerde de teselsül muhaldir. O hâlde nedenler zincirinin, mümkinü'l-vücud olmayan ve başka bir nedene de muhtaç olmayan (vacibü'l-vücud) bir varlıkla noktalanması gerekir. Böylece, diğer felsefî kavramlar da söz konusu oluyor ki, burada onlar hakkında da bir açıklama yapmak zorundayız.


Neden ve Sonuç


Bir varlık diğer bir varlığa muhtaç olursa ve varlığı herhangi bir şekilde diğerine bağlı olursa felsefede muhtaç olan varlığa "sonuç ve eser" ve o diğerine ise "neden" denir. Fakat neden mutlak surette ihtiyaçsız olmayabilir, yani o neden de başka bir varlığın eseri olabilir. Ancak bir nedenin hiç bir türlü ihtiyacı olmaz ve başka bir şeyin eseri olması da söz konusu olmazsa mutlak neden olur.

Şimdi "her mümkinu'l-vücud'un bir nedene ihtiyacı var." cümlesinin ne demek olduğunu açıklayalım.

Mümkinü'l-vücud kendiliğinden var olmadığından; varlığı başka bir varlığın veya varlıkların varlığına bağlıdır; çünkü bir özne için öngörülen yüklem ya kendiliğinden (bizzat) ya da başka bir şeyin vasıtasıyla (bi'l-gayr) sabit olduğu açıktır. Örneğin; her şey ya kendiliğinden veya başka bir şeyin (ışık) vasıtasıyla aydındır. Her cisim ya kendiliğinden yağlıdır ya da başka bir şeyin (yağın) vasıtasıyla ve bir şeyin kendiliğinden aydın ve yağlı olmadığı gibi başka bir şey vasıtasıyla da aydın ve yağlı olmadığı hâlde bu sıfatla sıfatlandırılması, yani aydın ve yağlı olması imkânsızdır.

Varlığın da bir özneye yüklenmesi ya bizzattır ya da bi'l-gayr; ve bizzat olmadığı durumda da bi'l-gayr olmak zorundadır. Buna binaen, kendiliğinden varlıkla sıfatlandırılmayan her mümkinü'l-vücud başka bir varlık vasıtasıyla vücuda gelir ve onun eseri olur ve "Her mümki-nü'l-vücud bir nedene muhtaçtır." ilkesinin anlamı da budur.

Ancak, bazıları nedensellik kuralının asıl "her varlığın nedene muhtaç olduğu" anlamına geldiğini sanmış ve buna dayanarak Allah'ın da bir nedeni olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir! Oysa nedensellik kuralının öznesinin mutlak "varlık" değil, "mümkinü'l-vücud" ve "eser" olduğundan, başka bir deyişle her varlığın değil, muhtaç olan bir varlığın nedene muhtaç ve bağlı olduğundan gaflet etmişlerdir.


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin