TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET AKSU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/637)
Karar Tarihi: 5/11/2014
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Serruh KALELİ
Üyeler : Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör : Şükrü DURMUŞ
Başvurucu : Mehmet AKSU
Vekili : Av. Muzaffer Sevgi SAKARYA
-
BAŞVURUNUN KONUSU
-
Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı ve tutukluluk halinin devam ettirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
-
BAŞVURU SÜRECİ
-
Başvuru, 15/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
-
Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 8/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüm’e gönderilmesine karar verilmiştir.
-
Bölüm tarafından 29/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvurunun bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
-
Adalet Bakanlığı görüşünü 31/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
-
Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 10/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, diyeceklerini süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
-
OLAY VE OLGULAR
-
Olaylar
-
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
-
4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) mülga 250. maddesi ile görevli İzmir Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, bu örgüte üye olmak, fuhuş, insan ticareti, şantaj, tehdit, özel hayatın gizliğini ihlal, kişisel verileri kayıt altına alma” suçlarının işlendiği şüphesiyle yürütülen 2010/640 sayılı soruşturma kapsamında 9/5/2012 tarihinde başvurucu gözaltına alınmıştır.
-
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. maddesi ile görevli) tarafından 12/5/2012 tarih ve 2012/17 sorgu sayılı kararında başvurucu, B.Ö.’nın sahibi bulunduğu şirketlerin muhasebe müdürlüğü ve mali koordinatörlüğünü yaptığını ve suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir. Mahkemece, "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme" suçlarından dolayı, “suçların niteliği, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz tamamen toplanmamış olması, delilleri yok etme, gizleme ile kaçma hususunda kuvvetli ve ciddi şüphe olması ve atılı suçların kanunda öngörülen ceza miktarları dikkate alınarak” başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.
-
Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi 18/6/2012 tarih ve 2012/1869 sayılı karar ile "yapılan incelemede ... atılı suçların niteliği, mevcut delil durumu, yasada belirtilen bir tutuklama nedeninin mevcut olması ve şüpheli haklarında isnat edilen suçların ceza miktarı değerlendirildiğinde kaçma şüphesinin mevcut olduğu ve bu şekilde CMK.nun 100. maddesindeki tutuklama koşulları ortadan kalkmadığından ... itirazının reddine" karar vermiştir.
-
Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinin 6/8/2012 tarih ve 2010/640 sayılı talebi üzerine (12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi ile görevli) İzmir 1 No.lu Hakimliğinin, 6/8/2012 tarih ve 2012/318 sayılı kararı ile başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Dosya kapsamındaki delillerle ilgili ayrıntılı açıklamalar içeren kararın ilgili kısımları şöyledir:
"... Şüpheli Mehmet Aksu açısından yapılan değerlendirme;
Şüpheli Mehmet Aksu'nun suç örgütü içerisinde şüpheli B.Ö.'nın talimatlarına göre hareket ettiğini gösterir telefon görüşmelerine ilişkin tape kayıtları ile şüpheli B.Ö.'nın usulüne uygun şekilde tespit edilen iletişim tespiti tutanakları, teknik takip izleme tutanakları, N.K. ve diğer şüphelilerin suça konu eylemlerle ilgili olarak kendi aralarında yaptıkları iletişimin tespiti tutanakları, şüpheli B.Ö.'da ele geçirilen ... seri numaralı taşınabilir bellek, şüphelinin çiftlik evinde yapılan aramada ele geçirilen bilgisayar harddiski, şüpheli N.K.'dan elde edilen harddiskler, şüpheli O.S.'den ele geçirilen harddisk, şüpheli S.K. 'den ele geçirilen harddisk, F.A.'dan ele geçirilen harddisklerin içeriklerinde bulunan veriler; şüphelinin Türkiye çapında faaliyet gösteren ve yapılan aramalarda devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belge, kişisel veri, şantaj amaçlı video ve resimler elde edilen suç örgütünün içerisinde yer alarak B.Ö.'nın talimatları doğrultusunda hareket ederek devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belgeleri temin ettiğine ve kişisel verileri kaydettiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olgular niteliğinde olduğu, öte yandan atılı suçların niteliği, devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belgeleri temin etme suçunu düzenleyen TCK'nun 327/1 maddesinin alt sınırının 3 yıl üst sınırının 8 yıl, suç örgütü kurmak suçunu düzenleyen TCK'nun 220/1 maddesinin alt sınırının 2 yıl üst sınırının 6 yıl olduğu, yine şüpheli B.Ö.n'ın 15 yıldır yanında bulunan şüphelinin telefon görüşmelerinden anlaşılan konumu ve şüpheli B.Ö. ile ilişkileri düşünüldüğünde bu yapılanmadan haberinin olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, her ne kadar suç örgütüne üye olmak suçundan tutuklanmış ise de, açıklanan nedenlerle suç örgütünün yöneticisi olma ihtimalinin ve dolayısıyla suç vasfının aleyhine değişme ihtimalinin bulunduğu, iddia edilen suç örgütünün yapısı, gücü, faaliyet alanı, amacı, hedefleri ve işleyiş şekli ile şüphelinin tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alındığından kaçma şüphesinin bulunduğu, bir diğer yandan suç örgütüne yönelik operasyonda ele geçirilen dijital materyallerin gerek sayıca çok olmaları ve gerekse bir kısmının suç örgütü tarafından şifrelenmiş olması nedeni ile henüz şifrelerinin kırılamadığı ve incelemelerinin yapılamadığı, bu anlamda delillerin henüz tam olarak toplanmamış olduğu, şüphelinin delilleri karartma şüphesinin de bulunduğu, bu durumda tutuklamanın ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacak olması dikkate alınarak şüphelinin CMK.nın 108. maddesi gereğince tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir...."
-
İzmir 1 No.lu Hakimliğinin 16/10/2012 tarih ve 2012/896 sayılı kararı ile atılı suçların işlendiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların varlığı, atılı suçların niteliği, kanunda belirlenen ceza miktarları, suçların şüpheliler aleyhinde vasıf değiştirme ihtimalinin bulunması, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması ve şüphelilerin tutuklulukta geçirdikleri süre de dikkate alındığında kaçma ve delil karartma şüphesinin bulunması, tutuklamanın ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacak olması dikkate alınarak 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
-
Başvurucu 23/10/2012 tarihli dilekçesi ile İzmir 1 No.lu Hakimliğinin 2012/896 sayılı kararına karşı tutuklanmayı gerektirir somut delil bulunmadığı gerekçesiyle itiraz ederek tahliye talebinde bulunmuştur. İzmir 2 No.lu Hakimliğinin 2/11/2012 tarih ve 2012/796 sayılı kararı ile itirazın reddine ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"... tutuklama tarihinden bu yana şüpheliler lehine delil durumunda bir değişme ve gelişme bulunmadığı, tutuklama sebep ve koşullarının ortadan kalkmadığı, ele geçirilen dijital veriler içerisinde bulunan bilgi ve belgelerin gizlilik derecelerine ilişkin Genelkurmay Başkanlığından gelen yazı cevabının soruşturma makamınca eksik ve yetersiz bulunarak aynı konuda tekrar daha detaylı ve ayrıntılı bir bilginin kendilerine verilmesi için Genelkurmay Başkanlığına yeniden 31/10/2012 tarihinde müzekkere yazıldığı ancak henüz cevaplarının dönmediği, bu aşamaya kadar Genelkurmay Başkanlığından gelen yazı cevapları ve bilgilerin şüphelilerin lehine bir delil niteliğinde olmadığı, İzmir 1 No.lu Hakimliğin CMK'nın 108. madde çerçevesinde 16/10/2012 tarihinde verdiği itiraza konu şüphelilerin tutukluluk halinin devamına dair 2012/896 D.İş sayılı kararında tutukluluğun devamı gerekçelerinin ve şüphelilerle ilgili somut ve maddi delillerin gösterilmiş olduğu, 1 Nolu hakimliğin bu kararından sonra delil durumunda bir değişme ve gelişme olmadığı ve yine itiraza konu İzmir 1 No'lu hakimliğin şüphelilerle ilgili 16/10/2012 tarih ve 2012/896 D.İş sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından şüpheliler Mehmet AKSU ve ... müdafilerinin bu kararlara yönelik vaki itirazlarının reddine Hakimliğimizce karar vermek gerekmiştir.”
-
Başvurucunun da dahil olduğu toplam 357 şüpheli hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/1/2013 tarih, 2010/640 soruşturma no ve 2013/3 esas sayılı iddianame ile kamu davası açılmış, iddianamede başvurucunun suç işlemek için örgüt kurmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme ve devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
-
İddianamenin başvurucu ile ilgili kısımları şöyledir; “Yapılan teknik çalışmalarda B.Ö.’nın …da bulunan evinin bahçe kısmına evin içerisinden geçişi olan gizli bir alan yaptırdığı, inşaat çalışmalarını fark eden zabıta ekiplerine görevliler tarafından inşa edilen şeyin su deposu olduğu söylendiği ancak zabıta ekiplerinin teknik nedenlerle yapılan inşaatın su deposu olamayacağını söyleyerek işlem yapacaklarını söyledikleri, B.Ö.’nın konunun kendisine ulaşmasından sonra sorunu çözmesi için Mehmet Aksu’yu görevlendirdiği ve Mehmet Aksu’nun görevli zabıta memurlarına rüşvet vererek inşaatın devamını sağladığı yönünde teknik veriler elde edilmiştir (İddianame sayfa 126). Yapılan teknik çalışmalarda B.Ö.’nın oğlu D. Ö.nın 2010 yılında … de bir otelin otoparkında çıkan silahlı kavga sırasında işletme sahibi … tarafından vurularak öldürüldüğü, konu ile ilgili davanın … Ceza Mahkemesinde görülmekte olduğu, B.Ö.’nın Avukat … aracılığıyla davanın seyrini lehlerine değiştirebilmek amacıyla faaliyette bulundukları, B.Ö.’nın bu faaliyetleri N.Y. ve Mehmet Aksu aracılığıyla yürüttüğü yönünde teknik veriler elde edilmiştir (İddianame sayfa 128). SUÇ ÖRGÜTÜNÜN MALİ YÖNETİCİSİ MEHMET AKSU: Örgütün pandorada yer almayan tek yöneticisi olduğu, uzun yıllardır örgüt lideri şüpheli B.Ö.’nın müdürlüğünü yaptığı, B.Ö.’nın illegal işlerini de bizzat takip ettiği, bu konuda tespite düşen konuşmalarının iletişimin tespiti tutanaklarında mevcut olduğu, …. örgütün mali işlerini şüpheli Mehmet Aksu’nun idare ettiği, bu nedenle şüphelinin örgütün mali işlerini idare eden yöneticisi olduğu tespit edilmiştir (İddianame sayfa 192).”
-
Davanın görüldüğü İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi E.2013/9, 16/1/2014 tarihli ara kararında başvurucu ve diğer tutuklu sanıkların tutukluluk durumunu değerlendirmiştir. Mahkeme kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular belirtildikten sonra tutuklama nedenleri olarak şu değerlendirmede bulunmuştur; “Sanıkların üzerine atılı birden fazla suçun bulunması, atılı suçların niteliği, keza sanıkların iddianamede anlatılan eylemlerinin, sübut bulması halinde bilgilerin niteliğine göre iddianamede belirtilen suçlamalara ek olarak TCK.'nun 329 ve 336. maddelerinde tanımlanan suçları da oluşturma ihtimalinin bulunduğu, bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda gerçek içtima kuralları uyarınca iddianamede belirtilen suçlamalara ek olarak sanıklar hakkında TCK.'nun 329 ve 336. maddelerinin de uygulanmasının ve dolayısıyla suçların sayı ve nitelik olarak vasfının tüm tutuklu sanıklar aleyhine değişme olasılığının bulunduğu, TCK.’nun 329/1 fıkrasında düzenlenen suçun alt sınırının 5 yıl, üst sınırının 10 yıl hapis cezası, TCK.'nun 329/2 fıkrasındaki suçun alt sınırın 10 yıl, üst sınırının 15 yıl hapis cezası, TCK.’nun 336/1 fıkrasındaki suçun alt sınırının 3 yıl, üst sınırının 5 yıl hapis cezası, TCK.'nun 336/2 fıkrasındaki suçun alt sınırın 10 yıl, üst sınırının 15 yıl hapis cezasını gerektirdiği.
Ele geçirilen gizlilik dereceli bilgi/belgeler hakkında Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrıntılı değerlendirme raporunun alınması zaruretinin olduğu ve bu amaçla merciinden düzenlenecek raporların beklenildiği, sanık B.Ö.’nın evinde ele geçirilen harici harddiskte bulunan pandora adlı veri tabanı ile sanıklarda ele geçirilen dijital materyaller üzerinde TÜBİTAK'tan kapsamlı bilirkişi raporunun istenildiği ve rapor dönüşünün beklendiği, hazırlanacak rapor neticelerinin beklenilmesinin yargılamanın gereği olduğu ve bu anlamda delillerin tam olarak toplanmamış olduğu,
Öte yandan iddia olunan suç örgütünün yapısı, işleyiş şekli, faaliyetleri ve etki alanı ile sanıkların konumları dikkate alındığında, serbest bırakılmaları durumunda hazırlanacak rapor ve değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde yapılmasını engelleme ihtimalinin bulunduğu, bu şekilde delilleri karartma ihtimalinin olduğu, bu bağlamda CMK 100/(2-b)/1 ve 2’de belirtilen tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tutukluluk tedbiri konusundaki yerleşik karar ve gerekçelerinde, kişinin adaletin işleyişine müdahale etme riski olan hallerde tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğinin belirtilmiş olduğu, dava dosyasında AİHM'in belirttiği bu kriter ve ölçütlerin yukarıda belirtildiği şekilde gerçekleştiği, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tutuklamanın bu aşamada ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacağı" gerekçesiyle başvurucu ve diğer tutukluların tutukluluk hallerinin devamına karar vermiştir.
-
Başvurucunun, 16/1/2014 tarihli tutukluluğun devamı kararına karşı yaptığı itiraz üzerine Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi 29/1/2014 tarih ve 2014/46 Değişik iş sayılı karar ile başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde, “… sanık Mehmet Aksu’nun örgüt yöneticisi sıfatıyla nitelikli suçlardan cezalandırılması talep edilmiş ise de; mevcut delil durumu itibariyle dosya kapsamından sanığın örgüt yöneticisi olarak kabul edilebileceğine dair şahsa ilişkin herhangi bir kayıt yada veriye ve veri intikaline rastlanılmamış olması değerlendirilerek …. sanıklar Mehmet Aksu ….’nin tutukluluk hallerinin devamı mağduriyetlerine neden olabileceğinden, tutuklamanın tedbir mahiyetine nazaran tutuklama tedbiri ile davaya devam ölçülü olmadığından bu sanıkların bihakkın tahliyelerine karar verilmesi gerekmiş, ancak bu sanıklar hakkında … adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmesi gerekmiştir. … Sanıklar Mehmet Aksu, … nin tutuklu kaldığı süreler gözetildiğinde, tutuklamanın tedbir mahiyetine nazaran eylemlere farklı maddelerin uygulanmasını gerektiren sevk maddelerine dönüşme ihtimali ile tutukluluk hallerinin devamı kararı ölçülü olmadığı gibi, bu aşamada sanıkların mağduriyetlerine yol açabilecektir…. Sanıkların toplanacak delillere müdahale etme risklerinin somut olarak bulunmaması, kaldı ki tutuklu sanıklara göre konumları itibariyle bu delilleri müdahale etme imkanı olabilecek tutuksuz yargılanan sanıkların da bulunması itibariyle, tutuklu yargılanan bu sanıkların ne şekilde delillere müdahale edebileceği de somut olarak belirtilmeden, İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesince (TMK.10.Maddesi İli Görevli) …. gerekçeleriyle tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi sanıklar Mehmet Aksu, … yönünden yerinde görülmemiştir.”
-
Başvurucu hakkındaki dava, İzmir 12. Ağır ceza Mahkemesinin 2013/19 esas sayılı dosyası üzerinde yürütülmeye başlanmış, ancak 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle TMK. 10. Maddesi ile görevli mahkemelerin görevlerinin son bulması üzerine İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiş olup, halen Mahkemenin 2014/100 esas sırasında derdesttir.
-
Başvurucu 15/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
-
İlgili Hukuk
-
26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanun’un 135. maddesi şöyledir:
“(1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”
-
Aynı Kanun’un 220. maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
….
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
….”
-
Aynı Kanun’un 327. maddesi şöyledir:
“(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuşsa müebbet hapis cezası verilir.”
-
4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
-
İNCELEME VE GEREKÇE
-
Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/11/2012 tarih ve 2012/637 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
-
Başvurucunun İddiaları
-
Başvurucu, hakkında icra edilen arama işlemleri sonucunda kendisi aleyhine herhangi bir delil elde edilmediğini, aynı soruşturma kapsamında tutuklu bulunan B.Ö. adlı kişi ile ilgili arama işlemleri sonucunda ele geçirilen bir takım belgeler kapsamında, Mehmet Aksu’nun bu belgelerden habersiz olduğunun kabulünün hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı gibi bir gerekçe ile tutukluluk halinin sürdürülmesinin 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırı olduğunu, dolayısıyla özgürlüğünün kısıtlanmasının yasal dayanaktan yoksun olduğu ileri sürerek tutukluluk haline son verilmesi talebinde bulunmuştur.
-
Değerlendirme
-
Başvurucunun şikayetlerinin kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı ve tutukluluk halinin devam ettirildiğine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı yönündeki iddiasının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutukluluk halinin sürdürülmesi yönündeki iddiasının ise Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
-
Tutuklamanın Kanuni Olmadığı İddiası
-
Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığını iddia etmiştir.
-
Adalet Bakanlığı görüşünde özetle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5.maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi çerçevesinde kişi, ancak hakkında isnat edilen suçu işlediğine dair inandırıcı deliller varsa tutuklanabileceği [Jecuis/Litvanya, no:34578/97, par. 50 ve Wloch/Polanya, no:27785/95, par.108], Sözleşme’nin 5.maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi ile getirilen inandırıcı delil (makul şüphe) bulunması şartının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının temel güvencesini teşkil ettiğini, inandırıcı delilden söz edebilmek için, söz konusu delillerin objektif bir gözlemciyi, kişinin isnat edilen suçu işlediğine ikna etmeye uygun yeterlilikte olması gerektiğini, bununla birlikte, makul olarak kabul edilebilecek durumların somut olayın kendine özgü koşullarının tamamına bağlı olduğunu [Fox, Chambell ve Hartley/Birleşik Krallık, 30/8/1990, par.32; O’hara/Birleşik Krallık, no.37555/97, par.34; Korkmaz ve diğerleri/Türkiye, no:35979/97, 21/3/2006, par.24; Süleyman Erdem/Türkiye, no:49574/99, 19/9/2006, par.37; ve Çelik ve Yıldız/Türkiye, no:51479/99, 10/11/2005, par.20], Sözleşme’nin 5.maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendine göre soruşturmanın konusu, suçu işlediğinden şüphelenilen kişi hakkındaki şüphelerin doğruluğunu kanıtlayacak veya ortadan kaldıracak delilleri toplayarak, bunlara göre soruşturmayı takipsizlik kararı veya dava açarak sonuçlandırmak olduğunu, dolayısıyla, şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak veya suç isnadına temel teşkil edecek olan olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini, bu nedenle Sözleşme’nin, inandırıcı delillerin, mutlaka kişinin yargılandığı anda toplanmış olması gerekliliğini öngörmediğini [Murray/Birleşik Krallık, 28/10/1994, par.55 ve yukarıda anılan Korkmaz ve diğerleri kararı, par.26], İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca suç örgütüne yönelik başlatılan soruşturma kapsamında, başvurucunun da dahil olduğu 357 şüpheli hakkında kamu davası açıldığı, iddianamede başvurucunun, beraber yargılandığı diğer sanıklar ile yaptığı telefon görüşmelerinin ayrıntılı olarak belirtildiği, böylece bu konuşmaların suçun işlendiğine dair delil olarak değerlendirildiğinin anlaşıldığı belirtmiştir.
-
Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvurucunun yakalandığı anda tutuklanmaya yeter hiçbir delilin olmamasının tutuklanmama için gerekçe oluşturacağını, organize suçlarla mücadele konusu olsa dahi hakkında suç şüphesi oluşturacak somut olgular olmayan kişinin hak ve özgürlüklerinin elinden alınmasının Sözleşme ve Anayasaya aykırılık teşkil edeceğini, başvurucu ile ilgili telefon görüşmelerinde iddianamede yer alan suçlama ile ilgili somut bir görüşme olmadığı, örgütün mali işlerini başvurucunun idare ettiği iddiasının soyut olduğu, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında başvurucu ile ilgili bireysel değerlendirme yapılmadığını, başvurucunun aleyhine bir delil olmamasının kararlarda değerlendirilmediğini, itiraz üzerine Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesinin aynı gerekçelerle bu defa aleyhine bilgi ve belge olmadığını belirterek tahliye ettiğini belirtmiştir.
-
6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
-
Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 43).
-
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır.
-
Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre, suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (AİHM kararları için bkz. Murray/ Birleşik Krallık, B.No. 14310/88, 28/10/1994, § 55; Talu/Türkiye (KE), B.No. 2118/10, 4/12/2012, § 25) (B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73).
-
Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması halinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste halinde belirtilmiştir.
-
Diğer yandan, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir. Aksinin kabulü bireysel başvurunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz (B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 49).
-
Somut olayda başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 9/5/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve 12/5/2009 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak ve devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etmek suçlarından tutuklanmıştır. Tutuklama gerekçesi ise “bu suçların niteliği, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz tamamen toplanmamış olması, delilleri yok etme, gizleme ile kaçma hususunda kuvvetli ve ciddi şüphe olması ve atılı suçların kanunda öngörülen ceza miktarları dikkate alınarak” şeklinde ifade edilmiştir (Bkz.§ 9).
-
Başsavcılık, 6/1/2013 tarihinde iddianameyle dava açmıştır (Bkz.§ 14). İddianamede, başvurucunun, yargılama konusu suç örgütünün mali yöneticisi olduğu, örgüt lideri B.Ö.’nın kanun dışı işlerini bizzat takip ettiği belirtilmiş, B.Ö.’nın oğlunun öldürülmesi olayını yargılayan mahkemeyi etkileme ve B.Ö.’nın evinin bahçesine kaçak yapı yapması nedeniyle zabıta görevlilerine rüşvet verme iddialarına ilişkin telefon görüşmelerine yer verilmiştir (Bkz.§ 15).
-
Bu durumda başvurucunun, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında mahkemelerin bu konudaki hukuki yetki ve görevleri çerçevesinde kararlarını verdikleri anlaşılmaktadır. Başvuru kapsamında bunun aksini ifade eden bir husus da yer almamaktadır. Tutukluluğun devamına dair kararların ilgili ve yeterli olup olmadığı meselesinin ise tutukluluğun makul olup olmadığının incelenmesi sırasında ele alınması gerekir.
-
Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
-
Başvurucu kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutukluluk durumunun sürdürülmesinden şikâyet etmiştir.
-
Başvurucunun anılan şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyete ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
-
Adalet Bakanlığının görüşü ve başvurucunun beyanları yukarıda belirtilmiştir. (Bkz. § 28-29)
-
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
-
Bu hükümle, bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına alınmıştır.
-
Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasanın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61- 62).
-
Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
-
Diğer taraftan özgürlük hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye Taraf Devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 69).
-
Ayrıca hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).
-
Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
-
Somut olayda başvurucu 9/5/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve 12/5/2012 tarihinde tutuklanmıştır. Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi 29/1/2014 tarih ve 2014/46 Değişik iş sayılı karar ile başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutukluluk süresi 1 yıl 8 ay 20 gündür.
-
Başvurucu, dava dosyası kapsamında, toplam 357 kişi ile birlikte suç işlemek için örgüt kurmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme ve devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme suçlarından yargılanmaktadır.
-
Başvurucu hakkında isnat olunan suçların ağırlığı, dosya kapsamında yargılanan sanık sayısı, isnat olunan suçlar için Kanun’da belirlenen ceza miktarları, davanın karmaşık nitelikte olması, yargılama sürecinin özenli yürütülmediğine dair bir iddia bulunmadığı gibi başvuru dosyasında bunu gösteren bir bilginin olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 1 yıl 8 ay 20 günlük tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, toplam tutukluluk süresi de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
-
Açıklanan nedenlerle, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutukluluk halinin devam ettirildiği yönündeki iddia ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
-
Üye Hicabi DURSUN bu görüşe katılmamıştır.
-
HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
Başvurunun,
-
Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı iddiası ile ilgili olarak “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
-
Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutukluluk halinin devam ettirildiği iddiası ile ilgili olarak KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
-
Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutukluluk halinin devam ettirildiği iddiası ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE, üye Hicabi DURSUN'un karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
-
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,
5/11/2014 tarihinde karar verildi.
Başkan
Serruh KALELİ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
-
Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
-
Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.
-
Somut olayda başvurucunun tahliye talepleri yargılama sürecinde, atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma, delilleri karartma olasılıkları, sanıklara verilmesi muhtemel ceza miktarları gözetilerek reddedilmiştir. Bu kapsamda yargılama sürecinde başvurucunun kaçma ve delilleri karartma olasılığı somut bir olgu veya durumla ilişkilendirilmeksizin tutukluluğun devamına gerekçe olarak kararlarda yer almıştır.
-
Başvurucunun tutuklanma nedeni ve hakkında kamu davasının açılma nedeni esas olarak, tamamıyla iletişimin tespiti kapsamındaki görüşme kayıtlarında yer alan bilgi ve belgelere dayanmaktadır. Oysa iddianamede başvurucuya isnat edilen eylemlerin “rüşvet ” ve “mahkemeyi etkilemeye teşebbüs” suçları kapsamında olduğu, buna karşın tutuklamanın “devletin güvenliğine ait gizli belgeleri temin etme” ve “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçları kapsamında yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, iddianamedeki anlatılan olaylarla tutuklama nedenleri arasında doğrudan bir bağlantı kurulamamaktadır. Tüm bu hususlar birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı bakımından gerekçe olarak kararlarda yer alan “delillerin karartılması olasılığı” ve “kaçma şüphesi” de “ilgili” ve “yeterli” değildir.
-
Mahkemece verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamını haklı gösterecek yeterlikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. 1 yıl 8 ay 20 gün süren tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin “ilgili” ve “yeterli” olduğu söylenemez. Bu çerçevede başvurucunun ilk derece mahkemesi önündeki yargılaması devam ederken tutuklu bulunduğu süre makul olarak değerlendirilemez.
6. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında belirtilen haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Üye
Hicabi DURSUN
Dostları ilə paylaş: |