Bu söz konusu yasalar -hem bankacılık hem sosyal güvenlik- uzun süredir, hem kamuoyunun gündeminde hem de Meclisimizin gündeminde. Sosyal güvenlikle ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bir beyaz kitap yayını var, geçen sene yazın çıkardılar. Yaklaşık bir senedir kamuoyuna sunulan ve temel özellikleri kamuoyunda açıkça tartışılan bir yasa ve şu anda da Meclisimizin gündeminde. Hem bankacılık olsun hem de sosyal güvenlikle ilgili yasamız olsun… Aslında, bunlar, yıllardır konuşulan; ama, bir türlü yapılamayan, gerçekleştirilemeyen reformlar. Aslında, bu tarihî adımların bu Meclis tarafından atılıyor olması çok sevindirici ve onur verici ve biz, her zaman, hep doğru olduğuna inandığımız adımları atıyoruz ve Türkiye için temel nitelikteki bu reformları da ne kadar erken yaparsak, Türkiye’nin o kadar faydasına olacağını düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Başkan, buyurun efendim.
BDDK BAŞKANI TEVFİK BİLGİN - Sayın Başkan, Avrupa Birliğiyle uyum anlamında, bu kanunun hazırlanmasında özellikle dikkate alınan hususlar, bizde de bir anlamda eleştirilmişti devamlı; Avrupa Birliği direktifleridir, Basell ilkeleridir, bu uluslararası bankacılık ilkeleridir... Büyük oranda, özellikle canlı bankalarla ilgili hükümlerde, oranlar, rasyolar ve uygulama, şeffaflık, hesap verilebilirlik anlamında uygulanmaya çalışılmıştır. Bizim de, Sayın Bakanımız Abdüllatif Beyle katıldığımız Uyum Komisyonu toplantısında iki konuda itiraz vardı. Birinci konu, Fonun mevcutlarını yetmemesi halinde Merkez Bankası tarafından Fona avans verilmesi durumu ve ikinci konu olarak da, TMSF’nin Kamu İhale Kanununa tabi olmaması konusuydu. İki konuda Avrupa Birliğinin itirazı vardı. Birinci konuda Sayın Bakanımızın görüşü bunun düzenlenebileceği şeklinde; yani, avans verip vermeme konusunun kanundan dizaynının Avrupa Birliğinin istediği şekilde uyumlaştırılabileceği şeklindeydi; ama, TMSF’nin kesinlikle Kamu İhale Kanununa tabi olmaması gerektiği üzerinde ısrarla durmuştu. O komisyon toplantısından ve tutanaklardan hatırladığımız bunlar.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Ertürk, buyurun.
TMSF BAŞKANI AHMET ERTÜRK – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce Sivas Demir-Çelikle ilgili soruya cevap vermek isterim. Kamuoyunun yakından bildiği gibi, Sivas Demir-Çelik üzerinde TMSF’nin hacizleri var. Bu hacizler dolayısıyla, satış işlemlerini tekemmül ettirmek için gerekli çalışmalar yapılmıştır. O çalışmaların, yine, muhtelif aşamalarında, değere itiraz gibi ya da başka borçluların kullandığı diğer enstrümanlar kullanıldığı için, zaman zaman gecikmeler olmuştur; ancak, benim, arkadaşlardan son aldığım bilgilere göre, yakında satış yapılabilir hale gelecektir.
Avrupa Birliğine uyum konusunda Sayın Tevfik Bey bilgi verdi; ama, ben, bu arada, Fonun diğer maddelerinin, çok özel durumları içerdiği için, orada Avrupa Birliğine uyumun gözetilmediğini söyleyebilirim. Tevfik Beyin bahsettiği iki konuda, zaten, birisinde belli bir yaklaşım sağlanabilir, diğerinde ise, Fonun İhale Kanununa tabi olmaması konusu bizim de görüşümüzdür.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ben Sayın Bakana sorduğum bir sorunun yanıtını alamadım. Sorum şuydu: Kamu bankalarının özelleştirilmesi, daha doğrusu, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması ve özelleştirilmesi şeklinde hükümetin uygulamaya koyduğu program yürüyor. Daha doğrusu, önceki hükümetin koyduğu programı bu hükümet de sahiplendi ve program, aynı ilkeler, esaslar doğrultusunda devam ediyor. Bu bankalar özelleştirildiğinde, kamu mevduatının Ziraat Bankasına yatırılması şeklinde Ziraat Bankasına tanınmış olan imtiyazın doğal olarak sona ermiş olması gerekir eğer bu özelleştirme gerçekleşirse; çünkü, artık, özel bir bankaya resmî mevduatın bedelsiz yatırılması şeklinde bir şey olamaz. Bir kere, öğrenmek istediğim, böyle bir ilke kararınız var mı yok mu; yani, bunun esasları, daha doğrusu, hiç buna da girmeden, kamu bankasının özelleştirilmesine ilişkin hususlar daha sonra kamuoyuna açıklanacaktır. Burası Plan ve Bütçe Komisyonu, burada bilgi almak istiyoruz. Bunu; yani, en azından, bu konudaki ilkeleri, düşünceleri, Sayın Bakanın, ilgili Bakanın ağzından duyamıyorsak, doğrusu, bunu ilginç buluyorum.
Ayrıca, Sayın Bakanın bu yönde “daha sonra açıklanacaktır” şeklindeki açıklamalarının da sonrasının gelmediğini ben biliyorum. Örneğin, benim sormuş olduğum bütçe görüşmelerindeki birçok sorunun cevabını, henüz, Sayın Bakan vermemiştir. Bir soru önergemin cevabını, Sayın Bakan, aşağı yukarı iki yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen neredeyse, vermemiştir, verme niyetini de görmüyorum; ama, Sayın Bakanın, tabiî ki, sorulara cevap vermemesinin… Zamana güvenilerek unutulacağını da kendileri düşünmesinler; yani, insan hafızası zayıftır, unutulur şeklinde de düşünmesinler. Soruların cevabı verilmiyorsa, verilmeyişinin bir nedeni vardır tabiî ki; verilemeyen cevaplar var demek ki. Şimdi, ben öğrenmek istiyorum. Resmî mevduat Ziraat Bankasına yatırılacak mı eğer Ziraat Bankasını özelleştirecekseniz; ne yapacaksınız o konuda? Bu konuda çok açık ve net cevap istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Bu konudaki kararlar kesinleştirildikten sonra kamuoyuna gerekli açıklamalar yapılacak.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, şunu da söylemeyi unuttum, müsaade eder misiniz?
Yani, ayrıca “bu yasa reform mudur” falan diye bir şey sormadık biz. Sayın Bakanın şablon cümleleri var; işte “kararlılıkla gidiyoruz, reformları kararlılıkla yapıyoruz, bu Parlamentoya bu reformlar nasip oluyor, kısmet oluyor” gibi, bildiğimiz, klasik, ezberlediğimiz cümlelerini tekrar ediyor. Etsinler; kendi üslubudur, bir şey demeyeceğim. Yani, bu nasıl reform ki, yapılanlara güvenemeyip de sistemde hâlâ bankaların Fona devri yönünde bir kapıyı açık bırakıyorsunuz? Yani, yapılanlara güvenmiyorsunuz, bankacılık sistemine güvenmiyorsunuz, bir tepki düzenlemelerini de, burada, reform olarak savunuyorsunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Maddeyle ilgili bir önerge var; önergeyi okutuyorum:
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığına
Bankacılık Kanun Tasarısının 153 üncü maddesinde geçen “beşbin güne kadar” ifadesinin “beşyüz gün” olarak değiştirilmesi hususunu arz ederiz.
Halil Aydoğan
Afyonkarahisar
|
Fazıl Karaman
İzmir
|
Mustafa Elitaş
Kayseri
|
Osman Seyfi
Nevşehir
|
BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
Yapılan değişiklik çerçevesinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
154 üncü maddeyi okutuyorum:
(Madde 154 okundu)
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakana bir soru sordum ve yanıt bekledim. Vakıflar Bankası İstanbul Eminönü’ndeki Şubede İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve şirketlerinin off-shore hesabının incelenip incelenmeyeceğini sordum; açık ve net yanıt bekliyorum. Bu konu incelenecektir veya incelenmeyecektir. Bunun bir görelim. Önce bu sorunun yanıtını bekliyorum.
İkincisi, Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, yani, sorularımız da maddeyle ilgili olursa, şüphesiz…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bankacılık yasasını görüşüyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Anlıyoruz Bankacılık Yasasını; ama…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bankacılık yasasını görüştüğümüze göre…
BAŞKAN – Maddeyle bağlantılı sorular olursa…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Maddeyle bağlantılı bu sorular; çünkü, ceza maddelerini görüşüyoruz. Dolayısıyla, benim anlattığım konu da çok önemli; çünkü, banka yönetimlerine atanacak kişilerin temiz olması lazım. Yöneticilerin, üst düzey yöneticilerin temiz olması lazım; eğer, geçmişte olduğu gibi, benim adamımı banka yönetimine getireyim, benim adamım yönetsin, benim adamım benim ayıplarımı örter, en iyi o örter mantığıyla giderse, bu Bankacılık Yasasını biz boşuna çıkarıyoruz.
Sayın Bakan tarihî adımlar atmaktan söz etti. Ben merak ediyorum, bu yasanın neresi tarihî adım; neresi tarihî adım? Bu yasa, IMF’nin talebiyle, takvim verilmiş, bu takvime kadar çıkarılacak diye talimat verilmiş, hükümet de aynen o talimata uyuyor, buraya getirmiş, bizi de çalıştırıyor. Bu Parlamentoya, Ulusal Kurtuluş Savaşını veren bu Parlamentoya IMF’nin gölgesi düşmüştür. O gölgenin bu Parlamentodaki temsilcisi de AKP Hükümetidir.
Sayın Bakan, siz, Türkiye Cumhuriyetinin hükümeti olmaktan çok IMF’nin buradaki temsilcisi konumundasınız. Her şeyi “IMF böyle istiyor” diye anlatmıyor musunuz; her ortamda bunu söylemiyor musunuz, gazetelere böyle demeç vermiyor musunuz? Yapıyorsunuz. Buraya da gelmişsiniz, tarihî adımdan söz ediyorsunuz. Tarihî adım değil. Doğrudur; yani, IMF açısından tarihî adımlar atıyorsunuz, IMF’nin her dediğini yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, soru soruyordunuz; lütfen…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Madde hakkında konuşuyorum Sayın Başkan, daha sorulara geleceğim.
Bir bankanın, Ziraat Bankasının, elinde olmadan, aynı İmar Bankasında olduğu gibi, devlet tahvili sattı mı satmadı mı? Bu konuda rapor yazıldı mı yazılmadı mı? Ne yaptınız bu konuda? Bu konudaki rapor Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi; istememe rağmen verilmiyor bir rapor. Bir milletvekiline verilmiyor, düşünün değerli milletvekilleri. Ben biliyorum tabiî, İktidar Partisi milletvekilleri bunu merak etmezler; çünkü, bazı ayıpların ortaya çıkmasını istemezler; ama, bu rapor, İstanbul’da bir Ziraat Bankası şubesinde yazıldı, aynı İmar Bankasındaki olayın benzeri gibi. Bu olaydan Sayın Bakanın bilgisi var mı yok mu?
Bürokratken, Parlamentoda sayın bakan bir yasayı görüşüyordu. Sayın Ahmet Kurtcebe Alptemoçin Maliye Bakanıydı. Sayın Cafer Tayyar Sadıklar bir önerge vermişti ve bu önerge ve bu önerge, gayet makul bir önergeydi. Sayın bakan bana uzattı, “buna bir bakar mısın Kemal” dedi. Baktım “makul bir önerge” dedim; ama, önerge iktidar kanadından gelmediği için reddedilmişti. Bunun üzerine Sayın Cafer Tayyar Sadıklar’ın tepkisi şu oldu: “Nedir bu böyle ya? 19 Mayıs hareketleri gibi, bakan el kaldırıyor herkes el kaldırıyor, bakan el indirince herkes de indiriyor. Burada yasa yapılmıyor” dedi.
Şimdi, bu Parlamentonun, Sayın Cafer Tayyar Sadıklar’ın gösterdiği tepkinin dışında bir tepki gösterdiğine acaba inanıyor musunuz? Bu yasaların neler getirip neler götürdüğünü acaba bu Parlamentoda kaç milletvekili biliyor? Kaç milletvekili, bu konularla ilgili, ya şu doğrudur veya şu yanlıştır diyebiliyor? Biz burada yasa yapıyoruz. Acaba hangi ülkenin parlamentosunda bu şekilde bir yasa yapılıyor, bir yasa parlamentodan geçiyor?
Sayın Başkan diyor ki: “Efendim, biz bu şekilde çok yasa değiştirdik, Parlamento sabahlara kadar çalışmış…” Doğrudur; ama, biz, çalışmamızı, bu Parlamentonun özgür iradesiyle yapmıyoruz, IMF’nin iradesiyle yapıyoruz; bizim kanımıza dokunan bu. IMF istedi diye sabaha kadar çalışıyoruz.
Bakın şimdi telefon gelsin Sayın Bakana, “ya, boşverin, daha sonra da yasalaşabilir” dese, Sayın Bakanı burada göremezsiniz; derhal terk eder. Böyle bir yasalaşma, böyle bir çalışma mantığı olabilir mi?! Hangi parlamentoda olabilir?! Ancak sömürge parlamentolarında olabilir.
Sayın Bakana bir soru daha sorayım: Hazine tek hesabını çıkardınız Sayın Bakan. TOKİ’nin hesapları niçin özel bir finans kurumunun hesabında, hiç bunu merak ettiniz mi acaba? Kendi çıkardıklarınıza sizin bürokratlarınız uymuyor; ama, o bürokratlar bazıları tarafından getirildiği için, o bürokratlara bir şey söylemeye sizin Bakan olarak gücünüz yetmiyor. Söylüyoruz size; buyurun, TOKİ’nin hesapları niçin özel bir finans kurumunda tutuluyor? Daha ayıp olanı ise, orada biriken faizler o özel firmaların hesaplarına gidiyor. Ha, merak ediyorsanız, KİT Komisyonunun raporlarına bakın, orada hepsi yazılı.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, madde “Düzeltici, iyileştirici ve kısıtlayıcı önlemleri almamak” başlığı altında bir düzenleme yapıyor. Tasarının 69, 70 ve 71 inci maddelerine göre kurul veya kurumca alınması istenen önlemleri almayan bankalar hakkında uygulanacak cezaları düzenliyor. 69, 70 ve 71 inci maddeleri daha önce inceledik, tartıştık, değerlendirdik. Bir banka hakkında hangi hallerde düzeltici önlem istenir, hangi hallerde iyileştirici önlemleri alması istenir veya hangi hallerde banka hakkında kısıtlayıcı önlemler alınır, bütün bunları tek tek tartıştık. Tabiî ki, bu önlemler, piyasada oluşan, ekonomide oluşan, ekonominin makro dengelerini bozacak şekilde ortaya çıkan risklere yönelik maddeler değil; bunlar, bir bankanın ekonominin normal seyrinde işlemesi halinde ortaya çıkabilecek olan çeşitli durumlar dolayısıyla alınacak olan önlemleri düzenliyor; ama, ekonomide oluşan bir sistemik risk halinde bu bankalardan hangi önlemleri alması istenecek, onların maddeleri değil aslında bunlar; ama, bir sistemik riski eğer hükümet veya ilgili otoriteler fark edememişse, o esnada bu bankalardan bu önlemleri almasını istemek ne kadar doğru olur?
Şuraya gelmek istiyorum: 2001 krizini yaşadık ve krizden sonra, öncekilerle birlikte toplam 22 banka fona devredildi. Fon, halen, bu bankaların tasfiyesiyle uğraşıyor, kamunun oradaki varlığını, alacağını tahsil etmeye, varlıkları nakde dönüştürmeye çalışıyor. Peki, ekonomide neden risk oluşur; eğer ekonomide uyguladığınız program doğru değilse, uyguladığınız programın dayandığı esaslar sağlam değilse, ekonomide riskler oluşur.
Neydi o zaman ekonominin en büyük riski; 2000 Kasımında likidite krizi yaşandı, yine o yıl cari açık tehlikesi vardı ve bu yıla geldiğimizde, yine cari açık tehlikesini konuşuyoruz. Geçen yıl yüzde 5,2’ye ulaştı, bu yıl 10,6 milyar dolar olarak ifade edilen yıl sonu cari açık hedefi daha yılın ilk dört ayında revize edildi, ilk dört aylık gerçekleşme 8,9 milyar dolardır.
Ben şimdi merak ediyorum, ilk dört ayda revize edilen cari açık hedefi kaça revize edilmiştir, rakam kaçtır ve yıl sonuna kadar bu hedefi kaç kere daha revize edeceksiniz? 2003 ve 2004 yılında, birisinde cari açık hedefi, yıl başında ilan edilen hedefe göre birisinde yüzde 100 oranında. Zannediyorum, 2003’te yüzde 120 oranında, 2004’te yüzde 100 oranında ya da tersi. Hedef şaştı. Yani, öyle bir program ilan ediyor ki hükümetimiz, cari açık hedefi yüzde 100 oranında veya yüzde 120 oranında şaşıyor. Ondan sonra, işte, biz makro hedefleri tutturduk, enflasyon düştü, büyüme var, borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı azalıyor şeklindeki üç dört tane göstergeye yüzeysel olarak sığınarak her şeyin iyi gittiğini sanıyoruz. Hükümetimiz öyle sanıyor. Öyle değil. Hükümetimiz, olayın sadece bir bölümünü, fotoğrafın sadece bir bölümünü gösteriyor topluma, diğer bölümünü göstermiyor, riskleri göstermiyor. Risklerin hükümet farkında değil, Sayın Bakan risklerin farkında değil. Küreselleşme ve piyasa ekonomisi her şeyi çözer felsefesiyle, düşüncesiyle, klasik şablon cümlelerle işlerin iyi gittiğini zannediyor. Ben merak ediyorum, hükümet cari açık hedefini şu an kaça revize etmiştir ve yıl sonuna kadar kaç kez daha revize etmeyi düşünmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar, değerli bürokratlar; tabiî, gece, esasen öbür güne döndük; yani, yarınki günü yaşıyoruz veya bugünü yaşıyoruz.
Ben, şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partili değerli arkadaşlarımızın bu yasa ve benzeri yasalarda, bu komisyonda, diğer komisyonlarda, Genel Kurulda çok ciddî katkıları olduğunu, Sayın Kumkumoğlu arkadaşımızın, birçok arkadaşımızın, altkomisyonda, hakikaten, özveriyle,çalıştığını burada defaatle ifade ettik. Şahsen ben kendilerine de bu anlamda kişisel olarak müteşekkir olduğumu ifade edeyim. Ancak, burada, çok ağır, eski tabirle “tahammül fersa” diyebileceğimiz hakaretlere, hem hükümet hem de hükümet cenahı olarak, AK Partili milletvekilleri olarak maruz kaldık. Ben arkadaşlarımın yorgunluktan dolayı böyle bir tepki gösteriyor olmasına da saygı duyarım. Usul açısından birkısım hatalar da olabilir; ama, bendeniz, şurada, şu Komisyonda, değerli Grup Başkanvekiliniz Ali Topuz Beyin şurada bulunduğu bir zeminde, 36 saat, hiç aralıksız, burada tartışmaların yaşandığını ve gece uykusuz sabahladığımızı, çok önemli… Hatta biz, 55 inci hükümete, bu yasayı çıkarmak ve erken seçime gitmek şartıyla destek verdik. Bu yasa mutlaka böyle çıkmalıdır diye sabahlara kadar nöbet tuttuğumuzu, ertesi gün akşamlara kadar nöbet tuttuğumuzu da biliyorum. Dolayısıyla, içeriden veya dışarıdan, o günkü hükümetlere, şu veya bu yasayı… İsterseniz, ismini de söyleyebilirim; Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasası. Ve bu hükümete desteğimizin yegâne sebebi de budur. O gün diyen arkadaşlarımıza saygı da duyuyorum; bu bir kanaat meselesi; bu yasa çıkmalıdır diye düşünüyorlardı
Değerli arkadaşları, bu yasayı, o günkü Cumhuriyet Halk Partisine ve hükümetin ortaklarına “çıkarın” diye kimse dayatmadı; bu bir irade meselesiydi. Yani, biz de bunu IMF yerine bir başkaları dayattı demek durumunda da değiliz; o gün böyle istendi; bir yerler istemiş de olabilir, istememiş de olabilir.
Arkadaşlar, kabul etmek lazım, hakikaten, hepimiz yorulduk; yani, son günlerde ciddî bir performans sergilemek zorunda kaldık. Son günlerde yığılan yasaları hep beraber görüyoruz; ama, bir anlamda zamanla yarışılıyor. Mümkündü, belki bir karar alabilirdi Parlamento, 15 Temmuza kadar bu çalışma uzatılabilirdi de; ama, neticede, bir taraftan haklı olarak sizin kongreleriniz de başladı, bir an önce de yaz tatiline girelim. İlk defa, Meclis, 1 Temmuzda… Malumunuz, Meclis 1 Temmuzda tatile girmek zorunda değil Anayasaya göre; ama, 1 Ekimde açılmak zorunda; yani, tarih olarak, bir kere, 1 Ekimde açılmak zorunda. Tabiatıyla, bunu geriye almak da mümkün. Son senelerde, hep tarihinde, normalde bilinen 1 Temmuz-1 Ekim arası tatile de girilmemiş, böyle bir düzenli Meclis kapama açma dönemi olmamış; ama, bu sene ilk defa, böyle, zamanında bir tatile girelim dendi. Buna, muhalefetin de muvafakatı oldu; ama, bu yasalar da, kabul buyurunuz ki, altkomisyonlarda çok geniş tartışıldı. Zamanı, elbette, çok iyi kullanamamış da olabiliriz bütün bu zeminlerde; fakat, bugünkü buradaki çalışmayı yarınki muhtemel grup kararlarınızın bir gerekçesi olarak tartışmaya açar, buradaki, şu komisyondaki fevkalade mehabetli, saygın oturum anlayışını gölgeleyecek tarzda ve son günlerde kulaklarımızda kalabilecek bu olumsuz söylemlerle hiçbir arkadaşımızın diğer arkadaşın hafızasında böyle bir aksiseda bırakmasını da, doğrusu, hoş karşılamak mümkün değil.
Dolayısıyla, ben, arkadaşlarımın… Yani, obstrüksiyon hakkınızdır, engelleme hakkınızdır; burada da yapabilirsiniz bunu, Genel Kurulda da yapabilirsiniz; ama, bakınız, burada maddelerin ruhuna dönük değil… Ben, Sayın Kılıçdaroğlu’ndan, şu soruyu, şurada tekrar ettiği soruları eğer arka arkaya getirilse, zannediyorum ki, işte, o demin söylediği kendilerinin topladığı imzaların yarısı kadar bir metin de o sıraladığı sorulardan meydana gelir. Yani, aynı soruları tekrar tekrar kullanmış olmanın -evet verilebilir cevabı, uygun zamanda verilir, ayrı bir konu ama- hepsinin bir zaman itlafı ve hakikaten, sabrımızın da istismarına konu olabilecek anlamda bir zaman tüketimi nedeni olduğun görmek lazım.
Ben, burada, karşılıklı grupların, arkadaşların, daha saygın bir zeminde, bu komisyonun da kişiliğine, kimliğine, onuruna yakışır… Her iki grupta da çok değerli arkadaşlar olarak burada günlerce özveriyle çalışılıyor. Dolayısıyla, buna gölge düşürecek anlamda bir değerlendirmenin yapılmasını, doğrusu, sağlıklı bulmuyorum. Kaldı ki “geçmişte böyle bir şey yoktu” demek çok yanlış arkadaşlar. Malumlarınız, normal yıllık bütçe müzakerelerinde de çalışıyor. Komisyonlar Genel Kurulun saatlerine endeksli çalışmaz, bunu hep bilirsiniz. Bazı komisyon vardır, Ankara dışında çalışır. KİT Komisyonu, gider, İstanbul’da, filan yerde, falan yerde çalışır. Genel Kurul, genellikle öğleden sonradır, diğer komisyonlar hep o saatlerden önce çalışır. Muhtemeldir ki, geceye sarkabilir. Geçmiş hükümetlerde bunun sayısız örnekleri var ve en basit örneğini söylediğim, biz, 36 saat uykusuz ve aralıksız, şurada komisyon çalışması yaptık değerli arkadaşlarım ve içinizden çok değerli arkadaşlar bugün halen Parlamento içerisinde.
Dolayısıyla, böyle, birbirimizi kırıcı, rencide edici; yani, bakın, işte, ben sözü kullandım -işte, yani, bazı amiyane tabirleri var, onları kullanmak istemiyorum- işte, nasıl gölü attım gibi, böyle bir şeyleri yakalamanın sevdasında olmaya gerek yok. Millet zaten takdir ediyor. Vakti gelince de takdir edecek bunu, hiç tereddüdünüz olmasın. Bu salonlar, bu sandalyeler çok insanları geldi geçirdi, bizleri de geçirecek, bizleri de mutlaka geçirecek; ama, burada, birbirini rencide ederek değil, katkı sağlayabilecekse katkı sağlayalım ve zamana oynamayalım arkadaşlar. Zamanı da sağlıklı kullanırsak, inşallah, umuyorum ki, maddeleri de kısa bir şekilde burada ikmal etmiş oluruz müzakereleriyle, önergelerimizle.
Ben, böyle bir zaman itilafına vesile olduğum için özür diliyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Seyfi.
OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Gerçekten, biz, söz alıp da, zamanı israf etmek istemiyorduk. Her ne kadar hukukta sükut ikrardan gelir anlaşılmazsa da, genelde, toplumumuzda, sükut ikrardan gelir diye bir anlayış vardır. Gerçekten hiç hak etmediğimiz sözlere muhatap olduk. Bu sözlerin üzdüğünü sözümün başında ifade etmek isterim. Buna sebep olan da, herhalde, eğer çalışma kararı almasaydık… Şurada aşağı yukarı bir aydır altkomisyonda, gerçekten, şu kanunla ilgili, kelimelerine kadar, cümlelerine kadar, noktasına virgülüne kadar aramızda güzel tartışmalar oldu ve en sonunda da, hep maddelerde, büyük bir ekseriyetle, bazı arkadaşlarımızın itirazları olmakla beraber, bir anlayış birliği sağlandı.
Ben şunu ifade edeyim ki, şu Parlamento hayatında, bu kadar katılımcı, ilgili kuruluşların görüşlerini, kanaatlerini alarak ve onlara sonsuz derecede söz vererek yapılan bir kanun tasarısını veya teklifini de hatırlamıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kanunun içerisine, burada söylenilen söz “IMF verdi, IMF’nin iradesi Meclisin iradesine yansıyor, üstün geliyor” manasına gelen sözler sarf ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, halkın iradesine dayanan bir Parlamento var. Bu Parlamentonun güvenine dayanan bir hükümet var. Elbette, her hükümetin, uluslararası, milletlerarası anlaşmaları da olabilir ve bu anlaşmalar da Meclisin onayına da gelebilir. Kaldı ki, buradaki, önümüzdeki tasarı da bunlardan da değildir. Kanunun mahiyetine, içerisine, içeriğine baktığımız zaman, bu kanun ne getiriyor, IMF’ye ne veriyor, dışarıya ne veriyor? Aksine, hepimizin şikâyetçi olduğu ve şunu söyleyeyim ki, her iki partinin de buraya gelmesine sebep olan yolsuzlukların, bazılarının kursağına girmiş, milletin, yetimin hakkını almak için azamî hükümleri getiriyor ve şu kanunu özetlediğimiz zaman, şu tasarıyı özetlediğimiz zaman sonuç ne çıkıyor; şimdiden sonra yolsuzluklara, hortumculuklara meydan vermeyecek önleyici hükümler alalım ve bundan önceki olan fakirin, fukaranın, yetimin hakkını alanlardan da elimizin yettiği kadar, kolumuzun yettiği kadar bir hukukî çerçeve içerisinde bu milletin hakkını alalım, almak için özetleyebileceğimiz bir kanun tasarısıyla, teklifiyle karşı karşıyayız. Şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın, muhalefetteki arkadaşlarımızın da şüphesi olmasın ki, millî iradenin temsilinde, Türk Milletinin menfaatlerinin temsilinde en az sizler kadar da bizlerin hasiyeti olduğundan, rica ediyorum, istirham ediyorum, herhangi bir kuşkunuz olmasın. Bu duygu ve düşüncelerle de, gerçekten rencide olduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Dostları ilə paylaş: |