İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.28
BAŞKAN: Sait AÇBA (Afyonkarahisar)
BAŞKANVEKİLİ: Mehmet Altan KARAPAŞAOĞLU (Bursa)
SÖZCÜ: Sabahattin YILDIZ (Muş)
KÂTİP: Mehmet SEKMEN (İstanbul)
-----0----
BAŞKAN – Komisyonumuzun değerli üyeleri, Değerli Bakan, 63 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum:
(Madde 1 okundu)
BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1 inci madde üzerinde konuşurken ben tasarının adını değerlendirmek istiyorum. Amaç maddesine baktığımızda “bu Kanunun amacı, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanmasına, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasına, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir” hükmü yer almaktadır.
Yürüklükteki 4389 sayılı Yasaya baktığımızda, bu sözünü ettiğim amaç hükmü orada şu şekilde yer alıyor: “Bu Kanunun amacı, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak, malî piyasalarda güven ve istikrarı ve ekonomik kalkınmamın gereklerini de dikkate alarak kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere, bankaların kuruluş, yönetim, çalışma, devir, birleşme, tasfiye ve denetlenmelerine ilişkin esasları düzenlemektir.” Biri finansal piyasalardan söz ederken, öbürü malî piyasalardan söz ediyor.
Tasarının kapsamına baktığımızda da, finansal holding şirketleri adı altında da yeni bir tanımın bu tasarıyla sisteme monte edildiğini görüyoruz. Bu çerçevede, tasarının adının “finansal hizmetler kanunu tasarısı” olmasının daha uygun olduğunu düşünüyorum. Esasen, BDDK da böyle düşünmüş; ama, Hükümet bunu daha farklı değerlendirmiş ve Bankacılık Kanunu Tasarısı demiş tasarının adına. Ben, bu ismin “finansal hizmetler kanunu tasarısı” olmasının bunun için daha uygun olduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Kumkumoğlu, buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Amaç maddesi “bu Kanunun amacı, finansal piyasalarda güven ve istikrarı sağlanmak, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek” diye kanunun amacını açıklıyor. Şimdi, bunların, bu söylenen işlevlerin ve amaçlanan sunuşların böyle bir düzenlemeyle, böyle bir tasarıyla gerçekleştirilebilmesi için bir defa, bir iç tutarlılığının olması gerekir.
Şimdi bakalım: Güven ve istikrarı sağlamak, hak ve menfaatların korunmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek. Sayın Bakan, sadece bir maddeden bakalım. Bu yasal düzenlemeye göre, burada konulmuş hiçbir ölçüsü olmadan, bankaların bir kısmının batması halinde, Allah göstermesin, öyle bir sonuç ortaya çıkması halinde, bir kısmı tasfiye edilecek, bir kısmı Fona devredilecek. Sayın Bakan, bu yasal düzenleme içerisinde hangi bankanın Fona devredileceğine, hangi bankanın tasfiye edileceğine ilişkin, tasarruf sahiplerinin önceden bilgi sahibi olarak hak ve menfaatlarının doğru biçimde korunabilmesi için hangi ölçü var, hangi ölçüyü koymuşsunuz? Yani, bankaların pozisyonu şuysa, şu şu şu şartlar yerine gelmişse, bu banka tasfiye edilir, şu şu şu şartlar eğer gerçekleşmemişse bu banka Fona devredilir diye burada en küçük bir ölçü konulmuş mu? Böyle bir belirsizlik içinde ortaya çıkacak olumsuz sonuçlara karşı, herhalde, mevduat sahibinin hak ve menfaatlarını koruma anlamındaki en önemli nokta, yaşadığımız gerçekler de dikkate alındığında, mevduat sahiplerinin mevduatlarının korunması başta. Şimdi, siz, bankaların bir kısmının veya böyle bir olumsuzlukla karşı karşıya gelinebilmesi halinde, tamamen yetkililerin inisiyatifinde olan, onların da inisiyatifinde ne kadar olduğu belli değil, böyle bir inisiyatifsizlik içerisinde, bugünden hiçbir şartının ve koşulunun belli olmadığı bir anlayışla, kişilerin, mevduat sahiplerinin bazılarının 50 milyar lirasını garanti altına alıyorsunuz, bazılarının; yani, Fona devrettiklerinizin faaliyetler aynı şekilde devam ettiği için, hiçbir sıkıntı içerisine girmeden, bu garantilerini normal bankacılık faaliyeti hizmetleri içerisinde sürmesine, sürdürülmesine devam edip, onların haklarını, menfaatlarını koruyan bir yaklaşım, anlayış sergiliyorsunuz.
Şimdi, böyle bir anlayışla, sadece şu noktadan bile bakıldığında, bu kanun bu amaçlanan sonuçları nasıl doğuracak Sayın Bakan?
Daha başlangıçta, tümü üzerinde yaptığımız görüşmelerde ortaya sürdüğümüz bütün itirazlar ve maalesef, hiçbirine bir cevap alamadığımız itirazlar -ileriki maddelerde daha yoğun bir biçimde göreceğiz- çalışanlarından mevduat sahiplerine kadar hiç kimsenin nasıl bir muameleyle ve hangi şartlar altında nasıl bir muameleyle karşı karşıya kalacağının belirlenmediği, her şeyin muğlak, tamamen o günkü konjonktüre bağlı, o günkü yöneticilerin inisiyatifine, o günkü yöneticilerin bankalara dönük yaklaşımına, hatta, siz nasıl söylerseniz söyleyin, bu yasa tasarısının bu şekilde çıkmasını talep eden uluslararası kuruluşların yönlendirmelerine göre şekil alacak, biçimlenebilecek bir geleceği burada yasallaştırıyorsunuz ve bunun amacını da böyle bir belirsizliğe doğru, bankacılık sistemini taşıyan, özellikle bankalara tasarruflarını yatıran mudileri, müşterileri; yani, vatandaşlarımızı bankacılık sistemi içerisinde böyle bir belirsizliğe taşıyan bir düzenlemeyi, amaç maddesini, hak ve menfaatların korunmasına ilişkin usul ve esaslar olarak diye belirtiyorsunuz. Bence, bu çelişkiler ortadan kalkmadan Sayın Bakan, amaçlanan bu hedeflere bu yasa tasarısıyla ulaşmak mümkün değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tamaylıgil.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine tekrarlandığı üzere, ben amaç maddesinin tamamını değil, son cümlesini tekrarlamak istiyorum: “Tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına ilişkin usul ve esaslar.” Tasarruf sahibi dediğimiz zaman, normal gelir veya servet kaleminden belli bir oranı yatırım yapmak amacıyla ayırmış olan kişilerin tasarruflarını değerlendirme alanları çok farklı şekilde kendini gösterebilir. Eğer, biz, burada, tasarruf sahibi olarak sadece mevduat veya katılım payı olarak tasarrufunu değerlendirmeyi düşünen kişileri sınırlarsak, bence, bakış açısı açısından çerçeveyi çok daraltmış oluruz diye düşünüyorum.
Şöyle: Bugün bankacılık açısından baktığımızda, halka açılmış ve önemli bir finans kaynağı elde etmiş bankalarımız bulunmaktadır. Bu bankalarımızın küçük ortakları vardır ve bu küçük ortaklar İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında hisselerin el değiştirmesiyle belli getiriler elde eder ya da zararlar oluşabilir. Ancak, sonuçta baktığınızda, geçmiş dönemde çok acı ve çok ağır tablolarla da karşılaştık. Pek çok küçük yatırımcı, bir bankaya ortak olmanın ve tasarruflarını sermaye piyasasına yönlendirmenin ne yazık ki cezasını çekti. Bu bankalara el konuldu, bu küçük ortaklar hiçbir şekilde dikkate alınmadı ve geciken süreçte el konulan bazı bankalarla ilgili yargı süreci işledi. Yine, bu işleyen yargı sürecinin devamında, küçük ortakların paylarıyla ilgili herhangi bir gelişme olmadı ve senelerdir, el konulma sürecinden beri pek çok tasarruf sahibi bu konuda mağdur olmaya devam etmektedir.
Bu kanunun içerisinde, geçmişte olan ve yaşananların telafisi veya çözümünü sağlayacak bir gelişme olmadığı gibi, bundan sonraki süreçte, olası birtakım başlıklarda tedbiri öngören yaklaşımlar varken bu küçük ortaklar yine dikkate alınmamaktadır. O yüzden, bu amacın paralelinde veya gelişiminde yapılacak olan kanunî düzenlemenin içerisinde, halka açık olan bankaların küçük ortaklarıyla ilgili de gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğine inandığımı bildirmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu kanun amacı finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması. Şimdi, biraz önce Sayın Bakan konuşurken ifade etti ki, bankalar dünden biraz daha iyi durumdaysa, bu, genel olarak içinde yaşadıkları ortamın iyileşmesi sonucudur dediler. Öyleyse, sadece finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması bankacılık sektörü açısından yeterli değil. O bakımdan, buradaki finansal piyasalarda güven ve istikrarın değil, ekonomide güven ve istikrarın sağlanması gibi genel, daha kapsayıcı bir düzenleme yapılması daha doğru olur diye düşünüyorum; çünkü, finansal piyasa ekonominin belli bir parçası ve burada istikrar sağlanmış olması yetmez. Kaldı ki, genel istikrar yoksa, orada da bir istikrarı sağlayamazsınız.
Sayın Tamaylıgil de ifade etti, gerçekten, bizim bu finansal piyasalarda güven ve istikrar, öyle, romantik bir laf. Geçmişte, biliyorsunuz, çok yanlış bir şekilde bana göre, Demirbank’a el konulmuştu. Sonra, Demirbank başka bir yabancı firmaya, bir İngiliz bankasına satıldı. Oradan, o bankasın hissesine sahip olanlar üstüne soğuk bir su içtiler. Yani, bu, belki, tam, küçük tasarruf sahiplerinin elindeki değerleri karşılayacak bir değerle satılmadı; ama, hiç yoksa, zannediyorum, 300 milyon dolar civarında bir değerle satıldı. 300 milyon dolarlık bedelden, küçük tasarruf sahiplerinin, küçük yatırımcıların payına düşen miktarların, bunun, hiç yoksa verilmesi lazımdı. Böyle, âdeta, devlet, tuttu, bu insanların yatırdıkları parayı gasbetti. Egebank halka açık mıydı, değil miydi bilmiyorum ama, Egebank’ta zaten biz bir şey alamadık ki, size verelim diyebilirsiniz. Ama, burada, Demirbank’ı sattınız bir yabancı bankaya. Onun karşılığında aldığınız paradan hiç yoksa bir pay verilmesi lazım.
Dünyanın hiçbir yerinde, küçük yatırımcıların böylesine yok sayıldığı bir finansal piyasa düşünülemez. Şimdi, bu küçük yatırımcılar gerçekten son derece mağdur edilmiştir. İki nedenle mağdur ediliyor; bir, o küçük yatırımcıların, oraya para yatırmış olanların hiçbir söz hakkı olmadan, onların ilgisi, bilgisi olmadan devlet kendi kendine diyor ki, bu banka taahhütlerini yetine getiremeyecek duruma düşmüştür, öyleyse, ben bunu Fona devredeyim. Peki, Fona devrettin. Sonra, bu bankayı çalıştıracak, kârlı kılacak bir çaba gösterebilirsin veya o olmadı satabilirsin; ama, yok pahasına sattı. Hepimiz biliyoruz ki, aynı banka, aynı İngiliz firması bu bankayı 1,5 milyar dolara satın almak için uğraşıp duruyordu; ama, ne olduysa, bu bankaya el konuldu, el konulduktan bir süre sonra da aynı İngiliz firması bu bankayı 300 milyon dolara satın aldı. Yine hepimiz biliyoruz ki, Demirbankın batmasının temel nedeni, devlet tahviline, hazine bonosuna büyük meblağ yatırmıştı, bunun çevrilmesinde, finansmanında o kriz nedeniyle bir sorun yaşıyordu. Bir miktar likidite takviyesi yapılmış olsaydı, rahat bir şekilde o krizi, o sorunu aşar, yoluna devam ederdi. Devlet, o zamanki BDDK bu bankaya el koymuştur. Bu bankaya el koyduktan bir süre sonra da bu banka 1,5 milyar dolara satın almaya hazır olan firmaya 300 milyon dolara satılmıştır ve buraya yatırım yapan küçük yatırımcılara da bir kuruş para verilmemiştir. Zaman zaman bu gündeme geldiğinde, bu bir yasal düzenlemedir, bizim mevzuatımızda Fona devredilen bankaların küçük yatırımcılarını koruyacak, kollayacak bir hüküm yoktur, bir yasa sorunu. Peki, böyle bir yasa sorunuysa, bunu çözecek bir formül, bir tasarı üzerinde Hükümetimiz hiç kafa yormaz mı? Nasıl olsa batan battı, onlar bunun üstüne bir bardak su içsinler mi deniliyor. Mesela, bu bir ciddî sorundur. Bir ara da denildi ki, bu, sermaye piyasasında önemli bir güven sorununa neden oldu; ama, bu güven sorununu çözmek üzere hiçbir kuruluşumuz kılını kıpırdatmadı. Ne BDDK ne TMSF ne Hazine ne ilgili bakanlık hiç kimse kılını kıpırdatmadı. Peki, buraya paralar yatırmış olan küçük yatırımcılar ne oldu? Onlar gerçekten mağdur oldular. Bu bir dramdır. O bankanın kötü yönetilmesinden, o bankaya yanlış bir şekilde el konulmasından sorumlu sanki küçük yatırımcıymış gibi, fatura bütünüyle ona çıktı.
Ben özellikle sormak istiyorum, bu sorunları artık yok mu sayıyoruz? Bu sorunların çözümüyle ilgili BDDK, Hazine veya devletin hangi kurumuysa… Maşallah, Türkiye’de her kurumun sahibi var; fakat, küçük yatırımcının sahibi yok. Özellikle bankalardan hisse senedi satın almış olan kesimlerin hiçbir sahibi yok. Hatta, müracaat edeceği merci yok. Ne yapar bunlar, nedir, miktarı nedir, bununla ilgili bir bilgi var mıdır? Böyle geldi, geçti, gitti.
O bakımdan, önce, bu konuda bir hazırlık var mı, bir düşünce var mı, hiç yoksa, zaman zaman, yetkililerimizin, ilgililerimizin uykusu kaçıyor mu; onu öğrenmek istiyorum.
Bir diğer önemli nokta da, dediğim gibi, bu finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması yetmez, ekonomide güven ve istikrar diye bunu düzeltmek gerekiyor.
Bir diğer önemli nokta; kredi sistemi. Amaç olarak, burada, etkin bir şekilde çalışması… Tabiî, etkin lafı güzel bir laftır da, çok anlamlı bir laf değildir. Şimdi, bankalar açısından etkin olmak başka, ekonomi açısından, kredi talep edenler açısından etkin olmak başka. Bankalar açısından iyi faiz getiren kredi alanlarına kredi vermek son derece etkin bir faaliyettir; fakat, esas kredi ihtiyacı olan kesimler açısından etkin bir faaliyet değildir. Biraz önce burada da rakamlar açıklandı.
Şimdi, burada kredi kimlere veriliyor; ticaret kesimine veriliyor. Son zamanlarda müthiş bir yarış halinde tüketici kredisi veriliyor. Ama, esas, uzun vadeli, kalıcı yatırım yapacak kesimlere dönük herhangi bir düzenleme yapılmıyor. O bakımdan, bu etkin sözcüğü de yetmez. Burada başka bir şekilde ifade etmek gerekiyor. Onun için, bu tasarının amacını sadece bankaların veya finans kuruluşlarının sorunlarının çözümüyle sınırlı görmek yanlıştır. Ekonominin bütününü kapsayacak şekilde bir amaç edinmesi gerekiyor ve bu amaç etrafında da kredileri belli kesimlere, özellikle ekonomide üretim yaratacak, istihdam yaratacak, ihracatı artıracak kesimlere yöneleceğine dair de düzenlemeler konulmasında yarar var diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Bir önerge var, okutuyorum:
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının adının “finansal hizmetler kanun tasarısı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
|
Mustafa Özyürek
Mersin
|
Kemal Kumkumoğlu
İstanbul
|
Gürol Ergin
Muğla
|
Mesut Özakcan
Aydın
|
|
BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan; çünkü, finansal hizmetler dediğiniz zaman sermaye piyasasını da kapsayacak bir ifade kullanmış oluyoruz. Bunun ötesinde, burada, leasing, faktöring BDDK’nın denetim, gözetim kapsamına alınıyor; ama, bu konularda zaten ayrı yasalar yapılacağı için, bu paket için en uygun isimlendirmenin Bankacılık Kanunu Tasarısı olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde gerekçeyi mi okutalım?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe zaten açıklandı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
(Madde 2 okundu)
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; esasında, maddeler vesilesiyle bankacılık sistemini genel olarak değerlendirmekte yarar var. Aynı çerçevede tabiî ki, maddeyi de değerlendirmek gerekiyor. Türkiye, 2001 krizinden sonra bankacılık sisteminde bir yeniden yapılandırma programını uygulamaya koydu, bu program yürüyor. Krizden sonra, biliyorsunuz, güçlü ekonomiye geçiş programı adı altında uygulamaya konulan yeni programın da eski programdan çok önemli farklılıkları vardı. O farklılıkları vurgulamak açısından, Merkez Bankasının 2003 yılında açıkladığı “likidite yönetimi ve kur politikası” başlıklı açıklamasından bir cümleyi dikkatinize sunmak istiyorum; şöyle diyor: “Ayrıca, uygulanmakta olan para politikasının genel çerçevesi ve dalgalı kur rejimi, 9 Şubat 2001 öncesindeki önceden ilan edilen kur rejimi ve onun ayrılmaz bir parçası Net İç Varlıklar kısıtının bulunduğu para kurulu benzeri para politikasının aksine Merkez Bankasına “Borç Veren Son Mercii” fonksiyonunu aktif bir şekilde yerine getirme imkânı tanımaktadır. Bu çerçevede, olası bir dışsal şok durumunda, Merkez Bankası piyasaların etkin çalışmasını sağlamaya ve kısa vadeli faiz oranlarındaki aşırı dalgalanmaları önlemeye yönelik gerekli tedbirleri süratle alabilecektir.” Bu, esasen, Merkez Bankasının o raporundaki bu cümle, gerçekte, aslında bir itiraf mahiyetinde; yani, Merkez Bankasının itirafı değil tabiî de bu. Neden itiraf; piyasa yapıcılığı sisteminde rol almış, sistemdeki önemli büyük bankalardan birisi ve elinde 7 milyar dolarlık dips olan bir banka. Eğer, Merkez Bankasının açıklamakta olduğu şu cümle, şu program o zaman yürürlükte olsaydı 2000 Kasımında o bankanın Fona devri söz konusu olmayacaktı; yani, orada krize yaklaşım konusunda ne kadar farklı bir davranış içerisinde olunduğunu söylemek istiyorum.
Tabiî ki, krizle ilgili olarak, kriz sonrasında bankacılık sistemine yaklaşımın, bankacılık sistemine yönelik olarak uygulamaya konulan stratejinin farlı olması halinde maliyet farklı olacaktı, ama, bu cümle hiçbir zaman şu demek değildir tabiî ki: Bu bankalar iyi yönetilmiştir, krize farklı yaklaşılsaydı maliyet bu kadar olmayacaktı, belki hiçbir banka batmayacaktı demek değil. Sistemimiz zaten sorunlu. 1990’lı yılların başından itibaren, 1989 sonundan itibaren, bankacılık sistemi, uygulanmakta olan politikaların, sıcak paraya dayalı ekonomi politikalarının etkisiyle zaten sorun yaşıyordu; ama, bir de, böyle bir yaklaşım bu krizlerin maliyetini son derece yükseltmiştir.
İkinci maddede, tasarının tümü üzerindeki değerlendirmelerde ifade etmiştim, güvence fonu sayılmıyor. BDDK tasarı taslağında güvence fonu varken Hükümet tasarısında bu yer almıyor. Güvence fonu 4389 sayılı Yasada var. Olması gereken güvence fonunun burada olmasıdır. Neden; çünkü, şu an uygulamadaki güvence fonuna tabi olan özel finans kurumları bu tasarıyla katılım bankası adı almakta, katılım bankaları da 2 nci maddeye göre Türkiye Katılım Bankaları Birliğini kurmaktadır. Diğer bankaların üye olduğu Türkiye Bankalar Birliği var, katılım bankalarının üyesi olduğu Türkiye Katılım Bankaları Birliği var. Bunları ayrı birliklere bağlıyor tasarı. Neden; çünkü, çalışma esasları farklı, çalışma sistemi farklı. Doğru. Peki, çalışma sistemi farklıysa bu bankaların, neden bu farklı çalışma sistemine sahip finans kuruluşları sigorta yönünden aynı fonda buluşturuluyor, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda? Diğer bankacılığının ifadesiyle söylersek, biri faiz esasına dayalı olarak çalışıyor, böyle bir sistem var, öbürü faiz alıp vermiyor. Gerçi, bugün, Merkez Bankasından faiz aldığını öğrenmiş olduk. Şimdi, bunu böyle bir sistemde buluşturmak yanlış. Katılım bankalarının temel kabulüne, temel varsayımına, çalışma prensiplerine aykırı. Yani, buna, önce katılım bankaları veya şu anki adıyla özel finans kurumlarının karşı çıkması gerekir.
Şimdi, şunu söyleyeyim: Özel finans kurumları, katılım bankaları aktif toplamı üzerinden veya topladıkları fonun toplamı üzerinden belli bir yüzdeyle prim ödeyecekler TMSF’ye. TMSF bu primleri değerlendirecek şüphesiz, muhtemelen nemalandıracak, öyle kalmayacak. Ne yapacak, TMSF güvence fonuna tabi ÖFK’lardan gelen primleri katılım bankalarında mı değerlendirecek, yoksa öbür tarafta, mevduat bankalarında mı değerlendirecek? Mevduat bankalarında değerlendirdiği zaman oradan aldığı faizden, ÖFK’lara fonlarını yatırmış vatandaşlarımıza gerektiğinde bir aktarımda bulunacak. Bunun tutarlı bir yanını görmüyorum ben. Buruya güvence fonunun girmesi gerekir. Güvence fonu girmiyorsa, o zaman “katılım bankaları birliği” ibaresinin buradan çıkması gerekir. O zaman, bu bankalarımıza, katılım bankalarımıza Türkiye Bankalar Birliğinin üyesi olsun. Bunun aksini eğer Sayın Bakanımız mütalaa edecekse, gerçekten, oradaki açıklamayı da merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Buyurun Sayın Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce, sanıyorum, yöntemle ilgili birkaç şey söylemek lazım. Sayın Bakan 1 inci maddeyle ilgili yapılan bütün eleştirileri bir kenara bıraktı, sorulan bütün soruları bir kenara bıraktı. Önerge üzerinde küçük bir şey söyledi, böyle olması daha doğrudur diyerek.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Sayın Başkan, söz vermedi…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Orasını ben bilemem, siz söz isteseydiniz, Sayın Başkanımız o demokratik teamülü gösterir.
Yani, bunu yazılı cevaplandıracağız demek gibi, hiç olmazsa usulden olan bir yöntemi benimsemeden yok sayıyor. Ben sorumu tekrar ediyorum. Burada, 1 inci maddede “tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına ilişkin usul ve esasları belirler” demiştik; ama, aynı düzenleme içerisinde bir bankanın Fona devredilmesi ile tasfiye edilmesi arasında tercihin neye göre, nasıl, hangi ölçülerle, hangi sebeplerle, hangi gerekçelerle yapılacağına ilişkin en küçük bir düzenleme yok, ya bunu biz burada göremedik, var da fark edemiyoruz biz ya da böyle bir düzenleme yoktur. Böyle bir düzenlemenin bile olmadığı bir anlayış içerisinde, tasarruf sahiplerinin hak ve manfaatları nasıl korunacaktır? Tasarruf sahibinin bilgi sahibi olmadan, parasını yatırdığı kurumla ilgili muhtemel olabilecekleri bilemeden, tasarruf sahibi nasıl korunabilir?
Bir başka şey, 2 nci maddede, şimdi bu maddeye geliyorum; bizim düzenlememizde, şu ana kadar, bankacılık düzenlememizde “katılım bankacılığı” diye bir ifade var mı; yok, ilk defa giriyor. ”Katılım bankacılığı” tanımı girmeden kendisi 2 nci maddeyle düzenlemenin içerisine giriyor. Peki, biz 3 üncü maddede katılım bankacılığı doğru bir şey değildir, bunu çıkaralım dersek ne olacak? Bakın, bankayı tarif ediyoruz, bankayı tarif ederken diyoruz ki sonuçta, tanımlar bölümünde “mevduat bankaları ve katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarını.” Demek ki, buradan, bankalar diye yazsak, aslında, bu tanımlarla ilişkilendirdiğimizde; yani, 3 üncü maddeye geldiğimizde, bu 2 nci maddedeki bankalar işinin ne anlama geldiği bir şekilde anlaşılmış olacak; ama, biz, şimdi, katılım bankacılığı diye mevzuatımıza, bankacılık mevzuatımıza yeni giren bir yapılanmanın tanımını yapmadan, kendisini 2 nci maddeyle bir defa kabullenmiş oluyoruz. Yani, bu vardır, biz bunu kabullendik, sonradan tanımını yapıyoruz; yani, böyle tersinden bir düzenleme olabilir mi değerli arkadaşlar? Ben, bu, mevduat bankaları, katılım bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları ifadesinin yerine, burada, daha sonraki tanımlardan da yola çıkarak, amaçlanan şey eğer 3 üncü maddedeki tanımlamalar kabul edilirse bir boşluk yaratmayacak biçimde, bankalar ifadesinin kullanılmasının ayrıca daha doğru olacağını düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Teşekkür ediyorum.
Bu kapsam maddesi nedeniyle daha çok üzerinde durulan nokta, “katılım bankaları” ifadesidir. Bu sistemin içerisinde yer almalı mıdır, almamalı mıdır; buna bağlı olarak, katılım bankalarının güvence fonunun TMSF bünyesine alınıp alınmaması tartışılmıştır.
Sayın Kumkumoğlu’nun ifade ettiği, burayı, genel bankalar tabiriyle, ayrıntıyı saymadan düzenleme pek isabetli olmaz. Bazı tereddütlere yol açabilir. Bu tereddütleri ortadan kaldırmak için, mevduat bankaları, katılım bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları gibi ifadelerle tanımını düzgün yapmak lazım; çünkü, sadece bankalar dediğiniz zaman, bu madde kapsamında, acaba, göz bankası var mı, doku bankası var mı, kan bankası var mı diye tereddütler oluşur. Kan bankası ile mevduat bankası birbirine karışırsa da, çok sağlıklı bir şey olmaz. Onun için, belirgin bir şekilde ifade etmenin faydası olacağı kanaatindeyiz. Yasalar, zaten, çok fazla tereddüt ifade edelerse, sağlıklı düzenleme içermezler.
Dostları ilə paylaş: |