Bu 1 inci maddeyle de bağlantılı olarak, bu kanunun tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarını nasıl koruyoruz? Yani, bununla ilgili ne var da, temel, amaç maddesinde tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarına ve bunun korunmasına vurgu vardır denilirse, bana kalırsa, bu paketin, bu 200 maddeye yakın kanunun hemen hemen tamamında tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarının korunması vardır. Yani, ayrı bir başlık açarak, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatları şöylece korunacaktır diye tadat etmeye gerek yok; çünkü, bir kere, sistemin sağlıklı kurulması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarının korunmasına yöneliktir.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Bankaların Fona devriyle, tasfiyeyle ilgili ölçü ne; yani, ne olursa banka Fona devredilir ne olursa tasfiye edilirle ilgili herhangi bir emare var mı?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Veya küçük tasarruf sahipleri…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Kararı verecek olan kuruma iki tane alternatif sunmuşsunuz. Bu alternatiflerinde diyorsunuz ki, tasfiye kararı alabilirsiniz; diğerinde de diyorsunuz ki, Fona devir kararı alabilirsiniz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Ne olursa; hiçbir ölçü yok…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Ayrıntılı bir şekilde, şu şu koşullarda Fona devredilir, şu şu koşullarda tasfiyeye alınır dediğiniz zaman, bu da çok doğru bir şey olmaz. Burada önemli olan, bir kere, tasfiyeye alınacak veya Fona devredilecek durumun ortaya çıkmamasıdır. Ama, bazı bankalar zor durumda kalırlar da, bunlarla ilgili bir karar vermek gerekirse, o anda ekonominin içerisinde bulunduğu durum ve sektörün içerisinde bulunduğu durum dikkate alınmak suretiyle, ilgili bankanın yapısı da değerlendirmeye alınır ve BDDK tarafından ilgili karar verilir. Bu, tasfiye kararı da olabilir, Fon’a devir kararı da olabilir. Dolayısıyla, ben, burada, doğrusu, büyük bir problem olduğu kanaatinde değilim. Ama, mutlak anlamda, alternatifsiz bir yön çizeceğiz bu kanunda, doğrusu budur diyorsanız, pek çok düzenlemede her zaman karar birimlerinin değişik alternatifler arasından seçme tercihiyle baş başa bıraktığımızı da biliyoruz. Bütün yasal düzenlemelerde bu vardır. İlk defa icat edilmiş, yeni ortaya çıkarılmış bir durum olarak değerlendirilemez. Yani, özellikle Fona devir boyutuna sayın milletvekillerimiz itiraz ediyorlar. Fona devir boyutu itibariyle bu tasarı mevcut yürürlükteki tasarıdan daha ileri bir hüküm ifade etmiyor. Yani, bu yasa, Fona devir işi yanlıştır diye bir kenara bırakıldığı takdirde, Fona devir işi ortadan kalkmıyor, şu andaki mevcut mevzuatta, mevcut kanunda, 96 sayılı Kanunda zaten Fona devir var.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Madem bir düzenleme yapıyoruz; o zaman, kaldıralım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Mademki yeni bir düzenleme yaptık. Bunu kaldıralım diyorsunuz; ama, onunla ilgili olan 72 nci maddedir. Bunun 72 nci maddede çok tartışılacağını zannediyorum. Onun için, o tartışmayı oraya ertelemenin faydalı olacağı kanaatindeyim.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Tasarruf sahibi küçük yatırımcılar için…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Şimdi, küçük yatırımcılarla ilgili konu şu: Küçük yatırımcılar, sanıyorum, 4 bankada küçük yatırımcılar vardı. Bunların yargıya gittiğini biliyoruz; ama, yargılama sürecinde küçük yatırımcıların Danıştayda açmış oldukları davalar tamamıyla reddedilmiştir; yani, bu davaları kazanan hiçbir küçük yatırımcı olmamıştır. İki bankanın sonradan Fona devir kararının iptali var. Buradan sonra ortaya çıkan davalarla ilgili bir karar oluşmamıştır. Peki, biz, burada, bununla ilgili bir düzenleme yapabilir miyiz; bence, onun yeri bura değil. Onun yerine, belki bir başka kanun; çünkü, daha çok sermaye piyasasıyla ilgili, banka olmakla birlikte ve sadece bunu dediğiniz zaman, banka niteliğinde olmayan benzer bazı kuruluşlardaki küçük yatırımcılar da tartışma konusu oluyor; bildiğiniz gibi, ÇEAŞ, Kepez’in küçük hissedarları var. Onların konumu da benzer durumdadır; ama, Fona devir değil, bir başka mekanizma var orada, kamu bağlantılı başka mekanizma var. Belki bunların birlikte değerlendirilip, masaya yatırılması lazım. Bununla ilgili bir düzenleme yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi lazım; ama, yargı sürecinde bu tür davalar sürekli yargıdan olumsuz sonuçlar aldıkları için ve özellikle de konumuz Bankacılık Yasası olduğu için, öyle zannediyorum, burada ele alınmalıdır diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Seyfi.
OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Efendim, bazı arkadaşlar tereddüt ifade ettiler, Fona devrinin hangi şartlarda olacağına dair. 72 nci ve 73 üncü maddede bunun şartları, asgarî şartları tanzim edilmiştir; herhalde, oraya gelindiği zaman, konu biraz daha aydınlığa kavuşacaktır diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Bir önerge var; okutuyorum:
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesine “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu” ibaresinden sonra gelmek üzere “güvence fonu” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
|
Mustafa Özüyürek
Mersin
|
Kemal Kumkumoğlu
İstanbul
|
Gürol Ergin
Muğla
|
Mesut Özakcan
Aydın
|
|
BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge sahipleri?..
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Tabiî, esasında açıklama yaptım, daha sonra değerlendirme yaptım; ama, Sayın Bakanında cevabını merak etmiştim bu konuda; ama, atlamadıysam, Sayın Bakan bir değerlendirmede bulunmadı. Tabiî, bu, kendi takdirleridir, bir şey diyemeyeceğim; ama, güvence fonu yoksa, Türkiye Katılım Bankaları Birliği ibaresinin de maddede olmaması lazım. TMSF’de birleşiyorsa bu bankalar sigorta yönünden, o zaman, kuruluş birliği yönünden de, Türkiye Bankalar Birliğine üye olmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Şimdi, zaten bu kanun tasarısının tamamına baktığımızda, sistem güvence fonu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu birleştirildi. Dolayısıyla, ayrıca, güvence fonunun burada yer alması gerekmiyor. Güvence fonu diye bir ifade zaten daha sonraki metinlerde yok, maddelerde yok.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – O kabule bağlı olarak, Türkiye Katılım Bankaları Birliği ibaresini de madde metninden çıkarırsak uyumlu olur Sayın Bakanım; o zaman, bu katılım bankaları da Türkiye Bankalar Birliğine üye olurlar. Nasıl güvence fonunu kaldırıp TMSF’de sigorta yönünden onları topluyorsanız, Türkiye Bankalar Birliğinin de üyesi olursa, tasarı kendi içinde tutarlı olur.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
(3 üncü madde okundu)
BAŞKAN – Madde üzerinde?..
Sayın Özyürek, buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, bu tanımlar maddesinde, bir kere bu kurul, kurum meselesi var. Acaba, kurum mu diyeceğiz, kurul mu diyeceğiz, bunları teke indirgeyemez miyiz; mesela, Bankacılık Denetleme Düzenleme Kurumu, kendi içinde de bunun bir kurul tarafından yönetildiğini filan belirleriz; ama, sanki iki ayrı organmış gibi bir izlenim veriyor. Elbette, kurumlar, zaten belli organlar vasıtasıyla yönetilir. Bunun bir kısmı kurul şeklindedir, yönetim kuruludur, icra kuruludur, çeşitli kurullar vardır. Bazıları tek şeydir, ya başkandır, ya genel müdürdür, böyle bir yönetim vardır. Şimdi, burada, herhalde tercüme ettiğimiz için veya bir yerlerden aldığımız için bunu, bana göre, Bankacılık Denetleme Düzenleme Kurumu. Onun için de, kurulun fonksiyonlarını sayarız, kurumun birbiriyle ilişkilerini sayarız. Ama, vatandaşın gözünde iki ayrı kuruluş varmış, iki ayrı birim varmış gibi bir izlenim doğuyor. Şimdi, Sayın Başkan, hem kurumun başkanı hem kurulun başkanı; bu da çok doğal bir şeydir. Bir yerde kurul diyoruz, bir yerde kurum diyoruz; böyle biraz kargaşaya neden olan bir şey bu, ilk kuruluşundan beri devam eden, bana göre, bir yanlıştır. Bunu teke indirmeliyiz. Elbette, onun için de, yönetim organı, karar organı kurul olabilir. Ama, böyle, sanki kurulun ayrı bir tüzelkişiliği varmış, kurumun ayrı bir tüzelkişiliği varmış gibi bir izlenim doğuyor. Bunu giderecek bir çözüm kesinlikle bulunabilir.
Bir diğer konu, fon bankası… Zannediyorum ilk kez bu tanım buraya giriyor, daha önce var mıydı, bilemiyorum. Şimdi, burada, böyle bir müesseseyi ihdas etmek, sanki, artık, biz, tasfiye işini, fon meselesini sürekli yapacakmışız gibi bir izlenim doğuyor. O nedenle, zaten, TMSF’nin nasıl çalışacağı, hangi görevleri yapacağı burada ayrıntısıyla belirlenmiş. Onun için, bir de, fon bankası diye bir birim, bir organ yaratmak, bana göre, yanlış ve Sayın Ertürk de ifade etti “bu kanunun hazırlanmasında kriz ortamının önemli etkisi ve serpintileri var” dedi. Bu da, o serpintilerden büyük bir bölümü. O nedenle, bunu burada çıkarmak gerekir; çünkü, TMSF’nin nasıl çalışacağı, kendisine verilen görevleri nasıl yapacağı, tasfiye işlemini nasıl yerine getireceği ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Şimdi, tabiî, artık, bu kanunlarımızın dili, yapılış şekillerinde her türlü titizliği kaybettiğimizi görüyorum. Bundan da biraz Türkçeye meraklı birisi olarak… Şimdi, bu kontrolü tanımlayan bölüme bakarsanız, 4 tane suretiyle deniliyor. Yani, şu, şu, şu suretiyle deniliyor, bir tek suretiyle ifadesini yazarsanız, aynı sonucu elde edersiniz. Onun için, bu dil konusuna biraz daha özen gösterilmesi lazım. Belki bir redaksiyon yetkisiyle o sorun çözülebilir. Suretiyle veya herhangi bir suretle düzenlemek, suretiyle ile suretle demek arasında da bir fark yoktur. Şimdi, bunlara özel önem vermek gerekir.
Bir de, katılma hesabı tanımında ne diyoruz, kâr veya zarara katılma sonucunu veren… Acaba, bugüne kadar bu özel finans kurumlarında katılım hesabı olanlara, hayır, arkadaş, senin yatırdığın para zarar etmiştir… Onun yatırdığı paranın bir bölümünün ödenmediği olmuş mudur? Bunu öğrenmek istiyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Pardon, affedersiniz…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi, özel finans kurumlarına, biliyorsunuz, bir para yatırıyorsunuz. Burada, kârına veya zararına ortak deniliyor. Acaba, sizin yatırdığınız bu para zarar etmiştir diye anaparadan bir indirim yapıldığı olmuş mudur; yoka, buradaki kâr veya zarar, vaziyeti kurtarmak için mi kullanılmaktadır? Onu öğrenmek istiyorum. Hangi hesaplarda ve kaç defa, kaç liralık bir zarar husule gelmiştir?
Şimdi, bu tanımlar maddesi, tabiî, önemli bir şeydir. Diğer kanunlarda atıf yapılırken, bu konuyla ilgili kitaplar yazılırken, bunlar, kullanılacak tanımlardır; o bakımdan, üslubuna, tanım şekline biraz daha özen gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kumkumoğlu, buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine, biz, yukarıdan toparlayarak gelelim, Sayın Bakanın kullandığı ifadeleri de, işte, bu göz bankası mıdır, kan bankası mıdır, bunlar da ayrılsın diyerek, biz, burada bu ayırımı yapma ihtiyacı duyduk. Sayın Bakan, siz öyle söyleseniz de, bu, usule aykırı. Şu anda, biz, 3 üncü maddeyi konuşuyoruz. Henüz mevzuatımızda katılım bankacılığı diye bir şey yok. Tanımı olmayan bir ifadeyi 2 nci maddeye koymak, sanıyorum, her açıdan yanlıştır. Henüz kabul edilmemiş bir tanımlamayı, ne olduğunu bilmediğimiz, yasalarda ne olduğunun belli olmadığı bir tanımlamayı, biz, 2 nci maddeye koyarak, önemli bir yanlış yaptığımızı düşünüyorum. 2 nci maddedeki bu tanım, 3 üncü madde için bir emrivakidir. 2 nci maddede katılım bankacılığı, ne olduğu bilinmeden, yasal tanımının ne olduğu bilinmeden kabul edilmiştir; dolayısıyla, şimdi, 3 üncü maddede bunu konuşmak beyhude bir iştir; ama, mecburen, biz, işin doğrusunu yaparak, bunu konuşmaya devam edeceğiz.
Ayrıca, bundan sonraki bütün ifadelerde banka denildiğinde, banka içerisinde, yatırım bankası, katılım bankası, mevduat bankası, hepsi birlikte anlaşılacaktır; dolayısıyla, bir önceki maddede, 2 nci maddede banka ifadesini kullandığımızda, burada bankanın içerisinde nelerin yer aldığı görüldüğünde, o ifadede ne kastedildiği anlaşılacaktır. Eğer 3 üncü maddede, biz, mesela, banka tanımlamasının içerisinden katılım bankası tanımını çıkarırsak, oradaki banka ifadesinin içeriği ile şimdiki içeriği değişmiş olacaktır; ama, bu haliyle, biz, buradan banka içerisinden katılım bankalarını çıkarmış olsak bile, 2 nci maddede, kendiliğinden herhangi bir değişiklik söz konusu olmayacaktır. Bu, her anlamda yanlış bir uygulamadır Sayın Bakan. Şimdi, ben, bu katılım bankaları ve katılım hesabı üzerinde durmaya devam edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, katılım bankasını tarif etmişiz burada, tanımlamışız. Banka ne iş yapacak, bankalar ne iş yapar; mevduat toplayacak, kredi verecek. Neye göre? Yani, bir ölçüsü olacak bunun. Bir ölçüye göre bunun yapılması lazım. Şimdi, 146 ncı maddeye bakalım. 146 ncı madde, faiz oranları ve diğer menfaatların yer aldığı bir madde. Bakanlar Kurulu bankalar ödünç para verme işlemleri ve mevduat kabulünden uygulanacak azamî faiz oranlarıyla sağlanacak diğer menfaatların nitelikleri ile azamî miktar ya da oranlarını tespit etmeye, bunların kısmen ya da tamamen serbest bırakmaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu bu yetkiyi Merkez Bankasına devreder. Tümü üzerindeki görüşmelerde Sayın Özyürek, tezgâhaltı faizden vesaireden bahsetti. Şimdi, biz, tezgâhaltı dediğimiz bir faiz yöntemini, modelini, katılım bankacılığı dediğimiz bankacılık sistemiyle yasallaştırıyoruz. Yani, bunlar, Merkez Bankasına ne bildirecekler diye, ta, bu, alt komisyondan bu yana… Sayın Genel Sekreter de buradaydı, nereye gitti, buradaydı şimdiye kadar, sürekli burada duruyordu arkadaşımız, şimdi ayrılmış; ama, herhalde muhatabı o değil. Muhatabı, bu tasarıyı hazırlayıp Meclisin gündemine getiren Sayın Hükümet ve yetkililerdir. Ne söyleyecek bunlar, ne verecek? Efendim, diyecekler ki, kârımızın işte yüzde şu kadarını size vereceğiz, şu kadarı da bizde kalacak. Peki, kârın oranı ne? Hangi şeyi ölçü alacağız? Yani, ne kadar kâr edeceğini nereden söyleyecek? Sıfırın yüzde 80’i ne yapar? Eksinin yüzde 80’ini ne yapar? Yani, bu bankaların şöyle bir şey bildirebilme hakları var mı; efendim, biz, bu yıl yüzde 20 zarar etmeyi düşünüyoruz, öyle bir ihtimal var, ekonomi kötü, ticaret de kötü gidiyor, bizim ilgilendiğimiz alanda bu yıl bir kriz var, büyük bir ihtimalle, biz, bu yıl zarar ederiz, siz de bu zararın yüzde 80’ine katlanacaksınız. Böyle bir şey söyleme ihtimali var mı bunların? Sayın Bakan, biz, kimi kandırmaya çalışıyoruz?!
Bakın, bunun topladığı mevduata gelelim. Kalkınma hesabı, katılım bankalarına yatırılan fonların bu kurumlarca kullandırılmasında doğacak kâr ve zarara katılma sonucunu veren, karşılığında hesap sahibine önceden belirlenmiş herhangi bir getiri ödenmeyen ve anaparanın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu hesaplar.
Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi çekiyorum: Alt komisyonda onca tartıştık, hiçbir cevabı yok bu sorunun. Anaparanın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu hesaplar. Sayın Bakan, Sayın Başkan; bu fonlarda, bu katılım bankalarının herhangi birisinin batması halinde buradaki vatandaşın buraya yatırdığı mevduatın 50 milyar liraya kadar olan kısmı sizin garantiniz altında mıdır, değil midir? Sayın Bakan, garanti altında mıdır, değil midir? Hepimiz biliyoruz ki, bu garanti altındadır, bu soruyu sorduk, Sayın Başkan da “evet, bunlar garanti altındadır” dedi, mevduattır bu ve bu mevduat 50 milyar liraya kadar olanı yatırım bankalarında da, katılım bankalarında da, mevduat bankalarında da garanti altındadır. Şimdi, biz bir tanım yapıyoruz burada “ana paranın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu hesaplardır” diyoruz. Sayın Bakan, bu kadar çelişkili bir yaklaşım olabilir mi? Yani, biz, olmayan bir şeyi bu anlayışla, bankacılık mantığıyla, bilinen bankacılık mantığıyla hiçbir tutarlılığı olmayan bir anlayışı getirip illa siz banka olacaksınız diyorsunuz.
Sayın genel sekreter geldi, eğer uygunsa, Komisyon Başkanımız da uygun görürlerse; yani, bu soruların cevabını o da verebilir, belki bizi tatmin edebilirler; ama, bu anlayış, bu katılım bankacılığı, katılım hesabı dediğimiz yaklaşımlar bu bütünle olağanüstü biçimde çelişmektedir. Böyle bir ihtiyaç vardır, bu ayrıca düzenlenir. Burada vatandaşın yanıltmayacak, vatandaşı doğru bilgilendirecek, vatandaşın ne yaptığını, nasıl sonuç alabileceğini doğru biçimde öğrenebileceği bir düzenleme yapılmak gerekiyor ise mutlaka yapılmalıdır; ama, hiçbir şekilde bankacılık sistemiyle hiçbir alakası olmayan; yani, efendim, bunlar da para alıp para satıyorlar. Yahu, her para alıp para satmak aynı şey midir; o zaman, tefeciyi de buraya koyalım, tefeci de para alıp para satıyor.
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) – Ama, tefeci mevzuata uygun değil.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, yani, niye koymuyoruz, para işiyle uğraşan herkesi niye bankacılık sistemi içerisine koymuyoruz? Factoring şirketlerini de koyalım, leasing’leri de koyalım. Bunlar leasing yapabilirler, öbür bankalar leasing yapamaz; niye…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Leasing var, factoring var…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Müsaade eder misiniz.
BAŞKAN – Evet, arkadaşlar, lütfen…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, yani, biz, para işiyle uğraşan herkesi bu sistemin içerisine koymuyoruz; dolayısıyla, para işiyle uğraşan bu arkadaşlarımızı da bu sistemin içerisine koymamak lazım.
Şimdi, düşünün, biraz önce Sayın Başkan bir açıklama yaptı; bunlar karşılıkları nedeniyle Merkez Bankasından faiz alıyorlar. Peki, bu bankalara para yatıran kaç müşteri bu bankaların devletten faiz aldığını biliyor? Bu finans kuruluşlarının, özel finans kuruluşlarının devletten faiz aldığını biliyor? Belki, ilk defa, bugün, burada yapılan açıklamanın sonucunda eğer basın buna yer verirse yarın bu bankalara bugüne kadar para yatırmış olanlar, yahu, bizim, bugüne kadar bilmiyordum, bak, bunlar da faiz alıyorlarmış, biz, hep bunlar ticaret yapıyor da, ticaretten kazandıkları paralardan bize de kâr payı veriyorlar diye düşünüyorduk, meğer, bak, faiz alıyorlarmış, aldıkları faizlerden bize para veriyorlarmış, meğer, bize, onların anlayışına göre haram para veriyorlarmış diyen bir anlayışla, hem bu kurumları suçlayacaklar hem de bugüne kadar kendilerini kandırdıkları devleti suçlayacaklar.
BAŞKAN – Sayın Kumkumoğlu, tamamlayabilir misiniz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bilinen gerçekleri göz göre göre vatandaşı yanıltmaya devam etmek adına, vatandaşın bir sistem adına, sırf o sistem korunabilsin, kullanabilsin, o sistemde birtakım kaynaklar değerlendirilebilsin diye Meclisin vatandaşı kandırmaya dönük düzenleme yapmasını nasıl kabul edebiliriz? Ben, bu düzenlemeyi, Meclisin vatandaşı kandırmak üzere hazırladığı… Eğer sorularımın cevabını alamazsam, buradan ilan ediyorum, Genel Kurul Salonunda da bunu söyleyeceğim, eğer bu soruların cevabını burada tatmin edecek bir biçimde alamazsam, milletvekilleri olarak bizler alamazsak, ben, bu düzenlemeleri vatandaşı kandırmak üzere bile bile oluşturulmuş yasal düzenlemeler olarak buradan ilan ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Açıkalın, buyurun.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; tarifler tabiî çok önemli; çünkü, kanunun ileriki maddelerinde tariflere birtakım hükümler inşa ediliyor. Ben, birinci olarak, merkez şubenin tarifiyle alakalı bir tereddüdümü müzakereye açmak istiyorum. Yurtdışında kurulu bir bankanın Türkiye’de açtığı ilk şubeyi biz merkez şube kabul ediyoruz; dolayısıyla, bundan sonra açacağı üç veya beş şubeden herhangi birini merkez şube olarak değiştirmek istediği takdirdeki gelişmeler ona imkân verebilir. Diyelim, Karaköy’de bir şube açmıştır, sonra bankacılık bakımından çok daha gelişmiş bir mahallede şube açmak istediği zaman veya onu merkez şube yapmak istediği takdirde bu tarife onu biz merkez şube yapamayız; çünkü, ilk şubeyi merkez şube kabul ediyorsunuz. Halbuki, ticarî hayatın buna imkân verebilmesi lazım. Eğer, uygun görülürse bu tarifi o şekilde değiştirmek lazım; yani, şube adedi çoğaldığı takdirde merkez şubeyi değiştirmek isteyebilir yabancı bir banka; ama, bu tarife göre merkez şubeyi değiştiremezsiniz.
İkinci olarak kıyı bankacılığının tarifiyle alakalı bir tereddüdümü arz etmek istiyorum. Şimdi, tabiî, tariflerde kıyı bankacılığı ayrı bir kategori olarak belirtilmiş, tarif edilmiş, işte, mevduat bankaları var, katılım bankaları var, kalkınma ve yatırım bankaları var. Şimdi, kıyı bankacılığı ayrı bir kategori ve bankaysa, kıyı bankacılığını biz mevduat bankasız kabul edebilir miyiz, edemeyiz; çünkü, mevduat bankayı tarifine girmiyor kıyı bankacılığı; yani, yurtdışından yaptığı mevduat kabulünü de kabul sayabilirseniz olabilir. Eğer, Türkiye’de bir kıyı bankacılığı kurulacaksa, banka tarifine, ileriki maddelerde birçok yine hükümler inşa etmişiz. Ne demişiz; bankanın kurucu ortaklarında şu vasıfları ararız demişiz; ama, banka tarifi içerisinde kıyı bankacılığını yazmadığımız için, o zaman kıyı bankası olarak kurulacak bir bankanın kurucularında banka kurucularında aradığımız şartları arayamayız; yani, müflis bir adam da gelip kıyı bankacılığı yapabilir Türkiye’de.
Tabiî, banka tarifine kıyı bankacılığını koyduğumuzda şu mahzuru da çıkabilir; tabiî, kıyı bankacılığına uygulanmayacak muhtemelen başka hükümler de vardır, bilmiyorum, onları ileride bir taramak lazım. Eğer, yoksa, o zaman acaba banka tarifine kıyı bankacılığını da koymak gerekmez mi düşünüyorum.
Son olarak da, bu bir kanun olduğuna göre, kanunun dili olması lazım. Mesela, mevduat tarifinde para demişiz. Para, tabiî, bir kanun dili değil, onun, tabiî, para hem TL’ye hem dövizi muhtemelen karşılıyor anlamında söylemişiz; ama, burada daha hukukî ve teknik ifadelere kavuşturmak lazım, ya burada açıklamak lazım ya da parayı başka bir yerde tarif etmek lazım; yani, Türk Lirası veya yabancı para cinsinden ödemeleri ifade eder tarzında bu görüşlerimi arz etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın İnal, buyurun.
AHMET İNAL (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; TMSF’nin Değerli Başkanı, değerli bürokratlar; Sayın Kumkumoğlu’nun değindiği özel finans kurumları tarifini burada gerçekten iyi yapmak lazım. Bugüne kadar toplumda mütedeyyin bilinen ve faizden kaçınan kesimin rahatlıkla mevduatını kullandığı, yatırdığı, kâr-zarar ortaklığı olarak bilinen bu özel finans kurumları, eğer, gerçekten topladıkları bu mevduatı devlete faiz olarak veriyorlarsa bunlar için bir açıklama getirmek lazım ve bir sınır getirmek lazım. Aksi halde, yıllardır başka türlü olarak bilinen bu kurumlar vatandaşı yanıltmış olacaklardır ve yanıltıyorlardır demektir. Biz devlet olarak, hükümet olarak mademki böyle bir fırsat şu anda elimize geçmiş, o zaman, bu kanunda bunların faaliyet alanlarını çok iyi izah etmemiz lazım diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Özel Finans Kurumları Birliğinden gelen temsilci arkadaşımıza söz veriyorum.
Buyurun.
OSMAN AKYÜZ (Özel Finans Kurumları Birliği Genel Sekreteri) – Mevzu özel finans kurumları olduğu için birkaç açıklama yapma ihtiyacı duydum. Özel finans kurumlarımız Türkiye’de yirmi yıldır faaliyet gösteriyorlar. Başlangıçta Bakanlar Kurulu kararı ve o karara istinaden çıkarılan mevzuatla bu kurumlar Türkiye’de faaliyet gösterdiler, 1999 yılından bu tarafa, aralık 1999’da Bankalar Yasası bünyesine alındılar. Çalışma prensipleri, halkımızdan fon kabulü ve bu fonun değerlendirilme usulü hiçbir zaman değişmedi, bu yasa tasarısında da değişmedi. Bu kurumların sadece adları değişiyor “özel finans kurumu” tabiri yerine “katılım bankası” tabirini biz birlik olarak önerdik. Otorite de bu önerimizi olumlu gördü tasarıya bu tabiri koydu. Niye bunu biz önerdik; çünkü benzer şekilde faaliyet gösteren kurumlar, uluslararası arena da banka ifadesiyle adlandırılıyor. Bu bir öneriydi, öneri kabul gördü.
Dostları ilə paylaş: |