AHLAK FELSEFESİ
İÇİNDEKİLER
MUKADDİME
BİRİNCİ OTURUM
TABİİ FİİL VE AHLAKÎ FİİL
AHLAKİ DAVRANIŞIN DEĞERİ
AFFETME VE BAĞIŞLAMA
HAKK BİLİRLİK VE VEFA
HAYVANLARA ACIMA DUYGUSU
SIRRÎ SIKTÎ'NİN SÖZÜ:
MEKARÎMU'L AHLAK DUASI
HACE ABDULLAH ENSARÎ'NİN SÖZÜ
PAZARCI VE MALİK EŞTER
ŞAMLI ADAM VE İMAM HÜSEYN (AS)
MEKARİMU'L AHLAK DUASININ BAŞKA BİR KISMI
KUR'AN'IN MÜMİNLERİN KÖTÜLÜKLERİNİ YAYMAKTAN ŞİDDETLİ BİR ŞEKİLDE NEHYEDİŞİ
BAZI KONULARDA GIYBET ETMEK CAİZDİR.
İBN-İ SÎRÎNİN YANLIŞ SÖZÜ VE GAZALÎ'NİN YANILGISI
İKİNCİ OTURUM
ATIFÎ (ŞEFKAT) TEORİSİ VE İSLAM FELSEFECİLERİNİN TEORİSİ
ATIFÎ (ŞEFKAT TEORİSİ)
İNSANIN DAVRANIŞINDAKİ BAŞLANGIÇ VE HEDEF
HİNT AHLÂKI
BU GÖRÜŞÜN ELEŞTİRİSİ
a) Her Muhabbet (Sevgi) Ahlak Değildir.
b) Ahlak Başkasını Sevmekle Sınırlı Değildir.
İSLAM FELSEFECİLERİNİN GÖRÜŞÜ -İRADE ARZU (MEYL) VE İRADENİN FARKI
VİCDANCI GÖRÜŞ
KUR'AN'IN VİCDAN HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ
KANT’IN GÖRÜŞÜ
ÜÇÜNCÜ OTURUM
VİCDANCI GÖRÜŞ
ACABA İNSAN ZİHNİNDEKİ HER ŞEY TECRÜBELERDEN Mİ KAYNAKLANMAKTADIR?
NAZARÎ AKIL VE AMELÎ AKIL
KANT'A GÖRE VİCDANIN HÜKMÜ
VİCDAN AZABI
AHLAKÎ VİCDAN VE SAADET
ACABA KEMAL (OLGUNLUK) SAADETTEN AYRI MIDIR?
VİCDAN VE İNSAN İHTİYARININ İSPATI
VİCDAN VE NEFSİN SONSUZLUK (BEKA) İSTEĞİNİN İSPATI
İMAM SADIK (AS)'DAN BİR HADİS
a) Felsefenin Tahkiri
b) Kemal ve Saadet Arasındaki Fark
c) Vicdan Hükümlerinin Tümü Mutlak Değildir
MASLAHAT GEREĞİ YALAN
DÖRDÜNCÜ OTURUM
GÜZELLİK NAZARİYESİ
GÜZELLİK NAZARİYESİ:
ACABA GÜZELLİK TARİF EDİLEBİLİR Mİ?
GÜZELLİK MUTLAK MI YOKSA NİSBÎ MİDİR?
GÜZELLİĞİN AŞK VE HAREKETLE İLGİSİ
GÜZELLİK, CİNSEL ARZUYA BAĞLI GÜZELLİĞE ÖZGÜ DEĞİLDİR
GAYR-İ MAHSUS GÜZELLİK
KUR'AN'IN FESAHATİ
ALİ'NİN (AS) SÖZÜNÜN GÜZELLİĞİ
AKILCI GÜZELLİK
EFLATUN'UN GÖRÜŞÜ
BEŞİNCİ OTURUM
TAPINMA NAZARİYESİ
AÇIK ŞUUR VE GÖRÜNMEYEN ŞUUR
KULLUK NEDİR?
ACABA KULLUK, İNSANIN BİLEREK YAPTIĞI KULLUĞA MI ÖZGÜDÜR?
AHLAKÎ DUYGU ALLAH'I TANIMA DUYGUSUNDAN AYRI DEĞİLDİR.
AHLAKIN DOĞRU OLAN YÖNÜ
AHLAK, İBADET VE KULLUK KATEGORİSİNDENDİR
AHLAKIN SADECE ALLAH'A KULLUK MEKTEBİNDE YORUMU MÜMKÜNDÜR
İBADETİN MERTEBELERİ
ALTINCI OTURUM
NEFSİN KERAMETİ: İSLAMÎ AHLAKIN MİHVERİ
İNSAN RUHUNUN DÜNYASI
NEFSİN TAHKİR VE YÜCELTİLMESİ
SÜNNET VE HADİSTE «NEFS»
KELBİYUN VE MELAMİYYE
SA'Dİ VE BAZI MUTASAVVUFLARIN YANILGISI
İMAM HÜSEYNİN (A.S.) SÖZLERİNDE NEFSİN BÜYÜKLÜK VE İZZETİ
İMAM SADIK VE ALİ (a.s) SÖZLERİNDE NEFSİN İZZETİ
ACABA İNSAN İKİ NEFSE Mİ SAHİPTİR?
HAİDGER'İN GÖRÜŞÜ
NEFSİN BÜYÜKLÜĞÜ KONUSUNDA İMAM HÜSEYNİN (as) BAŞKA SÖZLERİ
YEDİNCİ OTURUM
"BEN" VE "BEN ÖTESİ"
ACABA "BEN"İ HOR GÖRMEK Mİ GEREKİR YOKSA SAYGI GÖSTERMEK Mİ GEREKİR?
İSLAM'IN GÖRÜŞÜ
DERUNİ (İÇSEL) ÇATIŞMA
ASLÎ OLAN "BEN" VE BEN ÖTESİ OLAN "BEN"
KENDİNİ HATIRLAMA (KENDİNİ BULMA)
MEVLANA'NIN SÖZÜ
"BEN'İNİ KAYBETMİŞ CİMRİ
MEVLANA'NIN BENZETMESİ
İNSAN RUHU, AHLAKÎ DUYGULARIN KAYNAĞI VE MANEVİYATA AÇILAN BİR KAPIDIR.
MATERYALİSTLERİN GÖRÜŞÜ
SARTRE'IN SÖZÜ
MARKSİST'LERİN GÖRÜŞÜ
BU GÖRÜŞÜN ELEŞTİRİSİ
SEKİZİNCİ OTURUM
KENDİNİ TANIMA
KENDİNİ TANIMA, ALLAH'I TANIMAYA VE AHLAKA BAŞLANGIÇTIR
ALLAH'I TANIMA KONUSUNDA İNSAN NEFSİNİN ÖĞRETİLERİ
TABİAT ÂLEMİ DEVAMLI BİR AKIM VE BİR TEK HAREKETTİR
ACABA "BEN" DEĞİŞİR Mİ?
BEHMENYAR VE İBN-İ SİNA'NIN HİKÂYESİ
SABİT BİR HAKİKAT OLARAK "BENİ TANIMA, ALLAH'I TANIMAYA GİRİŞ
ALLAH'I TANIMAK İÇİN BİR AYETTİR
MATERYALİZME BAĞLI TAASSUP
MORRİS MATTERLÎNG'İN SÖZÜ
ZEKİ ÇOCUK VE OKUL HİKÂYESİ
TEVBE
ACABA AHLAKÎ TEMAYÜLLER! İLHAM EDEN TOPLUMUN RUHU MUDUR?
MATERYALİST DÜŞÜNCELERİN KAYNAKLANDIĞI YER
SARTRE'IN "GERÇEK BEN" HAKKINDAKİ SÖZLERİ
İNSANIN, ÖZGÜRLÜĞÜ İLE ALLAH'IN VARLIĞI ARASINDAKİ İLGİ
İNSAN, "OLMAK İSTEYEN" BİR ŞEYDİR
DOKUZUNCU OTURUM
ASRIMIZDAKİ MANEVÎ VE AHLAKÎ BUHRANLAR
BİR DÜŞÜNCENİN NAZARÎ VE AMELÎ DEĞERİ
GERÇEK OLMAK FAYDALI OLMAYA EŞİTTİR
MANEVÎ BUHRAN, ASRIMIZDAKİ EN BÜYÜK BUHRANDIR
İNTİHARLARIN ARTIŞI
DİNLENME VAKİTLERİNİN BOŞ GEÇMESİ
SİNİRSEL HASTALIKLARIN VE RUHÎ BUNALIMLARIN ARTMASI
ŞEFKATİN AZALMASI
AÇLIK MESELESİ
YAŞAM YERLERİNİN KİRLİLİĞİ MESELESİ
TOYNBEE'NİN ÖRNEĞİ
BÜYÜCÜ VE CİN HİKÂYESİ
İLMİN KAYNAĞI: SİYANTİZM
İDEOLOJİ
AYDIN GÖRÜŞLÜLÜK
DİNİN BAĞIŞLADIĞI İRFAN!
EK:1 -A-KOMÜNİZM AHLAKI
DİYALEKTİK MANTIK
TOPLUMUN TEKÂMÜLÜ
MARKSİZM’E GÖRE TEKÂMÜL ANLAYIŞI
DEVRİM: AHLAK ÖLÇÜSÜ
FERDÎN ASLİYETİ VE TOPLUMUN ASLİYETİ
ÖZGÜRLÜK VE EŞİTLİK
BU GÖRÜŞÜN ELEŞTİRİSİ
EKİ -B-AHLAKTA BENLİK MESELESİ
İNSANOĞLU NEDEN AHLAKA VE TERBİYEYE İHTİYAÇ DUYAR?
İKİ ÇEŞİT AHLAK
AHLAKÎ FAZİLETLERE BAĞLILIĞIN TEMELİ
ALLAH'I TANIMA AHLAKIN TEMELİDİR
"BEN" VE "KENDİNE TAPMA"NIN ÇEŞİTLERİ
a) Kişiselden
b) Aile "Ben"i
c) Milli "Ben"
GUSTAVE LE BON' UN SÖZÜ
BENLİKLE MÜCADELE'NİN İKİ ÇEŞİDİ
ALLAH, AHLAKÎ FAZİLETLERİN TEMELİ
İMAM HÜSEYN (A.S.) VE AHLAKÎ FAZİLETLER
EK:1 -C-AHLAKÎ FİILERİN ÖLÇÜSÜ
TABİİ DAVRANIŞ VE AHLAKÎ DAVRANIŞ
DOSTAYEVSKİ'NİN SÖZÜ
AHLAKÎ DAVRANIŞIN ÖLÇÜSÜ NEDİR?
KANT’IN GÖRÜŞÜ
EFLATUN'UN GÖRÜŞÜ
FİLOZOFLARIN GÖRÜŞÜ
RUSSELL'IN GÖRÜŞÜ
BAYEZİD VE ALLAH
İDARECİ ADAM VE YARDIMCISININ HİKÂYESİ
EK: 2 RUSSELL'IN AHLAK EKOLÜ
Orijinal adı:
Felsefe-i Ahlak
MURTAZA MUTAHHARİ
Çeviri:
M. Recai Elmas
www.islamkutuphanesi.com Ailesi
Tarama & Tashih: Muhammed ÇİÇEK
eKitap: Muhammed H.İPEK
Akademi Yayınları 19
Dizgi:
Aycan Grafik
Baskı:
Yıldızlar Matbaası
Cilt:
Çiftçi Mücellithanesi
Kapak:
Aycan Grafik
Kapak baskısı:
Orhan Ofset
Tashih:
Ahmet Çiçek
Fevzi paşa Cad. No:57 Kat4
Tel: 521 20 21 Fatih/İSTANBUL
İstanbul-1990
MUKADDİME
Elinizdeki kitap, mütefekkir şehit üstat Murtaza Mutahhari'nin "Ahlak Felsefesi" adındaki on iki oturumluk bir konferanstan ve iki bölümlük bir konuşmasından oluşmaktadır. Kitabın büyük bir kısmını teşkil eden birinci bölüm, üstadın 1351 Hicrî-Şemsî (1972 Miladi) yılında Tahran'ın bir mescidinde yaptığı dokuz konuşmadan müteşekkildir. Aslında bu bölüm on konuşmadan oluşmaktadır, ama ne yazık ki ilk konuşmanın bantları elimizde yoktur. Fakat bu konuya bir eksiklik getirmemektedir. Zira ikinci oturumda, üstat şehit, birinci oturumun bir özetini tekrarlamaktadır. "EK" adı altındaki ikinci bölüm, üstadın değişik zaman ve mekânlarda yaptığı üç konuşmasından müteşekkildir. İlk konuşmanın, yani "Komünizm ahlâkı"nın kesin tarih ve yeri belli değildir. Fakat Üstadın bu konuşmayı hayatının sonlarında yaptığı kesindir. İkinci konuşma "Ahlâkta benlik meselesi" ismini taşımaktadır. Bu konuşma 1339'da (1960) Tahran Üniversitesinde yapılmıştır. Bu konuşmanın da bantları mevcut değildir ve düzenlenmesi, o dönemde banttan çıkarılan ve üstadın gözetiminde yazımı gerçekleşen metin üzerinden alınmış ve şekillenmiştir. "Ahlaki davranışların ölçüsü" başlıklı kısım, bu bölümün üçüncü ve kitabın son konuşmasıdır. Bu konuşma da Üstadın hayatının sonlarında ve dini ilimler öğrencilerinin merkezinde yapılmıştır. Elbette bu konunun başlangıcı -ki tabii davranış ve ahlaki davranışın tarifi konusundadır- bir dereceye kadar birinci bölümün ilk konuşması olma ihtiyacını karşılamayabilir.
Burada birkaç noktaya değinmeği gerekli görüyoruz.
1- Elinizdeki kitap sırf nazari ahlak konusunu kapsamıyor.
Aksine amelî ahlak konusunda da çekici ve akıcı konulan içeriyor. Nazari ahlak ve amelî ahlakın ikiz gibi oluşu bu kitabın önemli özelliklerindendir.
2- Şehid Üstad çoğu konuşmalarının sonunda, yerinde olması açısından musibet konusunu da zikretmektedir ki konunun içeriğiyle irtibatsız da değildir. Musibetlerin zikredilmesi hazfedilmemiştir.
3- Konuşmaların adları -on ve on birinci konuşmalar hariç-tanzim eden tarafından konulmuştur.
4- Şehid Üstadın ahlak felsefesi ve İslamî ahlak etrafında tuttuğu epeyce notu vardır. Allah'ın izniyle notlar serisinde basılacaktır.
5- Daha önce şehid Üstad'ın adıyla "Ahlak felsefesi" adlı bir kitap mesullerden izinsiz olarak başka bir yayınevi tarafından basılmıştır. Söz konusu kitabın düzenlemesinde gerekli dikkat gösterilmemiş, düzenlemesini yapan kişi, üstadın konularını kendi kalemiyle yazmış ve üstadın sözlerinin aslı ortadan kalkmıştır. Ayrıca söz konusu kitap elinizdeki kitabın son iki konuşmasını almamıştır. Bundan dolayı kitaba itibar edilmez.
Başka birisi tarafından basılan "Fıtrat", "Tevhid" ve "Tanıma" gibi kitaplar da aynı bu şekildedir. Bu kitaplar mesul olmayanlar tarafından Üstad'ın adıyla basılmıştır. "Şehid üstad Murtaza Mutahhari'nin eserlerini yayın komitesi" söz konusu kitapların doğru ve kâmil metinlerinin tedviniyle uğraşmaktadır ki yakın bir gelecekte Allah'ın yardımıyla basılacak ve elbette atılan adımlarla bundan sonra üstadın eserlerinin basımında böyle düzensizliklerle karşılaşılmayacaktır. Yüce Allah'tan başarı ve yardım diliyorum.
Şehid Üstad Murtaza Mutahhari'nin
eserlerini yayın komitesi (Mart-1987)
BİRİNCİ OTURUM
TABİİ FİİL VE AHLAKÎ FİİL
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Hamd tüm varlıkları yaratan âlemlerin Rabbi olan Allah'a olsun. Salât ve selam Allah'ın kulu, Resulü, Habibi, sırrının koruyucusu, risaletinin tebliğcisi, efendimiz, nebimiz, mevlamız, Eb-il Kasım Muhammed'e ve O'nun tertemiz masum Ehl-i Beytine olsun. Lanetlenmiş şeytandan Allah'a sığınırım.
"Ey Resulüm! Bağışlama yolunu tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme!" (A’raf: 199)
Önce, normal ve tabii fillerin karşıtı olan bir insanın fiillerinden "Ahlakî" olarak adlandırılan bir parça arz ettim. Akla şöyle bir soru gelebilir: Ahlâk ve bir fiilin ahlakî olmasının manası nedir? İnsanın bir hareketinin ahlakî olarak adlandırılması nasıl olur? Ve yine arz ettik ki her ne kadar başlangıçta bu sorunun çok basit bir soru olduğu ve cevabının kolay olduğu farz ediliyorsa da, bu konuyu derinlemesine araştırdığımızda ahlaklı olma sırrının ne olduğu sorusunun cevabının bu basitlikte olmadığını, aksine fikri konuların en müşkülü ve beşerin felsefî konularının en karışığı olduğunu ve birkaç bin yıl öncesinden ta günümüze kadar henüz dünyadaki felsefecilerin hiçbirinin üzerinde ittifak edebilecekleri bir görüş bulamadıklarını göreceğiz. Biz, önce ahlaki mertebelerde ahlaklı olma melekelerini açıklamak yerine, mesela, "Eflatun ahlaklı olma melekeleri hakkında ne söylemiştir?" "Aristo ne söylemiş", "Epikür ne söylemiş", "Gazali ne söylemiş," "Günümüz dünyasında Avrupa'da felsefecilerin her biri ne söylemiş" demek yerine, ilk önce onun çok açık, basit konularını zikredelim, daha sonra detaylarıyla uğraşalım. Zira ahlakî fiil konularının aydınlanmasından önce detaya inmek iyi bir şey değildir. İlkönce ahlaki fiillerin kabul edilmiş konularından, "İsar"dan, yani başkasını kendisine tercih etmek, kendisinin zahmet çekip başkasının rahat olmasını istemek, İslam dünyasının iç ve dışındaki küçük tarih kalıplarındaki misalleri ve başka ahlak anlayışlarından da, yani başkasının derdiyle dertlenmekten de söz ettik. Şimdi bu konu ile ilgili başka örneklerle tekrar uğraşmak istiyoruz. Bunların tümü meselenin tam olarak aydınlanmasını istediğimiz içindir. Misalleri zikretmeden önce, sizin bu konunun önemini anlamanız için bir konuyu açıklamam gerekir.
AHLAKİ DAVRANIŞIN DEĞERİ
Ahlaki davranışlar dediğimiz davranışların normal davranışlardan farkının; övülmeğe, güzel demeğe layık olduğunu görüyoruz. Diğer bir tabirle beşer bu tür davranışlar için bir değer biçer. Ahlaki davranışın tabii davranıştan farkı, ahlaki davranışların her insanın vicdanında bir değere sahip olmasındadır. Yani, değerli ve paha biçilmez bir davranıştır ve insan bu davranışın bir değer taşıdığını düşünür. Bu değer, bir işçinin çalıştığı iş karşılığı layık olduğu değer ve karşılık türünden değildir. Zira maddi değerler adaleti sağlar, işçi yaptığı işin karşılığı olarak bir miktar para veya mal alır. Oysa bu değer, para ve malla hesaplanmayacak kadar üstün bir değerdir. Kendisini başkaları için feda eden bir komutanın işi, bir değere layık bir davranıştır. Fakat onun bu davranışının değeri maddi değer türünden değildir. Mesela şöyle diyoruz: Falan işçinin yaptığı işin değeri 25 tümendir ([1]). Mimarın 90 tümen, mühendisin 150 tümen, bir başkasının 500 tümen ve çok daha yüksek olabilir. Örneğin şöyle denilir: Falan zat geldi, petrol kuyusunu düzenli bir şekle soktu, yaptığı işin her bir saati için 5.000 tümen değer biçtiler. Kısacası, hesaplama işi maddi değerler için söz konusudur.
Ahlaki davranışlar ise insanın zihin ve vicdanında bir değer ve kıymete sahiptirler. Bu tür davranışlar çok değerlidir, fakat onun değer şekli, maddi değerlerden -ölçü istenildiği kadar yüksek tutulsa dahi- farklıdır. Bu, başka bir değerdir. Maddi değerlerin çok üstünde olan bir değerdir. Ali'den (a.s) naklettiğimiz vecizeler için, "Ali'nin bu davranışını hesaplayın da kaç milyon tümen veya kaç milyar dolar değerinde olduğunu görün" diye bir şey söylenemez. Bu tür davranış, dolar ve tümenlerle hesaplanamaz. Elbette bir değer ve kıymeti vardır, fakat değerinin türü maddi değerlerden farklıdır.
İnsanoğlunun yaptığı işler arasında bir kısım işler var olduğu ve bu işlerinin bir değer ve kıymete sahip bulunduğu, bunların da maddî değerlerden farklı bir değer türü olduğu kesinleştikten sonra akla şöyle bir soru gelmektedir: Bu değerler nasıl ifade edilir? Yani hangi felsefeyle, hangi mekteple insanoğlunun ahlâkî davranışları için bu değer ve kıymetleri ifade edebiliriz? Başka bir ifadeyle insanoğlunun davranışının ahlaki değerine hangi mektep tefsir, açıklama getirebilir ve te'yid edebilir? Acaba bütün mektepler bu tip davranışları ifade etmeğe kadir midirler? Mektebin bizzat kendisi buna kadir midir? Hayır, mekteplerin hepsi buna kadir değildir. Şimdilik bu konuyu genişçe açıklamak istemiyoruz. Bunu şunun için açıkladık: Zihniniz şimdilik, ahlaki değerleri hangi mektebin ifade edebileceğine ve hangi mektebin ifade etmeğe kadir olmadığına hazırlıklı olmalıdır. İfade etmeye kadir olmayan mekteplerin bazı açıklamaları vardır, ama yüzlerine gözlerine bulaştırırlar, üstelik utanç bile duymazlar, inkâr edip şöyle derler: "Aslında "ahlak" kolay bir kelimedir. Ahlaki davranış iyi kalpliliktir, akıllı insan ahlaki davranışlar peşinde koşmaz, tatlılık ve lezzet peşinde gider. Dünyada fayda ve lezzetten başka hiçbir şey mantıklı değildir." Bu yine iyi çünkü: "Ben, sonucunun bu olduğu bir mektebe sahibim" der açıkça. Fakat mekteplerden bazıları, dünya görüşleri, felsefe ve düşüncelerinin esası az önceki ile aynı neticeyi vermesine rağmen, yani aynı yere varmasına rağmen kendi gerçek yüzlerini göstermezler, hatta tam tersini yaparlar. Şöyle derler: "Biz de ahlaki değerlere sahibiz ve insanlık için bir değer sistemine inanıyoruz. Fakat hangi mekteple?!". Bunlar, senin düzenlediğin şekle girmeyenlerdir. Yine de biz bu konuyu daha sonra açıklayacağız.
Şimdi davranışlardan bazılarının ahlaki olması için başka misalleri ele alalım.
AFFETME VE BAĞIŞLAMA
Bu, başlı başına bir konudur. Bu konuda Peygamber (s.a.a) Efendimizin de bir hadisi vardır:
"Üç şey büyüklük ahlakındandır. Senden ilişkisini kesenle ilişki kurman, seni herhangi bir şeyden yoksun bırakan kimseyi bağışlaman ve sana zulmeden kimseyi affetmendir."
Sözgelimi bir insan, size karşı bir hata, bir kötülük veya bir cinayeti irtikâp eder. Elbette burada yapılan hareketin bir kısmı şahsınızla, diğer bir kısmı da toplumla ilgilidir. Buna şöyle bir misalle açıklık getirebiliriz: Katil birisi gelip bir insanı öldürür, bu hareketin hem cinayetle ilgili yönü, hem de toplumsal yönü vardır. Söz-konusu ettiğimiz şey ise, bir hareketin toplumsal bir ilişkisinin olmayışı ve toplumda bir hakkın doğmayışıdır. Şöyle ki: Size birisi bir töhmette bulunmuş, yalan isnat etmiş, gıybetinizi yapmış ve buna benzer davranışlarda bulunmuş olsa ama bu davranışlar toplumsal değil, ferdi meseleler olsa, işte siz, size bunları yapanı bağışlayıp affedersiniz. O şahıs bağışlamanın tam zıddı olan kötülüğü yapmaktadır. Siz ise bağışlar ve önemsemezsiniz (vazgeçersiniz). İşte bu davranış normal davranışların üstünde, ahlakî bir davranış olarak nitelendirilmektedir ve çok kahramanca bir davranış türüdür.
HAKK BİLİRLİK VE VEFA
Bir diğeri de insana ihsan ve iyilik yapmaktır. İnsanın bunun karşısında iki tür tepkisi olabilir. Birincisi: Anladıktan sonra artık, "sinek köprüden gelmiş"([2]) tabiri gibi asla özen göstermez, unutur, onun işiyle bir ilgisi kalmaz ve hiç mi hiç önemsemez. İkincisi bu davranış karşısında ömrünün sonuna dek, hakşinaslık yapar. Yapılan iyiliği asla unutmaz, teşekkür eder ve vefa gösterir (karşılığını vermeğe çalışır). Yirmi yıl geçse bile, eğer o şahıs herhangi birihtiyacı için yanma gelmişse, hemen "iyiliğin karşılığı iyilik değil midir?(Rahman: 60) -ki bu Kur'an'ın da zikrettiği fıtri ahlakın bir aslıdır- ayeti gereğince onun ihtiyacını gidermeğe ve ihsanda bulunmağa koşar. İşte bu davranış, ahlaki bir davranıştır.
HAYVANLARA ACIMA DUYGUSU
Hatta bir dereceye kadar murdar olan hayvanlar da buna dâhildir. Onların bu murdar oluşu, pis oluşu onlara acınmasına engel değildir. Mesela köpek, diş etlerinde veya vücudunun her yerinde bulunan kuduz mikrobundan dolayı onun murdar olduğunu söylüyoruz. Yani ona çok tehlikeli bir mikrobu taşıyan herhangi bir şey gibi yaklaşır ve öyle davranırız. Fakat bu, onun aynı şekilde acıma duygusundan mahrum olmasını gerektirmez. İnsan, aç ve susuz bir hayvanı görür. Kimisi bunun karşısında ilgisiz kalabilir, bir başkası onunla ilgilenip bakabilir. Şöyle bir hadis anlatılır: Adamın biri bir çölden geçerken şiddetli susuzluktan dolayı diliyle nemli toprağı yalayan bir köpek görür. Orada da bir su kuyusu bulunmaktadır. Hemen ayakkabısını sarığına bağlayarak kuyuya sarkıtır ve oradan su çeker. Daha sonra elleriyle o hayvancağıza su verir ve susuzluğunu gidererek onu ölümden kurtarır. Böyle bir davranışın Allah indinde değerli olduğu, güzel bir iş olduğu konusunda dönemin peygamberine vahiy gelir:
"Allah o kişinin yaptığını beğendi ve mükâfat olarak onu cennetine koydu."
Sa'di'nin "Bostan" adlı kitabında söz konusu ettiği (Hadis) budur:
Biri çölde susuz bir köpek gördü.
Hayatında böyle bir şey yapmamıştı.
Sa'di burada "Külahıyla su çekti" demektedir, fakat hadiste "ayakkabısıyla su çekti" ifadesi vardır.
O övülen kişi külahıyla kuyudan su çekti
Ona ip olarak kendi sarığını bağladı.
Hizmet etmeğe hazırlandı ve kollarını sıvadı.
Güçsüz kalmış köpeğe azıcık su verdi.
Peygamber bu adamın durumundan söz etti.
Ki Allah onun günahlarının tümünü affetti.
Bu davranışın Allah indinde ve Allah'ın kullan nezdinde bir değere sahip olmasının sırrı neresinde gizlidir acaba?
SIRRÎ SIKTÎ'NİN SÖZÜ:
"Sırrî Sıktî" adında bir arifin şöyle söylediği nakledilir: Ben söylemiş olduğum bir Elhamdülillah sözünden dolayı otuz yıldır istiğfar ediyorum, Allah'a yaptığım bir şükürden dolayı. Bu nasıl olur? Diye sorduklarında, O: "Benim Bağdat'ta bir dükkânım vardı. (Bu hikâyeyi de Sa'di şiir şeklinde yazmıştır). Bir gün Bağdat'taki falan çarşıda yangın çıktığı ve dükkânların yandığı haberi geldi. Dükkânının yanıp yanmadığını görmek için derhal oraya gittim. Adamın biri bana "Senin dükkânına ateş sıçramamış" dedi. Ben de "Elhamdülillah" dedim. Daha sonra kendi kendime şöyle düşündüm: Acaba sadece sen mi varsın bu dünyada?" Daha sonra dört dükkânın yandığı ve benim dükkânımın yanmadığı, yani başkasının dükkânının yandığı söylendi. Bundan dolayı "Elhamdülillah" dedim. Bunun manası; Elhamdülillah ki benim dükkânım yanmamış da başkasınınki yanmış. O halde ben şuna razı olmuş oluyorum: Onun dükkânı yansın da benimki yanmasın. Sonra kendi kendime, "Ey Sırrî! Yoksa sen Müslümanların üzüntüsünü gönlünde dahi olsa paylaşmıyor musun?" diye söylendim. (Burada Peygamber (s.a.a)'in şu hadisine işaret edilmektedir: Her kim, yardımının Müslümanların hizmetine olmasını düşünmeksizin sabahlarsa, Müslüman değildir.([3]) Ve işte ben otuz yıldır söylemiş olduğum o "Elhamdulillah"tan dolayı tövbe ve istiğfarda bulunmaktayım." Peki, bu neyin nesidir?
Dostları ilə paylaş: |