BiRİNCİ perde



Yüklə 259,09 Kb.
səhifə2/3
tarix26.10.2017
ölçüsü259,09 Kb.
#13102
1   2   3

Birinci Meclis



(Halil Ağa, Hasan ve Eşref )
Sahne , Dekor ve Kostümler
(Büyükçe bir yazı ile KALE HANI levhası, yanan bir şömine resmi, iki sedir, ortada alçakça bir masa, masanın üzerinde testi, maşrapa, yan tarafta iki adet sandalye görülür.

Duvarlara gelişigüzel asılmış eski tip bir tüfek, siyah deriden bir namazlağa, bir gaz lambası hanın kapısı ve iki pencere görülür.

Hanın kapısında silahlı bir er nöbet tutmaktadır. Perde açılınca sedirde Hasan, Eşref, elinde nargilesiyle Halil Ağa oturmaktadır.)
HALİL AĞA -Dün gece binbaşı çok yoruldu. Buradan geç vakit ayrıldı. Halen uyuyor olmalı ki henüz gelemedi. Yoksa bu zamana kalmazdı.

EŞREF - Ağam, dün gece kaç araba yüklediniz?


HALİL AĞA - Çerkeş’ten on dört araba gelmişti. Hepsini de yükleyip yola çıkardık.

HASAN - Bu gün hiç vesait gelmedi. Malzeme ve cephane yığılıp kaldı. Bunları nasıl göndereceğiz? Halen Kastamonu’dan silah ve cephane geliyor.

HALİL AĞA -Kastamonu’nun imkanları çok. İnebolu’ya gelen silah ve mermiler acele bu tarafa sevk ediliyor. Ama iş buradan ötesinde. Bizde adam var mı? Kel kötürüm birkaç harp malulü ile uğraşıp duruyoruz. Malzemeyi kadınlar taşıyor. Onların da kimi çocuklu. Kimi de yaşlı. Üstelik aç ve çıplak, yoksul kimseler. Ama bu vatan görevini seve seve yapıyorlar. Kadınlarımızın fedakarlığını da inkar edemeyiz. Dikkat ederseniz yanlarına urgan, çuval gibi eşyalar almışlar. Bunun sebebini biliyor musunuz?

HASAN - Urganı, çuvalı ne yapacaklar ki?

HALİL AĞA – İndağı’nda öküzler kağnıyı çekemeyince mermilerin bir kısmını çuvallara koyarak sırtlarında taşıyacaklar.

EŞREF - Halil Ağa hepimiz varımızı yoğumuzu vatan için veriyoruz emme sen başkasın. Sen altunlarının hepsini birden orduya verdin. Senin fedakarlığın hepimizden daha büyüktür.

HALİL AĞA –Vatan için her şeyimi, hatta bir canım var onu bile vermeye hazırım.

HASAN -Bir taraftan padişah, diğer taraftan düşmanlar sıkıştırıyor. Ya savaşı kaybedersek. O zaman halimiz ne olacak. Bunca çekilen çileler, harcanan emekler nereye gidecek?

HALİL AĞA –Aziz dostlarım; Her ne pahasına olursa olsun bizim bu savaşı mutlaka kazanmamız lazım. Bu cefakar millet aradığı lideri bulmuştur. Ben Mustafa Kemal Paşa’yı Çanakkale’den tanırım. Bir avuç askerle dağ gibi düşmanı denize döktü. Uzak değil, çok yakında Yunanlılar’a hak ettiği dersi verecektir. Bundan şüpheniz olmasın.

HASAN, EŞREF– İnşallah Halil Ağa, inşallah.

HALİL AĞA -Allah ordumuza, milletimize tükenmez güç versin. Düşmanımız çok. Baksanıza bir de Pontus tehlikesi çıktı.

HASAN -Pontus da nedür Halil Ağa?

HALİL AĞA -Samsun ve Trabzon yörelerinden toplanmış, Rum ve Ermenilerden oluşan devlete baş kaldırmış eşkıya sürüsü.

EŞREF -İçlerinde Ermeniler demi var?

HALİL AĞA -Evet. Rum ve Ermeniler yer yer isyan çıkarıyor. Ordumuzu, milletimizi arkadan vurmak için bir birleriyle iş birliği yapıyorlar.

HASAN -Sayıları çok mu acaba?

HALİL AĞA –Çok olmaz mı. Yunanistan’dan gelen gönüllülerle Rusya’dan gelen Ermeniler anlaşarak yerli Rum ve Ermeni halkı ayaklandırıp isyana teşvik ediyorlar. Aslında bunlar büyük düşmanların işidir.

HASAN -Allah’ım sen bize sabur ve kuvvet ver.

EŞREF -Halil Ağa, bu han bu yolun can damarı sayılır. Emme hiç asker falan vermiyorlar. Burası emniyette mi dersin?

HALİL AĞA -Kardeşim nasıl asker versinler. Yunanlılar İnönü’deki yenilginin acısını çıkarmak için gece gündüz çalışıyor, hazırlık yapıyorlarmış. “Su uyur. Düşman uyumaz” sözünü unutmayınız. Oraya buraya verecek askerimiz var mı? Elbette bizimkiler de çalışıyor, hazırlık yapıyorlardır.

HASAN -Yunan askeri bizimkinden çok mu?

HALİL AĞA -Bizimkinin üç misli. Üstelik son sistem İngiliz yapısı silahlarla donatılmışlar. Bereket versin ki başlarında bizimkiler gibi dirayetli komutanları yoktur.

EŞREF -Nasıl oluyor da efendi ağam dirayetli komutanları yok oluyor.

HALİL AĞA -Yunan orduları şimdiye kadar hangi savaşı kazanmış. Ordumuzun elinden silahı alınınca İngilizlere güvenerek Anadolu’ya asker çıkardılar. Fakat bu onlara çok pahalıya mal olacaktır.

HASAN -Halil Ağa Yunanlılar batıdan, Pontuslar’da doğudan geliyor. Acaba düşmanlar yurdumuzu çevirmek mi istiyor dersin?

HALİL AĞA -Evet. Dün akşam binbaşı Enis Bey bu hususta çok şeyler anlattı.

EŞREF -Binbaşı konuşurken biz neredeydik?

HALİL AĞA -Siz evlere gitmiştiniz. Ben komutanla birlikte akşam yemeğini burada yedim. Onun için diyorum ya. Komutanlar buradan geç vakit gittiler.

HASAN -Pontuslar’ın bu tarafa geldiğini komutanlar da biliyor mu?

HALİL AĞA -Bilmez olurlar mı? İkisi de çok endişeliydi. Giderken buraya dört tane nöbetçi zaptiye bıraktılar.

EŞREF -Ağam binbaşı neler anlattı? İçime merak sardı doğrusu.

HALİL AĞA -Düşmanlar yurdumuzu paylaşınca Pontuslar’ da Trabzon’da eski pontus devletini yeniden kurmuşlar.

HASAN -Ruslar’ın ve İngilizler’in kışkırtmasıyla değil mi?

HALİL AĞA -Yalnız Rus ve İngilizler olsa iyi. Yunanlılar İzmir’den Trabzon’a dört yüz asker göndermiş. İşgal kuvvetlerinin inzibat görevini üstlenen Fransız komutan Yunanlılar’a çkışmış. “Siz kime danıştınız da kendi başınıza iş yapıyorsunuz? İşleri büsbütün karıştıracaksınız.” Diye. Fakat Venizelos kurnazca cevap vermiş : “Bunlar asker değil, üniversite talebesidir, kamp kurmağa gidiyorlar.” Demiş. Çünkü askerlere kısa pantolon giydirip izci kılığına sokmuşlar.

EŞREF -Allah, Allah şu gavurun kurnazlığına bak. Neler düşünüyorlar.

HALİL AĞA -Rus ve İngilizler, Trabzon ve Samsun yörelerinde bir Rus-Pontus devleti, Ağrı Dağı’ndan Toroslar’a uzanan bir de Ermeni devleti kurmak istiyorlarmış. Pontuslar’ı İstanbul’daki Fener Patrikhanesi de destekliyormuş. Hatta Merzifon’daki Amerikan Koleji ve Amerikan Hastanesi Pontusların silah deposu haline getirilmiş.

HASAN -Halil Ağa koleş dedikleri nedir?

HALİL AĞA -Lise dengi bir çeşit gavur mektebi. Güya orada Türk çocukları talim terbiye görüyor. Halbuki adamlar kuyumuzu kazıyormuş.

EŞREF -Bunları yakalamışla mı?

HALİL AĞA – Evet. Amerikan Hastanesinde çalışan bir Türk kadını ihbar etmiş. Neticede ani bir baskın yapılmış. Pek çok silah ve cephane ele geçirilmiş.

HASAN - Aman ağa, desene düşman bağrımıza bağdaş kurmuş da haberimiz yok.

HALİL AĞA -Haberimiz olmaz olur mu? Bu tarafa gelen Pontuslar Şark Cephesi Komutanı Kazım Paşa’nın korkusundan kaçıyorlar.

EŞREF -Yaşasın Kazım Paşa. O da Mustafa Kemal gibi kahraman bir asker değil mi?

HALİL AĞA -Kardeşim. Mustafa Kemal, İsmet, Kazım, Fevzi Paşalar gibi kahramanlar Osmanlı Devleti’nin yetiştirdiği nadir komutanlardır. Bunlar el birliği, gönül birliği yaparlarsa bu vatanı kurtarırlar.

HASAN, EŞREF – Sağ olsunlar. Var olsunlar.

HALİL AĞA -Mustafa Kemal Şark Cephesini Kazım Paşa’ya bıraktı ve Ankara’ya geldi. Kazım Paşa doğuda Rus ve Ermeniler’i yurdumuzdan çıkardı. Evvelki yıl üç aralıkta Gümrü’de Ermeniler’le bir antlaşma yaptı. Böylece doğu sınırlarımız çizilmiş oldu.

HASAN -Helal olsun şu paşaya. Doğunun ikinci Muhtar Paşası bir daha meydana çıktı desene.

HALİL AĞA – Dahası var. Ruslar yurdumuzdan çekilirken bütün silahlarını Ermeniler’e bırakmış. Kazım Paşa da onların elinden alıp, Trabzon limanına, oradan da İnebolu’ya göndermiş. İşte bu gördüğünüz silah ve mermilerin çoğu Ermeni silahlarıdır.

EŞREF -Aşk olsun Kazım Paşa’ya. Binlerce aşk olsun. Allahım sen onları koru, düşmanlarımızı kahreyle
(Diyerek dua eder.Bu sırada dışarıdan araba sesleri gelir.Halil Ağa pencereye koşar.)
HALİL AĞA Kastamonu’nun arabaları geliyor.Haydi siz aşağı inin.
(Gelenlerden birinin sesi duyulur. “Halil amca cerideni getirdim al.” Ağa pencereden gazeteyi alır, nöbetçi eri çağırarak ona uzatır.)
Oğlum şunu okur musun? Bakalım ne havadisler var?
(Nöbetçi gazeteyi alır, okumağa başlar. Hasan, Eşref, Halil ağa ayakta dinlerler.
NÖBETÇİ -Dahili Haberler

Söğüt Kasabası’nda Yunanlılar halkı camiye doldurup ateşe verdiler. Caminin kagir olması nedeniyle yangın çabuk önlendi. Daha sonra ahali mucize kabilinden iki şehitle kurtuldu ise de, Ermeni ve Rum zulmü çevrede devam ediyor.



İsyancı Pontus çetesi de bölgemize doğru ilerliyor

Samsun ve Trabzon havalisi halkından oldukları anlaşılan Seksen, yüz civarındaki Rum ve Ermenilerden mürekkep bir Pontus çetesi önce Tavşan Dağı’nda belirmiş, sonra da batıya doğru harekete geçmiştir. Uğradıkları bölgelerdeki yerli Rum ve Ermenileri de silahlandırarak, büyük bir kafile halinde Vezirköprü, Merzifon ve Kızılırmak’ın Kargı köprüsünü geçerek bölgemize doğru ilerlemektedir.

Geldikleri yerlerde bir çok gasp ve cinayet işledikleri gibi, devlete bağlı masum soydaşlarını dahi katlettikleri öğrenilmiştir. Her uğradıkları yerlerden yiyecek, giyecek, para ve ziynet eşyası gasp eden bu hainler çetesinin de hesabı görüle-cektir.

12 Nisan 1922

Kastamonu AÇIKSÖZ Gazetesi
HASAN - Eyvah ağam şaka gerçek derken düşman bize doğru yaklaşıyor desene.

EŞREF - Şimdi ne yapacağız? Maazallah burayı ele geçirirlerse mahvoluruz.

NÖBETÇİ - Binbaşım geliyor.
(Eşref ve Hasan mırıldanarak dışarı çıkarlar. Binbaşı Enis bey içeri girer. Suratı asık, oldukça sinirli ve heyecanlıdır)
PERDE KAPANIR.

İkinci Meclis
(Binbaşı ve Halil Ağa)
BİNBAŞI - Yahu bu Pontus belası da nereden çıktı?

HALİL AĞA - Binbaşım, düşmanın ardı kesilir mi?

BİNBAŞI - Halil Ağa çok endişeliyim. Bu kadar silah ve mermi çetenin eline geçerse felaket olur, felaket.

HALİL AĞA - Allah korusun binbaşım. Ölürüz de bir tanesini bile vermeyiz.

BİNBAŞI -Ölmek bir şey ifade etmez. Yeter ki büyük bir saldırıya uğramayalım. Gelen düşman hakkında fazla bir bilgimiz yoktur.

HALİL AĞA -Enis bey bunların mevcudu ne kadardır acaba?

BİNBAŞI -Seksen ile yüz civarında oldukları, içlerinde bir de Ermeni müfrezesi, cephane yüklü bir katır, iki papaz, birkaç da kadın olduğu söyleniyor.

HALİL AĞA - Aman binbaşım, bunların hepsi de silahlı mı dersin?

BİNBAŞI -Kesin bilgimiz yok. Ama pek de boş değillerdir. Söylentiye göre silahlı oldukları anlaşılıyor.

HALİL AĞA - İyi demedin binbaşım .O kadar silahlıya nasıl karşı koyacağız.

BİNBAŞI -Beni düşündüren de bu. Elimizde ne silah, ne de silahı kullanacak kuvvet var. Çankırı’dan yardım istedim. Mevcut imkanlarınızla cephaneliği ve Kastamonu yolunu koruyun diye emir aldık.

HALİL AĞA – Ne yapmayı düşünüyorsun binbaşım?

BİNBAŞI - Halil Ağa ne yapacağımı şaşırdım. Her an korkunç bir baskına uğrayabiliriz. Savunacak bir kuvvetimiz de yok.

HALİL AĞA – Şu ahır ve samanlıktaki malzemeyi bahçeye filan gömsek nasıl olur acaba?

BİNBAŞI -Bu mümkün değil. Bu kadar silah ve mermiyi toprağa nasıl gömerim? Kaldı ki onları gece gündüz demeden Çankırı oradan da Ankara’ya ulaştırmamız gerekiyor.

HALİL AĞA – Bu sabah yalnız altı araba mı gönderebildik?

BİNBAŞI - Evet. Kızılsin Köyünün arabalarını gönderdik.

HALİL AĞA – Acaba sağ salim Çankırı’ya vardılar mı dersin?

BİNBAŞI - Bu tarafta tehlike yoktur. Bu akşam yedi sekiz araba daha yola çıkaracağız. Hiç olmaz sa Pazarçayı camiindeki mermileri gönderelim. Şimdi kadınlar gidecek. Onların yanına uslu başlı birini katmalıyız.

( Bu sırada dışarıdan biri bağırır. Halil amca Şube Reisi burada mı? Halil ağa oturduğu yerden)

HALİL AĞA – Burada oğlum gel.


( Birinci köylü içeri girer başıyla binbaşıyı selamlar)

Üçüncü Meclis
( Binbaşı, Halil ağa, I. Köylü ve Nöbetçi er.)
I. KÖYLÜ -Biz buraya Bucura Deresi’nden yedi arabacı geldik. Emrinize hazırız binbaşım.

BİNBAŞI - Peki evladım. Arabaları arka tarafa çekin. Oradaki mermileri yükleyin.

I. KÖYLÜ - Başüstüne kumandanım.

BİNBAŞI - Evladım bana bak. Çok dikkatli olun. Mermileri tek tek alın, arabaya yavaş yavaş koyun.

I. KÖYLÜ - Peki kumandanım.

NÖBETÇİ - ( Nöbetçi içeri girer hazır ol vaziyetinde ) Bir kadın geldi kumandanım. Sizi görmek istiyor.

BİNBAŞI - Gelsin içeri.


Dördüncü Meclis
Binbaşı, Halil Ağa, Nöbetçi, Hayriye
( Hayriye içeri girer. Ağzında yaşmak, başında siyah çarşaf, sırtında bebeği, bir elinde de urganla çuval vardır. Yaşmağın içinden binbaşıya bir şeyler söyler, ama duyulmaz. Buna sinirlenen binbaşı sert bir şekilde )
BİNBAŞI - Kardeşim. Şu ağzındaki yaşmağı çıkar da öyle konuş. Bir de seninle uğraşacak vaktim yok benim. (Hayriye hafif sola dönerek yaşmağını sıyırır ve sesli konuşur. )

HAYRİYE - Efendi, öküzümün tekine mıh deymiş, topallıyo. Bizim köyden Şerife deyzeyle beraber geldük. Onun öküzünü teki de goca ve zayıf. Burayadak zorla getüdük. İzin verirsen biz öküzleri denkleşdürüp iyileri yüklü arabaya goşacağız. Kötüleri de boş arabaya goyup ben köye dönecem. Gumandanım, köyde iki bebem daha va. Onnarı gomşuya bırakdım da geldim.

BİNBAŞI - Kocanız nerede?

HAYRİYE - Eskerde.

BİNBAŞI - Başka bir erkek yakınınız yok muydu/

HAYRİYE -Yok efendi. Gaynanam vardı o da geçenlerde öldü.

BİNBAŞI - Diyelim ki buna müsaade etmiyoruz. O zaman ne yapacaksın?

HAYRİYE - İndağlarını aşıncaya gadar yükün birazını sırtımıza aluruz. Emme yanımıza uslu bi adam gatın. Biz öteki arabacılanan beraber gidemeyüz.

BİNBAŞI - Peki bacım. Haydi önce söylediğin gibi yapın sen köye dön.

HAYRİYE - Sağ ol gumandan. Allah ömürler versin. ( Geri geri giderek dışarı çıkar. )



Beşinci Meclis
( Binbaşı, Halil Ağa, Yazıcı er ve Nöbetçi )
BİNBAŞI - Halil Ağa, benim karargahım burasıdır. Bu tehlikeyi atlatıncaya kadar buradan ayrılmayacağım. Bana bir şey olursa, yani şahadet şerbetini içersem, sen de sağ kalırsan, “Binbaşı Enis vatani görevini yapmağa çalıştı, elinden başka –bir şey gelmezdi” dersin.

HALİL AĞA – Allah korusun binbaşım. Biz milletçe ne tehlikeler atlattık. Hiç merak etme bunu da atlatırız.

BİNBAŞI - Ne olursa olsun, tedbirli olmalıyız. Nöbetçi.

NÖBETÇİ - (İçeri girer hazır ol vaziyetinde) Buyur kumandanım.

BİNBAŞI - Oğlum yazıcıyı çağır.

NÖBETÇİ -Emredersiniz komutanım.(Nöbetçi dışarı çıkar. Yazıcı er içeri girer, binbaşıyı selamlar.)

YAZICI - Buyur komutanım.

BİNBAŞI -Oğlum köylere bir tezkere yazacağız. Kağıt, kalem al.

YAZICI - Peki komutanım.

BİNBAŞI -Yaz oğlum. .......... Köyü Muhtarlığına. Satır başı

Köyünüzde eli silah tutan kim varsa, acele silah-landırıp Kale Hanı’na gönderiniz.

Bu emre uymayan veya gecikmesine sebep olan-lar en ağır şekilde cezalandırılacaktır.


16 Nisan 1922

Binbaşı ENİS

Kastamonu Vilayeti Çankırı Sancağı

Koçhisar Nahiyesi As. Şb. Başkanı

Not: Silahlar; köy tüfeği, balta, bıçak, satır, kılıç ve benzeri olabilir.
BİNBAŞI -Oğlum bu yazıyı çoğaltıp acele köylere ulaştırın.

YAZICI - Başüstüne komutanım.( Yazıcı dışarı çıkar. Nöbetçi kapıdan bir zarf alarak binbaşıya uzatır. Binbaşı zarfı eline alır.)

BİNBAŞI -Bunu kim getirdi?

NÖBETÇİ -Çankırı’dan postayla gelmiş komutanım. ( Binbaşı zarfı açar. Okuduktan sonra endişeli bir tavırla)

BİNBAŞI -Korktuğumuz başımıza geldi.

HALİL AĞA -Hayrola binbaşım kötü bir haber mi var?

BİNBAŞI - Pontuslar Tosya dağlarını geçmişler. Şu anda bizim bölgemizdeler. Tehlike baş gösterdi demektir. Tosya’nın Berçin köyünden iki sığır gasbetmişler. Ayrıca rehberlik için bir de adam yakalamışlar. O adam halen ellerinde tutsakmış. Düşman artık çok yakınımızdadır. Nöbetçi.

NÖBETÇİ -Buyur komutanım.

BİNBAŞI - Bana acele karakol komutanı Yüzbaşı Alaaddin’i ve dağa gidecek zaptiye müfrezesini çağırın.

NÖBETÇİ -Başüstüne komutanım.


( Nöbetçi er dışarı çıkar. Binbaşı düşünceli ve endişeli bir halde gezinir. Askerler sert ve düzenli bir şekilde içeri girer sıra olurlar. )


Altıncı Meclis
Binbaşı, Halil Ağa, Nöbetçi ve askerler
BİNBAŞI -( Hamit Çavuş’a dönerek) Yüzbaşı nerede?

H. ÇAVUŞ -Biraz önce Nahiye Müdürünün yanına gitmişti komutanım.

BİNBAŞI -Kaybedecek zamanımız da var ya. (Askerlere dönerek) Künyelerinizi okuyunuz.

H. ÇAVUŞ -Çankırı’nın Yoğurtçular mahallesinden, Tiftikçi oğullarından Mustafa Fahri oğlu sıra çavuşu Hamit.

ER AZİZ -Çankırı Sancağı, Koçhisar Nahiyesi, Kırışlar köyünden 1310 doğumlu Mustafa oğlu Aziz.

ER HAKKI -Koçhisar Yeni Mahallesinden, Kethüda oğullarından Mustafa oğlu 1314 doğumlu Hakkı.

ER OSMAN -Çerkeş’in Karalar Mahallesi’nden Çavuş oğulları’ndan Mehmet oğlu 1316 doğumlu Osman.

ER ŞEVKİ -Kastamonu Kuzyaka Köyünden, Baltacı oğullarından Abdullah oğlu 1314 doğumlu Şevki.

BİNBAŞI - Şimdi beni iyi dinleyin. Karakola gidin. Üzerinize yeteri kadar mermi alın. Dağa gideceksiniz. Yüzbaşıya söyleyin, müfrezenin komutanlığını üstlensin. Fazla gecikmeden yola çıkın. Karakoldaki Hüseyin’le Musa’da gidecekler. Çomar Köyü’nden ormana gireceksiniz. Çetenin Derbent yakınlarında olduğunu sanıyoruz. Doruk civarında hem Kastamonu’dan gelen arabaları emniyete alacaksınız, hem de Pontus çetesini çevireceksiniz. Düşmanın sayısı çoktur. Bir de silahlı olduklarını unutmayınız. Ne yazık ki elimizde sizden başka bir kuvvetimiz yoktur. Toplu halde gitmeyin. Mecbur kalmadıkça müsademeye girmeyin. Onlar size ateş açarsa düşmanı buradan uzaklaştırmak maksadıyla savunmaya geçin. Burada en mühim mesele, elimizdeki şu silahların onların eline geçmesini önlemektir. Anladın mı Hamit Çavuş?

H. ÇAVUŞ -Anladım komutanım.

BİNBAŞI -Bütün bu söylediklerimi yüzbaşıya iletin. Bu bir emirdir.

H: ÇAVUŞ -Başüstüne komutanım. Hiç merak etmeyin. Biz ölmedikçe düşman buralara gelemez.

BİNBAŞI - (Askerlere dönerek) Siz ne dersiniz evlatlarım?

ASKERLER -(Birlikte ve sertçe)Ölürsek şehit, kalırsak gazi olacağız. Biz sağ oldukça düşmanı buralara sokma-yacağız.

BİNBAŞI -Sağ olun çocuklarım. Mustafa Kemal’in askerleri olduğunuzu gösterdiniz.

ASKERLER -Vatan sağ olsun komutanım. Vatan yolunda ölmeye hazırız.

BİNBAŞI -Haydin yolunuz açık olsun.

(Hamit Çavuş Silah omuza, sağa dön, ileri marş diye komut verip askerleri dışarı çıkarırken sahne arkasından dağ başını duman almış müziğinin sesi duyulur. Sahnede Halil Ağa ile binbaşı kalmıştır.)

Yedinci Meclis
Binbaşı ve Halil Ağa
HALİL AĞA –Binbaşım size aklıma gelen bir şeyi sorabilir miyim?

BİNBAŞI -Tabii, buyurun.

HALİL AĞA –Hani ne derler. “Denize düşen yılana sarılırmış.” Biliyorsun bölgemizde bir Eğri Ahmet çetesi vardır. Çetenin çok güçlü olduğunu söylüyorlar. Çerkeş, Ovacık ve Eskipazar’a hükmediyormuş. Pontus-ları’ın bu bölgeye geldiğini o da duymuştur. Siz Eğri Ahmet’e bir pusula yazıp durumu anlatsanız yardıma gelir mi acaba?

BİNBAŞI -Henüz denize düşmedik Halil Ağa. Eğri Ahmet çetesi devlete baş kaldırmış bir eşkıya sürüsüdür. Bunlardan hiçbir zaman kimseye hayır gelmez. Hatta düşmanla işbirliği yaparlar. Bunlar vatan hainleridir. Düşmandan daha tehlikelidirler. Ne zaman, nerede ne yapacakları belli olmaz. Eğer Yozgat eşkiyası Çapanoğlu bozuntusunun gücü yetseydi Kuvayı Milliye hareketini onlar önleyecekti. Mustafa Kemal’i onlar yok edecekti. Onun içindir ki vatan haini bir eşkiyadan yardım isteyecek duruma düşmedik. Allah da düşürmesin.

HALİL AĞA –Doğru söylersin binbaşım. Allah bizimledir. Bu günler de geçer.

BİNBAŞI -Halil Ağa, dışarısı kalablıklaştı. Epeyce kişinin geldiği anlaşılıyor. Vaktimiz yok, hemen faaliyete geçmeliyiz. Çomar. Yenice, Kazancı ve Mülayim köylerine birer haberci gönderdim. Bu köylerde gece, gündüz devriye bulunalı. Düşman buraya iki yönden saldırabilir. Doğudaki sırtlardan veya büyük bir ihtimalle kuzeydeki yol boyundan. Gelenlerin çoğu henüz askerlik yapmamış çocuklar veya yaşlı kişilerdir. Bu işi bunlarla başarmak çok güç olacaktır. Pusuya yatıp ani baskın yapmak gerekir. Bu da talimli askerle olur. Fazla değil, yirmi kişilik bir müfrezem olsa onların hesabını bir gecede görürdüm. Şimdi ben dışarı çıkıyorum. Şu gelenleri bir bakayım.

BİNBAŞI - Halil Ağa. Dışarısı kalabalıklaştı, epeyce kişinin geldiği anlaşılıyor. Vaktimiz yok, hemen faaliyete geçmeliyiz.

Çomar, Yenice, Kazancı ve Mülayim köylerine birer haberci gönderelim. Bu köylerde gece, gündüz devriye bulunmalı.Düşman buraya iki yönden saldırabilir; Doğudaki sırtlardan ve ya büyük bir ihtimalle kuzeydeki yol boyundan.

Gelenlerin çoğu henüz askerlik yapmamış çocuklar veya yaşlı kişilerdir. Bu işi bunlarla başarmak çok güç olacaktır. Pusuya yatıp ani baskın yapmak gerekir. Bu da talimli askerle olur. Fazla değil yirmi kişilik bir müfrezem olsa, onların hesabını bir gecede görürdüm.Şimdi ben dışarı çıkıyorum, şu gelenlere bir bakayım. (Binbaşı dışarı çıkar)
PERDE KAPANIR

İKİNCİ PERDE
Sekizinci Meclis
( Lefter, Buvan, Şıhat, ölü ve yaralı askerler)
Sahne ;
( Sahne yeşillik görünümündedir. Sahnenin seyirciye bakan duvarında bir orman manzarası tablo, çam ve köknar ağaçlarının doruklarından yapılmış, sahnede dikili duran fidanlarla tam bir orman manzarası oluşturmaktadır.

Bu sırada sahne loş, yerde birkaç ölü ve yaralı asker vardır. Sahneden ve sahnenin arkasından yoğun silah sesleri gelmektedir. Vurulup yere düşen askerlerin “ Of! Yandım anam. Gittim” gibi ve yabancı dilden bağırtı, çağırtıları duyulur)
H. ÇAVUŞ -Aziz pusuya düştük, ben vuruldum. Geridekilere haber Sal.

AZİZ -Çavuşum ben de vuruldum. Durumum kötü, silahım da düşman eline geçti.

H. ÇAVUŞ -Karabekli Musa ile Bozanlı Hüseyin geride kaldılar. Onlara seslen. Yüzbaşıya haber versinler.

(Bu sırada askerlerin sesi kesilir. Sahneye silahlı iki çeteci girer. Muallim Lefter ve Buvan. Buvan’ın elinde bir balta vardır. Yaralı askerlerden birinin kımıldamasından korkan Buvan “Aman canlı” diyerek zıplar. Lefter’de kımıldayan yaralı askere tabancayla ateş eder. İki çeteci ölü ve yaralıların arasında gezerek konuşurlar.)
LEFTER -Bunların ölüsünden de korkulur. Dokuz canlıdır. Öldü sanırsın ama kolay kolay ölmezler.

BUVAN - Bu domuzları öldürünce kollarını, bacaklarını şununla (Elindeki baltayı göstererek) kestim. Hala da kımıldıyorlar.

LEFTER -Ölüleri acele gömelim.

BUVAN -Mezar mı kazacağız?

LEFTER -Hayır hayır dereye çekip üzerlerini dallarla kapatacağız.

BUVAN -Sonra da bir kibrit çakıp yakacağız.

LEFTER -Salak, olur mu öyle şey. Müfrezenin hepsini pusuya düşüremedik. Kurtulanlar da oldu. Başlarındaki kumandanı yakalayamadık. Birazdan duyarlar ve yardıma gelirler. Buralarda ateş ve duman olmasın. Bir an önce yola çıkmalıyız.

BUVAN -Lefter. (Lefter Buvan’a bakar)

LEFTER -Evet.

BUVAN -Ben çok korkuyorum. Biz bu işi iyi etmedik.

LEFTER -Neden?

BUVAN -Gelip şu manzarayı görürlerse, o zaman bizi hiç kimse kurtaramaz. En iyisi biz buradan bir an önce kaçalım.

LEFTER -Önümüze çıkanı öldürüp İstanbul’a ulaşacağız. Bizimkiler orada. Yani “Anadolu Rum Pontus Cemiyeti”nin gizli karargahı. Venizilos İngiliz ve Fransızlardan söz almış. Hem de kralın huzurunda yemin etmiş. Ergec “Trabzon Rum Pontus Devleti”ni kuracağım diye.

BUVAN -Fakat Lefter o doğudaki Kazım Paşa belasından nasıl kurtulacağız/

LEFTER -Evet. Mühim bir noktaya temas ettin. O hepimizi düşündürüyor. Korkunç bir adam. Ermenileri doğu bölgesinden sürüp çıkardı. Ama kardeşim, Ermeniler’e güvenilmez ki. Herifler savaşmaktan aciz, korkak insanlar. Bir avuç Türk askerinin önünde tutunamayıp çil yavrusu gibi dağılıp kaçtılar. Daha sonra da ayaklarına kapanıp barış istediler. Böyle bir barışın sonunda da, Kazım Paşa doğunun aslanı oldu. Ama onun da ömrü uzun değil. Yunan ordusu yakında Ankara’yı halledince Sıra ona da gelecektir.

BUVAN -Ankara’da kurulan Yeni Türk Devleti çok tehlikeli değil mi?

LEFTER -Hayır. Hiçbir tehlikesi yoktur. Güçlü fırtınalar karşı-sında yanan bir saman alevi gibidir. Ne kadar dayanacak ki?

BUVAN -Mustafa Kemal’i tehlikeli diyorlar?

LEFTER -Kim diyor?

BUVAN -İngiliz ve dünya basını hep ondan bahsediyor.

LEFTER -(Sert ve sinirli) Onun da suyu ısınıyor. Çok yakında Enver Paşa gibi ölümlerden ölüm beğenecektir.

BUVAN -Muallim bey sahi mi söylüyorsun?

LEFTER -Elbette sahi. Yunan ordusu hızla Ankara’ya doğru geliyor. Pek yakında Mustafa Kemal ve arkadaşları girecek delik arayacaklar.

BUVAN -Lefter ben çok korkuyorum.

LEFTER -(Sinirlenerek elindeki tabancayı Buvan’a doğrultarak üzerine yürür) Sus be! İkide bir “Korkuyorum korkuyorum”diyorsun. İnsan düşmandan korkar mı?

BUVAN -Lefter acaba İstanbul’a uluşubilcek miyiz dersin?

LEFTER -Tabi uluşucağız. İstanbul’da izci teşkilatı adı altında gizli bir kuvvetimiz vardır. Bu kuvvek Selanik’te kuruldu. Yakında Trabzona çıkacaktır. Biz şimdi direk Adapazarı’na gideceğiz. Oradaki Yunan ordusunda kısa bir eğitim gördükten sonra İstanbul’a geçip Trabzon’a çıkacak oradaki birliklerden birine subay olarak katılacağız.

BUVAN -Hey! Yaşasın be Rum Pontus Devleti. Yaşasın be Venizelos. Şapkasını havaya atar. Hoplayıp zıplayarak ölülerin arasında dolaşır.) Muallim bey, acaba devletimizin sınırları nereden nereye ulaşacaktır.

LEFTER -Pontus Devleti şimdilik Sinop’tan Artvin’e kadar olan sahil şeridi üzerinde kurulacaktır. Tabi ki daha sonra sınırlarımızı genişleteceğiz. 1904 yılında kurulan “Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti”nin aldığı karar gereğince sınırlarımızın içerisine Batum’dan İnebolu’ya kadar olan sahil şeridiyle, Anadolu’da Gümüşhane. Sıvas, Erzincan’ın birkısmı, Yozgat, Çankırı, Çorum, amasya ve Kastamınu vilayetlerini de katacağız.Devletimizin adı “Mukaddes Rum Pontu Devleti” olacaktır.
((Sahneye eli silahlı Ermeni Şıhat girer.Onlaarın konuşmalarını duymuş olacak ki, yarı alaylı bir şekilde kabadayı ağzı ile konuşur)
ŞIHAT -Biraz ağır olun kardeşim. Osmanlı topraklarına biz de ortağız be. Her bir yeri aldınız. Bize hiç bir şey bırakmadınız. Erzincan’ı alıyorsunuz. Halbuki orası bizim başkentimiz sayılır. (Ermeni’nin alaylı konuşmasına kızan Buvan üzerine yürüyerek)

BUVAN -Anadolu’da yer mi yok. Size de yetiyor. Bize de. Ama ne yazık ki Türlerden dayağı yiyince tası tarağı toplayıp gittiniz. Hani o Van’da kurulacak Büyük Ermeni Devleti?

ŞIHAT -Kızma yoldaş. Şaka yaptım be. O Büyük Ermeni Devleti’ni yine kuracağız merak etme.

BUVAN -Kurarsınız. (Ermeni Şıhat şehidin birisinin başını kaldırıp “Şunun altınına bir haç yapacağım” diyerek elindeki bıçakla şehidin alnını çizer. “Hah şimdi tam bir hristiyan oldu. Şimdi doğru cennete”Diye konuşur. Ona bakan Buvan’da diğer şehidin alnını çizerve “–Bu da Rum Hristiyan’ı olsun”der. Ermeni Şıhat daha önce yaptıklarını gururlu bir tavırla onlara anlatmaya başlar.

ŞIHAT -Lefter, geçen ay Tavşan Dağı’nda iki adam vurdum. Odun kesiyorlardı. Yanlarına vardım. Baktım silahları falan yoktu. Ekmek istedim yok dediler. Para istedim nah... Öyleyse sizin hakkınız bu dedim. (Elindeki tabancayı göstererek) Bununla ikisini de temizledim. Sonra üzerlerini aradım. Birisinin cebinden üç tane Osmanlı Altını çıktı. Diğeri benim gibi züğürtmüş. (Üçü birden kahkaha atarlar)

LEFTER -Kollarını, bacaklarını kesmedin mi?

ŞIHAT -Hayır hayır onları heykel yaptım.

LEFTER -Heykel mi yaptın?

ŞIHAT -Evet. Bizim Yanıkyan’la birlikte ölüleri ayağa kaldırıp bir fidanın gövdesine sardık. Birisinin yönü doğuya, diğerinki batıya doğruydu. (Birlikte kahkaha atarlar)

BUVAN -(Gülerek Amma da komik be.

LEFTER -Sonra?

ŞIHAT -Sonra birisinin göğsüne kitabe yazdım.

LEFTER -Nasıl nasıl anlamadım.

ŞIHAT -anlayacağı bir kağıda yazıp göğsüne taktım.

LEFTER -Ne yazdın?

ŞIHAT -Aynen şunları yazdım. Bu heykel Ermeni Hıçak Komitesi kahramanlarının Türklere basit bir ihtarıdır. Asıl zafer anıtını Harput’a büyük Ermeni lideri Aram Monakyan’ın heykeli ile birlikte dikeceğiz. Görenlere ibret olsun. Artık Ermeni hareketini hiçbir kuvvet durduramayacaktır.

LEFTER -Bravo Ermeni kardeş.(tokalaşırlar) Bu emelinizin gerçekleşmesini yürekten dileriz. Bundan tabii ne olabilir ki? Anadolu’da üç devlet. Pontus, Ermeni bir de Osmanlı Devleti.

ŞIHAT - (alaylı bir tavırla) Biraz yerde Mustafa Kemal’e bırakırız.

LEFTER -Sus be! Mustafa Kemal deyince asabım bozuluyor. O çok yakında vatan haini olarak yargılanacaktır. Şimdiye kadar Osmanlı Padişahlarına karşı çıkıpta boynu ipten kurtulan olmuş mu? Uzak değil pek yakında O ve arkadaşları ipe çekileceklerdir.

Neye, kime güveniyorlar? Almanlar öldü. Bunlar silahı nereden bulacaklar? Rusların ticaret gemileriyle silah yardımında bulunacakları haberi duyulunca İngiliz, Fransız ve Yunan hükümetleri Ruslara ortak bir nota verdiler. Böylece Rus yardım da önlenmiş oldu. Zaten Fransız ve Yunan zırhlıları Karadeniz kıyılarını sürekli göz altında tutuyorlar. Bu gemiler geçen yıl İnebolu Limanını birkaç kere bombalayıp yerle bir ettiler.

Artık Ankara’ya dışarıdan tek bir silah gelmesi mümkün değildir. Dün Kastamonu’ya iki kişi göndermiştim. oradan gazete almışlar. Kastamonu halkı şöyle yapıyor, Mustafa Kemal böyle yapıyor diye durmadan palavra atıyor.

Düşünmüyorlar ki bunların dağ gibi dostları var. Karşılarındaki Yunan ordusu her geçen gün biraz daha büyüyor ve güçleniyor. Bu orduya karşı dünyadaki Türklerin tümü birleşse yine de güçleri yetmez.Kaldı ki Mustafa Kemal ve arkadaşları kel kötürüm birkaç silah artığı ile zafer kazanacak. Bundan gülünç bir şey olamaz.

ŞIHAT -Ama hoca. İnönü’de iki defa sizi püskürttüler. Onu unutuyorsun.

LEFTER -Ulan, İnönü savaşları dediğin mevzi çatışmalarıdır. Yunan ordusu bu savaşları önemsememiştir. Uzun sürmeyecek çok yakında Venizelos Ankara’da basın toplantısı yapacaktır. Biz Ermeni falan değiliz ki pabuçlarımızı arpa Çayı’nda bırakacak. Şimdi bunları bırakalım da kafileyi harekete geçirelim. Yeni bir rehber yakaladık. Bu gece Osman Gölü’ne ulaşmalıyız. Biraz çabuk olun.

ŞIHAT -Çetenin komutanı sensin muallim bey, nasıl istersen öyle olsun.
(Sahneden süratle çıkarlar)


Yüklə 259,09 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin