Millî Mücadele'de Elviye-İ Selâse / Üç Sancak Meselesi Kars, Ardahan, Batum) / Doç. Dr. S. Esin Derinsu Dayı [s.157-167]
Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü / Türkiye
Elviye-i Selâse/Üç Livâ/Üç Sancak ifadesi genellikle 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Kars, Ardahan ve Batum için kullanılmıştır.1
Elviye-i Selâse’nin merkezi durumunda ve Anadolu’nun Kafkaslara açılan kapısı olan Kars, özellikle 1828-29, 1853-56, 1877-78 Osmanlı Rus Savaşları ve 1914-1918 I. Dünya Savaşı’nda doğudaki büyük hareket üssü ve müdafaa noktası olması sebebiyle mücadelenin en yoğun yaşandığı bölge olmuştur.2
Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra “Eyâlet” usulü kaldırılınca Kars, “Sancak” yapılarak Erzurum’a bağlanmıştır.3 1871 ve 1874 tarihli Erzurum Vilayeti Salnâmelerine göre Kars Sancağı’nın kazaları; Merkez, Şüregel, Zarşat, Kağızman4 (Merkez Kağızman şimdiki Sarıkamış ve Arpaçayı dahil)5dir.
Yine 1877’de Erzurum Vilâyeti’ne bağlı bir Sancak olan “Çıldır Sancağı”nın merkezi Oltu olup bağlı kazaları; Oltu (Nahiyeler; Narman, Penek, Bardız, Tavusker/Olur), Ardanuş (Nahiyesi: Şavşat, Ardahan, (Nahiyeleri: Göle, Poskov, Çıldır) dır.6
1877’de Trabzon Vilayeti’ne bağlı bir sancak olan “Batum Sancağı”; Batum, Çürüksu, Aşağı Acara (Merkez Keda Köyü), Yukarı Acara (Nahiyeleri: Khula/Hulo, Maçakhel; Livana (Merkezi Artvin, şimdiki Yusufeli dahil), Arhavi, Gönye/Gonya nahiyeleri ile Khopa/Hopa, Hemşin nahiyesi ve Pazar’dan ibaretti.7
Türkiye coğrafyasındaki yerini kısaca belirttiğimiz Elviye-i Selâse/Üç Sancak’ın Milli Mücadele’deki yeri ve önemi ne idi?
Milli Mücadele’de “Elviye-i Selâse Meselesi” ne idi?
Herşeyden önce Üç Sancak/Kars, Ardahan ve Batum Sancakları Anavatan’ın bir parçası idiler. Ta ki 1878 yılına kadar.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın 19. maddesi; 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’nın 58. Maddesi’ne göre Kars, Ardahan ve Batum Sancakları Rusya’ya savaş tazminatı olarak verilmişti.
3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Antlaşması ile tekrar Anavatan’a kavuşan Üç Sancak ne yazık ki Mondros Mütarekesi şartlarının İngilizlerce keyfi uygulaması ve ihlâlleri sebebiyle, tekrar terk edilmek zorunda kalınmıştı. Oysa Elviye-i Selâse Anadolu’nun önemli bir stratejik bölgesiydi. Nitekim, Başkumandanlık Erkân-ı Harbiye Reisi Enver Paşa, 29 Ağustos 1918’de Osmanlı ülkesini üç askeri, üç mülkî kısma ayırdığında; düşmanın her an tehdidine maruz kalan, düşmanın casusluk faaliyetlerine elverişli bulunan Kars, Ardahan ve Batum ile Doğu Anadolu askeri bölgede bırakılmıştı. Gürcü ve Ermenilerle, İngilizlerin topraklarını genişletmek istemelerine karşı burada bulunan kıtalar sevk edilecekti.8
Mondros Mütarekesi’nin uygulanmasıyla Türk vatanının bütünlüğüne ve Türk milletinin istiklaline yönelik tehdit ve işgaller üzerine ilk milli teşkilatlanma Elviye-i Selâse’nin merkezi olan Kars’ta gerçekleştirildi. 5 Kasım 1918’de Kars’ta kurulan “Kars Milli İslâm Şûrâsı” kısa sürede Kars, Ardahan ve Batum Sancak ve kazalarında şubelerini açmaya başladı.
IX. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, Türk Ordusu’na Kafkaslardan çekilme emrinin verildiği tarihten itibaren, bölge halkına Türk ordusunun halkın ca
nını, malını ve namuslarının koruyacağına dair teminat vermesinden başka; bölge halkının milli müdafaa cemiyetleri hatta “Milli hükümetler” kurmalarını destekleyerek; halkın Ermeni ve Gürcü saldırılarına karşı silahlanıp kendilerini korumalarını da sağlamıştır.9
Kars Mutasarrıfı Hilmi (URAN) Bey ile Kars Milli İslâm Şurâsı’nın kurulmasını destekleyen Yakup Şevki Paşa, Elviye-i Selâse’deki halkın teşkilatlanmasını sağlayarak askeri ve idari konularda yardımcı olmuştur.
15 Kasım 1919’da I. Kars Kongresi’ni yapan Kars Milli İslâm Şurası” bir “Muvakkat Heyet” oluşturmuş;10 30 Kasım-2 Aralık 1918’de toplanan II. Kars Kongresi’nde Cihangiroğlu İbrahim Bey’in başkanlığında merkezi Kars olan “Kars Milli İslam Şurası Hükümeti” kurulmuştur.11
1 Aralık 1918 tarihli Milli İslâm Şûrâ Meclisi’nin kararında Kars-Batum Vilâyetleri ile Ahıska, Ahılkelek, Şerur, Nahçıvan, Sürmeli, Güneydoğu-Revan Sancakları halkının katılımı ile Cenûb-i Garbi Kafkas Hükümeti”nin kurulduğu belirtiliyor ve hazırladıkları 5 maddelik bildirinin 5. Maddesi’nde Meclis-i Mebusan açılıncaya kadar (Cenub-i Garbî Kafkas) Cumhuriyeti’ni idare eden “Milli Şûra”dır ifadesi kullanılıyordu.12
Dolayısıyla Cenûb-i Gârbi Kafkas Hükümeti’nin II. Kars Kongresi’nde gizli kurulup, yerine Kars Milli İslâm Şûrâsı Hükümeti’nin kullanıldığı anlaşılıyor.
17/18 Ocak 1919’da toplanan III. Büyük Kars Kongresi’nden sonra Cenûb-i Gârbi Kafkas hükümeti adının resmen kullanıldığı ve ilan edildiği görülüyor.13
Cenûb-i Gârbi Kafkasya’nın sınırları Batum Vilayeti (Acara, Artvin dahil) Kars Vilâyeti (Poskov, Çıldır, Göle, Ardahan, Oltu, Şenkaya, Kağızman dahil), Ahıska Sancağı (Kobliya, Adıgan, Azgur, Hırtış dahil), Sürmeli Sancağı (Iğdır, Kulp, Tuzluca, Aralık dahil) ve Ahılkelek Sancağı’nın batısını kapsıyordu.14
Bu durumda Cenûb-i Gârbi Kafkas Hükümeti’nin sınırları içinde; Kars, Ardahan, Batum, Kağızman, Oltu (Şenkaya dahil) Nahçıvan, Artvin, Borçka, Murgul, Çürüksu, Yukarı Acara, Aşağı Acara, Ardanuç, Şavşat, Posof, Ahıska (Azgur, Kobliya, Hırtış dahil) Ahılkelek, Çıldır, Akbaba (Arpaçay başları), Şüregel, Zorşad, Penek, Sarıkamış, Horasan (“Aşağı Pasin”den sayılan Karaurgan Bucağı), Digor, Sürmeli (Iğdır, Kulp/Tuzluca, Aralık ilçeleri gibi Aras’ın sağındaki yerler), Iğdır, Şerur, Şahtahtı, Yenice, Culfa, Ordubad bulunuyordu.15
Cenûb-i Gârbî Kafkas Hükümeti Parlamentosu Devlet Başkanı, Hükümeti, Anayasası, Bayrağı, askeri ve sivil teşkilatı ile demokratik bir cumhuriyet idi.
Nitekim Mart 1919 ayından itibaren resmi yazışmalarda “Cenûbî Gârbi Kafkas Hükümeti Cumhuriyesi” isminin kullanıldığı görülmektedir.
Kars merkez olmak üzere güney Kafkasları da içine alarak Elviye-i Selâse topraklarında kurulan bu hükümetin iki özelliği vardır.
Birincisi, Mütareke sonrası Anavatan’dan koparılarak istila edilen ve asla ayrılığı kabul etmeyen vatan toprağında yaşayanlar, bu toprakların Türk yurdu ve nüfus çoğunluğunun Türklere aid olduğunu ve hiçbir devletin himayesi altında yaşamayacaklarını göstermek, yapılan her türlü işgal ve müdahaleyi reddederek daha sonra uygun şartlar oluştuğunda tekrar Anavatan ile birleşmek amacıyla ayrı bir hükümet kurmuşlardır. İşte bunlardan Anadolu’da kurulan ilk hükümet, Cenûb-i Gârbi Kafkas Hükümeti Cumhuriyesi’dir.16
Biri diğer özelliği ise; 28 Mayıs 1918’de bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan’dan sonra ikinci Türk Cumhuriyeti olmasıdır.
Gerek “Kars Milli İslam Şurası”, gerekse Cenûbîgârbî Kafkas Hükümeti, Elviye-i Selâse’yi işgal edip sonra da Ermeni ve Gürcülere peşkeş çeken İngilizlere rağmen Ermeni ve Gürcülere karşı hem askeri, hem de siyasi mücadeleyi sürdürerek, bir Milli Mücadele savaşı vermişlerdir.
Türkiye’nin kuzeydoğusunda güney Kafkasya’daki Elviye-i Selâse halkının bu mücadelesi Ermenileri ve Gürcüleri oyalamış; katliam ve işgallerinin Doğu Anadolu’ya yayılmasına engel olmuştur. Erzurum’da askeri personeli ve teçhizatı ile tam donanımlı olan 15. Kolordu’nun yıpranmasını önlemiş; en önemlisi, Ankara Hükümeti’nin doğuda Ermeniler üzerine yapacağı Doğu Harekâtı için uygun askeri ve siyasi ortamı beklemesi için fırsat vermiştir. Erzurum’da Milli Mücadele’nin gelişimini sağlamış, Anadolu’daki Milli Mücadele’ye zaman kazandırmıştır.
O günleri yaşayan, Milli Mücadelenin içinde yer alarak olaylara şahit olan Cevad Dursunoğlu, “Milli Mücadele’de Erzurum” adlı hatıratında; “Ardahan, Oltu, Çıldır ve Kağızman hududlarında döğüşen birçok halk çocukları büyük fedakarlıklar gösteriyorlardı. Bu “Uç Beyleri” memleket dahilinde teşkilatlanmak için bize vakit kazandırıyorlardı. Bunun değerini bugün ölçmek çok güçtür. Fakat şunu bilmeliyiz ki, bu müdafalar orduya önemli imkanlar kazandırmış ve dolayısıyla netice üzerine büyük tesirleri olmuştur.” demektedir.17
Rusların, İngilizlerin ve Almanların hakimiyet mücadelesinin çok yoğun yaşandığı bir bölge olan Kafkaslar ve Elviye-i Selâse halkının, anavatan, Türkiye’den asla koparılmayı kabul etmemeleri üzerine başlattıkları Milli Mücadele, hem bölge tarihi hem de Milli Mücade
le tarihi içinde büyük bir önem arzetmektedir. Ancak, Elviye-i Selâse’deki bu milli teşkilatlanma İngilizleri rahatsız ediyor, Ermeniler lehindeki siyasetlerine engel görüyorlardı.
İngiliz Generali Forestier Walker, 6 Ocak 1919’da Gümrü’de Ermenistan Dışişleri Bakanı Tigranian ile görüştüğünde, ona İngiliz himayesinde, “Oblast” şeklinde bir Ermeni Hükümeti kurma planlarından bahsetmişti.18
7 Ocak 1919’da Kars’a gelen General Walker, aynı gün IX. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa ile görüştüğünde; IX. Ordu’nun 25 Ocak’a kadar Kars’ı boşaltmasını, Erzurum’a çekilirken bir ay yetecek kadar yiyecek almasını, 12 Ocak’ta birkaç İngiliz subayı, 200 asker ve 7 Ermeni hükümet üyesinin Kars’a gelip hükümet idaresini ve telsiz-telgraf istasyonunu teslim alacağını, bütün demiryollarının 15 Ocak’ta Ermenilere teslim edilmesini, huduttaki Osmanlı birliklerinin toplanmasını, geçişin serbest bırakılmasını, ordunun yanında ancak Osmanlı silah ve cephanesini götürebileceğini, Rus malı olanların ise bırakılmasını istemiştir.19
26 Aralık 1918’de, Kars Hükümeti’ni tanımaya razı olduğunu beyan eden İngiliz Askeri Murahhası General V.H. Beach, yanında Vali S. Korganov/Karganov’un idaresinde kurmayı düşündükleri Ermeni hükümetini oluşturacak; elli-altmış kişilik bir heyetle 13 Ocak 1919’da Kars’a gelmişti.20
General’in Ermenilerle birlikte Kars’a geleceği haber alındığında yaklaşık iki bin kişinin katılımı ile Kars’ta pretosto mitingi yapılmıştı.21
İngilizlere verilmek üzere, daha önce Hükümet tarafından hazırlanan raporda; Elviye-i Selâse’de çoğunluğun teşkil ettiği bir Hükümet’in kurulduğu; tek bir Ermeni’nin dahi Arpaçay’dan bu tarafa geçirilmeyeceği; Ermenilerin iskânına ve Kars’ta hükümet kurmalarına asla izin verilmeyeceği bildirilmişti.22
General’in yerine bıraktığı ve Hükümet’in de onun emri altında çalışmasını istediği Albay C.E. Temperley,23 Kars’ta kaldığı bir ay boyunca, Ermenileri Kars’a getirip yerleştirmek için uğraşmış ancak, Hükümet’in sert ve tavizsiz tavrı ile karşılaşmıştır.24
İngilizler, baskı ve ısrarla isteklerini kabul ettiremiyeceklerini anlamış olmalılar ki; General G.F. Milne, 6 Şubat 1919 tarihli raporunda; “Kars’ta zecri (zorlayıcı) tedbirler almak lazımdır”25 diyerek, bundan sonra uygulayacakları metoda açıklık getirmişti.
1919 Şubat sonlarında, İngiliz Askeri Valisi olarak Temperley’in yerine General V. Asser’in geleceği haber alındığında; Gümrü Hududu’ndaki görevliye, gelecek katarda hiçbir Ermeni’nin bulunmaması emri verilmişti. General’in tüm itirazlarına rağmen, vagondaki Ermeni mühendisler indirilerek Kars’a gitmelerine engel olunmuştu.
Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti Başkanı İbrahim Cihangiroğlu’nun bulunduğu bir heyetle görüşen, General V. Asser; “Size kim emretti ki, Arpaçay’dan hududa geçmişsiniz” dediğinde İbrahim Bey; “Wilson Prensiblerine riayet ederek %90’ı Türk olan Elviye-i Selâse’de hükümetimizi kurduk ve sınırlarımızı bekliyoruz”26 cevabını vermiştir.
Hatta General’in huduttaki olayı kastederek bağırıp çağırmasına İbrahim Bey’de Resmi Tercümanı Ahmet Robenson aracılığı ile “Bu adama söyle terbiyesizce bağırıp çağırıyor. Burası Hindistan değil. Burası Kafkasya’dır. Bağırmalarla kimi korkutmak istiyor” cevabını vermişti.
General V. Asser, Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti’nin Kars’tan başka yere karışmamasını, Kars’tan göç eden Ermenilerin Kars’a dönmesine izin verilmesini, eğer Ermeniler kabul edilmezse, Kars hududunda bir yer verilerek, barış antlaşmasına kadar orada kalmalarını teklif etti.27
Hükümet, birinci maddeye verdiği cevapta; İngiliz Hükümeti’ni mantıksız ve hükümet işlerine karışmakla suçlayarak; Hükümet’e, (Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti) bu ismi milletin verdiğini; Nahcivan ve Batum’un, kendi istekleri ile Hükümet’e katıldıklarını; Batum ve Kars halkının, ayrılmaz bir bütün olduğunu; General Beach’ın, daha önce hükümeti adına Kars’taki Hükümet’in iç işlerine karışmayacağına söz verdiğini ve bu nedenle İngiliz memurlarını kabul ettiklerini bildirdi.
İkinci isteğe verilen cevapta; “dünyanın en alçak insanlarıdır” dedikleri bu muhacirleri asla kabul etmiyorlardı.
Üçüncü istekte reddedilmişti. Gerekçe olarak: Ermenilerin hicret ettikleri zaman, Kars şehrinin dörtte üçünü, geride kalan seksen sekiz köyden üçte birini yaktıklarını, geriye sağlam kalan köylere de, Erivan’dan dörtyüzkırkdört köyü terkederek gelen Türk muhacirleri yerleştirdiklerini; bundan başka, “babaları, kardeşleri Ermeniler tarafından kesilmiş”, Türkiye’den gelen felaketzedelerinde bulunduğu belirtilerek, “bu tafsilatı bilmeyen İngiliz memurları, bu dehşetdengiz teklifte nasıl bulunurlar” cevabı verilmişti.28
Ayrıca, “Dörtyüzellibin kişi bu dar sahada iskân olunur da; Kars’ı terkeden bir avuç Ermeni, Türklerin ve Müslümanların terkettikleri dörtyüzkırkdört köyde neden iskân edilmiyor?” sorusunun ardından; “bunu ayrıca bilesiniz ki; sizin bu siyasetiniz, ikinci defa Kafkasya’da kan dökülmesine sebep olacaktır” denilerek; bundan sonraki olayların tek sorumlusu olarak İngilizler gösterilmiştir.
Ayrıca İngilizler, Hükümet’in adının değiştirilmesi konusunda da ısrarlı idiler. Kars’taki Hükümet’in Kars ile sınırlı kalmasını, Elviye-i Selâse’nin de Batum Vilayeti adıyla vasıflandırılmasını istiyorlardı.29
Böylece, Elviye-i Selâse ile birlikte tüm Güneybatı Kafkasya’da hakim olan Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti’nin nüfuzunu kıracaklar; yetkilerini, Kars ile sınırlandıracaklar, hem de Kafkas İşgal Komutanlığı’nın merkezi konumda olan Batum’dan dolayı İngilizler bölgede daha hakim olacaklardı.30
Mart 1919’da General V. Asser, Kars-Sarıkamış demiryolunu açmak için bin kadar Ermeni’yi “amele” adı altında Kars’a getirmek istemiş; reddedilince de, bu defa bin Rus amelesi getirme isteği de, yine Cenubî Garbî Kafkas Hükümeti tarafından şiddetle reddedilmiştir.31
26 Mart 1919’da Kafkasya’daki İngiliz Umum Kumandanı General W.M. Thampson Kars’a gelmişti. Hükümet Başkanı İbrahım Bey, Ahıska’da Gürcülerle yapılan savaşta olduğundan,32 diğer hükümet üyelerinin bulunduğu bir Heyet, General ile görüşmüştü. Bu Heyet’te bulunan Polis Müdürü Tevhididdin Mamiloğlu; “Kars Vilâyeti’ne getirip yerleştirmek istediğiniz Ermenilerin nisbeti %15’dir. Müslümanlar ise %85’tir. 85 kişiyi, 15 kişinin idaresine vermek hangi insanlık esasına dayanır”33 diyerek, Ermenilerin Kars’a getirilmesine karşı çıkmıştır.
Kars’a gelen tüm İngiliz askeri yetkililerinin devamlı ve değişmeyen istekleri Ermenilerin Kars’a gelmeleri, Kars ve Sarıkamış’taki erzakın bir kısmının Ermenilere verilmesiydi.
Türk yurdu olan bu bölgede, halkın kendini temsil ettiği ve kurduğu bir hükümeti Wilson Prensiplerine rağmen kabul etmeyen ve Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti’ne isteklerini zorla ve tehditle kabul ettiremeyen İngilizler, 13 Nisan 1919 günü toplantı halinde olan Cenubîgârbi Kafkas Hükümeti Parlamentosu’nu basarak; Hükümet Başkanı İbrahim Cihangiroğlu Hasan Bey, Dahiliye Nazırı Ali Rıza (Ataman) Bey, Kars Valisi Alibegoğlu Mehmet Bey, Polis Umum Müdürü Mamiloğlu Tevhidüddin Bey, Muhacir Müdürü Rum İstefan Vafyeddin Efendi, Maliye Nezareti Üyesi Cihangiroğlu Aziz Bey, Kars Polis Komiseri Salahoğlu Musa Bey, Rum Milletkvekili Pavlo Camaso/Comuşov, Parlamento Üyesi Polonyalı Göçmen Simon Raçinski, Kars Şûrası İaşe Mümessili Yusufoğlu Yusuf Bey’i34 tutuklayarak Kars, Tiflis, Batum’a İstanbul yoluyla 28 Mayıs 1919’da Malta’ya sürgüne göndermişlerdir.35
Tutuklanan Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti yetkililerinden sadece Dahiliye Nazırı Ali Rıza Bey, daha sonra Batum’dan kaçarak Oltu’ya gelebilmiştir.
Böylece Elviye-i Selâse ve tüm Güney Kafkasya’yı temsil eden Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti dağıtılmış, yıkılmıştı. Ama, çok değil, Hükümet’in yıkılmasından hemen on gün sonra, 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi’ne Elviye-i Selâse’den; Batum’dan 5, Kars’tan 3, Ardahan’dan 2, Oltu’dan 2, toplam 12 milletvekili seçilerek katılmışlardır.
Bu durum, o tarihlerde Elviye-i Selâse’nin sınırlarımız dışında olmasına rağmen, milli sınırlar içinde kabul edildiğinin ve Meclis’in de bunu gerçekleştirmek için mücadele edeceğinin işareti idi.
En önemlisi, Elviye-i Selâse, artık Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi’nde temsil ediliyordu. Zaten, Elviye-i Selâse halkının da istediği bu idi. Anavatan ile birleşmek; tek bir yurt, tek bir bayrak, tek bir devlet olmaktı. Bu fikir fiili olarak gerçekleşmişti.
Kafkasya İngiliz Ordusu Başkumandanı General Thomson imzası ile 13 Nisan’da uçaklarla şehre atılan bir bildiride; İngiliz askeri kuvvetlerinin Kafkasya’da asayişi temin için buraya geldikleri, Kars Şurâsı’nın bu konuda kendilerine yardımcı olmamasından dolayı Şûrâ’nın İngiliz Kumandanlığı tarafından azledildiği; bundan sonra idarenin İngiliz Kumandanlığı’nda olduğu ve General Davie’nin görevlendirildiği, onun emrine uymayanların cezalandırılacağı, Sulh Konferansı’nın her milletin istiklali hakkında vereceği karara göre davranılacağının belirtildiği bir “ilan” dağıtılmıştı.36
General Davie, İngilizlerin daha önce aldıkları karar olan “Ermeni yöneticileri gelip, bütün vilayet Ermeni Cumhuriyeti tarafından teslim alınıncaya kadar, mahalli konseyin tavsiye edeceği kişilerden37 oluşacak ve İngiliz Hükümeti’nin emri altında çalışacak paravan bir hükümet kurdular.
14 Nisan 1919’da Meşhedi Samed Ağa’nın başkan, Dr. Esat Bey’in başkan yardımcısı olduğu, 6 Türk, 1 Rum ve 1 Rus (Malakan)’dan oluşan 8 kişilik bir “Halk İdare Heyeti” adı ile geçici bir hükümet kuruldu.38
İngilizler Kars’ı işgal ettikleri günden beri sürekli, İngiliz üniforması altında Ermenileri Kars’a getiriyorlardı. Nihayet General Osebyans ve General Korganov’u Kars’a getirerek, Kars’ın idaresini 30 Nisan 1919 günü Ermenilere teslim ettiler.39
“Kafkasya’nın Ermeni vilayetlerinde Tatarların (Türklerin) haiz olduğu büyük ekseriyete rağmen, yaşayabilecek bir Ermeni Hükümeti tesis etmek için İngiliz İdare-i Makâmatı”40 Türkleri tehdit ederek, hatta onları çaresiz ve başsız bırakmak için Cenûb-i Garbi Kafkas Hükümeti’ni dağıtmış, bölgeyi Ermeni idaresinde terk ederek bölgeden çekilmişti.
Güya bölgede asayişi temin için işgal eden İngiliz İşgal Kuvvetleri, çekildikleri bölgelerde idareyi Ermeni ve Gürcülere terk etmekle, bir Türk soykırımına ortam hazırlamışlardı.
Özellikle Ermenilerin 1919-1920 tarihleri arasında Kafkaslarda ve Elviye-i Selâse’de yaptıkları vahşet ve katliam sonuca tam bir Türk soykırımı yaşanmıştır.
Cenûb-i Gârbi Kafkas Hükümeti’nin dağıtılmasından sonra Kars’ta kurulan Ermeni Hükümeti sadece Kars, Sarıkamış, Kağızman ve Zarşat’a hakim olabilmiş; Akbaba, Çıldır, Oltu, Göle, Allahuekber Dağı, Karakurut/Ortakale, Pernavut ve Ardahan’daki Milli Şura Şubeleri bölgenin kurtuluşuna kadar Ermenilere karşı savaşmışlardır.41
Bu Şûrâlar içinde, hükümet gibi faaliyet gösteren ve Oltu Şûrâ Hükümeti’ni kuran, diğer şûrâları kendisine bağlayan irtibat kuran Oltu Şurâsı’dır.42
I. Dünya Savaşı esnasında Erzincan Mütarekesi gereğince işgal ettiği Doğu Anadolu, Elviye-i Selâse ve Kafkaslar’dan çekilen Rusların yerlerini Ermenilere bırakmaları sonucu Ermeniler tarafından 1918 yılında yoğun bir Türk katliamı başlatılmıştı. Bu katliam ve vahşete son vermek ve işgal altındaki topraklarımızı kurtarmak için Şubat 1918’de Türk ileri harekâtı başlatılmış ve başarı ile sonuçlanmıştı.
1919 yılında da tarih tekerrür ettiğinden, aynı şeyler tekrar yaşanıyordu. Ermenilerin bölgede yaptıkları mezalim ve vahşetin artması üzerin XV. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa, 8 Temmuz 1919’da Zivin’de bulunan İngiliz Mümessili Yarbay A.Rawlinson’dan Ermenilerin Kars ve çevresinde yaptıkları mezalimi görmesi için Sarıkamış’a gitmesini istemişti.43
Kâzım Karabekir Paşa’nın 11 Temmuz’da Harbiye Nezareti’ne gönderdiği bir yazıda Ermenilerin, Türklere yaptığı mezalimi Rawlinson’un da doğruladığını,44 belirtmiştir.
Rawlinson da, Temmuz ayında Zivin’den ayrılmadan önce Kars civarında Ermeni askerlerinin gerçekleştirdiği korkunç hadiseler hakkında fazlaca kesin belgelerin eline geçtiğini; Ermenilerin davranışlarında gördüğü disiplin eksekliğini Zivin’den Tiflis’e çektiği telgraflarla şu şekilde belirttiğini yazar: “Ermeni birliklerinin disiplinden uzak oldukları ve etkili bir yönetim altında olmadıkları için Ermenilerin Müslüman nufusu idare edebilecek bağımsız bir yönetime terk edilmemeleri gerektiğini, insani boyutlar içinde söylemek gerekir. Ayrıca onlar, bizim de er geç hakkaniyetle ahlaki olarak sorumlu tutulabileceğimiz mezalimleri işlediler”.45 Eserinden de anlaşılacağı üzere tüm Yakındoğu’yu gezen, dolayısıyla Kafkaslar ve Doğu Anadolu’yu karış karış dolaşan Yarbay Rawlinson; Ermenilerin, Türklere yaptıkları mezalimin korkunçluğunu ve yoğunluğunu gözleri ile gördüğü gibi tüm bunlardan İngilizlerin sorumlu olduğunu da itiraf etmektedir.
17-19 Temmuz 1919’da hazırlanan Erzurum Kongresi Ruznâmesi müsveddesi’nin 6. Maddesi’nin “e” şıkkında; “Elviye-i Selâse (Kars, Ardahan, Batum) ve Nahcivan’da vukubulmakta olan katliamlara karşı tedâbir-i ittihâz”ına karar verilerek; incelemeler yapmak üzere bu bölgelere heyet gönderilmiştir.46
Kâzım Karabekir Paşa, 19 Temmuz tarihli bir başka şifre yazısında ise; Ermeniler, Nahçıvan, Kars ve Kağızman havalisinde, halka yaptıkları mezalim gittikçe arttığını bildirmekteydi.47
Ermenilerin Temmuz ayındaki mezalim ve vahşetleri o derece korkunç bir boyuta ulaşmıştı ki, Osmanlı Erkân-ı Harbiyesi, XV. Kolordu’nun bu konudaki raporlarına dayanarak bir broşür bile bastırmıştı.48
XV. Kolordu Komutanlığı’nın 27 Ağustos 1919 tarihli istihbarat raporunda; Ermeni Taşnak Cemiyeti’nin Revan, Aras mıntıkası ve Elviye-i Selâse’de bir tek müslüman bırakmamaya karar verdikleri, Ermeni Hükümeti’nin düzenli askeri kuvvetlerinin dahi Müslümanları katl ve ifnâ hareketlerinde bulunarak her türlü fecâa ve mezalime iştirak ettikleri belirtilerek; “Kars, Sarıkamış, Iğdır taraflarında ve Revan, Aras mıntıkasında İslamlara karşı yapılan mezalim son dereceyi bulmuştur”49 deniliyordu.
Özellikle İngilizlerin, Kars’taki idareyi Ermenilere bırakıp bölgeden çekilmelerinden sonra, Ermenilerin halka yaptıkları korkunç mezalim ve katliam sonucu halk Kars ve çevresinden hatta Erzurum’dan dahi daha batıya göç etmeye başlamıştı.50
Türk Ordusu’nun bölgeden çekilmek zorunda bırakılması ve Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti’nin de dağıtılmasından sonra, düzenli askeri kuvvetlerden yoksun olarak, sadece milis kuvvetleriyle Ermenilere karşı mücadele söz konusu idi.
Üstelik, Ermenilerin halka uyguladıkları baskı, zulüm ve katliam sonucu halkı yıldırarak göçe zorlamak ve bölgede Türk nüfusunu azaltmak istemeleri de ayrı bir sorundu. Bu durum, askeri ve sivil yetkilileri rahatsız etmekte idi.
Ermeni mezalimi ve vahşeti altında inleyen Elviye-i Selâse halkının bir kısmı Anadolu’ya kaçarken bir kısmı da Azerbaycan’a kaçmaktaydı. Azerbaycan Hükümeti Dışişleri Bakanı Han Hoyski Ermeni Hükümeti Dışişleri Bakanı’na verdiği nota da; bu gibi vahşi ve korkunç davranışlara son verilmesi için gereken tedbirlerin alınmasını, yoksa doğacak sorumluluğun Ermeni Hükümeti’ne ait olacağını bildiriyordu.51
Ermeni mezalimi 1920 yılında da artarak devam ediyordu. Kâzım Karabekir Paşa’nın 22 Mart 1920’de Erivan Cumhuriyeti Askeri Kumandanlığı’na gönderdiği protesto mektubunda; Ermenilerin Kars ve çevresinde yaptıkları mezalimlere Yarbay Rawlinson ve General Harbord’un dahi şahit olduğunu belirterek; mezalim ve kırgınlara son verilmesini istemişti.52
Yine aynı tarihte Mustafa Kemal Paşa’da Heyet-i Temsiliye adına Medeni Devletlere gönderdiği protesto telgrafında; Ermenilerin tohumluk istemek, vergi almak, silah toplamak gibi bahanelerle zulüm ve işkence yaptıkları, Ermeni fırka kumandanları tarafından sevk ve idare edilen çeşitli sınıftan oluşan askeri kuvvetlerin taarruzları ile Kars vilayetine bağlı olan Çıldır, Zarşad, Şüregel, Akbaba kazalarında isimleri bilinen kırk köyün tamamen tahrib ve imha olunduğunu, bu köylerin halkından iki bin kişiden fazlasının pek feci bir şekilde katledildiği, katliama uğrayan halkın mallarının Kars pazarlarında satıldığını, Ermenilerin Ordubad, Ahur, Civa, Çivi, Vedi ve Oltu mıntıkalarını yeniden taarruza başladıklarını belirterek; şiddetle protesto ettikleri bu taarruzların, katliam ve fecainin derhal durdurulmasını istiyordu.53
Kars’taki paravan hükümette görev yapan Meşhedi Samed Ağa Başkanlığı’ndaki İslam-Şûra Heyeti, Ocak 1920’de Ermenilerin Çıldır, Göle, Şüregel, Zarşat ve Akbaba ve çevresindeki mezalim ve tecavüzlerini Tiflis’te bulunan Amerikan Heyeti nezdinde protesto etmişlerdi.54
Kars’taki İslam Şûra Heyeti’nin Tiflis’teki temsilcisi olan Zeynel Ağa’nın oğlu Ağa da, Ermenilerin Arpaçay’da yaptıkları mezalim, Tiflis’te yayınlanan Zarayavostok Gazetesi’nde; “Arpaçay kan içinde yatıyor”55 ifadeleri ile, uzun makaleler yazarak mezalimin korkunçluğunu anlatıyordu.
Elviye-i Selâse’de, Ermenilerin yaptıkları Türk soykırımına, artık askeri bir harekâtla son vermekten başka çare kalmamıştı. Üstelik, Rus Bolşevik Hükümeti Kızılordusu 1920 Mart’ın da Denikin ve Wrangel ordularını bozguna uğratıp, Kafkaslara yönelince, 28 Nisan 1920’de Azerbaycan’ı Sovyetleştirmişti. Kafkaslara hakim olmak arzusunda olan Rus Bolşevik Hükümeti, Kızılordu’ya Azerbaycan’dan sonra Gürcistan ve Ermenistan’ı da Sovyetleştirme görevi verildiğinden; her iki devletin işgali altında bulunan Elviye-i Selâse’nin, tamamen kaybedilmesi söz konusu idi. Çünkü Kızılordu işgaline girecek olan bu topraklarımızı tekrar almak zor olabilirdi.
XV. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa’nın çeşitli tarihlerde, gerekçeleri ile doğuda askeri bir harekâta izin verilmesi için yaptığı teklifler sonucu, 6 Haziran 1920’de Vekiller Heyeti’nce Kâzım Karabekir Paşa’nın Elviye-i Selâse’yi kurtarması için askeri harekâta izin verildiği bildirildi.56
Kâzım Karabekir Paşa, 26 Nisan 1920 tarihinden beri birliklerini hududa yanaştırmaya başlayarak, 7 Haziran’da seferberlik ilan etmişti.57
B.M.M Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın 13/14 Haziran 1920’de Erivan Cumhuriyeti Askeri Kumandanlığı’na gönderdiği mektupta
“Daha önce harp tazminatı karşılığı olarak verilmişken, Brest-litovsk Antlaşması ile Türkiye’ye geri verilen ve ayrıca Türkiye’ye ait olduğu Erivan Cumhuriyeti tarafından da kabul edilmiş bulunan Üç Sancak’taki Türk halkı, Ermeniler tarafından devamlı olarak katliam edilmektedir. Ermenilerin böyle hareket ettiklerini Avrupalılar da kabul etmektedirler. Uyruğumuz, bu zulümlere karşı devamlı olarak feryat etmekte ve yardım istemektedir. Uyruğumuzun hayatlarını korumak maksadıyla memleketimizin parçası olan Üç Sancak içindeki gereken yerleri işgal altına almak zorundayız.
Kan akmasına meydan vermemek için hemen askeri kıtalarınızı çekmenizi hükümetimden aldığım emir üzerine bildiririm.”58 diyerek, Ermenilere karşı yapılacak askeri harekât hakkında uyarıda bulunmuştu.
Doğu Harekâtı hazırlıkları sürdüğü sırada, XV. Kolordu’nun ismi; Doğu Cephesi Komutanlığı’na çevrilerek;59 Kazım Karabekir Paşa da, Ordu Komutanlığı’na yükseltildi.
Ancak bu tarihlerde Mustafa Kemal Paşa’nın 26 Nisan 1920’de I.V. Lenin’e yazdığı mektubun Çiçerin imzalı 3 Haziran 1920 tarihli cevabının 15 Haziran’da Ankara’ya ulaşması harekâtın ertelenmesine sebep olmuştu.
Mektupta; Türkiye’nin istiklâlinin kabul edildiğinin bildirilmesine rağmen, ileri sürdükleri bazı isteklerle Misâk-ı Milli’den taviz verilmesi, Türkiye’nin Azerbaycan ve Ermenistan ile olan hudud meseleleri görüşmelerine Rusya’nın da katılmasına izin verilmesi isteniliyordu.60
B.M.M Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın 20 Haziran 1920 tarihli mektubunda; Ermenilerin Türk olmayan araziyi tahrip ve ahaliyi katlettikleri, Batı Emperyalistlerine has usullerle, suni kitlelerle çoğunluğu sağlamaya çalıştıklarından bunlara son vermek için Elviye-i Selâse’de bazı yerleri işgale karar verildiği ancak, alınan mektup üzerine vazgeçildiği belirtilerek; Ermenilerin ahalimiz aleyhindeki saldırılarının önlenmesi rica ediliyordu.61
Oysa Lenin’in, “Ermeniler ve ihtilâlci komiteleri oyunda gerekli olan ahmaklardır”. Sözünden de anlaşılacağı gibi, Sovyet Hükümeti Ermeni mezâlimini önlemeyi düşünmedikleri gibi, Ermeniler lehine Bitlis, Muş ve Van’ı istiyorlar.62
Ruslarda aldıkları maddi ve manevi destekle iyice azgınlaşan Ermenileri Türk hududlarına yaptıkları ta
aruzları ve sivil halka yaptıkları mezalimlere ancak askeri bir harekât ile son verilebilirdi. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, 20 Eylül 1920’de Kâzım Karabekir Paşa’ya taaruz için izin verdi.63
Böylece Ankara Hükümeti’nin siyasi ve askeri hedefi olan Elviye-i Selâse’nin kurtarılarak, tekrar anavatana katılmasını sağlamak amacıyla başlattığı ilk resmi, askeri harekâttı.
28 Eylül’de başlayan Doğu Harekâtı ile 28 Eylül’de Sarıkamış, 30 Eylül’de Merdenik kurtulmuş, fakat bazı nedenlerden dolayı ordumuz 28 Ekim 1920 tarihine kadar Sarıkamış-Laloğlu hattında bekletilmiştir.64
Ordumuzun Ermenistan üzerine yaptığı harekât durdurulmuştu ama, bölgedeki milis kuvvetlerinin askeri birliklere yardımları ile 1 Ekim’de Kağızman,65 Kulp, Tuzluca, 22 Ekim’de de Digor66 Ermeni işgal ve mezaliminden kurtarılmıştı.
Ruslarla yapılacak antlaşma görüşmeleri için Moskova’da bulunan Türk heyetine Ruslar devamlı olarak Türkiye’den Ermeniler lehine toprak isteklerinde ısrarlı davranıyorlardı. Rusların bu istekleri, Genelkurmay Başkanı İsmet Bey tarafından 14 Ekim 1920’de Doğu, Batı, Elcezire ve Adana Cephe Komutanlıkları’na bildirilerek, konu hakkında fikirleri sorulmuştu.67 Kâzım Karabekir Paşa “Elviye-i Selâse’nin işgaline devam, en iyi cevap olur.”68 şeklindeki cevabı vermiştir.
28 Ekim 1920’de tekrar ileri harekâta geçen ordumuz 30 Ekim 1920’de Kars’ı69 Ermenilerin işgal ve mezaliminden kurtardı.
Böylece “Avrupa’da en güçlü ve en modern istihkâmlara sahip bulunan”70 Ermenilerin savunma sistemlerinin anahtarı olarak görülen71 ancak Türk’ün Alp-Kalesi, serhat şehri Kars tekrar Anavatan’a katılmıştı.
Kars’ın kurtarılması ile ileri harekâtına devam eden ordumuz, 7 Kasım 1920’de Gümrü’ye girmiş ve aynı gün Ermenilerle mütareke imzalanmıştı. Mütarekeye göre; Ermeni Ordusu, Gümrü’yü boşaltarak Arpaçay’ın 15 km. doğusuna çekilecek; Türk Ordusu, Gümrü kalesi ile 10 km çapında kentin çevresini ve demiryolunu işgal edecekti.72 Ayrıca, 8 Kasım’da da, Ermenilerden silah, teçhizat, lokomotif ve tren istenilince;73 bu teklifleri kabul etmeyen Ermenilerle, tekrar çarpışmalar başlamıştı.
17 Kasım’da Ermenilerin ikinci bir mütareke istemeleri üzerine 18 Kasım’da mütareke, 3 Aralık 1920’de de Gümrü Antlaşması imzalanmıştır.74
Böylece Ankara Hükümeti, Anavatan’dan koparılmak istenen Türk topraklarını kurtarmak hedefi doğrultusunda; ilk önce Elviye-i Selâse’ye yönelerek, başarılı bir askeri harekât sonrası ilk resmi antlaşmasını da imzalamış oldu.
Gümrü Antlaşması ile Kars, Kağızman, Sarıkamış, Kulp ve Iğdır Anavatana katılmış oluyordu. Ermenistan, Sevr Antlaşması’nın geçersizliğini kabul ederek; Türkiye’nin bütünlüğüne yönelik toprak isteklerinden vazgeçiyordu. Bununla birlikte, elindeki silah ve cephane alınarak nufusu azaltılan Ermeni Ordusu zararsız hale getiriliyordu.
Gümrü Antlaşması, Ankara Hükümeti’nin imzaladığı ilk resmi antlaşma idi. Ama, Erivan (Taşnak) Hükümeti’nin de imzaladığı son antlaşma idi. Çünkü 5 Aralık 1920’de Ermenistan Sovyetleştirildi.75 Böylece, Taşnak Hükümet Meclisi’nin bu antlaşmayı onaylaması önlendiği gibi; Sovyet Ermenistan’ı Hükümet Başkanı Bekzadian, 10 Aralık’ta Türk Hükümeti’nden Gümrü Antlaşması’nın maddelerinin değiştirilmesini istedi.76
Bu tarihten itibaren Türk-Ermeni meselesi Türk-Rus meselesi haline gelmiştir.
Türkiye’nin Doğu Harekâtı, Gürcü Hükümeti’ni korkutmuştu. Gürcü Hükümeti’ne Doğu Harekâtı’nın gerekçelerini açıklanması ve onların güveninin sağlanarak, hem iki ülke arasındaki toprak meselesinin dostça halli hem de Gürcü Hükümeti’nin İngiliz emperyalizminden uzaklaştırılması amacıyla iki taraf arasında anlaşmazlıkların giderilmesi için Ardahan Mebusu Filibeli Hilmi Bey, Ardahan’a gönderilmişti. Hilmi Bey’in görevleri arasında Gürcü Hükümeti’nin Ankara’ya bir heyet göndermesini sağlamakta vardı.77
Hilmi Bey’in Ardahan’daki Gürcü mutasarrıfı ve Askeri Kumandanı ile yaptığı görüşme ile ilgili olarak Kâzım Karabekir Paşa’ya sunduğu 14 Ekim 1920 tarihli raporda; Ardahan Gürcü mutasarrıfının Tiflis’teki Ermeniler, Türklere karşı Gürcü Ordusu’nda savaşmalarına izin verilmeyeceğini, Gürcü Hükümeti’nin Müslümanların bulunduğu yere Ermeni ayağı bastırmayacağını, Türklerin Kura Nehri’nin doğusunda askeri harekâtlarına izin verildiğini belirttiğini bildiriyordu.78
Buna rağmen Gürcü Hükümeti 12 Ekim 1920’de seferberlik ilan etmişti.79 Gürcü Dışişleri Bakanı Ramişvili’nin 20 Ekim 1920’de Moskova’dan M. Kemal’in Güney Kafkasya’daki harekâtın nedeni ve Türk Ordularının Gürcistan’a girip girmeyeceğini öğrenmek istemesinin80 haber alınması üzerine; 21 Ekim’de verilen cevapta Ermeniler üzerine yapılan taaruzun sebepleri ve Ardahan bölgesine karşı hiçbir harekâtta bulunulmayacağı belirtilerek, Gürcü Hükümeti’nin seferberlik ilanının nedenleri soruluyordu.81
23 Ekim 1920’de de Albay Kâzım (Dirik) Bey, Gürcü Hükümeti’nin dostluğunu kazanmak ve Ermenistan’a yardımı engel olmak için Tiflis’e elçi tayin edilmişti.82 13 Kasım’da Tiflis’e ulaşan Kâzım Bey’in Gürcü yetkililerle yaptığı görüşmelere göre; Gürcüler, Batum’u Türk
lere verilmesi teklifini ingilizlere güvenerek reddediyorlardı.
Doğu Harekâtı’nın başarılı olması ve Ermenistan’ın yenilgisi üzerine, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın, Türk Hükümeti ile Rusya’nın arasının da açılmasına sebep olacağı hesabını yapan ingiliz siyasetinin gereği olarak Gürcü Hükümeti Türk Hükümeti’ne yaklaşmaya başladı.83 Bunun sonucu olarak Gürcistan Millet Meclisi Başkanı S. Medivani, Gürcü Hükümeti Elçisi olarak 30 Ocak 1921’de Ankara’ya geldi.84
Türkiye’nin Gürcistan ile antlaşmasından korkan Sovyet Rusya, 14 Şubat 1921’de Gürcistan’a taarruz ederek, 19 Şubat tarihinde de resmen Rusya savaş ilan etmiştir.85 Rus Gürcü Savaşı’nın başlaması ile Kızıl Ordu’nun kuzeyden ve doğudan harekete geçmesi Batum’un geleceği için tehlikeli olabilirdi.
Rus Hükümeti ile askeri bir çatışmaya girmek istemeyen Türk Hükümeti, Gürcü Hükümeti elçisi Medivani’ye önce şifaî daha sonra 20/21 1921’de verdiği yazılı bir nota ile Ardahan ve Artvin’in tahliyesini istemişti.86
Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa’nın Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği 20 Şubat tarihli yazıda; Artvin ve Ardahan’ın işgaline, Batum’un ise halkoyuna müracaat etmek üzere şimdilik işgalinin düşünülmediği, bölgenin işgali için çarpışmaya mecbur kalınırsa Ahılkelek bölgesine de kuvvet sevk edilmesini istiyordu.87
İlk Türk notasına cevap vermeyen Gürcü Hükümeti’ne 22/23 Şubat 1921’de ikinci bir nota verilerek88 bu topraklarımızın neden kaybedildiği ve neden istendiği belirtilerek, kesin bir Türk tavrı sergilendi.89
23 Şubat sabahı Medivanı, Türk Hükümeti’nin notasının kabul edildiğini, Artvin ve Ardahan’ın terkedileceğini bildirmesi ile Gürcü askerleri ve mülki memurlar şehri terk etmeye başladılar.
23 Şubat 1921’de Türk Ordusu Ardahan ve Artvin’e ulaştı.90
Ardahan ve Artvin’in Anavatan’a kavuşmasından sonra sıra Batum’a gelmişti. Türk Hükümeti’nin tavrı kesinlikle bu meseleyi barışcı yollarla çözmekti. Philadephia Public-Ledger muhabiri K. Streit Clanarce’nin 26 Şubat 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya “Gürcistan ve hususiyle Batum meselesi hakkında münasebetiniz nedir?” sorusuna Paşa şu cevabı vermiştir:
“Gürcistan ile ilişkilerimiz iyidir. Ardahan ve Artvin meselesi gibi Batum meselesi de uzlaşma yolu ile Batum ahalisini arzularına bizim meşru haklarımıza kezaî Kafkas memleketlerinin menfaatlerine uygun barışcı bir hal çaresine ulaşmasını arzu etmekteyim”.91
Kızılordu’nun Tiflis’i işgalinden sonra Batum’a yaklaşması üzerine Kâzım Bey, Kâzım Karabekir Paşa’ya Batum’un işgalini teklif etmiştir. Ancak Kâzım Karabekir Paşa 2 Mart 1921’de Genelkurmay Başkanlığı’na Batum’u almak isteyen Rusya’nın Türkiye’ye hiç sormadan burayı işgal edeceğini, Batum’u elde tutabilmek için yeterli kuvvet olmadığını önce işgal edip, sonra terketmenin halkın güvenini sarsacağını belirterek; ordunun Çoruh Vadisi’nden daha kuzeye geçmemesini teklif etmişti.92
Gürcü Hükümeti’nin Batum’u şartlı işgali teklifi ve Albay Kâzım Bey’in ısrarla Batum’un işgalini istemesi üzerine, Vekiller Heyeti 3 Mart 1921’de aldığı bir kararla; Batum’un işgalinden söz edilmeyerek, Doğu Cephesi’nin emniyeti açısından Ahıska ve Ahılkelek’in tarafsız bölge ilan edilmesini ve buraya Kızılordu’nun girmemesini ve bunun Moskova’ya bildirilmesine karar verdi.93
İngilizlerin güdümünde olan Menşevik Gürcü Hükümeti’nin Batum’un şartlı işgali isteğinin asıl nedeni Türk Ordusu ile Kızılordu’yu karşı karşıya getirmekti. Batum meselesi, Türk-Sovyet Hükümetleri arasında antlaşma görüşmelerinin olduğu bir sırada itilaf konusu olabilirdi.
Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği 8 Mart 1921 tarihli emirde Vekiller Heyeti’nin Gürcü Hükümeti’nin teklifi üzere Batum Sancağı ile Ahıska ve Ahılkelek’in geçici olarak işgal edilmesine karar verdiği; bu işgalin Gürcistan ve Kafkasya meselesinin halline kadar devam edeceğini ve işgalin 9 Mart’a kadar yapılmasını istiyordu.94
İleri harekâta geçen ordumuz 9 Mart’ta Ahıska’yı kurtarmıştı.95 10 Mart’ta da B.M.M’de bir konuşma yapan Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar Bey, Batum Şehri limanının işgaline karar verildiğini; “belki şu anda işgal edilmiştir”96 dediğinde gerçekten Türk öncü kıtaları Batum’a girmişti.97
11 Mart’ta Fevzi Paşa’da gelen emirle Batum ve Ahılkelek’in işgali istenmişti. Nihayet 11 Mart’ta Türk Ordusu Batum’a girdi.98
Kâzım Bey, 12/13 Mart’ta aldığı emir üzerine Anavatan’a yeni katılan bu bölgelerde Ankara Hükümeti adına idareyi tesis etme çalışmalarına başlamıştı.99
15 Mart 1921’de Tiflis Sovyet-Gürcü Hükümeti ile Batum’daki Menşevik Gürcü Hükümeti 24 saatlik bir mütareke imzalamış;100 16 Mart’ta Bolşevikler Batum şehri ve limanı hariç tüm çevreye hakim olmuşlardı.
Son kez toplanan Menşevik Gürcü Meclisi, 16 Mart’ta, bir gün Sovyetler mahvolacağından, Gürcistan’ın limanını kaybetmeyeceği, ancak Türklerin eline geçen Batum’un daima Türk kalacağı düşüncesiyle Batum’un Ruslara teslimine karar vermişti.101
17/18 Mart’ta Batum’da Türk idaresini kuran Kâzım Bey, Batum Mutasarrıfı olarak göreve başlamıştı.102 Ancak 18 Mart’ta Kızılordu Batum’a girmiş, 18/19
Mart gecesi Tiflis’teki Rus Siyasi Komiseri Orjanikidze, hem Ankara Hükümeti’ne hem de Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği mektupla Türk Ordusu’nun Batum’u terkini istemişti.103 Oysa çok önceden Türk Ordusu’na Batum’u terk etmeme emri verilmişti.
Tüm bu gelişmeler, Batum’un Türk idaresinde kalmasını zorlaştıracaktı. Oysa, Misâk-ı Milli’nin 2. Maddesi gerçekleştirilmiş; Kars ve Ardahan’da sonra Batum da tekrar Anavatan’a katılmış; Ankara Hükümeti, siyasi ve askeri açıdan büyük bir hedefi gerçekleştirmiş; Elviye-i Selâse Meselesi, halledilmiş görülüyordu.
Batum’daki askeri kuvvetlerimiz bir yandan Menşevik Gürcülerle çarpışırken 20 Mart günü Bolşevik Süvari Alayı’nın saldırısına uğramıştı. Türk kuvvetleri bu saldırıları püskürtecekken bu defa da Kızıl Süvari Alayı’nın saldırısı sonucu şehit, yaralı ve esir vermişti.104
Batum’daki bu olaylar üzerine Kâzım Karabekir Paşa, XVIII. Kafkas Süvari Tümeni Komutanı Jloba’ya; “Batum’un bir zamanlar Türklere ait olduğunu bilmeniz gerekir. Menşevik Gürcü Hükümeti bütün bu toprakları bize bıraktığını”105 hatırlarak; Türk askerlerine karşı yapılan bu saldırı hakaretleri, Kızılordu’nun Batum’un işgalini protesto eden bir mektup göndermiştir.
Ancak, 20 Mart 1921’de Moskova’daki heyetimizden gelen şifrede; 16 Mart 1921’de Ruslarla antlaşma incelendiği bildirilmişti.106 Antlaşmanın 2. ve 12. Maddesine göre Batum Gürcistan’a bırakılıyordu.107 Bu nedenle Batum’a takviye kuvvetler gönderilmemişti. 21 Mart’ta da Doğu Cephesi Komutanlığı’na Moskova Antlaşması Vekiller Heyeti’nce kabul edilerek Meclis’e sunulduğu bildirilmişti.108
Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, 22 Mart’ta Kızılordu Komutanı Gekker/Hekker’e; Antlaşma gereğince Gürcistan idaresine bırakılan bu yerlerde askerlerimizin çekileceğini bildirerek; bu bölgelerde kalan Müslüman halka karşı her türlü tecavüz ve baskıdan uzak, antlaşma hükmüne göre serbestçe yaşamasının teminini rica etti.109
28 Mart’ta IX. Alay Batum ve Acara’dan Borçka’ya çekilirken Batum mutasarrıf Albay Kâzım Bey’de Batum’dan ayrılmıştı. 30 Mart’ta da Kızılordu, Sarp Köyü sınır noktasına kadar gelmişti.110 Böylece Elviye-i Selâse’nin Batum kısmı hariç mesele bu şekilde sonuçlanmıştı.
Vekiller Heyeti’nin 5 Temmuz 1921 tarihli kararıyla Moskova Antlaşması, 21 Temmuz günü Meclis’te görüşülürken; Batum Mebusları, bir takrir sunarak; Moskova Antlaşması’nı reddedmişlerdir.111
Bunun üzerine söz alan Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey, Batum Mebuslarının hislerini anladıklarını ancak, Türkiye’nin ve Türklüğün menfaatlerinin bunu gerektirdiğini açıklamıştır.112 Meclis’in oyuna sunulan takrir reddedilmiştir.
7 Eylül 1921’de de Batum Mebusu Arif Bey, Batum’un kaybedilmesinin sebeplerini sıralarken; bunun askeri mağlubiyetten ziyade, siyasi bir mağlubiyet olduğu şeklinde bir değerlendirme yapmıştır.113
O günün şartlarında Batum’un terkedilmesi, Misâk-ı Milli’nin yara alması; hem Türkiye, hem de Batumlular için hiç de kolay olmamıştır. 1878’de Anavatan’dan zorunlu ayrılığı nasıl Padişah’a bağlılıklarından dolayı kabul ettilerse; şimdi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne bağlılıklarından dolayı bu defa ki ayrılığı da kabul etmek zorunda kalmışlardı.114
Moskova Antlaşması’nın 3.Maddesi’ne göre; Türkiye’nin, Azerbaycan ve Ermenistan ile olan hududunun ortak bir komisyon tarafından düzenleneceği esasının kabulü ve yine antlaşmanın 16. Maddesi’ne göre; Antlaşma’nın, en kısa zamanda Kars’ta onaylanması isteniliyordu.115
Bu nedenlerle, 26 Eylül 1921’de Kars’ta Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Hükümet temsilcilerinin katılımıyla Kars Konferansı toplanmıştı. Konferans’ta Kâzım Karabekir Paşa’nın başkanlık ettiği Türk Heyeti, Batum limanından özel, ticari ve askeri açıdan yararlanmak teklifinde bulunduğunda; Rus Heyeti, aynı şeylerin kendileri için de bir hak olduğunu belirterek; “özerk bir idareye sahip Acara’nın merkezi olmak üzere Batum’u terketmekliğimiz Kafkas milletlerinin hayati bir limanı olduğundandır. Fakat bizim de faydalanmamız şartıyla”,116 diyerek Türk teklifini kabul etmişti.
Gürcü Hükümeti ile Acara halkını uzlaştırmak ve Acaralıların birçok konuda haklarını korumak için Türk Heyeti, Gürcü Murahhası’na şu tekliflerde bulunmuştur:
“1- Herkesin bir oyu olmalıdır. Yabancılar oya iştirak etmemelidir. Yabancı demek, Umumi Harp başladıktan sonra Acara’ya gelenler demektir. Hariciye ve Harbiye Komiserlerini Gürcistan tayin ederse de, Hükümet’in diğer üyelerini Acara Milli Meclisi tayin eder.
2- Dil; Resmi dil Türkçe ve Gürcüce olmak şartıyla öğretim her cemaatin isteğine göre serbesttir.
3- Müşterek menfaatlere hizmet eden şimendifer ve liman idareleri ve hasılatı, merkezi hükümete ait olduğu gibi, önemi kezâ umumi ve bütün Gürcistan’a yaygın olan Acara şoselerinin korunması ve tamir masrafı dahi merkezi hükümete aittir.
4- İslam halkının, şer’i ve dini işlerinde serbest ve özerk olmaları ve ihtiyaç halinde Şer’iyye Vekâletimizle münasebette bulunabilmeleri hakkının da teslim edilmesine çalışılmalı”.117
Bu teklifler üzerine, Gürcü Murahhası İlyâva; Moskova Antlaşması’nın, Acara özerkliği konusunda kendi
lerine bir mecburiyet yüklediğini belirterek; 16 Temmuz 1921’de, Hükümet tarafından yayımlanan bir emirnâme ile Gürcistan ve Acara Cumhuriyeti’nin ilişkilerinin düzenleneceği bildirilmiş ve bu emirnâme konferans tutanaklarına geçirilmiştir.118
Kars Konferansı’nda bütün murahhaslar adına Rus Murahhası Ganetzky’nin, Gürcistan’ın Elviye-i Selâse’de eski eser araştırma; Ermenilerin, Kulp tuz madenlerinden yararlanma; tebanın, kültür ve dini gelişmelerini koruyacak hakların verilmesi, Gümrü’den alınan Şimendifer malzemelerinin geri verilmesi şeklindeki teklifleri reddedilirken; Türk tarafının da, tebaamızdan alınan eşyaların geri verilmesi, taşınmaz malların millileştirilmemesi ve Bakü gazlarından faydalanılması teklifleri reddedilmiştir.119
10 Ekim 1921 günü sona eren Kars Konferansı’nın ertesi günü, Kâzım Karabekir Paşa, Acaralıların; Acara’da hemen genel af; transitin (Kars’tan tuz, Artvin’den sığır ve meyve) başlaması, 15 günlük geçici pasaport uygulamasının hemen uygulanması isteklerinin özel bir görüşmede Gürcü Murahhası’na kabul ettirmiştir.120
Nihayet, 13 Ekim 1921’de taraflar arasında Kars Antlaşması imzalanmıştır.121 Kars Antlaşması, daha önce imzalanan Moskova Antlaşması’nda yer alan, Türkiye ve Kafkas Hükümetleri hakkındaki maddelerinin görüşülerek; taraflarca kabul edildiğini gösteren bir antlaşmadır.
Antlaşma’nın 4. Maddesi’ne göre; Türkiye’nin kuzeydoğu sınırı, Sarp Köyü’nden başlayarak Kars ve Ardahan’ı içine alıyordu.
6. Madde ile Batum limanı ve şehri Gürcistan’a terk edilerek bu durum bazı şartlara bağlanıyordu. Antlaşma’nın 7. ve 8. Maddelerinde de Türkiye ve Gürcistan Hükümetlerinin sınır bölgelerindeki halkın durumu ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
Türk Tarihindeki Elviye-i Selâse Meselesi, 1878 yılından başlayıp, 1921 yılına kadar sürmüştür. Milli Mücadele Dönemi’nde de, Misâk-ı Milli hedefleri içerisinde yer alan Elviye-i Selâse’nin Kars, Ardahan bölümü Anavatan’a katılmış; Batum, Moskova ve Kars Antlaşmalarına göre sınırlarımız dışında kalmıştır. Ancak, Batum’u terketmek zorunda kalmak Türkiye için; Anavatan’dan ayrılmış olmak ta Batumlular için çok zor olmuştur.
Elviye-i Selâse’nin uzun süren bu milli mücadelesinin ve hasretliğinin her döneminde, her kademesinde hizmet etmiş olan fedakar kahramanları ve onların kutsal mücadeleleri, Türk Tarihinde daima özel bir yere ve öneme sahip olacaklardır.
1 Elviye-i Selâse ifadesi ayrıca Makedonya’da Selânik, Manastır ve Kosova Sancakları için kullanılmıştır. Bkz. Mahir Aydın, “Elviye-i Selâse” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XI, İstanbul, 1995, s. 68.
Elviye-i Selâse ifadesinin bir süre Yanya, Tırhala ve Manastır içinde kullanıldığı da bilinmektedir. Bkz. Mehmet Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I., İstanbul, 1983, s. 523; Mithat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lügatı, İstanbul, 1986, s. 97.
2 S. Esin Dayı, Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Milli Teşkilatlanma, Erzurum, 1997, s. 1.
3 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de., s. 1.
4 Sâlnâme-i Vilâyet-i Erzurum 1288 (1871), s. 133; Sâlnâme-i Vilâyet-i Erzurum, 1291 (1874), s. 153.
5 Fahrettin Kırzıoğlu, “93 (1877)’de Kars Sancağı Memurları ve Bazı İstatistikler”, Doğuş, Sayı: 65 (Nisan 1950), s. 2.
6 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 1.
7 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 2.
8 Zekeriya Türkmen, “İkinci Meşrutiyet Döneminde (1909-1919) Osmanlı Ordusunda Müfettişlik Teşkilatına Geçiş ve Uygulamalar”, V. Askeri Tarih Semineri Bildirileri, I, Ankara, 1996, s. 26.
9 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 81.
10 Fahrettin Kırzıoğlu, “Cenubîgârbî Kafkas Cumhuriyeti” Türk Kültürü, Sayı: 72, (Ekim 1968), s. 959; S. E DAYI, Elviye-i Selâse’de…, s. 92-93.
11 F. Erdoğan, Türk Ellerinde Hatıralarım, İstanbul, 1954, s. 168-169; Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, I, İstanbul, 1953, s. 556; Fahrettin Kırzıoğlu, Milli Mücadelede Kars, I, İstanbul, 1960, s. 8; Fahrettin Kırzıoğlu, “Cenûb-i Gârbî Kafkas Cumhuriyeti”, Türk Kültürü, Sayı: 72, s. 957; S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 93-95.
12 Yavuz Aslan, “Türk Tarihinin İkinci Demokratik Cumhuriyeti Kars’ta Kuruldu. Cenub-i Gârbi Kafkas Cumhuriyeti”, Toplumsal Tarih, Sayı: 67, (Temmuz 1999), s. 39.
13 Hüseyin Köycü, “Oltu İslâm Komitesi, Kars Milli İslam Şûrası ve Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti”, Şenkaya Gazetesi, 15 Eylül 1951, Sayı: 55.
14 Fahrettin Erdoğan, s. 259; Fahrettin Kırzıoğlu, Milli Mücadele’de Kars, s. 38.
15 Kâzım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul, 1988, s. 55-56.
16 29 Ekim 1918’de Ahıska’da “Ahıska Hükümet-i Muvakkatası” kuruldu. Bkz. Ahmet Ender Gökdemir, Cenubigârbî Kafkas Hükümeti, Ankara, 1989, s. 38. 18 Kasım 1918’de de Iğdır’da “Aras Türk Hükümeti kuruldu. Bkz. S. Esin Dayı, “1918-1920 Yılları Arasında Iğdır ve Çevresinde Siyasi Gelişmeler”, Atatürk Üniv. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 5, Erzurum, 1996, s. 8-9. Bu Hükümetler, Kars Milli Şûrâsı Hükümeti kadar etkili olamamışlar, nitekim II. Kars Kongresi’nde hepsi Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti adı altında birleşmişlerdir.
17 Cevad Dursunoğlu, Milli Mücadele’de Erzurum, İstanbul, 1998, s. 41-42.
18 Richard Hovanissian, The Republic of Armenia, The First Year 1918-1919, I, Berkeley, Los Angeles, London, 1971, s. 202.
19 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de., s. 131.
20 İbrahim Cihangiroğlu, Elyazması Hatıraları, s. 1.; ATASE Arşivi, Kls. 63, Arş, 1-2, D. 17- 244, F. 85-1.
21 İ. Cihangiroğlu, s. 1.; F. Erdoğan, s. 177-181.
22 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 132.
23 R. Hovanissian, I, s. 204.
24 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 132.
25 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, I, Ankara, 1970, s. 16.
26 S. E. Dayı, Elviye-i Selase’de…, s. 133.
27 İ. Cihangiroğlu, s. 1-2.
28 İ. Cihangiroğlu, s. 3.
29 S. E. Dayı, Elviye-i Selase’de., s. 134.
30 S. E. Dayı, Elviye-i Selase’de., s. 134.
31 F. Erdoğan, s. 190.
32 F. Erdoğan, s. 193.
33 Tevhidüddin Mamiloğlu, Elyazması Hatıraları, s. 15.
34 T. Mamiloğlu, s. 1-2; Bu hatırada, ilk on kişinin ismi verilmiştir; F. Erdoğan, s. 207; Yukarıdaki listenin tamamı verilmiştir. F. Kırzıoğlu, “Cihangiroğlu İbrahim Aydın…”, s. 143.
35 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 150.
36 Fahrettin Kırzıoğlu, Özel Arşivi, Belge No: 1; C. Dursunoğlu, s. 42.; S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 150.
37 R. Hovannissian, I, s. 216.
38 F. Kırzıoğlu, Milli Mücadele’de Kars, s. 54; Fahrettin Kırzıoğlu, “Karslı Kahramanlar”, Kars Eli, Sayı: 16 (Kasım 1965), s. 5; R. Hovannissian, I, s. 220; A. E. Gökdemir, s. 160; S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de., s. 151.
39 F. Kırzıoğlu, Milli Mücadelede Kars, s. 12, 54.
40 A. Poidebard, İran Yolları Mültekasında Seyahat, Çev. I. H. Bnb. Nazmi ve Emin, İstanbul, 1341, s. 112.
41 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 152.
42 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 206-242.
43 K. Karabekir, s. 68.
44 Atase Arşivi, Kls. 82, A. 1-2, D. 210-304, F. 24-1.
45 Alfred Rawlinson, The Adventures in the Near-east (1918-1922), Newyork 1923, s. 218.
46 Fahrettin Kırzıoğlu, “Yayınlanmamış Belgelerle Erzurum Kongresi’nin İlk Günü” Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 35 (Ağustos 1970) s. 10.; Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, II, Ankara, 1993, s. 5.; S. Esin Dayı, Erzurum Kongresi ve Elviye-i Selâse Meselesi,
Erzurum 1997, s. 23.
47 Atase Arşivi, Kls. 82, A. 1-2, D. 210-304, F. 23.
48 Bkz. 335 Senesi Temmuz Ayı Zarfında Kafkasya’dan İslamlara Karşı İcra Olunduğu Haber Alınan Ermeni Mezalimi, Osmanlı Erkân-ı Harbiyye-i Umumiye Dairesi, Ağustos 1919.
49 Atase Arşivi. Kls. 91, A. 1-2, D. 137, F. 10; K. Karabekir, s. 286; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı: 9, (Eylül 1954), Belge No: 200.
50 Atase Arşivi, Kls. 76, A. 1-2, D. 4-285, F. 48-1.
51 Fahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, İstanbul, 1958, s. 157.
52 K. Karabekir, s. 525-26.
53 K. Karabekir, s. 526; Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, Haz. N. Arsan, Ankara, 1991, s. 281-282.
54 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 243.
55 F. Erdoğan, s. 241.
56 K. Karabekir, s. 744-745.; Türk İstiklal Harbi, Doğu Cephesi, III, Ankara, 1965, s. 84.; Atatürk’ün T. T ve B., IV, s. 352-353.
57 K. Karabekir, s. 745.
58 T. İ. H., III, s. 92.
59 T. İ. H., III, s. 91.
60 K. Karabekir, s. 751-752; Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri, Ekim Devriminden Milli Mücadele’ye, İstanbul, 1979, s. 238-239; Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1983, s. 181.
61 Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara, 1987, s. 9.; S. Yerasimos, s. 240.; Atatürk’ün Milli Dış Politikası (1919-1938), I, Haz. Mehmet Gönlübol ve diğerleri, Ankara, 1969s. 165.
62 Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan Hizmetinde, Ankara, 1981, s. 158.; Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, İstanbul, 1955, s. 81. G. Jaeschke, s. 116.
63 K. Karabekir, s. 847., T. İ. H., III, s. 146.
64 K. Karabekir, s. 847.; Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk, II, Ankara, 1983, s. 487.
65 K. Karabekir, s. 851.; Atase Arşivi, Kls. 587, A. I. 4282, D. 7-117, F. 42-2.
66 F. Kırzıoğlu, Kars Tarihi, I, s. 558.
67 Selahattin TANSEL, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, III, Ankara, 1978, s. 255.
68 K. Karabekir, s. 854.; H. T. V. D., S. 55., Vesika No. 1264.
69 K. Karabekir, s. 856.; M. K. ATATÜRK, II, s. 488.
70 Tiflis’teki İngiliz yetkilisi Albay G. B. Stokes’in 28 Ekim 1920’de Lord Curzon’a gönderdiği kapalı telgraf yazısında bu ifadeyi kullanıyordu. Bkz. Salahi SONYEL, “Kurtuluş Savaşı Günlerinde Doğu Siyasamız”, Belleten, XLI/164, s. 690.
71 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse’de…, s. 250.
72 T. İ. H, III, s. 213.
73 K. Karabekir, s. 859-861.
74 Gümrü/Aleksandrapol’da Türkiye ile Ermenistan Arasında Münakid Muahede-i Sulhiye metni için Bkz. Albayrak, 13 Aralık 1920, s. 122.; Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, I/VI, Ankara, 1943, s. 199-200.
75 G. Jaeschke, s. 131.
76 T. B. M. M., Z. C., I/VII, Ankara 1944, s. 140.; S. YERASİMOS, s. 266.
77 T. İ. H, III, s. 180.
78 G. Jaeschke, s. 124. Serpil Sürmeli, Türk-Gürcü İlişkileri (1918-1921), Ankara, 2001, s. 580- 581.
79 T. İ. H., III, s. 177.
80 Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, III, Ankara, 1995, s. 252.
81 T. İ. H., III, s. 179.; Salahi SONYEL, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, I, Ankara, 1991, s. 29.
82 G. Jaeschke, s. 125.
83 S. E. Dayı, Elviye-i Selâse…, s. 269.
84 M. K. ATATÜRK, II, s. 489.; G. Jaeschke, I, s. 138.
85 T. İ. H., III, s. 231.; G. Jaeschke, I, s. 141.
86 T. B. M. M., Z. C., I/VIII, Ankara, 1945, s. 424.
87 Kars Tarihini Tanıtma Derneği Araştırma Kolu, “Kurtuluş Üzerine Belgeler” Kars İli Özel Sayısı: 1, s. 13.
88 M. K. ATATÜRK, II, s. 489.
89 Cevdet Kerim İncedayı, Türk İstiklâl Mücadelesi Konferansları, İstanbul, 1927, s. 109-112.
90 K. Karabekir, s. 881., T. İ. H., III, s. 232.; Atatürk’ün Milli Dış Politikası, I, s. 252,
91 Atatürk’ün Milli Dış Politikası 1919-1923, I, s. 275.
92 T. İ. H., III, s. 233.; Tevfik Bıyıklıoğlu, Osmanlı-Türk Doğu Hudud Politikası, İstanbul, 1958, s. 32.
93 T. İ. H., III, s. 234.
94 T. İ. H., III, s. 234.; T. Bıyıklıoğlu, s. 234.; K. Karabekir, s. 883.
95 K. Karabekir, s. 883.
96 T. B. M. M., Z. C., I/IX, Ankara, 1954, s. 67.
97 G. Jaeschke, I, s. 144.; A. Poidebard, s. 131.
98 K. Karabekir, s. 844.; T. Bıyıklıoğlu, s. 37.; T. İ. H., III, s. 240.
99 K. Karabekir, s. 884.
100 K. Karabekir, s. 884.
101 A. Poidebard, s. 132.
102 K. Karabekir, s. 888.; T. İ. H., III, s. 241.
103 K. Karabekir, s. 888.; Y. Hikmet Bayur, “Genel Savaştan Sonra Yapılan Barış Antlaşmalarımız”, Belleten XXX/117, 1966, s. 155.
104 K. Karabekir, s. 888.; T. Bıyıklıoğlu, s. 37., F. Erdoğan, s. 257.
105 S. İ. Aralof, Bir Sovyet Diplomatı’nın Türkiye Anıları, Çev. Hasan A. Ediz, Ankara, 1985, s. 22.
106 K. Karabekir, s. 888.
107 Düstur, 3. Tertip, II, Ankara, 1929, s. 105-110.
108 T. Bıyıklıoğlu, s. 37.
109 T. İ. H., III, s. 244.
110 T. İ. H., III, s. 243.
111 T. B. M. M., Z. C., I/XI, Ankara, 1958, s. 332.
112 T. B. M. M., Z. C., I/XI, s. 332-333.
113 T. B. M. M., Z. C., I/XIV, Ankara, 1958, s. 114.
114 S. E. Dayı, Elviye Selâse’de., s. 283.
115 Düstur, 3. Tertip, II, s. 105-106, 112.
116 K. Karabekir, s. 963.
117 K. Karabekir, s. 963.
118 K: Karabekir, s. 963.
119 K. Karabekir, s. 962.
120 K. Karabekir, s. 966.
121 K. Karabekir, s. 967.; Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Ankara, 1982, s. 335-336; Atase Arşivi, Kls. 1039, A. I, 4283, D. 25-121, F. 26-6; M. K. ATATÜRK, II, S. 488; S. Yerasimos, s. 420; İ. Soysal, s. 41.
Dostları ilə paylaş: |