* * * * * *
Yıllar boyunca telefonla konuşuyoruz zaman zaman. Bana hangi dersleri nasıl verdiğini anlatıyor. Hangi saatte iskemlesinden doğrulup hangi jimnastikleri yaptığını naklediyor. Kimlerin gelip gittiğini dinliyorum. Bir hac mahallinden haberler alır gibi...
* * * * * *
O elli bin lira, aynen onun ideolojisi gibi, çok doğurgan çıkacak.
Bikaç ay içinde, her akşamüstü, evden eve gidip, pabuç çıkarıp terlik giyerek, çay içip kurabiye yiyerek 11-12 yaşındaki öğrencilere Fransızca dersleri vermeye başlayınca, benim türümden adamın masrafı ne olacak, biraz da Nesrin Ablamın yardımıyla ayaklarımın üzerine dikiliyorum ve o elli bin lirayı ODTÜ’den matematikçi, yine 1402’lik Doç. Nazif Tepedelenlioğlu’na veriyorum (bu dünyayı bikaç ay önce terk etti Nazif...).
Nazif, elli bini Amerika’da hocalık yapmaya giderken uçak parası yapıyor. Bikaç ay sonra kendisinden mektup alıyorum. Parayı dolar olarak bankaya koymuş. Geri yolluyor.
Aynı para, üstelik artmış olarak, yine Mülkiye’den 1402’yle atılmış Doç. Alaeddin Şenel’e veriliyor. Bir süre sonra o da yine artmış olarak geri veriyor. Artması çok önemli, çünkü artık Türkiye enflasyonla tanışmış vaziyette.
Bende bellek aramamak lazım. Parayı birine daha veriyorum, o da bir süre sonra toparlanıp geri veriyor.
Arkasından, 12 Eylül faşizmi dört arkadaşımızı içeri atıyor; aynı para onlara gidiyor, içeriye.
Her seferinde de, artık yurt dışında hocalık yapmakta olan O’na telefonla bilgi iletiyorum:
“Abicim, para şu kadar oldu, şimdi başına şu şu gelen şu arkadaşımızda...”
“Sağ ol, Baskın kardeşim!” diyor...
Dostları ilə paylaş: |