* * * * * *
İşte yarın sabah, Onunla tanışmaya gidiyorum...
Strasbourg işi kesinleşir kesinleşmez telefon ettim:
“Abicim, seninle en sonunda tanışacağız. Çok seviniyorum. Sana buradan eşimle neler getirelim, lütfen söyle, beni çok mutlu edersin”.
“Baskın kardeşim! Sen gel, sevgili eşin gelsin, başka bişey istemem. Ama, Mümtaz Soysal’ın Bilgi Yayınevinden çıkan derleme günlük yazıları var, o kitapları getirirsen yeter de artar bile!”
“Ağabey, ne olur söyle, çok mutlu olacağım. Neler getireyim başka? Rakı getireyim?”
“Başka hiç bişey istemem. Yalnız, biliyorsun, kitaplar kırışmış-bükülmüş falan olmasın! Oteline varacaksın, yerleştikten sonra beni arayacaksın, bana geleceksiniz, hep birlikte evimin çok yakınındaki, mutena dostlarımı götürdüğüm şirin lokantaya şarap içmeye götüreceğim ikinizi. Fransa’da şarap içilir!”
“Abicim, biz seni alıp götürmeyi düşünmüştük, lütfen izin ver”.
Ne mümkün? Bir kere daha, her defa, ağabeylik hukukunun ona verdiği yetki’yi, o bitmez tükenmez yetkiyi kullanıyor...
Yarın akşam, 13 Haziran Pazar akşamı, vakt-i kerahette buluşup yemek yiyip, şarap içeceğiz.
Ama bu defa hukuk falan dinlemedim. Server ağabeyime bir paket kitabın yanısıra biraz beyaz peynir, Hacıbaba’dan biraz su böreği, yine hayatta yüzünü görmeden telefondan tanıdığı Remzi İnanç’tan Diyarbakır örgü peyniri, Şerafettin Turan Hocadan imzalı kitap falan da götürüyorum.
Çok mutlu, çok heyecanlıyım...
Dostları ilə paylaş: |