|
BİRLEŞİK KAMU-İŞ
Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu
GENEL MERKEZİ
|
|
8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ,
ORTAÇAĞCILAR TARAFINDAN KUŞATILAN ÜLKEMİZDE 158 YIL SONRA BİLE UMUT OLMAYA YOL GÖSTERMEYE DEVAM EDİYOR!
Bir 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü, daha geldi!..
Bir yandan sömürülerine, vurgunlarına acımasızca devam eden ve “Dünya Kadınlar Günü” diyerek, 8 Mart’ın özünü, içini boşaltmak, böylece amacından saptırmak isteyen emperyalistler; diğer yanda ise dini kullanarak acımasızca kadının toplumda var olma mücadelesini yok etme çabası içinde olan Ortaçağcı şeriat özlemcileri…
Öyleyse 8 Mart Nedir?
8 Mart New York’lu 40 bin dokuma işçisi kadının 1857’de 18 saate varan çalışma süresine ve ağır çalışma koşullarına başkaldırı günüdür.
8 Mart 1857’de tekstil işçisi kadınların “Eşit İşe Eşit Ücret”, “Sendikalaşma ve Oy Hakkı” için yükselttikleri direniş bayrağının kanla bastırılmasının yıldönümüdür.
8 Mart, 129 dokuma işçisinin şehit edildiği gündür.
1910 Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman İşçi Hareketi’nin kadın önderi Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart emekçi kadınların yiğit mücadeleleri anısına dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edilmiştir.
Amerikalı Dokuma İşçilerinin bu eyleminde, kadınlar ön saftaydı. Çünkü onlar, insanın insanı sömürdüğü kapitalist sistemde iki kat sömürüye tabidirler, birincisi emekçi oldukları için, ikincisi kadın oldukları için.
Bu gün sistem işçi ve emekçilere tüm ezilen dünya halklarına gözü dönmüş bir şekilde saldırmaktadır. Emperyalistlerin talan ve soyguna dayalı saldırıları, kadınların kölelik zincirine yenilerini eklemektedir. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve psikolojik her alanda emekçi kadınların yaşamını alt-üst etmektedir.
Kadınlarımız emperyalist sömürünün pervasızlaşmasıyla birlikte tüm dünya ülkelerinde ciddi bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Filistin’de, Balkanlarda, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de ve ne yazık ki Ülkemizde tecavüze uğrayan, diri diri yakılan, vahşice katledilen kadınlar bunun en somut örneğidir.
AKP’nin “Yeni Türkiye”si ile kadını sadece aile içinde var etmeye çalışan, kahkahasını yasaklayan, hamile iken eve kapatmayı uygun gören, bir kişinin annesinin diz kapağından dahi tahrik olabileceğini utanmadan söyleyen, kaç çocuğu nasıl doğuracağına karar veren, 6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmeyi fetva verir gibi açıklayabilen, kızlı erkekli okumayı tahrik edici bulan ve yasaklamaya kalkan, nasıl giyineceği konusunda hükümler koyabilen bir anlayışı topluma dayatmayı, yaşamda uygulanabilir kılmayı kendine görev edinmiştir. Öğrenci evlerinde kızlı erkekli kalınıyor yalanları ile ülkemizin geleceğini inşa eden üniversite öğrencilerimize gerici zihniyetin topluma karşı yaratmaya çalıştığı algıyı görmekteyiz.
Kadınlara: Üç çocuk doğurun, işinizden çıkın, evinize dönün teklifleri yapılırken; “eğitim hakkı” sloganı altında eğer okuyacaksanız bunu adeta tesettürün bayrağı olma görevini alarak yapın denilmektedir. Eğitim ve yaşam hakkımızı ayrıştırıp, kısıtlayanlara Atatürk’ün, “Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleri ile beraber yürümez ise ilerlemesine teknik olarak imkan ve bilimsel olarak ihtimal yoktur.” sözünü hatırlatmak istiyoruz..
Ayrıca Ülkemizde yeni çıkarılan iş ve çalışma yasalarıyla da yaşam koşulları daha da ağırlaştırılarak yaşam hakkımız yok sayılmaktadır. Kadınların esnek çalışma adı altında fabrikalarda, kamu alanında iş saatleri artırılmaya, tüm sosyal hak ve güvenceleri ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Emekçi kadınlar bu sistemle, yaşamın her alanında evde, tarlada, fabrikada kamu alanında sömürülmeye devam edilmektedir. Sosyal devlet anlayışının arkasına saklanıp yoksullaştırılan kadın, seçimlerde dahi seçimsiz bırakılmıştır. Siyasi etkinliklerde bile kadının çalışma alanı daraltılmıştır. Psikolojik taciz, utandırma, yok etme politikası olan “örgütlü erkek dünyasının” vazgeçemediği araçları, kota ile kendini var etmeye çalışan kişi durumuna indirgemiştir.
Kadın sadece sokakta, işyerinde değil aile içinde de şiddete maruz kalmaktadır. Şiddete hayır dediğimizde ise karşımıza ailenin kutsallığı çıkarılmakta, ailenin kutsallığı ailenin erkeği, ya da diğer “erk”ler tarafından gelen tacizi, tecavüzü, dayağı, baskıyı görünmez kılmaktadır.
Ülkemizde ne yazık ki kadına şiddet gündelik hayatın bir parçası haline gelmiş özellikle son 13 yılda kadın cinayetleri katlanarak artmıştır. Bu süre zarfında kadına yönelik şiddet % 1400’lere çıkmış, buna karşın, kadın cinayetlerinden yakalanıp yargılananların ancak 3’te biri cezalandırılmıştır. Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde öldürülen üç genç için ABD başkanı Barack Obama’ya “Biz siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Halk bize oy verirken benim can güvenliğimi sağlayacaksın diye oy veriyor” şeklinde seslenen ve Mısır’da öldürülen genç kız için günlerce yas tutan AKP iktidarı, kendi ülkesinde yaşanan kadın cinayetlerine karşı kör, sağır, dilsiz olabilmektedir ve talep ettiğimiz yasal değişiklikleri yapmadığı gibi var olan yasaları da uygulamamakta ısrar ediyor ve haksız tahrik indirimi uygulanarak şiddetin faillerini de korumaya devam etmektedir.
Geçtiğimiz Şubat ayında Özgecan’ımızı vahşice katleden canileri yaratan ve “çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” diyerek dalga geçen anlayışla, bu katliamları önlemeyen sistemle, kadın cinayetlerine karşı kör olan adalet sistemi ile BİRLEŞİK KAMU-İŞ olarak mücadelemiz devam edecektir.
Biz bugün, Özgecanların, Ali İsmaillerin, Berkinlerin ve onların analarının attığı çığlıkların sesiyiz. Kulaklarını tıkayanlara haykırıyoruz: Her yerde kadın olacağız! Kadın her yerde olacak!
Bu kapitalist düzende kadın, işçi olduğu için patronu tarafından, kadın olduğu için eşi tarafından sömürülmektedir. O yüzden tüm bu sömürü-baskı karşısında Kadın, hayatın her alanında sesini yükselterek hakları için mücadele etmiştir ve hak alma mücadelesinde, grevlerde, direnişlerde hep en ön saflarda yerini almıştır. Sömürü, toplumda ezen ve ezilenler olduğu sürece ortadan kalkmayacaktır. İşte bu nedenden dolayı, kadının ve tüm insanlığın gerçek kurtuluşu ne kapitalizmin ürünü olan Feminizmdedir, ne de Ortaçağcı karanlık Şeriat düzenindedir.
O yüzden de biz kadınlar, dayatılan, işsizliğin, pahalılığın, zammın, zulmün, özelleştirmelerin, emperyalizmin kanlı savaşlarının, tırmandırılan şovenizmin, yaşattığı acı ve gözyaşına rağmen acıyı bal eylemek, kadın hak ve özgürlüklerini büyütmek ve sömürün kaynağı olan bu düzene karşı yaşamın her alanında örgütlenmek zorundayız.
8 Mart’ı yaratan kadınların, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bize armağan eden Clara Zetkin, Rosa Lüksemburg, Kurtuluş Savaşında cephede yerini alan Fatma Seher, Gördesli Makbule ve adını sayamadığımız cefakar, direngen, başkaldıran nice kadınımızın yolunda yürüyerek, bütün bu saldırılara artık yeter demenin hayatlarımızı değiştirmenin zamanı geldi. Bugünü bilincimize, yüreğimize, haykırışlarımıza eklemeliyiz. Örgütlenmeliyiz, örgütlü gücümüzle mücadele etmeliyiz.
Dayanışmayı, mücadeleyi ve umudu büyütmek için; Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Şunu anlamak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” Sözünü mücadelemizde rehber edinmeliyiz.
Unutmayalım ki!..
Örgütlü hareket etmediğimiz sürece bu sömürü ve ezilmişliğimiz devam eder. Kadının kurtuluşu kapitalist düzende en çok sömürülen ve ezilen işçi sınıfının kurtuluşundan farklı bir yol izlemeyecektir. Emekçi kadınlar, sınıfdaşlarıyla birlikte mücadele ederek kurtulacaklardır.
YAŞASIN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!
KADIN ERKEK EL ELE ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE!
BİRLEŞİK KAMU İŞ
Menekşe 1 Sokak, 10/A D:4 Kızılay-ANKARA Tel:(0312) 431 70 12 Belgegeçer:(0312) 4336568
www.birlesikkamuis.org.tr e-posta: iletisim@birlesikkamuis.org.tr
Dostları ilə paylaş: |