Muaviyenin Ölümünden Sonra Irak'ta Siyasal Durum
Muaviye ölünce, Irak'ta kümelenmiş iki grup, bekledikleri fırsatın doğduğunu düşündü:
1- Dindarlar grubu: Bunlar Müslümanların çektikleri acıları yüreklerinde hissediyorlardı. Hz. Peygamberin (s.a.a) sünnetinin ortadan kaldırılmış olması, onları derin hüzünlere boğmuştu. Amaçları krallık düzenini yıkmak ve en azından geçmiş halifeler devrinde olduğu gibi İslâmî bir hükümet kurmaktı.
2- Sapkın politikacılar grubu: Bunların bütün derdi iktidarı ele geçirmekti. Şam’ın Irak'a egemenliğine son vermek peşindeydiler.
Irak önemli hadiselerle çalkalanırken aynı dönemde Şam'da bambaşka bir hava hakimdi.
Babası Muaviye öldüğünde Yezid Havareyn1 köyünde bulunuyordu. Şam valisi Dahhak b. Kays'ın yardımıyla Şam'a gelip Müslümanların halifesi olduğunu ilan etti. Daha ilk günlerinde kendisine muhalefet etmelerinden korktuğu kişilerle ilgili endişelerini dışa vurmaya başladı. Halifeliğinin ilk günlerinde Medine valisine mektup yazarak kendisi adına Hüseyin b. Ali (a.s), Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr'den biat almasını istedi. Hüseyin'in (a.s) Yezid'e biat etmeyeceği baştan belliydi. İbn Zübeyr kendisini halife ilan etmişti, ancak halk onu görmezlikten geliyordu. İbn Ömer'in ise bu konjonktürde bir rolü olamazdı. Biat etmesi veya etmemesi Yezid'in halifeliğine bir zarar verecek değildi. Bundan dolayı Yezid, sadece Hüseyin b. Ali'den (a.s) korkuyordu. Onun tavrı bir an önce belli olsun istiyordu.
Böyle bir konjonktürde, fırsat kollayan Irak'ın, hem samimi müminlerin hem de çıkar peşindeki politikacıların amaçlarını gerçekleştirebilecek lider olarak kendine Peygamberin (s.a.a) kızının oğlunu seçmesi son derece doğaldı. Bir kere, Peygamberin (s.a.a) sünnetini ihya edecek ve bidatları ortadan kaldıracak yegane şahsiyetti o. Sonra o, soyunun üstünlüğü, değerinin yüceliği, şahsiyetinin yüceliği ve takvasıyla insanların kalplerini fethedecek tek kişiydi. Ayrıca o, zulmün en amansız karşıtlarından biriydi. Yezid'e biat etmeyi de bu yüzden reddetmemiş miydi?!
Bu yüzden Kûfe'de meclisler kuruldu, toplantılar düzenlendi. Sonunda, Peygamberin (s.a.a) kızının oğlu Hüseyin b. Ali'nin (a.s) Hicaz'dan Irak'a gelmesi için davet edilmesi karara bağlandı. Bu davet, Iraklıların, iktidarı gasp eden Emevîlere karşı Hüseyin'in (a.s) bayrağı altında savaşmaya hazır oldukları teminatıyla da pekiştirildi.
Hüseyin (a.s) amcasının oğlu Müslim b. Akil'i Kûfe'ye göndermişti. İbn Akil'in yanında, İmam Hüseyin'in (a.s) Kufelilerin mektuplarına verdiği cevaplar bulunuyordu. Kufeliler, İbn Akil'in etrafını sarmış, onu coşkuyla karşılamış, bir kez da ona Hüseyin'in önderliğinde Şam tağutlarına karşı savaşmaya hazır olduklarını vurgulamışlardı. Bunun üzerine o Hüseyin'e (a.s), bir mektup yazmış ve Kufelilerin yüz bin kişilik bir kuvvetle İmam'a (a.s) yardım etmeye hazır olduklarını, bu yüzden İmam'ın bir an önce Irak'a hareket etmesinin zorunluluğunu bildirmişti.
Emevilerin dostlarınca Kûfe'den Şam’a gönderilen mektuplar, Yezid açısından şunu ifade ediyordu: Eğer Kûfe'yi istiyorsa, oraya kudretli bir vali tayin etmesi gerekiyordu. Çünkü Kûfe valisi Numan b. Beşir, olayları kavrama noktasında zaaf içindeydi.
Yezid bu meseleyi Romalı müsteşarı Sirgun ile birlikte çözmeye çalışıyordu. Sirgun da Ubeydullah b. Ziyad'ı Kûfe valisi olarak atamasını tavsiye etti. İbn Ziyad'ın Kûfe'ye varmasıyla birlikte, Kufeliler, Müslim'in etrafını boşaltmaya başladılar. İbn Ziyad'ın, Müslim'i ve onu evinde konuk eden Hani b. Urve'yi öldürmesine göz yumdular. Öbür taraftan İmam Hüseyin (a.s), ailesi ve yardımcıları Irak'a doğru yol alıyorlardı. İmam Zeynülabidin (a.s) Irak'a ulaşıncaya kadar, bütün bu zor koşullarda babasının yanı başındaydı.1
Zeynülabidin (a.s)'ın İmamlığına Dair Nass
Resulullah (a.s), tertemiz Ehl-i Beyt'inden Oniki İmam'ı açık bir şekilde bildirmiştir. İsimlerini ve niteliklerini belirterek onlara işaret etmiştir. Gerek Ehlisünnet gerekse şia kaynaklarında yaygın bir şekilde kabul gören değerli sahabi Cabir b. Abdullah el-Ensari'nin ve diğerlerinin rivayet ettiği hadis bu hususta meşhurdur.1
Öte yandan her İmam da, şehit edilmeden önce, değişik yerlerde ve çağının koşullarına uygun olarak kendisinden sonraki masum İmam'ı nass ile göstermiştir. Bazen bu nass yazılır ve gizlice birine verilirdi. Bu nassı istemek, İmamlığa tayin edilmişliğin kanıtı olarak kabul edilirdi. Bu olgunun İmam Ebu Abdullah el-Hüseyin'in (a.s) hayatında oğlu Zeynülabidin'le (a.s) ilgili olarak birkaç kez tekrarlandığını görüyoruz. Bir keresinde Medine'de, bir keresinde de şehit edilmesinden hemen önce Kerbela'da.
İmam Hüseyin'in (a.s) oğlunun İmamlığına dair ifade ettiği nass olarak et-Tusi'nin Ebu Cafer el-Bakır'dan (a.s) rivayet ettiği şu hadisi örnek gösterebiliriz: Hüseyin (a.s), Irak'a hareket edince Peygamberin (s.a.a) eşi Ümmü Seleme'ye bir vasiyet, bazı kitaplar ve başka şeyler emanet olarak bıraktı ve ona dedi ki: "Sana en büyük oğlum geldiği zaman verdiğim şeyleri ona ver." Hüseyin (a.s) şehit edilince Ali b. Hüseyin (a.s) Ümmü Seleme'nin yanına geldi, o da Hüseyin'in (a.s) kendisine bıraktığı bütün emanetleri ona verdi.
Bir diğer nass da şudur: İmam Hüseyin (a.s), bu emanetlerin Ümmü Seleme'den istenmesini, isteyenin İmamlığının işaret olarak gösterdi. Bu emanetleri Ümmü Seleme'den Zeynülabidin (a.s) istedi.2
Kuleyni, Ebu’l-Carud'dan, o da İmam Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet eder: "Hüseyin (a.s) Kerbela'da şehit edilmek üzereyken Kızı Fatimetu'l Kübra'yı çağırdı ve ona dürülmüş bir yazı ile açık bir vasiyet verdi. Ali b. Hüseyin (a.s) ise hastaydı, Hüseyin'den (a.s) sonra yaşayabileceğini sanmıyorlardı. Hüseyin (a.s) öldürülüp ailesi Medine'ye dönünce Fatimetu'l-Kübra yazıyı Ali b. Hüseyin'e (a.s) verdi."3
İleride İmam'ın (a.s) amcası Muhammed b. Hanefiye ile tartışırken şöyle diyeceğini göreceğiz: "Babam (Allah'ın selamı üzerine olsun), Irak'a hareket etmeden beni vasiyet etti. Sonra şehit edilmesinden çok kısa bir süre önce bu konuda benimle konuştu."1
Dostları ilə paylaş: |