Şia Önderlerinin Abbasiler tarafından Kontrolü
Genel olarak Abbasi hükümeti hicri 329 yılına kadar İranlı vezirler, devlet adamları ve Türk askerlerinin üstünlüğü olmak üzere iki dönemi geride bırakmıştı. Her ne kadar Türkler döneminde hilafet mekanizması zayıflamış, Abbasi halifeleri çoğu zaman Türk komutanların güdümünde olmuşsa da, hükümetin genel siyaseti Şia karşıtı olmuştur. Şia’nın, Abbasiler döneminde çok yayılması, Abbasi halifelerinin Şia önderlerini kontrolleri altında tutmaya çalışmalarına sebep olmuştur. Tabi Abbasi halifeleri kendi aralarında Şia’ya karşı farklı yaklaşımlar sergilemişlerdir. Örneğin Mansur, Hâdi, Reşit ve Mütevekkil gibiler, baskıcı, sert ve kana susamışken; Mehdi Abbasi, Memun ve Vâsık gibiler kendilerinden önceki halifeler gibi sert olmamış, Şiiler bunların zamanında biraz rahat nefes alabilmişlerdir. Mansur Abbasi, Muhammed Nefs-i Zekiyye ve kardeşi İbrahim tarafından tehlike sezince, Nefs-i Zekiyye’nin babasını, kardeşlerini ve amcalarını tutuklayarak zindana göndermiştir.1 Mansur, defalarca İmam Sadık (a.s)’ı öldürmek amacıyla sarayına çağırtmış, ancak kudreti ilahi buna engel olmuştur.2 Abbasi halifeleri, rakipleri olan Şia önderlerini ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Hatta Mansur şahsen İbn-i Muhacir adında birini bir miktar parayla Medine’ye gönderdi. Görevi, Abdullah b. Hasan, İmam Sadık (a.s) ve bazı Alevilerin yanına giderek onlara, Horasan’daki Şiilerinin yanından geldiğini söylemesi, parayı teslim edip, kendi el yazılarıyla yazılmış olan, aldıklarını bildiren mektubu teslim almaktı. Fakat İmam Sadık (a.s) ona, Mansur tarafından gönderilmiş olduğunu ve bunu anladığını hatırlatarak Mansur’a şöyle demesini istedi: “Aleviler, Mervanoğulları devletinden yeni kurtuldular ve muhtaç durumdalar. Onlara karşı hile ve plan peşinde olma.”1
Esed Haydar şöyle der: “Mansur, İmam Sadık (a.s)’ı ortadan kaldırmak için bir bahanesi olsun diye türlü yollara başvurmuştur. Şiilerin dilinden ona mektuplar yazdı. Şiiler tarafından mallar gönderdi. Ancak bunların hiç birinde muvaffak olamadı.”2
İmam Sadık (a.s)’ın şahadet haberi Mansur’a ulaştığında, Medine hâkimi Muhammed b. Süleyman’a şöyle yazdı: “Eğer Cafer b. Muhammed belli bir şahsı vasisi olarak tayin ettiyse onu tutukla ve başını vur.”
Medine hâkimi cevaben şöyle yazar: “Cafer b. Muhammed beş kişiyi halefi olarak tayin etmiştir. Bunlar Ebu Cafer Mansur, Muhammed b. Süleyman, Abdullah, Musa ve Hamide’dir. Bu sırada Mansur, “bunların hepsini öldürmek mümkün değil” der.”3
Mehdi Abbasi, Alevilere ve Şiilere karşı babası gibi sert değildi. Yakubi şöyle nakleder:
“Mehdi Abbasi hilafete ulaşır ulaşmaz Alevi tutsakların özgür bırakılmaları emrini verdi.”4
Bu yüzden onun zamanında hiç Alevi kıyamı baş göstermedi. Ebu’l-Ferac İsfahani, Mehdi Abbasi zamanında ölen sadece iki Alevinin ismini zikretmiştir. Bunlar, zehirlenerek öldürülen Ali b. Abbas Hasanî ile gizlenmiş olduğu halde ölen ve Mansur zamanından beri gizli olarak yaşayan İsa b. Zeyd’dir.1
Hadi Abbasi zamanında Aleviler, Şia önderleri ve büyükleri çok şiddetli baskılara maruz kalmışlardır. Yakubi bu konuda şöyle der: “Hadi, Şiiler ve Talibilere zorluk çıkarma hususunda diretiyordu. Onları çok korkutmuştu. Mehdi’nin onlar için belirlemiş olduğu maaşlarını kesmişti. Şehirlerde ve bölgelerde görev yapan valilerine, ordu komutanlarına, Talibileri takip etmeleri sonra da tutuklamalarını bildiren mektuplar yazdı.”2
Hasani seyyitlerden Hüseyin b. Ali (Şehit Feh), onun bu zorbalıklarına itiraz mahiyetinde kıyam etmiş, ancak bu savaşta Hüseyin’le beraber birçok Alevi öldürülmüştür.3 Bu savaş İmam Kazım (a.s)’ın üstündeki baskıların artmasına sebep olmuştur. Hadi Abbasi, Hazret’i tehdit etmiş ve şöyle demiştir: “Allah’a yemin ederim ki, Hüseyin (Şehit Feh) Musa b. Cafer’in emriyle bana karşı ayaklanmış ve ona uymuştur. Zira bu hanedanın İmam ve önderi Musa b. Cafer’den başkası değil. Eğer onu sağ bırakırsam Allah beni öldürsün.”4
Ancak ölümü, isteğini gerçekleştirmesine engel oldu. Hicri ikinci yüzyılda Harun Reşit, Mansur’dan sonra Alevilere ve Şia önderlerine karşı en acımasız halife olmuştur. Alevilere baskı uygulamış ve merhametsizce davranmıştır. O, Nefs-i Zekiyye’nin kardeşi olan Yahya b. Abdullah’ı koruma altına altıktan sonra zindanda acımasızca katletmiştir.5 Yine Uyun-u Ahbari’r-Rıza’da anlatılan bir olay, onun ne denli acımasız olduğunu gözler önüne sermektedir. Hamit b. Kahtabe Tâi Tûsi şöyle nakleder: “Bir gece Harun beni çağırdı ve bana, “bu kılıcı al ve şu hizmetçinin emrine uy” dedi. Hizmetçi beni kapısı kapalı olan bir evin önüne getirdi, kapıyı açtı. O evde üç oda ve bir kuyu vardı. Birinci odanın kapısını açtı ve yirmi seyyit çıkardı, hepsinin saçları uzun ve örülmüştü. Genç ve yaşlılardan oluşan bu grubun boyun ve vücutlarına zincir vurmuşlardı. Harun’un uşağı bana şöyle dedi: “Emire’l-Müminin (Harun) bunları öldürmeni emretti. Bunların hepsi Ali ve Fatıma’nın evlatlarındandır! Ben onları birbiri ardınca öldürdüm ve uşak da bedenlerini başlarıyla birlikte kuyuya attı. Sonra ikinci odayı açtım. Bu odada da Ali ve Fatıma’nın evlatlarından yirmi kişi bulunmaktaydı. Onları da öncekiler gibi öldürdüm. Sonra uşak üçüncü odayı açtı. Orada da yirmi seyyit vardı. Onları da diğer kırk kişinin yanına gönderdim. Son yirmi kişiden geriye sadece bir ihtiyar kalmıştı, bana döndü ve şöyle dedi: “Ey uğursuz adam! Allah seni yok etsin. Kıyamet günü ceddimiz Resulullah (s.a.a)’ın huzurunda mazeretin ne olacak? Bunun üzerine ellerim titremeye başladı. Uşak bana sinirli bir şekilde bakarak tehdit etti. Ben ihtiyarı öldürdüm, uşak da bedenini kuyuya attı.”1
Sonunda Harun Reşit, İmam Kâzım (a.s)’ı Hazret’in makamının yüceliğini itiraf ettiği halde- tutuklatıp zindana göndermiş ve zehirleterek şehit etmiştir.2
İmam Kâzım (a.s)’ın şahadetinden sonra Harun Reşit, komutanlarından Celludi adındaki birini Âl-i Ebi Talip evlerine saldırması, sadece bir elbise bırakacak şekilde kadınların elbiselerini yağmalaması için Medine’ye gönderdi. İmam Rıza (a.s) kapının önünde durmuş ve kadınların elbiselerini vermelerini emretmiştir.3
Abbasi halifelerinin en güçlü siyasetçisi olan Memun, Şiilerin İmam ve önderlerini kontrol altında tutmak için yeni bir yöntem bulmuştu. Bu yöntem Masum İmamlar (a.s)’ı gözetim altında tutmaktı. Memun’un, İmam Rıza (a.s)’nın veliahtlığında gözetmiş olduğu en önemli sebeplerden biri buydu. Memun bu siyasetini başka bir şekilde İmam Cevat (a.s) hakkında uygulamıştır. Medine’deki faaliyetlerini gözetim altında tutabilmek için, kızını İmam Cevat (a.s)’la evlendirmiştir. Memun’dan sonraki halifeler de bu yöntemi uygulamışlar ve Masum İmamlar (a.s) sürekli hilafet merkezlerinde yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Hatta onuncu ve on birinci İmam, askerî bir şehir olan Samerra’da yaşadıklarından dolayı Askeriyeyn olarak tanınmışlardır.
Dostları ilə paylaş: |