Şiilik Abbasiler döneminde, Emeviler döneminden daha çok yayılmış, Şiiler geniş İslam topraklarının doğusuna ve batısına dağılmışlardı. Bu dönemde Şiilik, devlet adamları, hâkimler ve ordu komutanlarını etki altına almıştır. Hatta Abbasiler’in etki alanı ve hilafetin merkezi olan Bağdat’ta Şiilerin çokluğu onlar için ciddi bir tehlike sayılmaktaydı. Bu yüzden Şia İmamlar (a.s)’ını gözlem ve kontrol altında tutmaya çalışmışlardır. İmam Rıza (a.s)’dan itibaren İmamlar (a.s)’ın sürekli hilafet merkezlerinde yaşamaları bundan dolayıdır. Bu dönemde Şiilerin çeşitli yerlerde dağınık olmalarından dolayı Masum İmamlar vekâlet müessesesinden yararlanmışlardır. Sonuç itibarıyla bu zaman dilimi Şiilerin rüştlerinin ve ilerlemelerinin dorukta olduğu dönemdir. Zeydî Şiiler ve İsmailî olan Âl-i Bûye ve Hemedanlılar devletleri bu dönemde kurulmuştur. Abbasi halifelerinin Şiilere karşı tutumu birbirinden farklıydı. Mansur, Harun ve Mütevekkil Şiilere karşı en acımasız halifelerden olmuşlardır.
On üçüncü Ders Soruları -
Şiiliğin Abbasiler dönemindeki ilerleyişi nasıl olmuştur ve vekâlet müessesesinin vazifesi neydi?
-
Şiiliğin dördüncü yüzyıldaki durumunu özetle açıklayın.
-
Abbasi halifelerinin Şiilere karşı tutumunda farklılık var mıydı?
-
Abbasi halifeleri Şiaları kontrol etmek için nasıl bir siyaset izlemişlerdir?
Şiilerin Abbasi Döneminde Çoğalmasının Sebepleri
Abbasiler döneminde Şiilik günbegün çoğalmaktaydı. Bu meselenin, bir kısmına da değineceğimiz bazı sebep ve etkenleri bulunmaktadır.
Ümeyye oğulları döneminde Haşimiler, gerek Abbasiler gerekse Aleviler birlik içindeydiler. Zeyd’le oğlu Yahya’nın kıyamıyla uyum içinde olan Abbasiler Şiilik esası üzere hareketlerine başlamışlardı. Davetleri Hişam zamanında başlamıştır. Ebu’l-Ferac İsfahani şöyle der:
“Emevi Halifesi Velid b. Yezit öldürüldüğünde ve Mervaniler arasında ihtilaf çıktığında Haşim oğulları davetçi ve tebliğcileri çeşitli nahiyelere gittiler. Açıkladıkları ilk şey Ali b. Ebi Talip ve evlatlarının üstünlüğü ve zulme maruz kalmalarıdır.”1
Mansur Abbasi Gadir hadisini rivayet edenlerdendi. Bu yüzden Abbasi güçlerinden bazıları onların Alevilere yönelik siyasetini kabul etmemiş ve Abbasilere karşı çıkmışlardır. Ebu Seleme gibi Abbasiler’in Irak’taki davetçilerinin lideri konumunda olan bir şahıs,2 Alevilere olan temayülü nedeniyle Abbasiler tarafından öldürülmüştür. 3 Bu şahıs Şia itikadına sahip olmasa da Peygamber hanedanına olan meyli inkâr edilemez. Özelliklede Hemdan kabilesinden ve Kûfe sakinlerinden olması düşünülürse.1
Hemdan kabilesinin Kahtani kabilelerinin arasındaki Şialık geçmişi diğerlerinden daha öteye dayanır. Seyyit Emin de onu Şii olan vezirlerden saymıştır.2 Hatta ilk olarak Abbasiler bile Peygamber nesline muhabbetlerini açıklamaktan çekinmediler. Bu konuda şöyle yazılmıştır:
“Son Emevi halifesi Mervan b. Muhammed’in başını, Ebu’l-Abbas Seffah’a getirdiklerinde uzun bir secdeye gider, başını kaldırdığında şöyle der: Beni sana karşı muzaffer kılan Allah’a hamdolsun. Artık ne zaman öleceğim hususunda bir üzüntüm yok. Çünkü Hüseyin, kardeşleri ve dostlarına karşılık, Ümeyye oğullarından iki yüz kişiyi öldürdüm. Amcaoğlum Zeyd b. Ali (a.s)’ye karşılık Hişam’ın kemiklerini yaktım. Kardeşim İbrahim’e karşılık Mervan’ı öldürdüm.”1
Abbasi hükümeti güçlendikten sonra Peygamber hanedanı ve Şiileriyle araları açıldı. Mansur Abbasi zamanından itibaren Abbasiler Peygamber nesline karşı Emevilerin yolunu ve metodunu benimsemişler hatta Peygamber hanedanına düşmanlıkta Ümeyye oğullarını da geçmişlerdir.
2- Emevi Döneminin Sonu ve Abbasiler’in Başa Geçmesi
Emevi döneminin sona ermesi, Abbasiler’in iş başına geçmesi ve aralarındaki savaş ve çekişmeler İmam Bâkır (a.s) ve İmam Sadık (a.s)’ın Şiilik esaslarını öğretme konusunda göz alıcı faaliyetlerde bulunmaları için bir fırsat oluşturmuştur. Özellikle İmam Sadık (a.s) değişik alanlarda ve ilimlerde talebe yetiştirmiştir. Hişam b. Hakem, Muhammed b. Müslim, Eban b. Tağlib, Hişam b. Salim, Mümin Tak, Mufazzal b. Ömer ve Cabir bin Hayyan gibi meşhur düşünürler Hz. Sadık (a.s)’ın elinde yetişmişlerdir. Şeyh Müfit, onların içinde sözleri delil olanların sayılarının dört bin kişiye ulaştığını belirtmektedir.2 Geniş İslam topraklarının çeşitli noktalarından İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna geliyorlar, feyiz alıyorlar ve şüphelerini gideriyorlardı. Hz. Sadık (a.s)’ın talebeleri çeşitli şehir ve bölgelere dağılmıştı. Doğal olarak onlar adım attıkları her yerde Şiiliğin yayılmasına sebep olmaktaydılar.
Şiiliğin yayılma sebeplerinin en önemlilerinden biri de, çoğunluğu Şiilik inancını taşıyan seyyitlerin ve Alevilerin Abbasiler döneminde çeşitli yerlere yaptıkları hicretler ve göçlerdir. Onlardan bir kısmı Zeydiliği tercih etmiştir. Bazı kaynaklardan nakledildiğine göre aralarında Nasibi’lere bile rastlanıyor olsa da, kesinlikle çoğunun Şia olduğu söylenebilir. Şia karşıtı hükümetler tarafından baskı altında tutulmaları bunun açık bir delilidir. Seyyitler Maveraünnehir ve Hindistan’dan Afrika’ya kadar İslam topraklarının birçok bölgesine yayılmışlardı.
Bu göçler Haccac zamanında başlasa da, Abbasiler döneminde çoğu başarısızlıkla sonuçlanan Alevi ayaklanmaları nedeniyle daha da hızlanmıştır. İran’ın doğusu, Gîlan’ın çetin yollara sahip bölgeleri, Mazenderan, dağlık bölgeler ve Horasan’ın gözden uzak bölgeleri Aleviler için emin bölgeler sayılmıştır. İlk olarak Harun Reşit zamanında, Yahya b. Abdullah Hasani o zamanlarda Taberistan adındaki Mazenderan’a gitmiştir. O güçlenmiş ve parlak bir döneminde olmasına karşın, Harun, veziri Fazl b. Yahya vesilesiyle himaye altında olduğunu bildirir bir mektupla onun barış yapmasını sağlamayı başarmıştır.1
Ondan sonra birçok Alevi oraya gitti, Şiilik günbegün yayıldı, o bölgenin halkı İslam’ı ilk olarak Aleviler vesilesiyle kabul ettiler. Sonunda hicri üçüncü yüzyılın ikinci yarısında, Hasan b. Zeyd Alevi tarafından Taberistan Alevileri Hükümeti kuruldu. Bu zamanda orası Seyyitler için münasip bir mekân sayılmaktaydı. İbn’i İsfendiyar bu konuda şöyle demektedir:
“…Bu dönemde ağaçların yaprakları sayısınca Alevi seyyitleri ve Ben’i-Haşim, Hicaz’dan, Şam çevresinden, Irak’tan ona ulaştılar. O hepsine bağış ve ikramda bulundu. Herhangi bir tehlike karşısında kılıçlarını çekmiş 300 Alevi etrafını sarardı.2
İmam Rıza (a.s), Memun tarafından veliahtlığa seçilmesinden ve ahitnameden sonra Hazret’in kardeşleri ve yakınları İran’a yöneldiler. Maraşi bu konuda şunları yazar:
“Seyyitler veliahtlığın meşhur olması ve Memun’un, Hz. İmam (a.s)’ı koruma altına almasından sonra bu tarafa yöneldiler. İmam’ın yirmi bir kardeşi vardı. Hüseyni ve Hasani seyyitlerden oluşan bu kardeşlerin ve amcaoğullarının tamamı Rey ve Irak vilayetlerine ulaştılar. Seyyitler Memun’un Hz. Rıza’ya hainlik ettiği haberini alınca Deylemistan ve Taberistan’ın dağlık bölgelerine sığındılar. Bazıları orada şehit oldu ve mezarları meşhurdur. Mazenderan İsfehbedleri İslam’ı kabul ettiklerinde Şii idiler ve Resulullah (s.a.a)’ın evladına karşı güzel inanç beslemekteydiler. Seyyitler için burası rahat bir yerdi.”1
Hadi Abbasi’nin hilafeti sırasında Şehit Feh Hüseyin b. Ali Hasani ayaklanmasının başarısızlığından sonra Muhammed Nefs-i Zekiyye’nin kardeşi İdris b. Abdullah Afrika’ya gitti. Orada halk onun etrafında toplandı ve Fas İdrisileri hükümetini kurdu. Çok geçmeden hilafet görevlileri tarafından zehirlendi. Ancak çocukları bir asır kadar hükümetin başında olmuşlardır.2 Bu yüzden seyyitler buraya yönelmişlerdir. Mütevekkil Abbasi Mısır valisine Alevi seyyitlerden erkeklere otuzar, kadınlaraysa on beşer dinar ödeyerek şehirden çıkarması hususunda bir mektup yazdı. Bunlar Irak’a oradan da Medine’ye gönderildiler.3 Muntasır da Mısır valisine şöyle yazdı:
“Hiçbir Alevi herhangi bir yönetime getirilmeyecek, ata binmeyecek, başkentten hiçbir yere ayrılmayacak ve bir köleden fazlasına sahip olmayacak.”4
Aleviler, hükümet karşısında ayaklanabilecek ve varlık gösterebilecek kadar halk arasında süratle özel bir konuma geldiler. Mesudi naklediyor:
“Hicri 270 yıllarında Ahmet b. Abdullah ismindeki Talibilerden biri Mısır’ın Said bölgesinde kıyam etti. Ancak Ahmet b. Tulun tarafından yenilgiye uğratılmış ve öldürülmüştür.”1
Böylece Aleviler Abbasi halifelerinin en önemli rakipleri sayıldılar. 284 yılında Abbasi halifesi Mutezid minberlerden Muaviye’ye lanet edilmesine karar verince bunu bildiren bir buyruk yazdı. Ancak veziri; toplumun genelinde çıkacak bir kargaşaya karşı onu uyarınca, Mutezid “kılıçla müdahale ederim” dedi. Vezir şöyle cevap verdi:
“O zaman her taraftan ayaklanacak olan bu Talibilerle ne yapacaksın? Halk Peygamber hanedanına olan sevgilerinden dolayı onların taraftarıdır. Senin bu emrin onları kabullenmen ve övmendir ve halk bunu duyarsa onların daha çok taraftarlığını yapacaktır.”2
Aleviler her nerede olsalar halkın saygısını üzerlerinde topluyorlardı. Bu yüzden halk ölümlerinden sonra kabirlerini ziyaretgâh şeklinde inşa ediyor, hayattayken de etraflarında toplanıyorlardı. Muhammed b. Kasım Alevi, Mutasım’ın hilafeti döneminde Horasan’a gittiğinde kısa bir zaman içinde etrafında 40.000 kişi toplanmış ve onu güçlü bir kaleye yerleştirmişlerdir.3
Emevi ve Abbasi halifelerinin günahkârlığının halkın indinde bilinen bir şey olması ve Alevilerin iffetli ve muttaki olmalarına ilaveten zulme maruz kalmaları, halkın kalbinin derinliklerine nüfuz etmelerine sebep olmuştur. Mesudi şöyle nakleder: “Yahya b. Zeyd şehit olduğu sene Horasan’da dünyaya gelen her çocuğa Yahya ya da Zeyd ismini koydular.” 4
Dostları ilə paylaş: |