Emir’el-Müminin (a.s)’in Şiileri ve dostları çoğunlukla Kahtani kabileler ve Yemenlilerdi. Hz. Peygamber (s.a.a)’in ashabı arasında da Hz. Ali (a.s)’nin taraftarları daha çok aslı Yemenli olan Ensar’dandı. İmam Hüseyin (a.s) dostları da Beni Haşim ve Gaffarlı birkaç kişinin haricinde Yemenliydiler. Bunun tersine Kureyş eşrafı ve büyükleri Ali (a.s) ve Hanedanının düşmanı olmuşlar ve aralarında Hz. Ali (a.s)’yi sevenler çok az olmuştur. Yemenli kabileler arasında da Hemdan ve Rabîa kabileleri Şiilikte öncü olmuşlardır.
Yirmi Birinci Ders Soruları
1-Kabilelerin hangi taifesi arasında Şiilik revaçta olmuştur?
2-Yemen kabileleri arasında hangi kabileler Şiilikte öncü olmuşlardır?
ALTINCI BÖLÜM Şiilik İçindeki Fırkalaşmalar Yirmi İkinci Ders Şiilik İçindeki Fırkalaşmalar
Şia fırkalarının en önemlileri hicri birinci ve ikinci asırda ortaya çıkmıştır. Şia’da ikinci asırdan sonra önemli bir bölünme olmamıştır. Bu yüzden din-mezhep uzmanları İmam Rıza (a.s)’nın imametine inanan Katiyye ve İsna Aşeriyye olarak adlandırılan İmamiyye Şiilerinin karşısındakilere, Vakıfiyye demişlerdir. Katiye, İmam Rıza (a.s) ve İmam Mehdi (a.s)’ye kadar gelen bütün İmamlara inanırlar.1 Hicri ilk asırda 61 yılına, yani İmam Hüseyin (a.s)’in şahadetine kadar Şia’da bir bölünme olmamıştır. Ama Şehristani, Hz. Ali (a.s)’nin zamanında baş gösteren ve Gulat olan Sebeiyye fırkasını Şia’dan ayrılan bir fırka olarak bilmektedir.2 Aslında İbn-i Sebe diye birinin varlığı da şüphelidir.3 Rical-i Keşşi’nin dediğine göre, Hz. Ali (a.s)’nin zamanında bir grup Gulat vardı. Hz. Ali (a.s) onlara tövbe etmelerini emretmiş, tövbe etmedikleri için de idam edilmişlerdir.4
İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s)’in Müslümanlar arasında seçkin bir makamları vardı ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in biricik nesli sayılıyorlardı. Şiilerin yanında Müslümanların geneli de onları hilafete en layık kimseler olarak kabul ediyorlardı. Bu iki seçkin insanın zamanında imamet konusunda herhangi bir şüphenin olmaması ve hiçbir bölünmenin ortaya çıkmaması bu yüzdendir. Biz Şiilikteki fırkalaşmaların İmam Hüseyin (a.s)’in şahadetinden sonra gerçekleştiğine şahit olmaktayız. Bu fırkalar şunlardır:
Keysaniyye: Muhammed Hanefiyye’nin imametine inananlar.
Zeydiyye: Zeyd b. Ali’nin imametine inananlar.
Navusiyye: İmam Sadık (a.s)’ın gaybete çekildiğine ve Mehdi olduğuna inananlar.
Fetehiyye: İmam Sadık (a.s)’ın oğlu Abdullah Efteh’in imametine inananlar.
Sumeytiyye: İmam Sadık (a.s)’ın diğer oğlu Muhammed Dîbac’ın imametine inananlar.
İsmailiyye: İmam Sadık (a.s)’ın oğlu İsmail’in imametine inananlar.
Tufeyye: İmam Sadık (a.s)’ın, Musa b. Taffi’nin imametini tavsiye ettiğine inananlar.
Akmasiyye: İmam Sadık (a.s)’ın Musa b. İmran Akmas’ın imametini tavsiye etiğine inananlar.
Yermaiyye: İmam Sadık (a.s)’ın Yerma b. Musa’nın imametini tavsiye ettiğine inananlar.
Temimiyye: İmam Sadık (a.s)’ın Abdullah b. Sad Temimi’nin imametini tavsiye etiğine inananlar.
Cudiyye: İmam Sadık (a.s)’ın imamet hususundaki halefinin Ebi Cude isminde biri olduğuna inanlar.
Yakubiyye: İmam Musa b. Cafer (a.s)’in imametini inkâr edenlerdir. Onlara göre imamet İmam Sadık (a.s)’ın evlatlarından başkasında da olabilir. Önderleri Ebu Yakup adında biridir.
Memtura: İmam Kazım (a.s)’ın imametinde duranlara denir. Biz, “İmam Kazım dünyadan gitmiş midir, yoksa gitmemiş midir bilmiyoruz” demişlerdir.1
Vakıfiyye: İmam Kazım (a.s)’ın ölmediğine, kıyamete kadar da ölmeyeceğine inananlardır.2
Bu fırkalardan bazıları daha küçük fırkalara da ayrılmışlardır. Örneğin Keysaniyye, Muhammed Hanefiyye’nin imametinde ikiye ayrılır. Bazıları, Muhammed Hanefiyye’nin İmam Hüseyin (a.s)’den sonra imam olduğuna inanıyorlardı. Diğer grupsa Muhammed Hanefiyye’nin, babası Hz. Ali (a.s)’den sonra imam olduğunu söylüyordu. İmameti, oğlu Ebu Haşim’e atfettikten sonra da gruplaşmaktaydılar. Bir grup, Ebu Haşim’in, Muhammed b. Ali Abbasi’nin imametini tavsiye ettiğine inanıyordu. İkinci grup, Ebu Haşim’in kardeşi Ali b. Muhammed Hanefiyye’nin imametini tavsiye ettiğine inanıyordu. Üçüncü grup Ebu Haşim’in yeğeni Hasan b. Ali’yi halefi yaptığını söylemekteydi. Dördüncü grup da Ebu Haşim’in, Abdullah b. Amr Kindi’nin imametini tavsiye ettiğine inanmaktaydı.3 Zeydiyye de üç ana gruba ayrılmaktadır.
Carudiyye:4 Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’den sonra Hz. Ali (a.s)’yi hilafete layık bilenlerdir. Hz. Peygamber (s.a.a)’in Hz. Ali (a.s)’yi ismen (bizzat şahsını) değil de vasıflarıyla tanıttığına inanmaktadırlar. Halkın, onu tanıma hususunda yeteri kadar çaba sarf etmeyerek Ebu Bekir’i seçtiklerine ve bu işle küfrana girdiklerine inanırlar.
Süleymaniyye:5 İmametin şura sistemiyle tayin olacağına inanırlar. Daha faziletli olan dururken faziletli olanın imametini kabul eder, bu yolla Ebubekir ve Ömer’in hilafetini ispat ederler. Hz. Ali (a.s)’yi seçmedikleri için ümmetin hata yaptığına ve hatalarının günah haddine ulaşmadığına inanmaktadırlar. Osman’ı da tekfir etmektedirler.
Butriyye:1 Bunların inançları da tıpkı Süleymaniyye gibidir. Ancak Osman konusunda farklı düşünmektedirler.2
İsmailiyye fırkası da üçe ayrılır:
Birinci fırka İmam Sadık (a.s)’tan sonraki imamın oğlu İsmail olduğuna, onun ölmediğine ve vaat edilmiş Mehdi olduğuna inanır.
İkinci fırka, İsmail’in öldüğüne, İmametin oğlu Muhammed’e geçtiğine inanırlar. Onlara göre Muhammed gaiptir, zuhur edecek ve yeryüzüne adaleti hâkim kılacaktır.
Üçüncü fırka da tıpkı ikinci fırka gibi Muhammed b. İsmail’in imametine inanırlar.
Aralarındaki fark da Muhammed’in öldüğüne ve imametin onun neslinde süreceğine inanmalarıdır.3
Tabi bu fırkaların çoğunun ömrü kısa olmuştur. Onlara fırka demek çok zordur. Bunlar önderlerinin ölümüyle yok olan güruhlardır. Siyasi-toplumsal arenada iz bırakamamışlardır. Bu fırkaların arasında üç fırka, Keysaniyye, Zeydiyye ve İsmailiyye; birinci, ikinci ve üçüncü asırlarda var olmuşlardır. Elbette İsmailiyye ikinci yüzyılda ve İmam Sadık (a.s)’ın şahadetinden sonra Şia’dan ayrılsa da hicri üçüncü asrın yarısına kadar varlık gösterememiş, deyim yerindeyse imamları gözlerden uzak yaşamışlardır.4
Keysaniyye, Hicri birinci asırda, İmamiyye Şialarından sonra ve Zeyd’in kıyamına kadar en etkin Şia fırkasıydı. Keysaniyye, Muhtar’ın kıyamında etkin olmuş ve varlık göstermiştir. Muhtar’ı, Keysani bilmesek de kuvvetlerinin çoğu Keysani mezhebindendi.1 Bu fırka birinci asrın sonuna kadar siyasi çalışmalar yapmıştır. Bu fırkanın önderi Ebu Haşim Abdullah b. Muhammed Hanefiyye tebliğcileri için ilk defa Dâi ve Hüccet tabirlerini kullanmıştır. Bu tabirler sonraları Abbasiler, Zeydiler ve İsmaililer tarafından da kullanılmıştır. Sonraları Abbasiler’in de faydalandığı gizli davetçiler teşkilatını kuran da odur.2 Emevi halifesi Süleyman b. Abdülmelik onu bir tehdit unsuru olarak görünce Şam’a davet etti ve zehirledi. Ebu Haşim işinin bittiğini anlayınca Abbasilerden olan amcaoğullarının yanına Hamime’ye gitti. Muhammed b. Ali Abbasi’yi halefi olarak tayin ederek, tebliğcilerini ve güçlerini tanıttı.3 Bundan sonra Abbas oğulları Keysanilerin önderliğini uhdelerine aldılar ve faaliyetlerine Horasan’da yoğunlaştılar. Ebu’l-Ferac İsfahani de bu konuda şunları söylemektedir:
“Horasanlılar Ebu Haşim’in, babasının halefi olduğuna, babasının da vasiliği, babası Hz. Ali (a.s)’den miras aldığına inanmaktaydılar. O, Muhammed b. Ali Abbasi’yi, Muhammed b. Ali de oğlu imam İbrahim’i halefi olarak tayin etmişti. Böylece haleflik meselesinin Abbasilerde olduğunu ispat etmektedirler.”4
Hatta Şehristani Ebu Müslim Horasani’nin de başlangıçta Keysani olduğuna inanmaktadır. Ancak Abbasiler galip olunca, meşruiyetlerini cetleri Abbas’ın Allah Rasulü'nün halefi olduğu temeli üzerine inşa ettiler.
Keysanilerin son siyasi-toplumsal izlerini -Cafer Tayyar’ın torunlarından olan- Abdullah b. Muaviye’in kıyamında arayabiliriz. Şehristani bu konuda şöyle diyor:
“Keysanilerden bir grup Abdullah b. Amr Kindi’nin halefliğine inanmaktaydı. Onun yalan söylediğine ve ihanetine şahit olunca Abdullah b. Muaviye b. Abdullah b. Cafer Tayyar’ın imametine inanmaya başladılar… Abdullah b. Muaviye’yle Muhammed b. Ali’nin ashabı arasında imamet konusunda şiddetli bir çekişme vardı.”1
Keysanilerden sonra siyasi-toplumsal sahnede faal olan fırka Zeydiyye’dir. Zeyd’in kıyamından sonra ortaya çıkmış, Şia’nın en siyasi fırkasıydı. Şia fırkalarının arasında Ehl-i Sünnet temellerine en yakın olanıdır. Örneğin Zeydiyye’nin Butriyye fırkası, Ebubekir, Ömer ve Osman’ın hilafetlerini kabul etmekle beraber, Ayşe, Talha ve Zübeyir’i tekfir etmemekteydiler.2 Bu yüzden Ehl-i Sünnet fakihlerinin birçoğu -Zeydi olan- Muhammed Nefs-i Zekiyye’nin kıyamını onaylamıştır.3 Mürcie büyüklerinden Müs’ir b. Kudam, Muhammed Nefsi Zekiyye’nin kardeşi İbrahim’e mektup yazmış ve Kûfe’ye davet etmiştir.4 Hanefî mezhebinin imamı Ebu Hanife, Muhammed Nefs-i Zekiyye’nin kıyamına katılmış, halkı ona yardım etmeye teşvik etmiştir.5 Sa’d b. Abdullah Eşari Kûmi, Zeydiyye fırkasının Butriyye kolu hakkında, “Onlar Ali’nin velayetini Ebubekir ve Ömer’in velayetiyle karıştırmışlardır”6 demiştir. Özellikle usul-u din (akait) konusunda Mutezile’yi, fıkıhtaysa Ebu Hanife’yi takip etmekteydiler. Az bir kısmı da Şafii’ydi.7
Genel manada Şii olan Zeydi mezhebi Ehl-i Sünnet inançlarıyla fazla çelişmemekteydi. Bu yüzden Muhammed Nefs-i Zekiyye ve kardeşi İbrahim’in kıyamı gibi Zeydiler tarafından gerçekleştirilen bazı kıyamlara bir kısım Ehl-i Sünnet âlimi ve büyüğü de katılmıştır. Şiilerin Zeydi kıyamlara katılmalarının sebebi bu kıyamların Alevi liderlerinin, Masum İmamlar tarafından görevlendirildiklerine inanmış olmaları olabilir. Yine onların etrafından dağılmalarının sebebi de aslında böyle olmadığını anlamış olmalarından kaynaklanabilir. Sonunda bu önderlerin etrafında sadece Zeydiler kalmıştır. Örneğin Mesudi, Muhammed Nefs-i Zekiyye’nin kardeşi İbrahim b. Abdullah’ın sonunda, Zeydilerden dört yüz kişiyle kaldığını ve bu grubun da savaşta onunla birlikte öldürüldüğünü yazmıştır.1
Siyasi-toplumsal sahnede faal ve etkin olan üçüncü fırka İsmailiyyedir. Bu fırka hicri ikinci yüzyılın ikinci yarısında Şia’dan ayrılmıştır. Ancak hicri üçüncü asrın sonuna kadar toplumda varlık gösterememiş, önderleri hicri 296 yılına, yani Übeydullah Mehdi’nin –Fas’taki ilk Fatımi halife- zuhuruna kadar gözlerden uzak yaşamamışlardır. Bu yüzden bu fırkanın geçirmiş olduğu varlık ve gelişim merhaleleri gizli kalmıştır. Üçüncü asırda yaşayan Nevbahti, onların ilk çıkışlarını Gulat ve Ebi’l-Hitap’la ilişkilendirmiştir.2
Akaitlerinde belirsizlik hâkimdir. Mesudi bu konuda şöyle yazıyor:
“Şia, Mutezile, Mürcie, Havaric gibi çeşitli fırkaların mütekellimleri fırkalar ve muhaliflerine reddiye konularında kitaplar yazmışlardır… Ancak onlardan kimse Karamite fırkasının akaidine karşı itirazda bulunmamıştır. Kudame b. Yezit Numani, İbn-i Abdik el-Cürcani, Ebi’l-Hasan Zekeriya el-Cürcani, Ebi Abdullah Muhammed b. Ali b. Er-Rezzam et-Tai el-Kufi ve İbn-i Cafer el-Küllabi gibi onlara reddiye yazanların, yaptıkları açıklamalar da farklılık göstermektedir. Fırkanın mensupları da bu kişilerin anlattığı konuları inkâr etmekte ve onaylamamaktadır.”3
Bu mesele onların çeşitli yerlerde değişik isimler almalarına sebep olmuştur. Hace Nizamû’l-Mülk bunun hakkında şöyle yazar:
“Onları her şehir ve vilayette başka bir isimle çağırırlar. Halep ve Mısır’da İsmailî, Kum, Kaşan, Taberistan ve Sebzevar’da Seb’î, Bağdat ve Maveraünnehir’de Karamiti, Rey’de Hulfî, İsfahan’da…”1
Fatımi devletinin kurulmasından önce İsmaililerin siyasi alandaki çalışmaları çok azdı. Daha çok tebliğ, insan kazanma ve yetiştirme üzerine yoğunlaşmışlardı. Bu yüzden Muhammed b. İsmail, Abdullah b. Muhammed, Ahmet b. Abdullah ve Hüseyin b. Ahmet gibi İsmailî önderlerin; Rey, Nehavend, Demavent bölgesi, Suriye, Cibal Kandehar, Nişabur, Deylem, Yemen, Hemedan, İstanbul ve Azerbaycan gibi bölgelere gittiklerine şahit olmaktayız. Onlar davetçi ve tebliğcilerini bu bölgelere dağıtmışlardır.2
Bu konumu dikkate alarak Karamitiler kendilerini İsmailiyye’ye mensup saymışlar ve öyle yaygın bir şekilde çalışmışlardır ki, Abbasiler Onların çıkardığı kargaşayı bastıramamışlardır.3
Hicri 296 yılında Fatımi devleti İsmaili mezhebi esasınca Fas’ta şekillenerek İslam topraklarının geniş bir kısmını Abbasiler’in yönetiminden çıkarmışlardır.
Dostları ilə paylaş: |