Yirmi İkinci Dersin Özeti
Şia’nın en önemli fırkaları ilk iki asırda meydana gelmiştir. İkinci asrın bitmesinden sonra önemli kopuş yaşanmamıştır. Bu yüzden Vakıfiyye’nin karşısında İmam Rıza (a.s)’nın imametine inanan İmamîlere, Kat’iyye ve İsna Aşeriyye (On İki İmam Şiaları) demişlerdir. İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) döneminde onların seçkin makamından dolayı Şia’da hiçbir gruplaşma meydana gelmemiştir. Aslında din ve mezhep tarihiyle ilgili kitaplarda geçen fırkaların çoğuna, fırka demek çok zor. Bunlar liderlerinin ölümüyle yok olan gruplardır. Ama siyasi ve toplumsal sahnede var olmuş fırkalar Keysaniyye, Zeydiyye ve İsmailiyye’dir.
Yirmi İkinci Ders Soruları
1-Şia’da önemli fırkalaşmalar hangi süreç içinde gerçekleşmiştir?
2-Hangi fırkalar siyasi ve içtimai arenada kendini göstermiştir?
3- Zeydiyye usul ve fıkıhta hangi yolu takip etmekteydi?
YİRMİ ÜÇÜNCÜ DERS Şia’da Bölünmelerin Sebepleri
On iki İmamın mübarek isimleri Allah Resulü’nden nakledilen hadislerde yer almış ve ilk Şiiler, o saygın insanları görmeden önce isimleriyle aşina olmuşlardı. Hz. Peygamber (s.a.a)’in vefalı dostu Cabir b. Abdullah şöyle naklediyor: “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin”1 ayeti nazil olduğunda Allah Resulüne şöyle arz ettim: Ey Allah’ın Resulü! Allah ve Resulünü tanıyor ve itaat ediyoruz. Peki, Allah’ın onlara itaati, kendisine ve size itaat etmekle eşdeğer kıldığı emir sahipleri kimdir? Hazret şöyle buyurdu: “Emir sahipleri benim haleflerim ve benden sonraki önderlerdir. Onların ilki Ali b. Ebi Talip’tir, sonra Hasan(a.s), Hüseyin (a.s) ve Ali b. El-Hüseyin (a.s). Sonra Tevrat’ta Bâkır olarak meşhur olan Muhammed b. Ali (a.s)’dir ve sen onu göreceksin. Onu gördüğünde selamımı ilet. Sonra Sadık, Cafer b. Muhammed (a.s), Musa b. Cafer (a.s), Ali b. Musa (a.s), Muhammed b. Ali (a.s), Ali b. Muhammed (a.s), Hasan b. Ali (a.s), sonra -adı benim adım, künyesi künyem olan- oğludur (İmam Mehdi). O dünyanın doğusunu ve batısını fethedecek olan kişidir. Uzun bir süre gaybette yaşayacaktır. Halk gaybetinin uzunluğu yüzünden onun imametinde şekke kapılacak. Ancak Allah’ın, kalplerini imanla halis kıldığı kişiler müstesna…2
Cabir Mescidü’n-Nebi’de oturur ve şöyle derdi:
“Ey Bâkıre’l-İlm nerdesin?” Halk Cabir sayıklıyor dediğindeyse Cabir, “hayır sayıklamıyorum. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bana şöyle bildirmiştir: Benim hanedanımdan adı benim adım ve bana benzeyen bir adamı göreceksin. O ilmi yarar (en ince ayrıntılarını ortaya çıkarır).”1
Masum İmamlar (a.s) burhan ve açık mucizelerle hakkaniyetlerini ispat ediyorlardı. Buna rağmen bir dizi sebep ve etkenden dolayı bazı Şiiler bu meselede şüpheye kapılmışlar ve dosdoğru yoldan sapmışlardır. Bu etkenleri şöyle açıklayabiliriz:
1- Baskı
Hicri kırk yılından sonra Hz. Peygamber (s.a.a) hanedanına ve takipçilerine yönelik baskıcı ve şiddetli sıkıntı dönemi başladı. Bunun sebebi Şiilerin İmamlarıyla irtibat kuramamalarını ve yeteri kadar tanımamalarını sağlamaktı.
Birinci asrın ikinci yarısında, hicri 72 yılından ve Şia karşıtı olan İbn-i Zübeyir’in yenilgiye uğramasından sonra Haccac b. Yusuf, yirmi yıl Irak ve Hicaz’a hâkim oldu. Şiilere şiddetli bir şekilde baskı yaptı, öldürdü, zindana attı, Irak ve Hicaz’dan dağılmalarını sağladı.2 İmam Seccad (a.s) kendisini gizliyor ve Şii öğretilerini dua kalıbında beyan ediyordu. Keysaniyye fırkası bu dönemde şekillenmiştir.
İmam Bâkır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) kısmen özgür olmuşlar ve Şii temelleri ve öğretilerini yayabilmişlerdir. Ancak Mansur Abbasi tahta yerleşince, Şiilere yönelmiş, İmam Sadık (a.s)’ın şahadet haberi kendisine ulaşınca Medine valisine mektup yazmış ve İmam Sadık (a.s)’ın halefini tespit ederek başını vurmasını istemiştir. İmam Sadık (a.s) beş kişiyi halefi olarak bırakmıştı. Ebu Cafer Mansur (halife) Muhammed b. Süleyman, Abdullah, Musa ve Hamide.3 İmam Kazım (a.s) ömrünün büyük bir kısmını zindanda geçirdi. O Hazret’i ilkönce, Musa Hadi Abbasi zindana göndermiş ve bir müddet sonra serbest bırakmıştır. Harun, İmam’ı dört defa tutuklatmış ve Şiilerle görüşmesini engellemiştir.1 Şiiler avare olmuşlar ve öndersiz kalmışlardı. Böylece ortam İsmaili ve Fetehi tebliğciler için uygun bir hale gelmiştir. Bu dönemde Şiilerin şüphelerini giderecek kimseler yoktu. Abbasi hükümetinin İmam Kâzım (a.s)’ın çalışmalarını kontrolü ve casuslukları öyle bir yere varmıştı ki, Hazret’in yeğeni Ali b. İsmail amcasının aleyhinde ihbarda bulunmaktaydı. 2
Evet, bu dönemde Şiilerin çoğu İmam Kâzım (a.s)’ın yaşayıp yaşamadığını bilmiyorlardı. Yahya b. Halit Bermeki şöyle diyordu:
“Ben Rafızîlerin dinini ortadan kaldırdım. Zira onlar dinin İmamsız hayatta kalamayacağını ve güçlü olamayacağını zannediyorlardı. Oysa bu gün İmamlar (a.s)’ının yaşayıp yaşamadığını bilmiyorlar.”3
Hazret şehit olduğu zaman Şiilerden hiç biri orada değildi. Güya Vakıfiyye’nin, o Hazret’in şahadetini inkâr etmesine bu mesele sebep olmuştur. Oysa mali konular Vakıfiyye’nin çıkmasında daha etkili olmuştur. Evet, Masum İmamlar (a.s) sürekli Abbasiler’in kontrolü altındaydılar. Hatta İmam Hadi (a.s) ve İmam Askeri (a.s)’yi Samerra askeri karargâhında yaşamak zorunda bırakmışlardı. Bu iki saygın şahsiyeti yakın gözetim altında tutmak için böyle yapmışlardı. İmam Askeri (a.s)’nin şahadetinden sonra halefini (İmam Mehdi) tespit etmek için İmam Akeri (a.s)’nin eşlerini ve hizmetçilerini tutukladılar. Hatta Cafer b. Ali (Cafer Kezzap), kardeşi İmam Askeri (a.s)’nin aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Bu yüzden Gulat inancı Nusayriyye, Muhammed b. Nusayr Fihri tarafından yayıldı. Bir grup Cafer’in yanında yer almış ve o imamet iddiasında bulunmuştur.4
2-Takiyye
Takiyye, canla ilgili bir korku söz konusu olduğunda gerçeğin hilafına hareket etmektir. Şia bunu İslam dini ve önceki dinlere uyarak, din ve akıl yoluyla ispat etmektedir. Bu cümleden olmak üzere Âl-i Firavun’un içindeki mümin, Firavun ve adamlarının korkusundan imanını gizlemiştir. Allah Resulü (s.a.a)’nün ashabından Ammar, işkenceden ve müşriklerin eziyetinden dolayı takiyye yapmış ve İslam’ı inkâr etmiştir. Ağlayarak Hz. Peygamber (s.a.a)’in yanına geldiğinde Allah Resulü şöyle buyurmuştur:
“Eğer bir daha seni işkenceye maruz bırakırlarsa yine aynısını yap.”1
Şiiler her zaman azınlıkta olduklarından dolayı varlıklarını korumak için takiyye ediyorlardı. Bu yöntem Şiilik ekolünün korunmasını sağlamıştır. Doktor Sümeyra Muhtarü’l-Leysi Hanım da bu konuda şöyle yazmaktadır:
“Şia hareketinin devamlılığındaki etken takiyye ve gizli davettir. Bu, Şia’nın genç hareketinin Abbasi halifelerinin ve valilerin gözlerinden uzak olgunlaşmasını sağlamıştır.”2
Ama diğer taraftan takiyye Şia’da bölünmelerin sebeplerinden biri olmuştur. Zira Şiiler, zamanın zorba güçlerinin korkusundan inançlarını gizliyordu. Hatta İmamlar dahi böyle yapıyordu. Masum İmamlar (a.s) aşırı baskılardan dolayı bir nevi imametlerini açıklamaktan sakınıyorlardı. İmam Rıza (a.s) ve birkaç Vakıfi arasında geçen konuşma bu konuyu açıkça gözler önüne sermektedir. Vakıfi mezhebinden olan Ali b. Ebi Hamza, İmam Rıza (a.s)’ya “babana ne oldu” diye sordu. İmam, “vefat etti” cevabını verdi. İbn-i Ebi Hamza, “kendisinden sonra halefi olarak kimi bıraktı” diye sordu. İmam, “beni” dedi. İbn-i Ebi Hamza, “şimdi sen itaat edilmesi farz olan İmam mısın” diye sordu. İmam, “evet” dedi. İbn-i Sirac ve İbn-i Mekari (Vakıfilerden iki kişi), “baban bunu senin için mi belirledi” diye sorunca İmam şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun size! Beni tayin etti demem gerekmiyor. Acaba siz benim Bağdat’a gidip, Harun’a “Ben itaat edilmesi farz olan İmamım dememi mi istiyorsunuz? Allah’a yemin ederim ki benim böyle bir görevim yok.” Bunun üzerine İbn-i Ebi Hamza, “Sen babalarından hiç birinin izhar etmediğini izhar ediyorsun” dedi. İmam şöyle buyurdu: “Allah’a yemin ederim ki, atalarımın en üstünü, yani Allah Resulü, kendisine Allah’ın yakın akrabalarını korkutmasıyla ilgili emrini belirten ayeti nazil olduğunda izhar etmiştir.1
İmam Bâkır zamanında o Hazret’in, bir sorunun cevabında takiyye yapması, Şiilerden bir grubun Hazret’in imametine olan inançlarından vazgeçmelerine ve Zeydiyye’nin Butriyye koluna katılmalarına sebep olmuştur.2
Diğer taraftan halktan bazıları takiyyenin faydasını anlamıyor, Masum İmamlar (a.s)’ı, mametlerini izhar etmediklerinden dolayı hatalı buluyorlardı. Başka bir tabirle ileri gitmekte ve ifrat etmekteydiler. Bu, Zeydiyye mezhebinin ortaya çıkmasında etkili bir sebep olmuştur. Bu yüzden baskılar ve sıkıntılar azaldığı, ortam müsait olduğu ve Masum İmamlar (a.s) (hakkı ispat etmek için) delillerini ortaya koyabildiklerinde Şia’da bölünmeler azalmıştır. İmam Sadık (a.s) döneminde Emeviler ve Abbasiler arasındaki çekişmenin uygun bir fırsat oluşturması, İmamın özgürce hareket edebilmesinden dolayı, bölünmelerin çok az olduğuna şahit olmaktayız. Ancak o Hazret’in şahadetinden sonra güçlü Abbasi halifesi Mansur’un baskı ve zorbalığı hâkim olmuş, Navusiyye, İsmailiyye, Hitabiyye, Karamite, Sumeytiyye ve Fetehiyye fırkaları ortaya çıkmıştır.3
İmam Rıza (a.s) zamanında ortam yine müsait oldu. Hatta Harun zamanında o Hazret kısmen özgürdü. Bu dönemde Abdurrahman b. Haccac, Rufae b. Musa, Yunus b. Yakup, Cemil b. Derrac, Hammad b. İsa gibi Vakıfi önde gelenleri inançlarından dönmüş ve Hazret’in imametine inanmışlardır.
Yine o Hazret’in şahadetinden sonra İmam Cevat (a.s) yaş itibariyle küçük olmasına rağmen İmam Rıza (a.s)’nın çabaları ve oğlunu halefi olarak tanıtmasından dolayı Şia’da bölünmeler çok az olmuştur.
3-Makam Hırsı ve Dünya Sevgisi
Baskı hâkim olup, Masum İmamlar (a.s) Şiiliğin esasını ve Şiilerin canını korumak için takiyye yaptıklarında, Şia saflarında yer alan ama dine inancı olmayan, fırsatçı, makam düşkünü insanlar bu durumdan yararlanmışlardır. İmam Sadık (a.s) kendisine hadislerdeki ihtilaf hakkında soran ashabından birine cevaben şöyle buyurmuştur:
“Bir grup bizim hadislerimizi tevil ederek dünya ve makama ulaşmayı istemektedirler.”1
Bu yüzden hicri ikinci asırda ve Şiiliğin yayıldığı ondan sonraki zamanlarda, İmam Sadık (a.s), İmam Kâzım (a.s), İmam Hasan Askeri (a.s)’nin şahadetinden sonra Şiiler arasında böyle fırsatçı ve makam düşkünü insanlar oldukça çoktu. Maddiyat ve makam hırsları yüzünden fırkalar çıkarıyorlardı. İmam Bâkır (a.s)’dan sonra, Mugayre b. Sait, imam olduğunu, İmam Seccad (a.s) ve İmam Bâkır (a.s)’ın kendisini tavsiye ettiklerini iddia etti. Bundan dolayı taraftarları Mugayriyye olarak adlandırıldı.
İmam Sadık (a.s)’ın şahadetinden sonra Navusiyye ve Hitabiyye fırkaları ortaya çıktı. Bu fırkaların önderleri halkı çekmek için İmam Sadık (a.s) ile oğlu İsmail’in adından yararlandılar. İbn-i Navus, Navusiyye fırkasının lideridir. Onlar İmam Sadık (a.s)’ın ölümünü inkâr ettiler ve onu Mehdi zannettiler. Hitabiyye, İmam Sadık (a.s)’ın oğlu İsmail’in ölümünü inkâr ettiler. Liderleri de kendilerini bu iki büyük şahsiyetten sonraki imam olarak tanıttılar.2
Maddi sebeplerle fırka kurulmasının zirvede olduğu dönem İmam Kâzım (a.s)’ın şahadetinden sonradır. İmam Kâzım (a.s)’ın ashabından Yunus’un naklettiğine göre, Ebu’l-Hasan İmam Kâzım (a.s) şehit olduğunda naiplerinin her birinde büyük miktarda para ve mal vardı. Bu yüzden İmam Kâzım’da durmuşlar ve o Hazret’in vefatını inkâr etmişlerdir. Örneğin Zeyyat Kandi Enbari’nin tasarrufunda yetmiş bin dinar, Ali b. Hamza’da ise otuz bin dinar vardı. Yunus şöyle diyor:
“Ben bu durumu gördükten, hakikat benim için açığa çıktıktan ve Hz. Rıza (a.s)’nın imametini öğrendikten sonra gerçekleri anlatmaya ve halkı o Hazret’e davet etmeye başladım. Bunun üzerine o iki kişi bana adam göndererek şöyle dediler: “Neden halkı Rıza’nın imametine davet ediyorsun? Eğer istediğin paraysa biz seni zengin ederiz” ve bana on bin dinar teklif ettiler. Ama ben kabul etmedim. Onlar bana öfkelendiler ve düşmanlıklarını ilan ettiler.”1
Sa’d b. Abdullah Eşari’de şöyle diyor: “İmam Kâzım’ın (a.s) şahadetinden sonra Hesmeviyye fırkası İmam Kâzım (a.s)’ın ölmediğine, tutuklanmadığına, gaybette olup, beklenen Mehdi olduğuna inandı. Liderleri Muhammed b. Beşir, Yedinci İmamın onu halefi olarak tayin ettiğini, yüzüğünü, halkın din ve dünya işlerinde ihtiyaçları olan her şeyi ona bağışladığını, iradesinde olan her şeyi ona bıraktığını ve onu yerine geçirdiğini iddia ediyordu. Buna göre o, İmam Kâzım (a.s)’dan sonraki İmamdır. Muhammed b. Beşir öleceği zaman oğlu Semî b. Muhammed’i yerine geçirdi ve ona itaati İmam Kâzım’ın zuhuruna kadar farz etti. Halka, Allah yolunda bağışlamak istedikleri her şeyi Semî b. Muhammed’e vermelerini söyledi. Bunlar Memture olarak adlandırılmaktadır.”2
4- Zayıf Karakterli İnsanların Varlığı
Şiilerin arasında zayıf karakterli insanlar vardı. Bunlar İmamlar’dan gördükleri kerametlere akıl yetiremiyor ve haddi aşıyorlardı (guluv). Masum İmamlar (a.s) da bu inançla (gulat) şiddetli bir şekilde savaşmışlardır. Keşşi’nin naklettiğine göre Basra sakini siyah derili yetmiş kişi Cemel Savaşından sonra Ali (a.s) hakkında haddi aşmıştır.1 Makam düşkünü ve fırsatçı insanlar da halkın bu durumundan yararlanıyordu. Bu tür zaafları olanları yoldan çıkarıp kendi çıkarları doğrultusunda faydalanıyorlardı. Hitabiyye fırkasının kurucusu Ebi’l-Hitap, İmam Sadık (a.s)’ı Allah’ın kendisinde hulûl ettiği peygamber olarak tanıtıyor, kendisini de İmam ve onun halefi olarak gösteriyordu.2 İmamı Zaman (a.f)’ın gaybet-i suğrasında da İbn-i Nusayr ilk olarak kendisini ahkâmın yayılmasında, malların toplanmasında kendisini bap ve İmam’ın vekili olarak tanıtmış, sonra peygamberlik iddiasında bulunmuş, en sonunda işi ilahlığını iddia noktasına getirmiştir.3 Takipçileri de onu kabul ediyordu. Belki de o takipçilerinin bu durumunu bildiği için böyle iddialarda bulunmuştur. Esasen Gulat fırkaları böyle yerlerde ortaya çıkmıştır.
Dostları ilə paylaş: |