Emire’l-Müminin Ali (a.s) zamanından itibaren Şia, diğerlerinden ayrılan özel bir grup olarak kendini göstermiş ve Şiilerin safı tamamen belli olmuştur. Diğer taraftan Şia bu dönemde Hasaneyn’in (a.s) makamından dolayı, tek vücut ve birlik içinde olmuş, hiçbir bölünmeye maruz kalmamıştır. Ama İmam Hüseyin (a.s)‘in şahadetinden sonra en önemli dayanağını kaybetmiş ve büyük bir korkuya kapılmıştır. Bu yüzden İmam Seccad (a.s)’ın yanında çok az kimse kalmış ama Yezit öldükten sonra bu durum değişmiştir. Kerbela Kıyamı, Emevi Hükümeti’nin yasallığını ortadan kaldırmış, hilafet makamının kutsallığını yitirmesine ve değerinin düşebileceği en alt seviyeye düşmesini sağlamıştır. Bunun yanında halkın yüreğinde Peygamber hanedanının muhabbetini yerleştirmiştir.
Onuncu Dersin Soruları
1. Şia’nın Emevi devrindeki dönüm noktaları nelerdir?
2. İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) devrinde Şia’nın özellikleri nedir?
3. Şiiliğin ilerlemesinde Kerbela olayının rolü nedir?
ON BİRİNCİ DERS B– İmam Seccad (a.s)’ın Asrı
İmam Seccad (a.s) dönemi iki aşamada incelenebilir. Birinci aşama, İmam Hüseyin (a.s)’in şahadetiyle başlayıp, Emevî devletinin sarsılışını, Süfyanîlerin yıkılışını, Mervanîlerin başa geçip, güçlenmesine kadar olan süreçte Benî Ümeyye’nin bir taraftan iç çekişmelerini diğer taraftan da kıyamlar ve ayaklanmalarla uğraşmalarını kapsar. İkinci aşamaysa, Haccac’ın iş başına gelmesi ve Abdullah b. Zübeyir’in yenilgiye uğramasından,1 İmam Bâkır (as.)’ın imametinin ilk dönemiyle de ilintili olan Abbasi hareketinin başlamasına kadar olan süreci ihtiva eder. İmam Hüseyin (a.s)’in şahadetinden sonra, Benî Ümeyye bir taraftan Irak ve Hicaz halkının isyanıyla, diğer taraftan iç çekişmelerle uğraşıyordu. Yezit hükümeti fazla uzun sürmedi ve Yezit üç yıllık saltanatın ardından hicri 64 yılında öldü.1
Yerine oğlu Muaviye-i Sağîr geçti. O kırk günden fazla yönetimde kalmadı, kenara çekildi ve kısa bir süre sonra öldü.2 Onun ölümüyle Benî Ümeyye hanedanı arasında çekişme başladı. Mesudi, onun ölümünden sonra baş gösteren ve Emevîlerin liderlik hırsını, aralarındaki şiddetli rekabeti gözler önüne seren olayları şöyle anlatır:
“İkinci Muaviye (Yezit’in oğlu) yirmi iki yaşında öldü ve Dimeşk’e defnedildi. Velîd b. Utbe b. Ebi Süfyan halife olabilme hırsıyla İkinci Muaviye’nin cenaze namazını kıldırmak için öne çıktı. Henüz namaz tamamlanmadan helak edici bir darbe aldı ve öldü! O esnada Osman b. Utbe b. Ebi Süfyan cenaze namazını kıldırdı. Onun hilafetini de kabul etmediler. O da Mekke’ye, İbn-i Zübeyr’in yanına gitmek zorunda kaldı.”3
İmam Hüseyin (a.s)’in şahadetinin üzerinden daha üç sene geçmeden Süfyaniler dönemi sona erdi. İslam ülkesinde yaşayan halkın çoğu, hatta Zehhak b. Kays ve Numan b. Beşir gibi Ümeyye oğullarının lider ve komutanları İbn-i Zübeyr’e yönelmişlerdi. İşte böyle bir dönemde İbn-i Zübeyr, Medine’de ikamet eden Mervan’ın da içinde bulunduğu Emevileri oradan sürdü. Bunun üzerine Şam’a doğru hareket eden Emeviler, Dimeşk’te halife olmadığı için Cabiye’de Mervan’ı halife olarak seçip, sırasıyla Halit b. Yezit ve Amr b. Saîd el-Eşdek’i veliaht olarak tayin ettiler. Bir müddet sonra Mervan, Halit b. Yezit’i azletti ve oğlu Abdülmelik’i kendisine veliaht olarak tayin etti. Bundan dolayı Mervan’ın da karısı olan Halit’in annesi, Mervan’ı zehirledi ve öldürdü. Abdülmelik de, Amr b. Sait’i yolundan kaldırdı ve çocuklarını veliaht tayin etti.1
Diğer taraftan kıyam ve ayaklanmalar Emevîlerin elini bağlıyordu. Bu kıyamlar iki kısımdı. Birinci kısım, Şii nitelikli olmayan kıyamlardı. Bunlar Hurre ve İbn-i Zübeyr kıyamlarıdır. İbn-i Zübeyr kıyamının mahiyeti, bu kıyamın lideri olan İbn-i Ziyad’ın amansız bir Ehl-i Beyt düşmanı olmasından dolayı gayet açıktır. Peygamber hanedanına beslediği kinin sebebi de Cemel savaşının kaybedilmesi ve o günlerdeki olaylardır. Ancak kardeşi Musab’ın Şiiliğe eğilimi vardı ve İmam Hüseyin (a.s)’in kızı Sekîne ile evlenmişti.2 Bu yüzden Irak’ta benimsenmiş ve Irak Şiaları Emevîlerle çarpışmak için ona katılmışlardı. İbrahim Eşter, Muhtar’dan sonra onunla birlikteydi ve yanında da öldü.
Hurre kıyamı da Şii niteliğe sahip değildi1 ve İmam Seccad (a.s) bu kıyama hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Müslim b. Ukbe Medinelilerden köle statüsünde Yezit’e biat alırken, İmam Seccad (a.s)’a hürmet etmiş ve saygısızlıkta bulunmamıştır.2
Diğer kıyamlar Şii niteliklidir.
Şii Kıyamlar
Şii kıyamları, orijinleri Irak ve Kûfe olan Tevvabîn ve Muhtar kıyamlarıdır. Bunları oluşturan güçlerse Emire’l-Müminin (a.s)’in (a.s) Şiileridir. Muhtarın ordusunda Mevali (Arap olmayan) Şiiler de oldukça göze çarpmaktaydı.
Tevvabin kıyamının mahiyeti de gayet açıktır. Bu kıyam doğru sebepler ve şahadet arzusu üzerine inşa edilmiştir. Kıyamı gerçekleştirenlerin İmam Hüseyin (a.s)’in intikamını almak ve ona yardım etmemenin günahını, katilleriyle savaşarak ve kendilerini, bu yolda feda ederek temizlemekten başka amaçları yoktu. Tevvabin, Kûfe’den çıktıktan sonra Kerbela’ya giderek İmam Hüseyin (a.s)’in kabrini ziyaret etmişler ve işlerine başlarken şöyle demişlerdir:
“Ey Rabbimiz! Biz Peygamber (s.a.a) evladına yardım etmedik. Geçmişteki günahlarımızı bağışla ve tövbemizi kabul et. Hüseyin (a.s) ve onun dürüst, şehit dostlarının ruhuna rahmet eyle. Şahadet ederiz ki, Hüseyin (a.s)’in yolunda feda olduğu inanç üzereyiz. Ey Rabbimiz! Eğer günahlarımızı bağışlamaz, merhamet ve muhabbetle bize bakmazsan, kaybetmişlerden ve bedbahtlardan oluruz…”1
Ancak Muhtar, Müslim b. Akîl’in Kûfe’ye gelmesiyle birlikte ona yardım etmeye başlamıştır. Fakat Ubeydullah b. Ziyad tarafından yakalanarak zindana atılmış, Âşûra vakasından sonra eniştesi Abdullah b. Ömer’in kefaletiyle Yezit tarafından serbest bırakılmıştır. O hicri-kameri 64 yılında Kûfe’ye geldi ve Tevvabîn kıyamından sonra kendi kıyamını başlattı. Ya le-sârâti’l-Hüseyin (ey Hüseyin’in intikamcıları) sloganıyla Şiileri, özelliklede mevali şiileri etrafında toplamayı ve oluşturduğu güçle İmam Hüseyin (a.s)’in katillerine, yaptıklarının cezasını ödetmeyi başarmıştır. O bir günde, bu canilerden iki yüz seksen tanesini öldürdü ve Muhammed b. Eşas gibi birkaç kişinin evini tahrip etti. Hz. Ali (a.s)’nin vefalı dostu Hucr b. Adiyy’in Muaviye tarafından tahrip edilen evini yeniden yapması da güzel işlerindendir.1
Muhtar hakkında çelişkili görüşler bulunmaktadır. Bazılarınca bir Şia, bazılarıncaysa yalancıdır. İbn-i Davut, Rical kitabında Muhtar hakkında şöyle demektedir:
“Muhtar, Ebu Übeyd es-Sakafî’nin oğludur. Bazı Şia âlimleri, İmam Seccad (a.s)’ın Muhtar tarafından gönderilen hediyeyi kabul etmemesini delil olarak öne sürerek, onu Keysanilikle itham etmişlerdir. Ancak bu delil olamaz. Zira İmam Muhammed Bâkır (a.s) onun hakkında, “Muhtar hakkında kötü söz söylemeyin. Çünkü o katillerimizi öldürerek kanımızın yerde kalmasına engel oldu. Kızlarımızı evlendirdi ve zorluk anlarında maddi sıkıntımızı giderdi,” demiştir.
Muhtar’ın oğlu Ebu’l-Hakem, İmam Bâkır (a.s)’ın yanına geldiğinde ona çok hürmet gösterdi. Babasıyla ilgili olarak İmam’a “halk babam hakkında konuşuyor, ancak ne olursa olsun sizin sözünüz ölçüdür” dedi. Bu esnada İmam Muhtar’ı övdü, Allah’tan rahmet diledi ve “Suphanallah! Babam bana, annemin mihrinin Muhtar’ın gönderdiği maldan olduğunu söylemişti” dedi. İmam Bâkır (a.s) birkaç defa da “Allah babana rahmet etsin. O hakkımızın zayi olmasına izin vermedi, katillerimizi öldürdü ve kanımızın yerde kalmasına izin vermedi” dedi.
İmam Sadık (a.s) da, “Muhtar, Hüseyin (a.s)’in katillerinin başlarını gönderene kadar hanedanımızın kadınlarının tamamı ne saçlarını taradı, ne de kına yaktı” diye buyurmuştur. Muhtar, melun Ubeydullah b. Ziyad’ın başını İmam Seccad (a.s)’a gönderdiğinde o Hazret’in secdeye kapandığı ve Muhtar’a hayır duada bulunduğu rivayet olmuştur. Muhtar’a sitem içerikli rivayetler, muhaliflerin uydurmalarıdır.1
Muhtar hakkında, Keysaniyye fırkasına mensup olduğu ve bu fırkayı çıkardığı ile ilgili iddialar hakkında Ayetullah Hoî, Muhtar’ı savunurken bu iddiaların reddi ile ilgili şöyle yazmaktadır:
“Bazı Ehl-i Sünnet âlimleri Muhtar’ın Keysaniyye mezhebine mensup olduğunu söylemektedirler. Bu söz kesinlikle asılsızdır. Zira Muhammed Hanefiyye imamet iddiasında bulunmadığı halde Muhtar’ın, halkı onun İmametine davet etmesi çok yersizdir. Muhtar, Muhammed Hanefiyye’den önce öldürülmüş, Keysaniyye mezhebi de Muhammet Hanefiyye’nin ölümünden sonra ortaya çıkmıştır. Eğer bu lakabın doğru olduğu farz edilirse, Muhtar’a Keysan denmesinin sebebi (Onun Keysaniyye mezhebine mensup olmasının delili olmayıp), Keşşî’nin, Müminlerin önderi Ali (a.s)’den naklettiği rivayettir. Bu rivayette İmam Ali (a.s) ona iki defa “ya Keys, ya Keys” diye hitapta bulunmuş, daha sonra da ikil kipinde kullanılarak Keysan denmiştir.”2
Dostları ilə paylaş: |