BİYOGRAFİM Köyüm karacaören, kazam haymana vilayetim Ankara ismim Mehmet Yıldırım babam Akif anam Arefiye'den olma 2 kız 5 erkek kardeşiz. 1946 doğumlu en büyükleri benim tahsil durumum orta birden terk ve sonra evlendirildim. Semra, Ferda ve Korutürk isminde 2 kız 1 oğlum olur.
ÖZGEÇMİŞİM VE BİRAZDA ÇİLELİ GEÇEN HAYATIMDAN KISA KISA KESİTLER Sevgili okurlarım ve can dostlarım ve yüce halkım ben Mehmet Yıldırım yeni bir yazarınız olma gayreti içerisinde olduğumu ifade ederken söz ve yazılarıma da başlamadan önce size ve tüm ulusumuza canı gönülden bütün kalbi duygularımla sıcak bir merhaba derken saygı ve sevgilerimi ileterek bol muhabbetle önce bir baş tacı edip bağrıma basarak hasret ve özlemimi giderdiğimi ifade etmek isterim.Sevgili okurlarım, sizler için ülkem için ve kendim için ticari amaçlı olmayan 1220 sayfalık sabrın gücü isimli bir kitap yazdım. Henüz onu bastırıp yayımlatamadım. İnşallah zamanı gelince basılacak ve sizlere ulaşınca da her aradığınızı bulacak ibret dolu hayatımı okuyarak gerçekleri bularak aydınlanmış olacaksınız. 2.’si birde ülkemizin yüce Atatürk’ten sonra laik Türkiye Cumhuriyeti Demokrasisi adı altında birçok sayısı belirsiz günümüz A.K.P hükümetine kadar sayısı belirsiz ve A.K.P hükümeti de dahil olmak üzere kurulmuş gelmiş geçmiş hükümetler olmuştur. Hem yüce Atatürk’ün bilinen ve bilinmeyen yanlarını anlamayarak onun nasıl bir Türkiye Cumhuriyeti istediğini üzülerek ifade edeyim ki beceripte hayatı geçirememişlerdir. Ve artı vatan millet sevenlerimiz hariç diğerleri bununla da kalmayıp 70 milyon insanımızı maddi ve manevi bir şekilde kim vurduya ve de gümbürtüye gitmişizdir. Ve buna mütakip sahte Atatürkçüler ve sahte peygamberciler türemiştir.Ve yine beraberinde hükümette olmuş olanlar ve muhalefette olmuş olanlar. Toplu uzlaşmayı birliği ve beraberliği de tesis edemediklerinden dolayı da ahlaki değerlerimizi koruyamamış sağcı solcu laikçi şeraitçi kutuplaşmalını da oluşturup sebep olarak zamanı kısır çekişmelerle boşa harcayarak halkın refah düzeyini yapamadıkları gibi ekonomiyi ve daha birçok şeyleri iflasın eşiğine getirerek tükenişe doğru gitmesine sebep olmuşlardır. Ve yine bilindiği üzere 400 milyar iç ve dış borçlanmalar stoku batağına getirmiş olmalarıdır. İşsizlik kangren haline gelmiştir. Keza gelir dağılımlı uçurumları oluşmuş olarak birimiz yiyip 1000’miz bakar hale gelmişizdir. Artı aşağı zemin katlara insanlarımızın üzerine kilitler vurulurcasına ekonomik yönden bu insanlarımız çaresiz bir şekilde bırakılmış olmasıdır ki onların sesi çıkamaz onlar ki hak talep edemez gülemezler ve hatta ağlayamazlarda çünkü onlar onurlu ve gururludurlar. Acı bir negatif yanı vardır ki son bu olumsuzlukları başka ülkelerin insanları yapmış gibi şimdi de ben yaptım biz yaptık diyen de yoktur. Aynı zamanda suçluda yoktur. Oh ne güzel devam etsinler bakalım bununla nereye kadar varabileceklerdir. Derken sevgili okurlarım şimdide tüm zamanını kollayarak ve bularak ABD yönetiminde AB ekseninde Rusya’yı da aralarına alarak işlemden ziyade hedef Türkiye’miz olarak büyük Ortadoğu projesi yol haritası demokrasi ve özgürlük adı altında küreselleşme ve her alanda globalleşme modeli çıkartarak ülkemiz abluka altına alınarak haçlı seferlerini başlatmış durumda olarak sanırım bir dünya savaşı çıkartarak ve yineliyorum Türkiye’mizi bir bataklığın içine çekmek istemektedirler. Bu durum karşısında bizimkileri hala bir şey yokmuş gibi yine birbirleri ile uğraşarak onlarla ve diğer güç terör odaklarına cesaret vermektedirler. Buradan ülkem ve halkım adına kendilerine duyuru yaparım ki artık taraf tutma zamanı değil halkı ve ülkeyi kurtarmak yönünde birliğe ve beraberliğe davet ederim. Aksi halde sorumluluk kendilerine ait olacaktır. Duyurulur. Sevgili okurlarım bir başka şey daha söylemek isterim ki paramız pul oldu ama insanımız olmayacaktır. Ve yine bu aziz milletimiz geçmişte olduğu gibi yine içinden ve bağrından kendi karakterine ve damarlarındaki dolaşan kanlarından şansından ve şanından bir liderini çıkartacak ve de bulacaktır. Ve böylece de içte ve dışta bizimle oynamak isteyenlerin neticede kaybolup yok olmaya mahkum olacaklardır. Sevgili okurlarım bu yazımı sizler için kiralamış olduğum www.halkinsesivekalbi.com isimli internet sitemde yazacağım. Yazılarımı da en doğru şekli ile bulacaksınızdır. Ve yazdığım gibi ayrıca bir yazı dizisi de hazırlıyorum. Orada “Ve sabrın gücü” adlı kitabım basılıp size ve sizlere ulaşınca tamamına erecek ve de kavuşacaksınızdır. Şimdi bunu ve bunları bu kadar yazdıktan sonra hem özgeçmişimi ve bazı satır aralarında size ve ülkem için dile getirmeye çalıştığım konu ve konular olacaktır. Sevgileri ve saygılarımla diyorum. Evet şimdi özgeçmişime gelince çok yoksul ve fakir bir ailenin çocuğuydum. Elimizdeki bulunan kısıtlı gelirin dışında babam çobanlık hizmetkarlık yaparak ailesini ve bizleri çok zor şartlar altında öyle geçindirebiliyordu. Ben o yılarda 7-8 yaşlarında olmalıydım. Köyümüzde ilkokulun olmayışı nedeni ile köyümüzdeki hoca mektebine giderek din dersi eğitimi alıyordum. İlerleyen yıllarda kuranı kerimi öğreniyor ve sanırım 3 yada 4 cüzle de hafızlık konumuna geliyordum. Sevgili okurlarım şurasını şöyle yazarım ki buda benim en büyük şansım oluyordu. Yani onları şimdi öğrenmem mümkün olmazdı. Buna da bir şans ve Allah (cc)’nin bir lütfu olarak görüyorum ve öyle inanıyorum. Ve bu geçen zaman içinde de köyümüze ilkokul yapılmış oluyordu. İlkokula gitmeyi ve o yönde okumayı da çok istiyor ve de çok seviyordum. Ve neticede köyümdeki ilkokula başlıyordum. Daha önce hoca mektebine gidişim ve eski yazıyı bilişimden olacak ki ve birazda çalışkan ve zekalı oluşumdan olsa gerek aklımda kalmadı. 3 yada 4 yılda ilkokul 5. sınıftan diplomamı almış oluyordum. Ve bu arada ailem beni yine hoca mektebine göndermek hoca ya da hafız olmamı istiyorlardı. Oysa ben kabul etmiyordum. Sevgili okurlarım tabiki oda güzeldi ama benim karşı olmam ondan değildi o yönde öğrenimimi ve eğitimimi almıştım ve benim için yeterli idi. Diğer türlü okumak istiyordum. Bakalım kısmet beni nerelere götürecekti. Yazmaya devam edelim.
EN İYİSİ BÖYLE YAPAYIM Evet sevgili okurlarım ailem hoca mektebi diyordu ben orta okula gideceğim derken aramızda ikilem ve tartışmalarımız oluyordu. Ve ben aynı köyümden olan Ese Karaca ve Yakup Tetikle anlaşarak evden ve ailemden habersiz Ankara’daki Yıldırım Beyazıt ortaokuluna kaydımı ve kaydımızı yaptırıyorduk. 3’ümüz bir ev kiralıyorduk ve böylece kaçmış olarak ortaokula başlayabilmiş oluyordum. Sevgili okurlarım gerekli olan ihtiyacımı karşılamak için hafta sonları pazarcıların yanında ve bazen de mahalle aralarında işportacılık yaparak para kazanıyor ve işlerimi yürütüyordum. Derslerimde çok iyi ve pekiyi alıyordum. Sevgili okurlarım ne gariptir ki Allah (cc) yoksa ailemin sebep olmasından mı bilinmez orta birden orta ikinci sınıfa geçmeme az bir zaman olmasına karşın babam ve anam öğrenip beni bularak bana gelip ana baba haklarımızı helal etmeyiz ısrarları birazda saygıdan olsa gerek sanki dilim tutulmuş onlara karşı koyamıyordum. Öyle ya her şeyde bir hayır olmalıydı müdür beyde bu çocuk okur dese bile fayda etmiyor ve müdür de çok üzülüyordu. Ama nafile öylece orta birden terk olarak tasdiknameyi alıyor ve gözyaşları arasında köyümüze dönüyorduk ve dönüyordum. Ve buda hafızlığı tamamlayabilmem için babam beni Gerede’deki tanıdık bir ailenin yanına beni götürüyordu ve orada talebe okutan hoca hafız şerefin mektebine teslim ediyor ve okumaya bırakılıyordum. Gerede deki gittiğim ailenin bir odasında kandil çıra ile çalışmalarımı yapmaya çalışıyordum. Ama bana bir şeyler olmuştu ki ne ezber alabiliyordum nede bir isteğim kalmamıştı. Bunun da nedeni beni ortaokuldan ayırmaları olsa gerek ki içimdeki istek ve okuma aşkı ve hevesi bitmiş süper zekalı adam sanki bir anda her şey sönmüş gibi oluyor bir ahrazdan farksız olmuştum. Zor şartlarda ve zaman zaman ağlayarak 3 ay kadar orada kalıyordum. Sevgili okurlarım yazmaya devam edelim.
YAŞLI BİR TEYZENİN BANA VERMİŞ OLDUĞU CESARET Sevgili okurlarım mektebe gider gelirken zaman zaman ağladığım olurdu ve bir teyze benim ağladığımı görürmüş bir gün önüme geçti ve bana evladım sen niçin ağlıyorsun ben seni zaman zaman ağlar halde görüyorum dediğinde ona her şeyi anlatıyordum. Ve o bana böyle olmaz çocuğum sen en iyisi köyüne git dediğinde ne yapacağımı biliyor ve cesaret geliyordu. O tatlı nur yüzlü teyzenin elini öpüyor ve gideceğimi ona söyleyerek onunla da orada vedalaşıyordum. Sonra evlerinde kaldığım aileye de öldüyse Allah rahmet eylesin Yakup amcaya oğluna ve gelini Adeviye hanıma sıkıntılarımı anlatıyordum. Ve artık okuyamayacağımı ve köyüme gideceğimi söylüyordum. Ayrıca Yakup amcaya diyordum ki bir zahmet hoca ve hafıza söyle ve haber ver ben utanıyorum, olur anlatırım evladım diyordu.Bir akşam üstü idi onlarda üzülüyorlardı ellerini öperek Gerede’den ayrılarak otobüse binip köyümün yolunu tutuyordum. Ve bir akşam geç saatlerde evimize ulaşıyordum. Ailemle yine olumsuzluklar ve tartışmalar oluyordu. Sevgili okurlarım akabinde bu defada Arapça öğrenmem için dedemler Nevşehir’in kazaklı kazasının köyünden geldikleri için beni çok sevdiğim hacı Melika ebemde istiyordu ve istemeyerekte olsa ebemi kıramıyor ebemle ve ebem beni kozaklıdaki akrabalarımızın yanına götürerek başka bir köyde olana başka bir köye götürülerek 6 talebeli olan 15-20 hanelik bir köye götürülerek o 6 talebenin kaldığı yere bırakılıyordum. Sevgili okurlarım bir hafta kadarda orada ancak kalabiliyordum. Hava kış ve çok soğuktu ve ben oradan talebelerden birisine durumumu anlatarak bir akşam üstü elimde köy köpeklerinden kendimi korumak için bir değnekle ayrılıyordum. 8-10 köy geçerek zoraki bir şekilde kozaklı kazasının halakadaki akrabamız olan maser amcanın yanına ulaşabiliyordum. Ona da durumum anlatıp ve paramında olmadığını söylüyordum. Allah (cc) razı olsun maser amca bana biraz haçlık veriyordu ve beni otobüse bindirerek Ankaraya yolcu yapıyordu. Oradan da köyümüze ve evimize varıyordum. Artık aileminde bana diyeceği bir şey kalmıyordu. Aradan zaman gelip geçiyordu ve ben 16-17 yaşlarına gelmiştim.Babam bizleri geçindirmekte iyice zorlanıyordu ve kardeşlerimin de arka arkaya dünyaya gelmeleri ile işimiz daha da bir zora giriyordu. Artı bende babam gibi çoban duruyor ve yevmiyeci giderek para kazanıyor aileme destek olmaya çalışıyordum. Ve yine zaman geçip gidiyordu ve bu defada ailem beni emsallarim evleniyor diye bu yokluk ve sefalet aynı köyümüzden olan benimde istememle Gülendam isimli bir kızla nişanlandırıyorlardı. 2 yıl nişanlı kaldıktan sonra borç harç edinerek düğünüm yapılarak evliliğim gerçekleşmiş oluyordu. Yine bu arada yaşım gelmiştiki pusulam geliyordu 1966 yılının yaz aylarında askere gidiyordum tam o sıra hanımım doğum yapmıştı. Ayakları tersine dönük bir oğlan çocuğum oluyordu. Çocuk dünyaya sakat doğuyor ayakları tersine kambur ve sırtında da bir delik var idi ve ben gözyaşları arasında kafam karmakarışık babam tarafından Ankaraya götürülerek ve oradanda o zamanki kara trene bindirilerek garip bir şekilde uğurlanıyordum.Babamda ağlıyordu ve yine gözyaşları arasında babamla birbirimize el sallayarak uzaklaşıyordum. Ve Sivas temeltepe acemi birliğime varıyordum. Ve acemi birliğindeyken sakat doğmuş olan çocuğumun öldüğünü ailemden gelen mektuptan öğreniyordum. Çocuğumun sakat kalmayıp öldüğüne seviniyordum. Mevlamın hikmet-i ilahisi idi. Ve ona şükürler olsun diyorum. Sevgili okurlarım sonrasında Sivastan usta birliği olan Kayserideki garnizon komutanlığı birliğine dağıtım oluyorduım. Oradada 4 ay kaldıktan sonra çekilen kurra usulü bu defa da sarıkamışa gidiyordum. Talimgah çavuşu oluyordum ve severek ailemin yoksulluğunu düşünerek vatani vazifemi en iyi şekilde yapmaya çalışıyordum.Ara sıra izine gidip gelmelerim oluyordu. Bu arada babam turist olarak Hollanda da bulunan Adem amcamın yanına gider ve işe girer sevinirizki bizde yoksulluktan kurtulacağız diye ama çok geçmeden babamın işleri yolunda gitmez ve gerisin geriye ülkemize ve evimize ve evine gediğini duyuyordum. Ve hep ailece üzülüp hayal kırıklığına uğruyorduk. Sevgili okurlarım bu işler nasip kısmet işiydi. Eğer rabbim kısmet etmiş olsa idi bir şeyler sebep bahane olurdu da onunda işi olmuş olurdu demekki kısmet değilmiş bu nasip kısmet işlerine teslim olmamız gerekir diye düşünüyorum. Zaman akıp gidiyor ve geçiyorduki terhis olmama 3 ay kalmıştı. Sevgili okurlarım nereden aklıma düştü bilemiyorum terhisime 3 ay varken mektupla içine 1 fotoğrafları da koyarak Ankara yurtdışına gitmek için yazılırım ve çabukça mektubum çıksın diye mesleğiminde aslı olmayan tornacıyım diye yazıyordum. Ve ailece yoksulluğun pençesinden nasıl kurtulacağız diye hesaplar yapıyor gerekirse şansımı deneyim diye avrupaya turist gitmeyi düşünürken terhisimden 3 ay gibi bir zaman geçmiştiki kapı önünde oturuyorduk ve bir akşam üstü idi bir komşumuza verilmiş o bize gelerek müjdemi isterim almanyaya mektubun çıktı diyordu.Doğru idi.Almanyaya askerde işçi bulma kuruluşuna yazılışımdan dolayı çıkmış oluyordu ve biz ailece gökte ararken yerde bulmuş gibi bir şey oluyorduki seviniyorduk ve sanki bayram havası vardı.
ŞANSIMI DENEMELİYİM Evet sevgili okurlarım mektubum çıkmasına çıkmıştı ama torna tesviyeci yazılmıştım İstanbul da imtihan edilerek olacaktı mektupta öyle yazıyordu. Ayrıcada Ankara İstanbula git geller olacaktı paramızda yoktu kimi büyüklerde kazanamazsın paranda boşa gider diyorlardı.Ailemde korkusundan torna tesviyeci değilsin en iyisi vazgeç diyorlardı. Ve ben karar alıyordum ki en azından içimde nükte olarak kalmaz ve mutlaka şansımı deneyeyim ve de sevgili okurlarım evet denemeliydim. Ancak para yoktu. Ailemin yakın bir komşu köyümüzde aile dostu var idi.Hacı ömer isminde ve zenginlerdi Bir akşam ata binerek o köye giderim ve olayımı hacı ömer amcaya anlatırım.Ve bana para yardımı yapmasını söylediğimde öldü Allah rahmet eylesin hemen bana gelininin boynundan büyük bir kiremisen altınını bana veriyordu.Ve diyordum hacı amca şayet almanyaya gidemezsem hizmetkar durarak öderim şayet gidersem zaten mesele yok varır varmaz oradan paranı gönderirim.İnşaallah yavrum gidebilirsin diyordu ve elini öperek hayır duanı beklerim diyerek oradan ayrılarak ve sevinerek eve geliyordum.Sevgili okurlarım ayrıntılarına girmeyeceğim. Onuda inşallah sabrın gücü isimli kitabım çıkınca onuda orada okursunuz.Önce ankaradan bir pasaport çıkartıyordum sonra istanbula git gellerim oluyordu.Ve büyük bir şans eseri işlerim oluyordu.Ve her şeyleride kazanmış olarak almanyadaki köln şehrinin ford fabrikasına işçi olarak gideceğim belli oluyor ve de belirleniyordu.Demekki sevgili okurlarım bir şeyler rabbim tarafından kısmet olmaya görsün.Evimizde bu defa gerçek bayram havası var idi.Ve babam çobanlıktan ayrılıyordu ve ben işlerim olurda almanyaya gidebilirsem diye babam bir koyun kesip adak yapacağını söylemişti ve o koyunu kesiyordu ve köylülülere dağıtıyordu.Ve ben ayrıca komşu köye hacı amcayada gidip ona teşekkür ediyordum oda çok seviniyordu ve sıra gelmişti beni yolcu etmeye sevgili okurlarım ve değerli dostlarım be defada 2. kez askere gidiyormuş gibi uğurlanıyordum.Ve yarı sevinç gözyaşları yarı üzüntü gözyaşları arasında köyümde olan üstü açık bir kamyonete binerek aileme ve herkese el sallayarak uzaklaşıyordum.Ankaraya varıyor ve oradanda otobüse binerek istanbula ulaşıyordum.Netice itibari ile almanyaya hareket edeceğimiz gün belli idi.Yıl 1968 11. ayın 8 idi.İstanbuldan almanyaya yine trene binerek ülkemden ayrılıyordum.
UZUN İNCE BİR YOL VE MÜNİHE GİDEN TREN Sevgili okurlarım trende yolculuğum trendeki arkadaşlarla devam ederken rüyada gibi olarak kah üzülüp kah seviniyordumki varınca bir işime başlasam aileme ve ömer amcamın altın parasını gönderirim diye sanki hayaller aleminde gibi idim.Ve 2 gece 2 gündüz yapılan yolculuktan sonra münihe varıyordum orada bir trene aktarma oluyordum ve köln şehrine ulaşıyordum ve orada ford fabrikasının görevlisi olan bir türk tercümanı beni gelip karşılayarak kalacağım bekarlar hayımına götürüyordu.Tercümanın türk oluşu beni biraz rahatlatıyordu gece kalacağım yere giderken şehrin içi rengerenk ışıklandırılmış her birisi yıldızlar gibi ışık saçıyorlardı ve hayıma varıyorduk.Orada tercüman bey benim kaydımı yapıyordu 7. kata asansörle çıkarak kalacağım 2 kişilik odamı gösterip yatak ve yorgan yüzlerini veriyordu.Sabahta fabrikaya götürüleceğimi söylüyordu.Ve ben yatağımı yapıp onarırken aynen askerlik günlerimi hatırlıyordum.Bu arada dolabım anamın beni uğurlarken koyduğu azık çıkısı henüz duruyordu ve gözlerimden dolu dolu yaşlar akıyordu.İlk defa gurbete çıkıyordum ama olsun zorluklara göğüs germeliydim yoksulluk daha zordu ayrılıkları bastırıyordu.Sabah olup kalktığımda işyerine götürülerek yine birde orada gerekli olan sağlık muayenem doktorlar tarafından yapılıyordu.Ve yine ayrı bir türk tercüman tarafından avans olarak bir harçlık veriliyordu.Yemek yediriliyor ve çalışacağım işe veriliyordum.O yıllarda ford fabrikasında 14 bin türk işçi vardı.Çalıştığım grupta zaten türktü ve o nedenlerden dolayı pek acemilik çekmiyordum.Tabiki zor yanları var idi iş elbisesi önümde önlük gözümde gözlük mifer ve etrafımda 3 makinanın arasında çalışırdım ve birisi geldiğinde ancak tuvalete gidebiliyordum.Yoksul geçen yıllarımın anısını hatırlayarak ve anımsayarak her şeye katlanmak zorunluluğum oluyordu.Hiç unutmuyorum sevgili okurlarım ailemle sık sık mektuplaşıyorduk.İlk aylığımı aldığımda hem ailem hem babama hacı ömer amcanın altınınıda yapmasını söylüyordum.Yapıp verdiklerini söylüyorlardı onlara ve ona çok seviniyordum. Artık belirli sürelerle aileme düzenli olarak para gönderiyordum.Postaneler ve gelen mektuplar ailemin yoksulluktan kurtulmuş olduğu mutluluklar bana gurbette arkadaşlık yapıyor ve bende mutlu oluyordum.Sevgili okurlarım sabredip 2. yılda izine gitmiyordum.2. yıldan sonra izine gidiyordum.Semra isminde birde kızım olmuştu mutlu ve huzurlu olmak bizimde hakkımızdı.Ama su an ülkemdeki huzursuzluklar beni canevimden yaralıyor.Ama şimdilik yapılacak bir şey yok ama inşallah yakın bir gelecekte her şey güzel olacak ve yüce türk ulusu nice güzelliklerin beklediğini ancak söyleyebilirim.Sevgili okurlarım yazılarımı okudukça her şeyi daha iyi anlayacağınıza inanıyorum.Sevgili okurlarım Almanya serüvenim devam ediyordu.Yıllar acısı ve tatlısı ile yine devam ediyordu.Türkiyede bir kızım olmuştu ve yine 4 yıl sonra 2. çocuğumu aileme bırakarak sadece hanımımı yanıma alıyordum. Geçen her zaman içinde git gellerim oluyordu ve bu arada hanımım da bir türk bayanı ile apartmanın temizlik işinde çalışıyordu.Ve sevgili okurlarım 1974 yılında bir oğlum oluyordu adınıda Korutürk koyuyordum.Alman yasarlına göre doğum yapan bayanlar 3 ay çalıştırılmıyor ve maaşlarının ödenmesine devam ediliyordu. Bizdede hepsi değil tabiki sevgili okurlarım bazı hanımlarımız doğum yaptıklarında anne ve çocuk masrafları ödenene kadar rehin tutuluyordu.Ülkeyi yönetenler hiç utanmıyorlardı onu çok merak ediyorum.Arkasında ülkemizi hak edilmeyen alkışlar ve okumuşlar batırmışlardır.Neyse sevgili okurlarım onuda yazılarımı okudukça bulacaksınız.Ve hanımım çalıştığı için 2 aylık olmuş olan oğlumuzu da hanımımla Türkiye ‘ye gönderiyor Türkiye’ de ailemin yanına bırakıyorduk.Ve bu arada ailemin borçları da hepten bitmiş ve benim aldıklarımla da 200, 250 tane koyun sürüleri olmuştu.Kardeşimi de küçük baldızımla evlendirmiştim artık kendi kendilerine yeter hale gelmişlerdi.Sanki birlikte yaşamış olduğumuz yoksulluktan ailemin kurtulmuş olmasının mutlulukları hayatımı süslüyordu.Ve sonrasında neler olacaktı bakalım sevgili okurlarım yazmaya devam edelim oğlumu bırakalı 1 yıl olmuştu ve 1975 yılında yine izine varıyorduk.Kardeşim saffetin bir işi yoktu ona bir ticari taksi alıyordum.Ve ortakta olmuyordum çok hassasta bir yanım var ki beni incitip saygısızlık yanlış yaparsan benim gibi bir ağabeyi kaybedersin.Ailemde en çok onu severdim ve daha sonra birde traktör alıyordum ve durumları iyice iyi olmuştu.Sevgili okurlarım olanları ve olayları yazmaya devam edeceğim.
YIKILAN HAYALLERİM VE KAYBOLAN UMUTLARIM Sevgili okurlarım bakın neler oluyor sonrası geçen o yıllarda yine hanımımla izine gidiyorduk.1968 yılında gittiğim Almanya’ya son izine gittiğimizde sanırım yıl 1977 olmalı idi aradan 9 yıl geçmişti ve yine biz izine vardığımızda bizi yine kardeşim saffet karşılıyordu.Ama ticari taksiyi satmış onun yerine yük kamyonu almıştı Almanya’da öğrenmiştim ve yolda giderken kardeşime soruyordum ki taksiyi sattığınızda niye bana sormadınız, oda abi sattırmazsın belki diye sormadık.Peki hangisi daha iyi kardeşim diye sorduğumda abi kamyon daha iyi demişti ve bende iyi o zaman sormadığınız daha iyi olmuş engel olmuş olurdum o zamanda iyi bir şey yapmamış olurdum.Sonra evimize varıyorduk.Misafirliğimiz çıkınca çocuklarımızı da alıp Ankara’ ya gidiyor bir otelde 2, 3 gün kalıyor onları gençlik parkına götürüyor oyuncaklara bindiriyor yediriyor içiriyor kendimizi sevdirmeye çalışıyorduk. Sevgili okurlarım bir durum vardıki ailem ticari taksiyi satarak kamyonet almışlardı duyuyor ve onur meselesi yapıyordum.Köylülerimiz arasında bir laf çıkmıştı ki kamyon almışlarda beni ortak etmiyorlarmış hanımımla onu konuşuyor köye eve varınca aileme diyeyim ki her şeyi ile araba sizindir. Ancak formalite icabı olarak ortak edin yada ettik deyinizki yanlış yamalak şu çıkartılmış olanlardan bir kurtulmuş olayım dediğimde hanımımda haklısın bir akşam konuyu aç söyle. Ve evimize varıyorduk ve bir akşam bu konuyu açıp aileme söylediğimde önce babam çağırıp bağırarak önce ayrı biriktirdiğin parayı bir çıkart ortaya koy o zaman seni ortak ederiz sözlerini duyunca yerimde donup kalıyordum.Ve kardeşim saffete dediğimde oda diyordu ki abi ortak etmeyiz ancak paranı veririz,beni anlayamamışsınız benim amacım para pul değilki ve kardeşime diyordum hani hatırlıyorsan sana bir şey demiştim bana bir kırıcılık yaparsan beni kaybetmiş olursun ve şu an kaybetmiş durumdasın.Babam bağırmaya devam ediyordu dur lütfen bağırıp çağırma konu komşu duymasın.Sevgili okurlarım bir cehaletin ürünü idi ama ille de tahsilli olmak gerekmezdi yapılanlar ortada idi.Ve usulca hanımıma ben bu gece yarısı Ankara’ya gidiyorum diyordum.İznimiz henüz bitmemişti.Uçak biletini alalım ve gidelim hanımım sen nasıl istersen sen haklısın diyordu.Ve o gece yola çıkarak geçen vasıtalara binerek ankara’ya varırım ve sabah uçak bürosuna giderek biletimizin gününü ayarlıyordum.Ve ertesi gün eve hanımımı almaya geldiğimde be defada diyorlardı ki çocuklarada bakmayız al onlarıda götür o sözleri duyunca dünyam büsbütün kararıyordu. Ve iki elimi başımın arasına alarak yarabbim ne oldu bunlara artık düzen tutmazdı testi kırılmış çatlaklık olmuştu ki o kadar çok derinden üzülüyordum ve aileme diyordum bu yaptıklarınız ayıptanda öte ve henüz benim biriktirdiğim ayrı bir paramda yok yalnız sizden istediğim şu anda çocuklarımı götüremem sebebi ise almanyada yalnız tek göz odam var ve polis çocukları kabul etmez.Almanyaya varınca evi tutar gelir çocuklarımı alır götürürüm.Ona da razı olmuyorlardı her şeyde bir hayır var idi mevlaya dualar yapıyordumki tanrım görüyorsun ki benim suçum yok ben yinede senin takdiri ilahinle olsun ve aileme diyordum isterseniz çocuklarımı sokağa bırakın ben böyle gitmek zorundayım ve hanımı da alarak yaşananları kalbimize gömerek evden gözümüzün yaşı ile ayrılıyorduk.Ve Ankara havaalanında uçağa binerek almanyaya evimize varıyorduk.2,3 ay boyunca ev arıyor ve bir türlü uygun bir ev bulamıyorduk.Sevgili okurlarım bir gün ev aramadan iyice yorulmuş ve acıkmıştım kendi muhitimizde bir yerde yemek yiyordum olanları yazmaya devam edelim.
BU BİR RASLANTI OLMASA GEREK Sevgili okurlarım yemeğimi yemiş ve bir kahve alarak içiyor ve hemde biraz dinleneyim derken tam o sıra biraz yaşlı bir adam bana yakın bir yerden geçmeye çalışırken ayağı kayıp tam düşeceği an onu o sıra kucaklayarak düşmesini önlerim.Ve adam teşekkür ederek masana oturabilirmiyim ne münasebet buyurun oturun ve memnun olurum derim ve adam yanıma oturuyordu.Ve onada bir kahve söylüyordum ve adam almanca konuşarak hangi milletten olduğumu soruyordu bende türküm diyordum.Bende ona soruyordum oda yunanlıymış.Oradan buradan sohbet ederken ailemle olan durumlarımdan dolayı çocuklarımı yanıma almak istediğimi fakat bir ev bulamadığımı söylediğimde elini omzuma koyarak ve bana ben temelli yunanistana gideceğim müstakil bahçeli 2 katlı oturduğum bir ev var.Mal sahibine gidelim oranın kontratını senin adına yaptırayım.Kulaklarıma inanamıyordum.Ve sonra eve gidiyorduk ev çok güzeldi diyordum bizde buraya yakında oturuyoruz.Gidip hanımı alıp geleyim oda evi bir görsün diyordum onlarda tamam diyorlardı ve hemen heyecanla oradan çıkıyor ve aramız yakın olan evime varınca hanımımı müjdeliyordum.Ve sevincimizden birbirimize sarılıyorduk.Ve oradan birlikte bulduğum eve varıyorduk.Hanımımda evi çok beğeniyordu.Ve yunanlı aile bize hürmeti izzet yapıyorlardı ve sonrası olan günde mal sahibinden evi adımıza kiralıyor ve önce Allahın ve sonrada ona sebep yapan yunanlı komşuya teşekkür ediyorduk.Sevgili okurlarım buradan şu kanıya varıyordumki Allah işimi rast getirmiş ve evi bana öyle buldurmuştu.Sevgili okurlarım ben burada şöyle yazarımki ne mutlu gerçek manada Allaha inanıp ona bağlanarak yaşayan insanlara, ve sevgili okurlarım sonra evimizi her şeyi ile düzene koyduktan sonra kendim uçakla ankaraya uçarım.Ve oradan taksiye binerek köyümün yolunu tutarım.Köye 2 km yaklaşınca tepe ardı yerde taksiciye sen burada beni bekle çok gecikmeden gelirim der ve köye eve yürüyerek varırım.Ailem var idi içeriye selamsız sabahsız giriyor önce birini kucağıma alıyor ve ikisini elinden tutarak oradan ayrılıyordum.Anam babam ne yapıyorsun dediklerinde siz böyle istemedinizmi diyerek beni çok seven ebem melihanın yanına vararak onun elini öpüp hayır duasını alıyordum.Ebem ağlıyorduki sen bunları hak etmedin haklısın ama kader böyleymiş diyor ve bende ağlayarak köyden ayrılıyordum.Köylüler ardımız sıra bakınıyorlardı ve artık olanlar olmuştu kimin ne dediği önemli değildi çocuklar alışık olmadıklarından ağlıyorladı ve sonra taksicini yanına varıyorduk sonra neler oluyordu.Sevgili okurlarım yazmaya devam edelim.