21-Parçalanan Kuşlar
“İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.”(Bakara:2/260)
Bu ayeti kerimede Yüce Allah insanların hayalinde yeniden dirilmeyi canlandırmak için İbrahim (as)’ın kuşları parçaladıktan sonra tekrar diriltip kendine gelmelerini sağlayarak temsili bir örnek vermiştir. Burada olduğu gibi ahirette de insanlar mahşer yerine çağrıldıkları zaman kuşlar misali koşa koşa geleceklerdir.
Süleyman Ateş ayetle ilgili olarak şu bilgileri verir: “Taberî'nin belirttiğine göre İbrâhîm (as), yolda yürürken hayvanlar ve kuşlarca parçalanmış bir hayvan ölüsü görüp düşünceye dalmış: "Biliyorum, bütün canlıları dirilteceksin, ama bu işi nasıl yapacağını bana göster!" diye Allah'a yalvarmış. Allah'ın emri uyarınca dört kuş, - rivâyete göre tâvûs, güvercin, karga ve horoz- almış, bunları inceledikten sonra kesmiş, her parçasını bir dağın başına koymuş, sonra bunları kendisine çağırmıştır. Dağılan parçaları bir araya toplayan Allah'ın kudretiyle can bulan hayvanlar, koşarak Hz. İbrâhîm'e gelmişlerdir. “Surhunne” kelimesinin asıl anlamı "alıştır" demektir. Temel anlamına göre İbrâhîm'e, dört kuş alıp bunları kendisine alıştırdıktan sonra, her kuşu bir dağa koyması, sonra bunları çağırması emredilmiştir. Sâhibine alışan kuşlar, hemen onun sesine koşarlar. İşte ruhlar da Allah'ın çağırması üzerine tıpkı sâhibinin sesine koşan kuşlar gibi, bedenlerine koşar, hayât verirler.”222
Hz.İbrahim ölen bir canlının yeniden nasıl dirileceğini merak etmiş ve bunun kendisine gösterilmesini Rabbinden istemiştir. Allah Teala ona, ayette geçtiği gibi maddi bir örnekle cevap vermiş, dirilişin mahiyetini izah etmiştir. Çünkü insanın bilgi kapasitesi, dirilme,canlanma olayını kavramaya elverişli değildir. Bundan önceki ayetlerde de geçtiği gibi peygamberlere verilen bu örnekler birer mucizedir. Mühim olan, Allah’ın bütün canlıları, özellikle insanı mutlaka diriltip hesaba çekeceğine kesinlikle iman etmektir.
Müfessirler âyetteki “Surhunne “ kelimesinin “Onları kes ve parçala” manasında olduğu ve İbhahim(as)’ın da kuşların uzuvlarını, etlerini ve tüylerini parçalayarak birbirine kattığı hususunda ittifak vardır.
22-Bire Yedi Yüz Mahsul
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara, 2/261)
Ayeti kerimede Allah yolunda infak edenlerin infaklarına karşılık Allah Teâlan’nın onlara vereceği dünya ve ahiret mükafatların çokluğunu anlatmada bir teşbih,i temsil verilmiştir. Bu temsille manevi bir mefhum olan ecir ve sevap insanların gözlerini önünde var olan maddi bir unsurla canlı olarak anlatılmıştır223.Burada kastedilmek istenen ille de bire yedi yüz değildir. O dilediğine daha çok verir. Mükafat bu sayılarla sınırlı değildir. Bu sayılar çokluktan kinayedir.
İslam toplumunun ilerleyebilmesi, ihtiyaçlarının giderilebilmesi ve Allah yolunda her türlü fedakarlığın yapılabilmesi için muhakkak infak edilmesi gerekir. Mallarını Allah yolunda infak edenlerin bu infaklarının misali, her başakta yüz tohum olmak üzere yedi başak bitiren bir tohum gibidir. Böylece Allah, Allah yolunda ve O’nun rızası için infak edenlerin sevaplarını kat kat artırır. Yani bir iyiliğe karşılık yedi yüzden daha fazla sevap verir. 224
Elmalılı ayetle ilgili olarak : “Dirilmenin sırrı ve hikmetin feyzi iledir ki, Mallarını Allah yolunda, din uğrunda gönüllerinden gelen kendi tercihleri ile ve tam bir hoşnutlukla harcayanların, yani gerek farz ve vacip, gerek nafile ve sırf sevap amacı ile (tatavvu') olsun, hayır ve iyi amellere mal harcayanların durumu ve kazancı öyle bir tanenin durumuna benzer ki, ekilmiş, yedi sümbül (başak) bitirmiş, Allah'ın hikmetiyle bir kökte çatallanarak yedi başak bitmesine sebep olmuş, hem nasıl başaklar, her başakta yüzer tane var. Kısacası bire yedi yüz tutmuştur. Müminler bir taneyi bile küçük görmemeli, yok etmemeli ve Allah'tan hiçbir şeyi kıskanmamalıdır. Eğer bunu eken, elimde bir tanecik var toprağa atarsam bu da gidecek diye düşünürse ne kazanır? Hiç değil mi? Öyle ise, Allah'ın hikmet düzenine dikkat etmeli, harcayacakları şeyleri Allah yolunda harcamalı ve bundan çekinmemelidir.”225
Ayet şu manaya da işaret etmektedir. İnsanlar fesadı bertaraf edip ziraat ilmini ilerletecek olsalar, bu kadar fazla mahsul alabilirler. O zaman da “yer yüzünün erzakı bize yetmez” diye kavga etmezler ve yetmeyecek diye ümitsizliğe düşmezler.226
23-Yağan Yağmurla Üzerindeki TopraK Kaybolan Kaya
“Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez” (Bakara, 2/264)
Bu ayeti kerimede malını usulüne uygun vermeyenler ve sadakalarını başa kakan kimseler; üzerinde az toprak bulunan ve yağmur yağınca o da giden ve cas cavlak kalan kayaya benzer.Bu temsilde riya için malını harcayan müşebbehtir. Müşebbehun bih ise kaypak kayadır. Benzetme yönü ise şudur: Üzerine kuvvetli bir yağmur inince kayanın üzerindeki az toprağı alıp götürmesi gibi, Allah’a ve ahiret gününe inanmayanların riya ve gösteriş için yapmış oldukları hayır ve hasenatlar da kıyamet gününde ellerinden uçacak ve hiçbir şey kalmayacaktır.
Bu ayetlerde hayır yapma teşvik edilmiş, ancak hayır yaparken kalp kırılmaması, fakirin küçümsenmemesi, eziyet edilmemesi ve yapılan iyiliğin başa kakılmaması, gösterişten kaçınılması emredilmiştir. Aksi halde yapılan hayırdan fayda ve sevap yerine karşılık olarak günah ve azap gelir. 227
Elmalılı der ki: “Ey müminler! sadakalarınızı yüze vurmak, başa kakmakla iptal etmeyiniz, bunlardan biriyle sevabını kesmeyiniz, başa kakma ve eza karışan sadakalar sevapsız kalır. Ne Allah'a ve ne de ahiret gününe inanmayıp, malını insanlara gösteriş, iki yüzlülük için harcayıp infak eden münafığın sadakası gibi hiçe gider. Çünkü bunun hâli, üzerinde az bir toprak varken başına şiddetli bir yağmur yağmış da cascavlak bırakmış, bir toz bile kalmamış, yalçın kayanın bu hâli gibidir. Öyle bir sadaka böyle bir taş üstüne atılmış tohum gibi zayi olur gider de imkânsızlıkla harcama, riya ile başa kakma ve eziyet verme ile sadaka verenler yaptıkları bu amellerden hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler zümresini hayra erdirmez. Bunun için sadakalarını başa kakma ve eziyet ile kâfirlerin gösteriş yaparak ve riyakârca harcamasına benzeten müminler de onlar gibi sevaptan mahrum kalırlar.”228
Bu misalde yağmur, cömertlik ve harcamaktır (infak). Yağmurun düştüğü sert ve çıplak kaya ise bu harcamada güdülen kötü niyettir. "Sağanak yağmur, en iyi niyetlerle ve samimiyetle yapılan infaktır. Yağmur çisentisi ise samimi olmasına rağmen, birincisinde olduğu gibi duygu derinliğine ve yoğunluğuna sahip olmayan infaktır.229
Dostları ilə paylaş: |