. . .
Yaşamayı gözü almıyor insanın,
Bebeler ölürken,
Çocuklar öldürülürken.
Canı çekmiyor insanın hayata dair birşeyler,
Kadınlar dövülürken,
Sevgi sözcükleri yerine, ana avrat sövülürken.
Tiksiniyor insan,
Sapıklık dizboyu,
Hayat yalanlarla dolu,
Yaşarken ölüyor insan,
Küçük yaşta kalmış öksüz yetimler
Bir anlık keyf uğruna ne diye dünyaya getirdiler.
Pişman oluyor insan,
Aleme geldiğine,
İnanamasa da gözleriyle gördüklerine.
Ve birileri yüksek tepelerde yaşıyorum sanıyor,
Göreceli güzelliklere,
Dünya mallarına,
Şaşalı eğlencelerine,
Yoldan çıkmış kişilikleriyle,
Nefes alıyorum sansa da, aldanıyor.
İştahtan kesiliyor insan,
Onları ve olanları gördükçe,
Her yeni gün adamlık öldükçe.
Katlanıyor insan,
Yaradanın hatrına,
O'na olan aşkına.
Sonunda ölüyor insan,
Kimi hak yoluna,
Kimi bok yoluna.
. . .
Mesele birlikte olmakta değil,
Mesele evlenip yuva kurmak da değil,
Mesele zevkler uğruna günahsız çocukları dünyaya getirmek hiç değil.
Mesele:ektiğiniz tohumun meyveleri olan yavrulara sahip çıkmak,
Onlara hayatı, yaşamı paylaşmayı öğretmek,
İyi bir yurttaş olarak yetiştirmek,
İnsan sevgisi, Allah sevdası aşılamak,
Haramı, helali öğretmek,
Hakkı hukuku ruhuna işlemek,
Ve geleceğini yaratmaktır mesele.
Üç beş yıl sonra kendi egolarınız için ayrılıp, O'nu ortada, çaresiz, olanlardan bihaber bırakmamaktır mesele.
Siz çorap değiştirircesine eş değiştirirken, Yalnızlığa mahkum evlatlar yaratmamaktır mesele.
Sorumsuzluğunuz sorunlu bir çocuğu ortada bırakmamalı,
Kendi dünyalarınız, arzularınız, bitmek tükenmek bilmeyen doyumsuzluklarınız için işlediğiniz günahın meyvesi o günahsızları sahipsiz koymamaktır mesele.
Ortalık ana baba ayrı, küçük yaşta antidepresan esiri çocuklarla kaynarken,
Duyarsız kalmamaktır mesele.
Bir değil bin kez düşünün, sonra gelsin dünyaya o masum bebeler.
Sorumsuzsanız, sorun sizsiniz.
Onlara layık gördüğünüz hayatla günahları veballeri sizde bilesiniz.
Anlayana sivrisinek,
Anlamayan ha öküz, ha inek.
. . .
Güneş soğuyor farkında değilmisin,
İnsanların birbirinden kaçarcasına uzaklaşmasından,
Ay karanlık, görmüyormusun,
Ruhların karalara bürünmesinden.
Kim görecek, kim bilecekki,
Ellerini gökyüzüne açıp şükredenmi var.
Buzulları yaşıyoruz kalplerde,
Her geçen gün katılaşan,
Gönüller zaptedilmiş,
Şeytana uymuş bedenler,
Kurtulabilen sadece Yaradana varabilenler.
Mevsimler yas tutuyor artık,
Karışmışlar içiçe,
Ağaçlar köklerinden idama mahkum,
Yapraklar çaresiz,
Açma dökülme vakitleri belirsiz,
Tüm canlılar kimsesiz.
Hâlâ anlayamadın mı,
Doğa ağlıyor,
Lakin insanoğlu farkındamı.
Dünya döndüğüne pişman,
İçinde yaşayan ölüleri taşımaktan,
Kıyamet dediğin ne ki,
Yoruldu her an yeniden kopmaktan.
Hayat bu sananların ortasında,
Kimilerinin taht kavgasında,
Doğumla ölümün devre arasında,
Güneşi söndürdük,
Doğayı öldürdük,
Bir tek şeytanı güldürdük,
Allah'tan utanmadan nefes alıyoruz,
Çareyi ibliste, nankörde, yalancıda arıyoruz.
Aslında çoktan belli bu gidişin sonu,
Bir o kalmıştı, yakında alırlar içindeki donu.
. . .
Geçenlerdeki anonsu duydun mu bilmem,
Sevgi sizlere ömür.
Birkaç kişi taşımış meftayı,
Onlar da sevaptır diye,
Hoca dersen, insandan saygıdan sevdadan bahsetmiş son duanın ardından.
Daha arası soğumadan,
Aşkın intaharını haber aldım,
Sevginin olmadığı yerde bana ne hacet demiş ve asmış kendini yalancıların boynunda.
Bunca kayıptan sonra gerek kaldımı saygıya,
Birkaç güne kalmaz, yakındır tamamen yokoluşuna.
İşte böyle dostum,
İnsanlar da bir bir gidiyor ama,
Aslolanlar çoktan karışmışken toprağa,
Boş bedenleri yolluyoruz sonsuzluğa,
Yaşarken yokedildi o eşsiz değerler,
Bilinmez pişmanmıdır,
Ot gelip çimen gidenler.
. . .
Aşkı, sevgiyi, Mutluluğu sorsam hep bir ağızdan iki kişilik derler,
Ve ne yazık ki böyle düşünenler, kısacık süren güzel günlerin ardından terkedilirler.
Mutluluğu bir tek sevdiğinde, aşk sandığında ararsan bu dünyada,
Her daim kalacaksın, hayalde rüyada.
Mutluluk Çok sesli bir koro,
Çok sazlı orkestra gibi olmalı,
Birlikte çalmalı her notayı uyum içinde,
Şarkılar keyf vermeli yüreklere, aynı makam aynı biçimde.
İki kişilik yaşayanlar, egoistçe severler,
Her ayrılıktan sonra yine tek kişiyi seçerler.
Sevdalar paylaşılmadıkça gerçek aşkı bulamazsın,
İhanetlere uğradıkça hiçbir limanda duramazsın.
Önce Yaradanı hisset yüreğinde,
Paylaş tüm dostlarla sevgini elinden geldiğince.
Her yalnız kalışında onlardır sana yol gösteren,
Onlardır kalbini onaran, gözyaşlarını silen.
Ya tek başına sev, birbaşına yaşa,
Ya da ver kendini insanlığa, Sol yanın dönmesin taşa.
. . .
Bir bakarsın halk otobüsündeyim,
O an yaşadıklarımı yazarım,
Bakarsın görmek istediğimi görememişimdir, hayalini yazarım.
Hasreti yazarım,
Aşkın işkencesini de,
Oturmuşumdur bir cafede,
Yaşayamadıklarımı,
Gecenin bir yarısında düşündüklerimi yazarım.
Varlıklılığın sahte yüzlerini,
Yoksulluğun yüceliğini yazarım.
O'nun çektiği acıları duyarım yüreğimde,
Yazamasa da ben yazarım onun yerine,
Doğumu, ölümü, dünyanın yalanlarını yazarım,
Doğrularını dökerek satırlara.
Geçmiş veya gelecek farketmez,
Olmuşları olacakları yazarım.
Senin sevdanı, sevdiğinin nankörlüğünü,
Zenginin şımarığını, garibanın bonkörlüğünü yazarım.
Yalnızlığın acısını,
Kıymet bilmeyenin kapkara yüreğini,
Temiz yüreklerin dileğini,
Gönlün neler istediğini yazarım.
Solmayan çiçeği de,
Katledilen fidanı da,
İyilikten anlayanı,
İnsanı satanı da yazarım.
Denizler, Gökyüzü, doğa, tüm canlılar o an hepsi benim,
Çirkin yoktur dünyada,
Güzeli yazan benim.
Ellerinden tutarım minik bebeklerin,
Melektir onlar,
Görüneni de, görünmeyenleri de yazarım.
Yazmak en büyük özgürlüktür konuşabilmek gibi,
Son gün gelip çatsa dahi,
Bir yandan yazarım,
Kendi mezarımı kendim de kazarım.
. . .
Hayat herkese eşit yaşatmıyor kendini,
Kimine bol keseden,
Kimi şükreder aldığı nefesten.
Bayramları hiç sormayın,
Birilerine hergün,
Farkı yok, arife, bayram, sonraki gün.
Özler bayramları birileri de,
Lakin el öpmenin manevi hazzımı,
Şekerlerin tadımı,
İnsanlıkla barışığımı kaldı,
Yoksa o özleyenlere sadece adımı kaldı,
Buruk hayatlarda bayramlarımızı bile çaldılar,
Kapkaçcı misali umutlarımızı dahi kattılar hazinelerine,
Ama her bayram, her ezan sesi, her bir soluğumuzda,
Ahımızı aldılar,alıyorlar,alacaklar.
. . .
Hep göğsümde uyuyacaktın geceler boyu,
Gün ışığıyla birlikte gözgöze uyanacaktık,
Öyle bir sevdaydı ki, hiç acıkmayacaktık.
Ellerimizin arasına kimseler giremeyecek,
Aşkımıza kem göz değemeyecek,
Gönlümüze asla ayrılık düşmeyecek,
Ayrı yer, ayrı zamanlarda can vermeyecektik ya hani.
Olmadı be gülüm, olamadı,
Çünkü sen yoksun,
Bekledim bir ömür,
Hep bu hayallerle avundum,
Bulamadım be benim olmayan bitanem,
Biliyorum, kendimi kandırdığımı,
Rüyalarla yaşadığımı,
Kimsin, nesin meçhul,
Ama düşlediğimsen çık da gel,
Beni bulman kolay,
Sevgi tepesinde,
Aşk yuvasında,
Saygı ocağında,
Bekler dururum,
Gerçeğin varsa gel,
Hayalinle bunca yıl yaşamışken,
Gerçeğin sonsuzluğa bedel,
Yeter ki gel.
. . .
Yıllar önceydi,
Sana sunduğum anahtar ile girdin,
Bir akşamüstü, yalnızlığıma.
Biraz korkak, biraz ürkek,
Belli ki üşümüştün de.
Titriyordun,
Uçmaya yeni yeni başlayan bir yavru güvercin misali.
Önce saygımla üzerini örttüm,
Sevgimle sıcacık ısıttım,
Yavaş yavaş alıştın sol yanımda yaptığım yuvaya.
Sonraları sen de benim yüreğimi ısıtmaya başladın,
Çok alıştık birbirimize çok.
Kanatların kanatlarımın altında,
Sen güvende ben ise mutlu, geçip gitti seneler.
Sevmeyi sevilmeyi de öğrettim sana,
Sahip çıkıp korunmayı da ben de öğrendin.
Birtek sadakati vefayı işleyememişim ruhuna,
Solgun ve yarı ölü geldiğin canevimde,
Ellerimle büyütüp dirilttiğim halde.
Verdiğim anahtar ile girdiğin gönlümden,
Uçmayı öğrendiğin evden,
Bir gün gizlice uçup gittin penceremden.
Yok artık anahtarlar,
Kapım desen ardına kadar açık,
Sen bile çekip gittikten sonra,
Kalmadı bende inanç, ha hiç ha birazcık.
Şimdi dileyen gelip geçiyor,
Ya bir selamlık,
Ya da bir çay, bir sigara içimlik,
Gönlümdeki durağı kaldırdım,
Geçip gidenlerden inen olmasın diye.
Ve mühürledim kalbimi,
Bir daha senin gibi giren olmasın diye.
. . .
Yaşamak cesaret ister, hatta ölmek de.
Sevmek sevilmek de öyle,
Kazanmak cesaret ister,
Kaybetmek cesaret.
Yoksa cesaretin,
Heveslenme,
Ha yaşamaya, ha aşka,
Özgüvenle nefes alabilmek bambaşka
. . .
Beni sorma,
Şunun şurasında alacağımız birkaç nefes,
Senden ne haber,
Adına mutluluk denilen şeyi buldunmu,
Hayalindeki hanlara saraylara kavuştunmu,
Hiç adam gibi aşık oldunmu,
Yoksa dünya malı telaşıyla elden ele dolaşıp sararıp soldunmu.
Benim sevdam hâlâ nefesimde,
Gözüm yok elalemin kesesinde.
Senin adın "bir zamanlar" ,
Benim yine "sevenler anlar"
. . .
BİR GÜN HERKES YALNIZ KALACAK,
YAŞARKEN ALIŞANLAR İÇİN PEK DE ACI OLMAYACAK
. . .
Yalnızlık türküsüdür bu,
Ney ile başlar, tâ derinden,
Hüznümü şenlendiren.
Klarnet isyanlarımı haykırır,
Yalan sevdalara, sahte insanlara,
Keman ruhuma can verir,
İçimdeki karanlığı eritir,
Ud ve kanun ara taksimidir hayatın,
Uzunca bir zaman kedere keyf katan,
Yalnızlık türküsüdür bu,
Biraz hüzzam,
Biraz gam.
Hep birlikte çaldıklarında hızla geçer zaman,
Ve an gelir, Ney duyulur uzaklardan,
Elemle beraber sanki tatlı bir huzur verir geriye kalanlardan.
Son demdir yaşananlar,
Ardından son nefes.
Öyle bir inler ki başucunda,
Ney ile ezan sesi kavuştuğunda,
Başkaları duymaz, duyamaz,
O birkaç kürek toprak atıldığında,
Yalnızlık türküsüdür bu,
Bir sen dinlersin,
Bir de toprak duyar seni kucakladığında.
. . .
Ben ne diye yaşarımki boşuna,
Hem de onca yıl.
Elalem benim adıma konuşur,
Benim yerime kararlar verir, Sözde benim için,
Bana sormadan basarlar damgayı,
Göremezler gerçeği, gördükleri onları dev gösteren aynayı,
Yüzümü değil ardımı tercih ederler konuşmak adına,
Bakarsın bir anda göklere çıkarıp,
Birden bırakıverirler boşluğa,
Sanki yürek, beyin ve benliğim ambargolarında,
İster öldürürler,
Olur ya süründürürler,
Saygıyla yaklaşsan da,
Çıkarırlar adını bilmem neye,
Peki bunca uğraş niye,
Yokmu başka işiniz, gücünüz,
Yokmu insanlık ölçünüz,
Ulan adam gibi hayatı bile çok gördünüz,
Ey yargısız infazcılar,
Sözüm size insafsızlar.
Bırakın da insan gibi yaşayım,
Sanmayın ki ben sizler gibi ne sahte dost, ne de kaşarım.
. . .
Bir ömürlük sevdaydı sana sunduğum,
Senin gönlündeki bir terkedişlikmiş,
Kadehten şişeden bir yürek kurdum,
Sendeki aşk dediğin bir gecelikmiş.
Gittin diye durmadı zaman, sönmedi ışıklar,
Yine elele gözgöze gerçek aşıklar,
Yürekten sevenler vefasıza alışıklar,
Söylendiği gibi sende aşk tek hecelikmiş.
Dönmeni beklemem bu son fasılda,
İstersen bin kez sevgini fısılda,
Kalbime bedenin mücevher diye asılsa,
İnanmam bir daha yalan gözlere,
Kanmam bir daha sahte sözlere,
Seviyorum demen bir kerelikmiş,
Aşk dediğin bir hece, bir gecelikmiş.
. . .
BİR DAHA DÖNMEYECEKSİN MADEM,
SENDEKİ EMANETLERİMİ ALIP GÖTÜRME.
OLUP OLACAĞI BİR TEK YÜREĞİM VAR,
BİR KENARA BIRAKIVER, ZEVKİ SEFAN İÇİN ONU DA ÖLDÜRME.
. . .
Artık aşktan sözetmek yok,
Aşka dair şiirler için katli vaciptir konmuş,
Laf etmeyegör ona dair,
İnsanoğlu azar işitir olmuş.
Oysa bizdeki aşklar,
İnsan sevdasıyla başlar,
Doğayla devam eder,
Yaradanla başbaşa bir ömür sürer.
Aşk için izin isteme kimseden,
Çözemeyip kızıyorlar,
Anlamadan sözün özünü,
Prangaya vuruyorlar.
Olsun varsın, vacip görsünler katlimi,
Ruhu güzel, kendi güzele söylerim sevgimi,
Ne uçkur geçer aklımızdan, ne de bedenler,
Nerden bilecekler gönül almak uğruna can verdiğimi.
Ben onların aşk anlayışından bir dirhem anlamıyorum,
Varsın uzak dursunlar, süveydamda asla aşksız kalmıyorum.
Dostları ilə paylaş: |