Ülkemizde kadın hakları konusuna olan yaklaşımı ve yıllar içerisinde bu konuda alınan yolu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsan hakkı mücadelesinde, kadının yanında olmak, onu birey olarak güçlendirmek, eğitimde yanında olmak, ekonomik desteği vermek ama bir taraftan da zihinleri değiştirmek, erkeklerdeki kadın bakış açısını, kadın eşitliğini, insan hakkı eşitliğini hayata geçirmek en temel görevlerimiz arasında.
Dünyada kadın haklarının yeni yeni konuşulmaya, gelişmeye başladığı bir dünya düzeninde, biz Cumhuriyet’i kurarken, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, çok sağlam ve güçlü bir şekilde, kadın haklarının sağlam temellerini oluşturduk. Cumhuriyet’in ilk 10 yılına baktığınızda, seçimlerde, Medeni Kanun’da, kadınların hukuken güçlenmesi ve uygulamalarda bunun sağlam temellere oturmasıyla ilgili büyük bir çalışma yapıldı. Bu çalışma çok önemli bir temeldi.
Son 10 yıllık iktidarımız boyunca “Önce insan” ve “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” yönündeki anlayışımızda ana unsuru ve özneyi “kadın” olarak belirledik.
Kadın erkek eşitliğini sağlayamadığınız sürece, hukuk devleti olmanın mümkün olmadığını, ileri demokrasiye gidemeyeceğinizi, kalkınamayacağınızı, medeni ve gelişmiş bir toplum olamayacağımıza inandık. O yüzden, ilk 2002 yılında başladığımız millete hizmet etme yolculuğunda ülkenin kaynaklarını doğru yönetmek, krizden çıkan dersleri iyi anlamak, yapısal dönüşümlerle ülkemizi önce kalkındırmamız gerektiğini, ülkemizi büyütmemiz gerektiğini, ülkemizin kişi başına düşen milli gelirini yükseltmemiz gerektiğini ama bunu yaparken adil ve hakça paylaşımı, herkesin ama herkesin bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, cinsiyeti ne olursa olsun, dili, dini, inancı, mezhebi ne olursa olsun bundan eşit bir şekilde istifade etmesini çok önemsedik. Kadın hakları meselesine de bu şekilde baktık. Uluslararası stratejilerimizi, bu şekilde bir iradeyle oluşturduk. Sayın Başbakanımızın söylediği, “Kadına karşı ayrımcılık, ırkçılıktan daha beterdir”, anlayışını odak noktamıza koyduk ve özne yaptık.
12 Eylül 2010’da yapılan referandumla gerçekleştirilen düzenlemeyle bir ilke imza atıldı ve kadınlara pozitif ayrımcılık sağlandı. Bu tarihten sonra kadınların hayatında sizce neler değişti? Kadınların sosyal-siyasal ve iş yaşamına katılımlarında nasıl gelişme kaydedildi?
Toplumun bütün kesimlerine, 74 milyonun her bireyine doğduğu andan itibaren fırsat eşitliği sağlamak ve onların bütün kabiliyetini, kapasitesini kullanmak durumundayız. Başka türlü hiçbir hedefe ulaşamayız. Kadının statüsünü yükseltmek, onu sosyal, ekonomik, sanat, spor yani hayatın her alanında daha aktif ve etkin hale dönüştürmek bizim en büyük görevimiz.
Kadının, kamuda, özel sektörde, girişimcilikte, her alanda önünü açmamız ve pozitif ayrımcılık yaparak yolumuza devam etmemiz gerekiyor.
Bir kez daha vurgulamak gerekir ki kadınsız siyaset, kadınsız demokrasi, kadınsız yönetim, sadece kadınlar değil, bütün toplum için eksikliktir. Esasen, kadının eğitimden, üretimden, iş gücünden, toplumdan, adaletten, siyasetten dışlanması, toplumun gücünün yarısını yok etmektir. Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılık çağdışıdır ve kadına yönelik şiddet bir insanlık suçudur.
Anlatmaya çalıştığım, topyekün bir mücadele, bir seferberliktir. Her bir noktasında biz aileden, sosyal politikalardan, kadının statüsünden sorumlu bir bakan olarak parlamentoyla ve bütün sivil toplumla aynı hedefe doğru kilitleniyoruz. Aynı taraftayız. Şiddetle mücadeleyi de birlikte başaracağız.
Eğitim bizim olmazsa olmazımız. Temel eğitimde yüzde 98.5 önemli bir başarı ama kesinlikle yetmez. Orta eğitimde ve üniversitede bu oranı hızlı bir şekilde yakalamak durumundayız. Bu bizim en önemli beşeri sermayemiz. Kadın zekâsını, kadın beşeri sermayesini kullanmanın yolu eğitimden geçer.
İkincisi istihdam. Ekonomide kadını güçlendirmemiz gerekiyor. Geldiğimiz noktada kadın birey olarak güçlenecekse, hayatına karar verecekse, eğitim engelini aşması olmazsa olmazımız. Beraberinde kadını ekonomik olarak güçlendirmemiz gerekiyor. Başardığımız önemli bir şey var. 2008 yılında dünyada büyük bir kriz çıkıyor. İşsizlik yükseliyor, erkek işsizlik oranını düşürmeye çalışan bir dünyada, büyük bir istihdam paketinde biz pozitif ayrımcılık sağlıyoruz. Kadın ve genç çalıştırıyorsan, kadında üst sınır da yok, işveren payını devlet öder şeklinde. İstihdam paketi maddesi, beş yıl kademe, yüzde 4 gibi net bir artışı beraberinde getiriyor. yüzde 24’den yüzde 30’a çıkan bu oran önemli bir artıştır. Bu artışın devam etmesi lazım. Biz Lizbon kriterlerini yakalamak durumundayız. Kadın istihdama katıldığında, destek mekanizmalarını sağlamak durumundayız.
Son 10 yılda geldiğimiz bu nokta çok önemli. Kadını destekleyen mekanizmaları hayata geçirmemiş olsaydık bugün bu noktada olmazdık. Daha ileri bir toplum için yapılması gereken neyse onu yapıyoruz.
Dostları ilə paylaş: |