BÖLGESEL GÜVENLİK ÇIKMAZI: KEŞMİR SORUNU
Hüseyin Korkmaz*
Özet
Pakistan, Hindistan ve Çin arasında parçalanan Keşmir; Güney Asya’nın bölgesel güvenliğinde önemli bir gerilim unsuru olmaya devam etmektedir. Özellikle Pakistan ve Hindistan ilişkilerinde 1947 yılından beri süregelen bir çatışma konusu olan Keşmir’in iki ülkenin güvenlik algısında önemli bir yer teşkil ettiği görülmektedir. 1962 yılında Çin’in de Aksai Chin bölgesini kontrol etmesi ile çatışmaya dahil olması sorunun karmaşıklığını arttırmıştır. Bölgede Pakistan ve Çin’in yakınlaşması Hindistan’ı endişelendirmiş ve jeopolitik yayılmacı anlayışını pekiştirmesini sağlamıştır. Pakistan, Hindistan ve Çin’in yayılmacı anlayışları, irredentist bir politika yürütmelerine neden olmuş ve sorunu içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Bu çalışmada Keşmir’in nasıl donmuş bir ihtilaf haline getirildiği, Pakistan ve Hindistan arasındaki stratejik dengenin bölgeye olan etkisi üzerinde durulacaktır. Ayrıca çalışmada sorunun çözümü konusunda bölgenin demilitarizasyonu ve Keşmir’in kendi kendini yönetebilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Keşmir, Pakistan, Hindistan, Çin, Demilitarizasyon
Abstract
Kashmir, divided by Pakistan, India and China, continues to be an essential tension factor in regional security of South Asia. It is seen that Kashmir, which has been a conflict issue since 1947 especially in the relationship between Pakistan and India, has an essential position in security perception of both countries. The complexity of the problem was increased when China also was involved into the conflict when it started to control Aksai Chin region in 1962. India was concerned when Pakistan and China became close in the region and therefore geopolitical expansionism understanding of India was intensified. Expansionism understandings of Pakistan, India and China caused them to run an irredentist policy and the problem has become inextricable. In this study, it will be emphasized how Kashmir became a frozen strife and the effect of strategic balance between Pakistan and India over the region. Demilitarization of region and self-governance of Kashmir are also asserted in the study for the solving problem.
Keywords: Kashmir, Pakistan, India, China, Demilitarization
GİRİŞ
Soğuk savaşın sona ermesiyle yeni dengelerin kurulduğu dünyada Güney Asya önemli bir özellik göstermektedir. Enerji güzergahlarının kesiştiği alan, bölgede bir çok güçlü devleti karşı karşıya getirmektedir. 1947 yılında bağımsızlıklarını kazanan iki devlet Pakistan ve Hindistan, Keşmir konusunda karşı karşıya gelmişlerdir. Bölgeden çekilen İngilizler, 1947 yılında yapılan Hindistan Bağımsızlık Antlaşmasına (Indian Independence Act 1947) göre geride kalan 562 prensliğin Pakistan ya da Hindistan’a bağlanma kararlarını kendilerinin vermesi gerektiğini ortaya koymuştur.1 Buna göre Maharaja Hary Singh’in yönettiği Cammu Keşmir, baskın bir Müslüman nüfusa rağmen, bir Hindu olan Hary Singh’in etkisiyle Hindistan’a bağlanmayı tercih etmiş ve Ekim 1947’de katılım antlaşmasını ( Instrument of Accession) imzalayarak bugüne kadar kronik bir şekil alan Keşmir sorununun kıvılcımını yakmıştır. Hindistan’daki işgalini sona erdiren İngilizler, Keşmir bölgesini Hindistan ve Pakistan arasında uzun yıllar savaşlara yol açacak bir “bone of contention” anlaşmazlık konusu haline getirerek her iki ülkenin de uzun yıllar gelişimini engellemişlerdir. İngiliz ürünü olması hasebiyle Keşmir sorunu Kıbrıs sorunuyla birebir benzerlik arz etmektedir.2
Üç parçaya bölünen Keşmir’in büyük bir kısmı Hindistan’ın kontrol ettiği Cammu Keşmir bölgesidir. Azad Keşmir, Gilgit ve Baltistan Pakistan’ın kontrolünde ve Aksai Chin ile Shaksgam Vadisi ise Çin’in kontrolü altındadır. Üç parçaya ayrılan Keşmir bölgesel güvenliğin istikrarsızlaşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca Hindistan’ın özellikle 1990’lı yıllardan beri bölgede uyguladığı insan hakları ihlalleri ve baskıcı yöntemler Keşmir’i uluslararası bir sorun haline getirmiştir. Dünyanın en büyük demokrasilerinden biri olarak gösterilen Hindistan, Keşmir’i kendi stratejik derinliği olarak görmekte ve kopması halinde ülke içinde zincirleme bir reaksiyona sebep olabileceği kuşkusunu taşımaktadır. Bu nedenle rejim güvenliği açısından bölgenin kendi kontrolü altında olması gerektiğini düşünmektedir. Ayrıca 1947 yılında yapılan katılım antlaşması nedeniyle Keşmir’in Hindistan’ın doğal bir parçası olduğunu iddia etmektedir. Pakistan ise Keşmir’in baskın nüfusunun Müslüman olması ve BM’nin 1948 yılındaki 47.nolu “plebisit” kararı nedeniyle bölgede hak iddia etmekte ve bu amaçla 1947-65 ve 1999’da üç savaş ve sayısız sınır çatışmalarına girmiştir. 1962 yılında yapılan Çin-Hint savaşında Keşmir’in Aksai Chin bölümünü işgal eden Çin ise kontrol altına aldığı alanın Keşmir’in parçası olmadığını ve buranın kendisine ait olduğunu iddia ederek sorunu daha da karmaşıklaştırmıştır. Bunun yanında Pakistan’ın Shaksgam Vadisini 1963 yılında Çin’e antlaşma yolu ile devretmesi olayın bir başka ilginç boyutudur. Hindistan bu devir işlemini tanımamakla beraber Pakistan ve Çin yakınlaşmasından da önemli bir oranda endişe duymaktadır. Keşmir sorununun doğasını anlamak açısından bölgenin tarihsel arka planına daha yakından bakmak gerekmektedir. Gerek bölgesel güvenlik ve gerek büyük güçlerin Güney Asya’daki faaliyetleri Keşmir üzerinde birinci derecede etkili olmaktadır. Enerji koridorunun tam ortasında yer alan Keşmir, nükleer silahlanmanın ortasında her an yangın yerine dönebilecek bir potansiyele sahiptir.
TARİHSEL ARKAPLAN
Pakistan, Hindistan, Çin, Tacikistan ve Afganistan arasında bir bölge olan Keşmir uzun yıllar İngiltere sömürüsü ve kontrolü altında kalmış ve 1846’da idaresi Hintli bir mihraceye verilmiştir. Hindistan ve Pakistan bağımsızlıklarını kazandıkları dönemde de bölge yine bu mihrace ailesinin idaresindedir. Fakat 1947’de mihrace Keşmir’i Hindistan’a ilhak ettiğini ilan etmiş ve ilhak kararı altmış yılı aşkın bir süredir devam eden ve uzun bir dönemde devam edeceğe benzeyen sorunun fitilini ateşlemiştir. 3 Bunun üzerine Cammu Keşmir’e giren Pakistan kuvvetleri ve bölgedeki diğer savaş ağaları Hindistan ile karşı karşıya gelmişlerdir. Hindistan sorunu BM’ye taşımış ve 1948 yılında toplanan BM Güvenlik Konseyi 47 no.lu kararı yayınlamıştır. Bu karara göre hemen bir ateşkes yapılmalı ve Pakistan kuvvetleri bölgeden çıkmalıdır. Hindistan bölgede düzeni sağlamak açısından minimum bir askeri güç bulundurabilir ve sonuç olarak Cammu Keşmir bir plebisitle kararını vermelidir. BM’nin aldığı karar son derece açık olmasına rağmen bugüne kadar henüz Cammu Keşmir’de bir plebisit yapılamamıştır. BM o günden bugüne bölgenin askersizleştirilmesi için 11 revize öneri sunmuş ancak Pakistan kararları kabul etmesine rağmen Hindistan bu kararların uygulanmasına yanaşmamıştır.
1962 yılında Hindistan ve Çin bir sınır çatışması içerisine girmiş ve Çin bir zafer kazanarak Aksai Chin bölgesini kontrolü altına almıştır. Böylece Keşmir sorununun içine dahil olan Çin, Aksai Chin’in kendi doğal parçası olduğunu ve Keşmir’e ait olmadığını iddia etmektedir. Bu olaydan sonra daha da karmaşık bir hal alan Keşmir sorunu bölgesel güvenliğin daha da önemli olduğu yeni bir aşamaya doğru evrilmiştir. 1965 ve 1971 yılında yeniden savaşa tutuşan Pakistan ve Hindistan Keşmir meselesini yine çözememişler ve 1971 yılındaki savaşta bozguna uğrayan Pakistan’ın “Doğu Pakistan” adlı eyaleti Bangladeş bağımsızlığına kavuşmuştur. Hindistan bu süreci destekleyerek Keşmir sorunu çerçevesinde önemli avantajlar yakalamayı başarmıştır. 1971 savaşı sonucunda gelinen noktada iki ülke bundan sonra BM’de alınan kararlar çerçevesinde hareket etme konusunda görüş birliğine varmışlardır.
1989 yılı ile beraber Cammu Keşmir’de yoğun bir isyan hareketi başlamıştır. Keşmir üzerinden Pakistan’ın Hindistan ile giriştiği rekabetin, Pakistan’ın güvenlik ve tehdit anlayışları üzerinde belirleyici nitelikte bir etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Bu rekabette Pakistan, gerek ekonomik gerekse de askeri güç bakımından görece zayıf bir konumda bulunmaktadır. 1947, 1965, 1971 ve en son 1999’da iki ülke Keşmir üzerine savaşmış ve bu savaşlarda Pakistan’ın görece zayıflığı kendisini zor durumlara düşürmüştür. Askeri boyuttaki bu dengesizliği telafi etmek ve Hindistan’ın nükleer kapasitesini dengelemek amacıyla Pakistan da bir nükleer program başlatmış ve kırılgan ekonomisini daha da zorlayarak nükleer kapasite sahibi olmuştur. Pakistan, konvansiyonel askeri güç alanındaki zayıflığını, aynı zamanda, Keşmirli militan gruplar ve paramiliter örgütler vasıtasıyla bir vekaleten savaş (Proxy War) yürüterek de telafi etmeye çalışmıştır. Bu husus, 1947’deki savaşta Pakistan’ın Peştun aşiretlerini Keşmir üzerine sürmesine kadar geri götürülebilir. Ancak, Pakistan’da bu politika tercihinin kapsamlı olarak uygulanması 1980’lerde Afganistan’da Sovyet işgaline karşı direniş örgütlenmesi sürecine denk gelmektedir.4 Pakistan’ın bölgede stratejik derinliğini değerlendirmek amacıyla kullandığı enstrümanlar bölgede ciddi bir silahlı mücadele yürütmektedirler. Pakistan’ın eski Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, Der Spiegel dergisine verdiği mülakatta 90’lı yıllarda militanlara verilen askeri eğitimin görmezden gelindiğini belirterek durumu kabullenmiştir.
Sovyetlerle yapılan savaşlardan elde edilen uzmanlık ve güvenle, Pakistan ordusunun çatısı altındaki istihbarat ajansı 1990’lı yıllarda, Afganistan’ı kontrol altında tutmak için Taliban’ı, Hindistan’la Keşmir üzerinde mücadele etmek için de bir dizi terörist örgütün kurulmasına önayak oldu.5 Keşmir’de Hindistan’a yönelik saldırılar 90’lı yıllardan sonra özellikle artış gösterdi.
Keşmir'deki bu tür saldırıların önemli bir kısmı kendilerine Fedailer adını veren ölüm mangaları tarafından gerçekleştiriliyordu. Bu tür saldırıların bir kısmı militanlar ile güvenlik güçleri arasında 24 ila 72 saat kadar devam eden çatışmalara dönüştü. Genellikle Hindistan ordusuna ya da polisine ait hedefler seçiliyordu. Özellikle de yörenin yönetim merkezi Srinagar civarındaydı bunlar. Fakat bazı saldırılarda siviller de hedef alındı. Özellikle de Hinduların nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu Cammu kentinde. Saldırganlar, Keşmir'deki en güçlü militan Müslüman grup olan Hizb-ul Mücahidin'e bağlı değillerdi. Fedailerin teknikleri yani ilkel bir "şok et ve korkut" taktiği Keşmir'deki isyan hareketi içine 1990'ların ortalarından itibaren giren radikal Pakistan kökenli örgütlerce taşındı. Fedai saldırılarının çok büyük bir kısmı bu örgütlerden Leşker-i Tayyibe tarafından gerçekleştirildi. Bu örgütün merkezinin Pakistan'da olduğu ve başını da radikal dinci Pakistanlıların çektiği biliniyordu.6 Pakistan’ın bölgede yürüttüğü radikal mücadele Hindistan tarafından çok sert bir şekilde karşılık buldu. Pakistan’ı radikal İslamcı örgütlere destek vermek ve eğitmek ile suçlayan Hindistan, Keşmir’de yoğun bir baskıcı sistem kurdu. İnsan hakları ihlalleri ve yoğun şiddet olayları yaşanan Keşmir kendisini bir olaylar zincirinin akışı içerisinde buldu.
Barbara Crosette’e göre, sorunun merkezinde Delhi’nin 1947’deki bölünmeden beri güttüğü at gözlüklü Keşmir politikası var; bu politika, BM’nin kendi kade-
rini tayin referandumu taleplerini görmezden gelmeye, seçimlere hile karıştırmaya, seçilmiş hükümetleri manipüle etmeye veya devirmeye, ekonomik kalkınmayı ihmal etmeye dayanıyor. Crosette şöyle yazıyordu: “Şiddet birçok Keşmirli’nin kendisini hâlâ Hindistan’ın parçası olarak görmediğinin ve asla da görmeyeceğini düşündüğünün hatırlatıcısı. Hindistan Keşmir’de yüz binlerce asker ve paramiliterden oluşan bir güç bulunduruyor ve bölgenin yaz başkenti Srinagar’ı, sık sık sokağa çıkma yasakları ve silahlar altındaki bir kampa dönüştürdü. Medya katı kısıtlamalara maruz bırakılıyor. İşkence ve insan hakları ihlallerine dair kanıtlar apaçık ortada.”7 Hindistan’ın binlerce askerle Keşmir’i bir açık hava hapishanesine çevirmesi Keşmir ile ilgili söylemini de yaralamaktadır. Demokratik bir çerçevede açıklanamayan baskıcı rejim ve insan haklarını ihlal eden iç güvenliğe dair yasalar Hindistan’ı Keşmir’de zor durumda bırakmaktadır. 1987 seçimlerinden sonra başlayan isyan sürecinde Keşmir’deki hareket Pakistan ile ilişkilendirilse de Pakistan resmi söylemlerinde bunu reddetmektedir. İsyancıların Keşmir Özgürlük Savaşçıları olduğunu belirten Pakistan moral ve diplomatik desteğin olabileceğini ancak bağlantılarının olmadığını da eklemiştir. El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in “Amerikan Toplumuna Mektup”unda yazdığına bakıldığında, Amerika ile savaşmamızın nedenlerinden biri de Amerika’nın Keşmir’de Hindistan’a verdiği destektir, cümlesi dikkat çekmektedir. Amerikalı terör analistlerine göre El-Kaide ve Keşmir’deki Leşker-i Tayyibe adlı örgütlerin ciddi bağlantıları mevcut ve El-Kaide, Keşmir’deki savaşı kışkırtarak bölgede bir Hindistan-Pakistan savaşını provoke etmeye çalışmaktadır. Ortaya çıkacak nükleer bir savaş El-Kaide’nin en önemli hedeflerinden birisi olarak gösterilmektedir.
1999 yılında ortaya çıkan Kargil Savaşı bölgeyi nükleer bir çatışmanın eşiğine getirmiş, ABD ve özellikle Bill Clinton’un Pakistan üzerindeki baskısı sonucu Pakistan geri adım atmış ve bölge bir felaketin eşiğinden dönmüştür. Bu da göstermektedir ki bölge provokasyona son derece elverişlidir. Ortaya çıkacak sıcak bir çatışma bir anda nükleer bir savaşa dönüşebilme potansiyeline sahiptir. Her ne kadar iki ülkenin nükleer silahlara sahip olması savaşma olasılıklarını azaltsa da, savaş seçeneği masada olduğu müddetçe uluslararası yapının bu duruma dikkatle yaklaşmasını gerektirmektedir.
Son dönemde yaşanan gelişmelere rağmen Keşmir sorununa bir çözüm bulunamamaktadır. Pakistan, BM kararları çerçevesinde bir çözüm için bastırırken aynı zamanda bölgenin demilitarizasyonu konusunda da adımlar atmaya olumlu bakmaktadır. Buna karşılık bölgenin önemli bir kısmı Müslüman nüfusa sahip olmasına rağmen Hindistan, Keşmir’in Hindistan’ın doğal bir parçası olduğu söylemini devam ettirmektedir. 2001 yılında Rand Corporation tarafından yayınlanan “Keşmir Ayaklanmasında Pakistan’ın Rolü” adlı raporda, Seküler ve bölgesel bir sorun olan Keşmir sorununun Pakistan ve yabancı militanlar tarafından dinsel bir dönüşüme uğradığı ve ekseninin değiştiği belirtilmiştir. Ayrıca Pakistan İstihbarat Servisi (ISI) bazı militan gruplara askeri eğitimler vermekte ve sivil toplum kuruluşlarına Keşmir’de etkili olmaları için milyon dolarlar akıtmaktadır. 2005 yılında yaşanan ve 80 bin kişinin yaşamını yitirdiği Keşmir depreminin ardından çözüm çabaları konusunda istekler artmış ve ekonomik bir takım ilişkiler gelişmeye başlamıştır. 2006 yılında Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref’in önerisi önemli bir adım olarak görülebilir. Bölgenin demilitarizasyonu, sınırların aynı şekilde kalması, Keşmir’in kendi kendini yönetmesi ve bu durumun iki ülkenin gözetimi altında olması gibi maddeler içeren öneri cevap bulamamıştır. Belki de çözüme en çok yaklaşılan bu öneri Müşerrefin görevinden ayrılması ile beraber tarihe karışmıştır.
2008 ve 2010 yıllarında büyük olaylara sahne olan Keşmir’de sorunlar bitecek gibi görünmüyor. Tarihi arkaplanı statükonun korunması olarak özetlenebilecek olan durumun bundan sonra da böyle sürüp sürmeyeceği Hindistan’ın Keşmir’i bir güvenlik tehdidi olmaktan çıkarması ile başlayabilir.
Hint yönetiminin Keşmir'deki hegemonyasına karşı başlayan yoğun protestolar çok sayıda kişinin can vermesine rağmen giderek şiddetini artırıyor. 11 Haziran 2010’da 17 yaşında bir öğrencinin Srinagar'daki bir gösteride polis kurşunuyla ölmesinin ardından protestolar birtakım hoşnutsuzluk yürüyüşleri olmaktan çıktı, karşılıklı silahlı bir çatışmaya dönüştü. Guardian'ın yayımladığı belgelere göre, Yeni Delhi'deki Amerikalı yetkililere 2005'te Uluslararası Kızılhaç Komitesi tarafından verilen brifingde, Hint güvenlik güçlerinin tutuklulara elektrik verme, dövme ve cinsel tacizde bulunma gibi yöntemleri uyguladığı belirtiliyor. Washigton'a gönderilen ayrıntılı bir raporda, Amerikalı yetkililer, Kızılhaç'ın görüşlerini iletirken, Hindistan'ın "işkenceye göz yumduğu" ve kötü muameleye maruz kalan bu tutukluların İslamcı isyancılar veya Pakistan destekli militanlar olmadığı vurgulanıyor. Tersine bunların "isyanla bağlantısı olduğu veya bu konuda bilgisi olduğu düşünülen" siviller olduğu belirtiliyor.8 Görünen o ki, Keşmirli Müslümanlar de facto iktidar olan Hint devletiyle mevcut ilişkilerini kesin olarak reddediyor. Nitekim yapılan son kamuoyu yoklamasına göre de, Keşmir vadisinde halkın yüzde 75 ila yüzde 95'i hem Hindistan hem de Pakistan'dan ayrı bir bağımsızlığı savunuyor.9
Bu durumda göstermektedir ki Hindistan ve Pakistan arasında süregelen savaş Keşmir’deki politik yapıyı bir dönüşüme uğratmış ve üçüncü bir tercihe doğru itmiştir.
KEŞMİR’İN ETNİK VE DİNSEL YAPISI
Keşmir sorununu daha iyi anlamak için bölgenin etnik ve dinsel yapısının da iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Çoğunlukla Müslüman olan Keşmir’de vadiler içinde yaşayan Hintliler, Müslümanlar ve Budistler belli bölgelere dağılmıştır Bölgenin farklı kısımlarında çeşitli diller konuşulur, en yaygın olanları ise Keşmirce, Punjabça, Doğrice, Gajra, Tibetçe’dir.10 Pakistan’a göre Keşmir ve Doğu Bengal gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeler Müslüman bir ülke olan Pakistan’a bağlanmalıydı. Çünkü ayrılığın temeli zaten dini nedenlerden ortaya çıkmıştı ve Pakistan da bu dini toplum düşüncesine dayanmaktaydı. Hindistan’a göre, ayrılma toplumsal değil bir toprak meselesidir, dolayısıyla Pakistan’ın ileri sürdüğü iki ayrı ulus teorisi de kabul edilmemekteydi.11 Her ne kadar Hindistan, etnik ve dinsel yapının önemli olmadığını sorunun bir toprak meselesi olduğunu iddia etse de sorunun temelinde dinsel söylemler yatmaktadır. Örnek olarak vermek gerekirse Keşmir’in Aksai Chin bölgesi etnik olarak Çin’in Tibet bölgesi ile akrabalık göstermektedir. Büyük kısmı da Budist inanışından olduğu için Çin burada kontrolü sağlamakta zorlanmamaktadır. Keşmir’in demografik yapısına yakından baktığımız zaman Müslüman nüfusun yoğun olduğunu görmekteyiz.
Yönetim
|
Bölge
|
Nüfus
|
% Müslüman
|
% Hindu
|
% Budist
|
% Diğer
|
Hindistan
|
Keşmir Vadisi
|
~4 Milyon
|
95%
|
4%
|
–
|
–
|
|
Cammu
|
~3 Milyon
|
30%
|
66%
|
–
|
4%
|
|
Ladakh
|
~0.25 Milyon
|
46% (Şii)
|
–
|
50%
|
3%
|
Pakistan
|
Kuzey Bölgeleri
|
~1 Milyon
|
99%
|
–
|
–
|
–
|
|
Azad Keşmir
|
~2.6 Milyon
|
100%
|
–
|
–
|
–
|
Çin
|
Aksai Chin
|
–
|
–
|
–
|
–
|
–
|
12
Oranlara bakıldığında yoğun bir Müslüman nüfusun dikkat çektiğini görebiliriz. Sadece Cammu bölgesinde Hindu nüfus yoğunluk arz etmektedir. Yapılacak olan bir plebisitin nasıl bir sonuç vereceği de ortada durmaktadır. Fakat son dönemlerde yapılan anketlerde üçüncü bir yol olan bağımsız Keşmir isteyenlerin oranı giderek artmaktadır. Pakistan, etno-dinsel yapıyı kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadır. Bu açıdan elinde fazla koz olmayan Hindistan ise yoğun bir askeri baskı rejimi kurarak bu durumu dengelemeye çalışmaktadır. Keşmir’lilerin öfkeleri bilhassa şu meşhur ‘kara yasalar’a (yani Hintli güvenlik güçlerine şüphelileri durdurma, arama ve ceza görmeden vurma yetkisi veren Silahlı Kuvvetler Özel Yetkiler Yasası) odaklıdır. Dayak, gözaltılar ve sokağa çıkma yasakları işleri daha da vahim hale getirince, 2008’de Keşmir’in yeni umudu olarak seçilen başbakan Ömer Abdullah eski yönteme geri dönmüş ve Delhi’den asker takviyesi istemiştir.13 Hindistan’ın bölgede uyguladığı baskıcı rejim sorunu çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz bir hale getirip yeniden üretmekten başka bir işe yaramamıştır. Bu baskıcı yasaların gölgesinde meşruiyet kazanan ve Pakistan’ın desteklediği radikal hareketler Keşmir’de istikrarsızlığı daha da derinleştirmekte ve yaymaktadırlar. Hindistan hükümetinin Keşmir’de katı bir şekilde diretmesi büyük ölçüde, Keşmir’in kaybedilmesinin diğer etnik ve dini azınlıkları bağımsızlık için ısrar etmeye teşvik edeceği ve dolayısıyla Hindistan’ın dağılmasına yol açacağı korkusundan kaynaklanıyordu.14
Keşmir, demografik yapısı itibariyle karmaşık bir durumdadır. Sorunlu olan Cammu Keşmir’de Müslüman nüfusun baskın olması Hindistan yönetimini baskıcı ve asimile edici politikalara yönlendirmiştir. Pakistan’ın bölgedeki propaganda çalışmaları neticesinde politize olan Müslüman kesim Hindistan yönetimine karşı ciddi bir öfke duymaktadır. Bir fay hattı çatışması örneği olan Keşmir sorununa bölgenin jeopolitik dengelerine yakından bakarak farklı bir bakış açısı getirme zorunluluğu ortadadır.
STRATEJİK DERİNLİK SAVAŞI
Merkezi alan, sınır, hat, kuşak, havza, etkileşim bölgesi gibi kavramların bir iç bütünlük içinde anlamlandırılmaları her bir ülkenin strateji ve dış politika yapım sürecini anlamak bakımından da büyük bir önem taşımaktadır. Reelpolitik açıdan bakıldığında; Havza algılaması stratejik manevra alanını, etkileşim bölgesi bu manevra alanlarının çok yönlü stratejik mücadeleye dönüştüğü coğrafi alanı, hat ve kuşak tanımlamaları stratejik hedeflerin taktik kademelendirme ve uygulama alanını, hukuki sınırlar defansif ve ofansif stratejik pozisyonlara meşruiyet kazandırılmasını sağlayan ayırım çizgilerini, merkezi alan ise stratejik var oluş temelini belirlemektedir. Bu çerçevede bahsi geçen tanımlar statik ayrım hatlarını değil, uluslararası ve bölgesel konjonktüre göre dinamik bir şekilde tanımlanması gereken coğrafi mekan idraklerini yansıtmaktadır.15 Keşmir üzerinde hak iddia eden Pakistan ve Hindistan da bölgenin kendi stratejik derinliklerine dahil olduğunu düşünmektedirler. Keşmir’in jeopolitik ve jeokültürel açıdan hangi ülkeye daha yakın olduğu sorusu, Keşmir’in demografik yapısı itibariyle Pakistan’ı işaret etmektedir. Fakat bölgede uzun süredir bir yönetim tecrübesi olan Hindistan da jeopolitik açıdan buranın kendisine ait olması gerektiğini düşünmektedir. Birçok topluluğu barındıran Hindistan olası bir Keşmir ayrılığı sonrası içeride de ciddi sıkıntılar yaşayacaktır. Bunun yanında Çin ile var olan bölgesel rekabet ortamı da Keşmir’in önemini bir kat daha arttırmaktadır. Burada önemli olan nokta Hindistan ve Pakistan’ın jeopolitik kuşaklarını nasıl tanımladıklarıdır. Özellikle sömürge imparatorluklarının dağılması ile birlikte ortaya çıkan ulus-devletler arasındaki sınır çatışmalarının çoğunda hukuki sınır ile jeopolitik kuşak uyumsuzluklarının önemli bir payı vardır.16 Pakistan ve Hindistan da bu uyumsuzluğu yaşamaktadırlar.
1990’ların başından itibaren, Başta Rusya ve ABD olmak üzere, AB, Türkiye, Çin, İran ve Hindistan gibi büyük güçler, 19. yüzyıl’da İngiltere İmparatorluğu ile Çarlık Rusya’sı arasında yaşanan Büyük Oyuna atıfta bulunarak, Orta Asya’daki gelişmeleri, Yeni Büyük Oyun olarak adlandırılan stratejik rekabet anlayışı içerisinde değerlendirdiler. Böylece bölge devletlerinin kendilerine has ihtiyaçlarını ve düşünce yapılarını dikkate almaksızın, bölgeye ilişkin kendi jeoekonomik ve jeopolitik çıkarlarına öncelik verdiler.17 Jeoekonomik ve jeopolitik çıkarlara öncelik veren anlayış Keşmir’de sorunların büyümesine ve derinleşmesine neden olan temel faktör olarak gösterilebilir. Gerek Hindistan ve gerek Pakistan bölgedeki yayılmacı anlayışları bulundukları kuşak üzerinde güvensiz bir durumda olduklarını hissettikleri içindir. Bir tarafta ABD, diğer tarafta Çin ve Rusya’nın bölgedeki çıkarları etrafında örülen güvenlik kurgusunun en çok kazanan tarafında olmak için büyük bir mücadelenin içine girmiş durumdadırlar. Bu mücadele sırasında zarar gören ve ezilen ise Keşmir halkı olmaktadır. Bu nedenle Keşmir bölgesi klasik bir fay hattı çatışması örneği sergilemektedir.
Fay hattı çatışmaları bazen halkların kontrolünü elde etmeye yönelik mücadeleler niteliğine bürünür. Daha sık rastlanan mesele ise belirli bir bölgenin kontrolünün ele geçirilmesidir. En azından taraflardan birinin amacı bölgeyi ele geçirme ve diğer halkı oradan sürerek, katlederek veya her iki yola da başvurularak, yani “etnik temizlik” aracılığıyla bölgenin serbestleştirilmesidir. Bunlar ekseriyetle şiddet içeren çirkin çatışmalardır, her iki taraf da katliama, terörizme, tecavüze ve işkenceye başvurur. Belirsizliğini koruyan bölge genellikle taraflardan birinin veya her ikisinin büyük ölçüde tarihi ve kimliğinin simgesidir, üzerinde ihlal edilemez bir hak sahibi olduğu kutsal bir topraktır: West Bank, Keşmir, Karabağ, Drina Vadisi, Kosova. Bu savaşlar grup kimliği ve güç şeklinde temel meseleleri içermeleri bakımından müzakerelerle ve uzlaşmalarla çözülmeleri zordur.18
Keşmir sorununu çözümlerken bakılması gereken bir diğer faktör de Hindistan ve Pakistan’ın ulus inşa etme süreçleridir. Hindistan’daki Müslümanların ayrı bir devlet isteğinde bulunması –Pakistan devletinin yapılandırılmasını istemesi- ve buna koşut olarak Hindistan’ın parçalanması isteği geçmişten beri süre gelen Hindu hoşgörüsünün kötüye kullanılmasının en açık ve belirgin örneğidir. Buna koşut olarak J. Sangh’a göre, “Hindistan toprağı üzerinde Pakistan devletinin varlığı” bir üzüntü kaynağıdır ve Pakistan’ın varlığı siyasal, kültürel ve toplumsal sorunlara yol açmaktadır.19 Görüldüğü gibi Hindistan kendi rejiminin güvenliğini, dünyanın en büyük demokrasilerinden biri olarak gösterilmesine rağmen, çok kültürlülüğe dayandırmamakta tam aksine uyumlulaştırma kavramı altında soft bir asimilasyon önermesinde bulunmaktadır.
Hint siyasi partilerinin Hindistan’ın dağılma korkusunu temel alan siyasetleriyle Keşmir konusundaki ödünsüz dış siyasetlerinin, bir etkileşim içersinde olduğu savlanabilir: kısır döngü.20
Hindistan’ın Keşmir’li Müslümanları ötekileştirmesi penceresinden bakılacak olursa “çoğunluğun tiranlığı”na giden bir yolun açıldığını görebiliriz. Kendini ötekiler üzerinden tanımlayan ve çoğunluğun iradesine göre alınan kararlar her zaman demokratik olmayabilir. Bu yanlış, devleti farklı uygulamalara doğru götürür. Yaptıklarını çoğunluğun iradesi ile meşrulaştırmaya kalktıkları anda ortaya büyük bir çelişki çıkmaktadır. Aynı zamanda Hindistan’ın bu hatalı tutumu Keşmir’li Müslümanlar üzerinde tutum değişikliğine yol açmış ve Keşmir’li Müslümanlar da kendi içlerine kapanarak radikal yönelimlere sempati duymaya başlamışlardır. Pakistan’ın desteği, baskın konumdaki İslamcı köktendinci gruplara kaymıştır. Bu gruplar “kendilerini ne pahasına olursa olsun, bir umut olsun olmasın, kendi adlarına cihadı sürdürmeye adamış” görünen “kararlı isyancılar” içeriyordu. Bir başka gözlemcinin bildirdiği üzere, “milliyetçi” duygular dinsel farklılıklarla iyice yükseldi; İslam radikalizminin küresel yükselişi, Keşmirli ihtilalcileri yüreklendirdi ve Keşmir’in Hindu-Müslüman hoşgörüsü geleneğini aşındırdı.21 Pakistan’ın Keşmir’e Afganistan’dan gelen militanların sızmasını sağlaması Keşmir’in bağımsızlığı sorunsalını farklı bir boyuta taşımıştır. Dini liderlerden Maulana Masood bunu açıklıkla ifade etmiştir: “Keşmir’in bağımsızlığı Hindistan’ı yok etme planımızın bir parçasıdır.” Keşmir, Afganistan’dan sonra, yeni bir cihad merkezi olmaktadır.22
Pakistan’da var olan Militarizmin de Pakistan’ın Keşmir sorununa yaklaşımını ciddi anlamda etkilemektedir. Pakistan üç kavramla açıklanmak istendiğinde bunlar: İslamcı İdeoloji, Ordu ve Feodal Aşiret Yapısıdır. Ziya’ül Hak bir konuşmasında “Pakistan İsrail’e benziyor, ideolojik bir devlet. İsrail’den Yahudiligi alın, göreceksiniz, kağıttan bir şato gibi çöker. Pakistan’dan İslam’ı alın ve onu seküler bir devlet yapın, çöker. Geçtigimiz dört yıl boyunca, İslamcı değerleri bu ülkeye geri getirmeye çalışıyoruz.” demiştir.23
Ordu’nun nükleer güç sahibi olması ve askeri darbelerin yoğun yaşandığı bir yer olan Pakistan, Keşmir sorununa daha çok Ordu’nun bakış açısından bakmaktadır. Pakistan’daki siyasi istikrarsızlığın uluslararası ilişkiler ve güvenlik açısından önemi bu devletin Güney Asya ve Hint alt kıtasında birçok güvenlik sorunu ile çok yakından ilgili olmasından kaynaklanmaktadır. Parlamenter demokratik sistemin sık sık kesintiye uğradığı bir ülke olan Pakistan’da bugün bile bir askeri müdahale olanak dışı sayılamamaktadır. Ancak ordunun müdahale kararı alması ülke içerisindeki siyasi dengeler kadar, Pakistan’ın dış ilişkilerinin de göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.24 Her ne kadar Pakistan bölgedeki militan grupları destekliyor gibi gözükse de Pakistan istihbarat servisi ISI’nın Başkanı General Ahmed Shujaa Pahsa, Der Spiegel’den Susanne Koelb’e verdiği mülakatta Pakistan’da çılgın olabiliriz ama mantıksız değiliz, bizim asıl hedefimiz terördür, Hindistan değil demiştir. Resmi söyleminde bunu kullansa da Pakistan Talibanı ile Keşmir’deki Leşker-i Tayyibe gibi örgütlerin bağlantılı oldukları iddiaları yoğunluktadır. Kaldı ki SSCB’nin Afganistan işgalinin sona ermesinin ardından buradaki birçok mücahidin Pakistan tarafından Keşmir’e kaydırıldığı bilinmektedir. Keşmir bir strateji savaşı ve güvenlikleştirme sorununun ortasında kalmıştır. İki ülkenin kullandıkları siyasi dil, Keşmir sorununu kendi ülkelerindeki güvenlik gündeminde başköşeye oturtmuştur. Bu siyasi dilin kurduğu yapı içerisinde gerek Pakistan gerek Hindistan Keşmir’de uyguladıkları fiziksel mücadeleleri meşrulaştırmaktadırlar.
Keşmir üzerinden yürütülen bölgesel hâkimiyet ve egemenlik mücadelesi her iki ülkenin nükleer silah kapasitesine sahip olduğu 1998’nin ikinci yarısından itibaren farklı bir seyir izlemeye başlamıştır. Her iki ülke de Asya’da nükleer kapasiteye sahip ülkeler olmalarına rağmen dış güvenlikleriyle orantısız ve tehdit algılamalarına doğru orantılı biçimde silahlanma yarışına girmiştir.25
Hindistan’ın BM’nin 47. numaralı “plebisit” kararını bugüne kadar uygulamamış olması da yine bu “güvenlikleştirme” stratejisinin bir parçasıdır. Çünkü Hindistan, yüzde 85’i Müslüman olan Cammu Keşmir’in olası bir referandumda Hindistan’ı seçmeyeceğini bilmektedir. Burada yarım milyona yakın askerini bulunduran Hint hükümeti bölgede sıkıyönetim kanunları uygulamaktadır ve 1990’lı yıllara kadar referandumun yapılmasını destekleyen ABD bile artık sorunun iki tarafın bir araya gelmesi ile çözülebileceği inancını sıklıkla dile getirmektedir. Mağdur edilen Keşmir halkının yaşadıkları ise artık uluslararası basına da konu olmamaktadır. ABD ve Pakistan’ın son dönemde Afganistan’da yaşanan terör hareketleri nedeniyle aralarında birtakım sorunlar bulunması dolaylı yoldan Hindistan-Pakistan ilişkilerini de etkilemektedir. ABD, Keşmir sorununda Hindistan’ın yanında yer almakta ve Bill Clinton gibi aracılar sayesinde soruna bir çözüm bulmaya çabalamaktadır. Buna karşılık Pakistan da Çin ile ilişkilerini geliştirmeye çabalamakta ve kendisine müttefikler aramaktadır. Ancak bu çabalar bazen olumsuz bir şekilde sonlanabilmektedir. 1994’te Pakistan BM İnsan Hakları Komisyonu’nda Hindistan’ın Keşmir’deki insan hakları ihlallerinin kınanması için bir öneri sundu. Hindistan’la dostane ilişkiler içindeki ülkeler buna karşı çıktı, ama yanı sıra, benzer önerilerin hedefi olan ve Pakistan’ı bu öneriden vazgeçirmeye çalışan, Pakistan’ın en yakın dostu konumundaki iki ülke, Çin ve İran da Pakistan’ın önerisine karşı çıkanlar arasındaydı.26 Buna karşılık Çin bölgede ekonomik hedeflerini elde etmek için yoğun bir çaba göstermektedir. Çin’in bölgede askeri ve ekonomik anlamda büyümesini kendisine bir tehdit olarak algılayan Hindistan, Çin’e karşı çeşitli önlemler almıştır. Bununla birlikte Çin’in, Pakistan’ın kontrolündeki Azad Keşmir’de 20 milyar doları aşan alt yapı, ulaşım ve enerji projelerine başlaması Hindistan’ın tepkisini çekmektedir.27
Keşmir, sadece fiziksel olarak değil aynı zamanda zihinsel bir bölünmenin de tam ortasındadır. İki devletin çetin rekabeti ve bölgesel gerçeklerin dayattığı stratejiler Asya’nın kalbi olarak nitelenen Keşmir’in yaşadığı travmayı daha da derinleştirmektedir. Keşmir kimliği politikası; Keşmirliliği, Hindistan ya da Pakistan’a olan bağlılıktan, belirgin bir İslami renk eşliğinde, etnik Keşmir ulusçuluğunun içine aktarmıştır. Pakistan yönetim eliti Keşmir’i kaybedecekleri bir çözüme yanaşmamaktadır. Keşmir, Hindistan-Pakistan rekabeti neticesinde uluslararası politikanın bir trajedisi haline gelmiştir. Bu talihsiz sürecin kurbanları ise Keşmir’de yaşayanlar olmuştur.28
KEŞMİR’DE ÇİN FAKTÖRÜ
Çin Dışişleri Bakanı Chou Enlai’a göre, Aksai Chin hiçbir zaman Hint egemenliği altına girmemişti ve dil bakımından da halkı Hindistan’dan çok Çin’e yakındı. 1950 yılında Çin ordusu Tibet’teki ayaklanmayı buradan geçerek bastırmış ve 1956-1957 yıllarında Sinkiang-Tibet karayolunun denetimini bu bölgeden geçerek sağlamıştı. Hatta daha 1954’te karayolunu yapabilmek için Hint birliklerinin bölgeden çekilmesini istemiş ve iki ülke arasında daha o zaman bir anlaşmazlık çıkmıştı. Hindistan hükümetine göre ise Aksai Chin her zaman Hint yönetimi altında kalmıştı. Ancak bu durumda, Çin’in bu uzun karayolunu nasıl yapmış olduğu sorusu sorulmaya değer.29
Bu düşüncelerin ışığında Çin 1962 yılında Hindistan ile bir savaşa tutuşarak bölgeyi işgal etti. Keşmir’in doğusunda kalan Aksai Chin’i savaşla işgal etmesi ve ardından Karakurum bölgesinde yer alan Shaksgam Vadisini Pakistan ile yaptığı anlaşma sonucunda topraklarına katması Hindistan’ın yoğun tepkisine neden oldu.
Çin, 1962’ten itibaren Keşmir konusunda Pakistan’ı desteklemeye başladı. Pakistan bir yandan Sovyetler Birliği ile arasının soğuk olmamasına da özen gösterdi. Bu dönemde Keşmir’de Müslümanlar ile Hindular arasında çatışmalar çıkıyordu. Bu arada Çin 1964’te başarılı olduğu ilk nükleer silah denemesini gerçekleştirerek beşinci nükleer güç oldu. Hindistan ise 1964’te Keşmir’in ayrılmaz bir parçası olduğunu ilan etti. Bu gelişmeler 1965’teki İkinci Pakistan-Hindistan Savaşı’na neden oldu. Pakistan birlikleri Keşmir’e girdiyse de, Çin’in savaşa karşı sert tutumu tarafları kısa zamanda ateşkese zorladı.30 Bütün bunların yanında Pakistan ve Çin arasında yoğun ticari ilişkiler de göze çarpmaktadır. Çin uzun süreden beri Pakistan üzerinden demir ve kara yoluyla Basra Körfezinden petrol sevkiyatını yapmak için bölgede demir ve kara yolu inşaatlarını devam ettirmektedir. Enerji ihtiyacını karşılamak için bölgede bir hat oluşturmaya çabalayan Çin için Keşmir’in istikrarı son derece önem kazanmaktadır.
Çin ve Hindistan Asya’nın hızla büyüyen iki önemli ülkesidir bu yüzden her iki ülkenin enerji ihtiyaçları birbiri ile benzeşmektedir. Her iki ülke de hızla gelişen sanayileri için petrole ihtiyaç duymaktadır. Benzer şekilde her iki ülke de çok kısıtlı miktarda enerji kaynağına sahip olup, enerji ihtiyaçlarını özellikle Körfez ülkelerinden sağlamaya çalışmaktadır. Bu durum her iki ülke için aynı kaynaktaki enerjiye yönelik bir rekabet yaratmaktadır.31 Ortaya çıkan bu rekabet Çin’i bölgede daha ciddi adımlar atmaya götürmektedir. Ayrıca Aksai Chin bölgesinde yaşayan Keşmirli nüfusun çoğunluğunun Budist olması da Çin’in buradaki işini kolaylaştırmaktadır.
Pakistan ile kurduğu yakın ilişkiler ve bölgedeki ABD-Hint ortaklığına verdiği mücadele Çin’i Keşmir konusunda geri adım attırmayacaktır.
DONMUŞ BİR İHTİLAFIN ÇÖZÜM OLASILIKLARI: OTONOMİ YA DA BAĞIMSIZLIK
Keşmir, 64 yıldır Hindistan ve Pakistan arasındaki en önemli çatışma konusu olmayı sürdürüyor. İki ülkenin kendi jeokültürel ve jeopolitik çerçeveleri içerisinde özel bir statüde olan Keşmir bir çıkar savaşının ortasında kalmış görüntüsü çiziyor. Pakistan, İslami kimliği üzerinden bir söylem geliştirmeye çabalarken, Hindistan dağılma korkusu çerçevesinden bir söylem üretme arayışı içinde görünmektedir.
Ölüm bölgede kılıktan kılığa girerek geziyor; bazen Hindistan ordusu üniforması giyiyor, bazen de Pakistan’ın silahlandırıp sızdırdığı, cihat dili konuşan sakallı adamlar biçiminde dolaşıyor.32 Keşmir halkı iki taraf yüzünden büyük acılar yaşadı. Resmi rakamlara göre 20 bin gayri resmi rakamlara göre 70 bin kişinin öldüğü savaş ve çatışmalar bölge halkını bezdirmiş durumdadır. Müslümanlar, Hindular ve Budistlerden oluşan Keşmir, yüzyıllar boyunca çeşitli hanedanların egemenliği altında ağır vergiler ve zor koşullar altında acılar çekmiş bir bölgedir. Bugün yapılan anketler artık Keşmir’in büyük bir kısmının bağımsızlık isteği içinde olduğunu göstermektedir. Ancak pratikte bunun mümkün olmadığını ve uygulanabilir bir proje olmadığını düşünmektedirler. Bağımsız bir Keşmir bölgedeki üç devleti (Hindistan, Pakistan ve Çin) de rahatsız edecektir.
Keşmir halkının önünde kabaca üç çözüm yolu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Otonomidir. Sorun olan Cammu Keşmir şu anda Hindistan’ın 28 eyaletinden birisidir ve kendi hükümetine sahiptir. Ancak Hindistan’ın eyalette uyguladığı ve “kara yasalar” olarak bilinen hukuki mevzuat büyük insan hakları ihlallerine ve şiddete yol açmaktadır. İkinci çözüm yolu ise Pakistan ya da Hindistan’dan birini seçmektir. Halihazırda zaten Hindistan’a bağlı olduğu için bu noktada nüfus yoğunluğu dikkate alınırsa Cammu Keşmir, Pakistan’a bağlanmak isteyebilir. Ancak Peştun kabilelerinin ve cihad örgütlerinin Keşmir’de geçmişten beri yaptıkları ve uyguladıkları metotlar Keşmirlileri Pakistan’dan soğutmuştur. Keşmirlilerin büyük kısmı Cihad örgütlerine ve onların metotlarına karşıdır. Cammu’da yapılan etnik temizliğe de büyük oranda karşı çıkmaktadırlar ve Hindu kardeşleri ile beraber bir arada yaşama istekleri vardır.33
Son olarak bir diğer çözüm yolu da bölgenin bağımsızlığı olarak görülmektedir. Bu çözüm yolu her ne kadar Keşmir’de destek bulsa da bölgenin gerçekleriyle uyuşmamaktadır. Aslında şunu burada bir kez daha belirtmek gerekir ki Keşmir bir güvenlik çıkmazıdır ve Pakistan uzun yıllardır Keşmir’i kaybettiğini bilmektedir. Pakistan’ın bölgedeki çabaları sadece düşmanlığı ve güvensizliği derinleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Keza Hindistan’ın bölgede uyguladığı şiddet ve insan hakları ihlalleri de Keşmir’i politik bir yalnızlığa itmiş ve kendi tercihini yapmaya zorlamıştır.
Sorunun çözüm sürecinde karşılaşılan engel ve güçlükleri sıralarsak:
-
Devlet Politikaları
-
Sivil Toplumun Marjinal Rolü
-
Katı ve Sert Grupların Varlığı
-
Sıfır Toplamlı Oyun Yaklaşımı
-
Harici Faktörlerin Rolü
-
Uluslararası Toplumun Self Determinasyon Konusundaki Başarısızlığı
-
Kaçırılan Barış Fırsatları34
Keşmir’de sorunu oluşturan önemli faktörlerden birisi de iki devletin kullandıkları “siyasi dil”dir. Bu siyasi dil aracılığıyla yaratılan söylem, sorunun bu noktaya gelmesini hızlandırmıştır. Bu siyasi söylemin Keşmir sorununu yarattığı ve süreç içerisinde karmaşıklaştırdığı savlanabilir. Ayrıca self-determinasyondan yola çıkarak ortaya atılması olası bir Keşmir Bağımsızlığı çözümü, Pakistan ve Hindistan’daki sorunlu azınlık bölgelerini de harekete geçireceği için iki devletin de istemeyeceği bir çözüm şeklidir.
Sorunun derinleşmeye başlamasından hemen önce 1944’te Ulusal Konferans Keşmir’in bağımsızlığı için bir anayasa maddesini onaylamıştı ve madde şöyle başlıyordu:
Biz, Punç ve Çenani bölgeleri dahil, Cammu, Keşmir, Ladakh ve sınır eyaletleri halkı olarak, tam eşitlik ve kendi kaderini belirleme hakkı temelinde birliğimizi mükemmelleştirmek için, kendimizi ve çocuklarımızı baskı ve yoksulluk, aşağılanma ve batıl inanç cehenneminden, Ortaçağ karanlığı ve cehaletten uzak, bolluğun güneşli ovalarında, özgürlüğün, bilimin ve dürüst çalışmanın, Doğu halklarının ve dünyanın çalışan kitlelerinin tarihsel yeniden ayağa kalkışına layık olduğu katkıyı sağlayarak, ülkemizi Asya’nın karlı bağrında parlayan bir mücevher haline getirme kararlılığı içinde yetiştirmek üzere devletimizin bu anayasasını öneriyor ve destekliyoruz…35
Görüldüğü gibi sorunun derinleşmesinden hemen önce Keşmir halkının tasavvuru çok farklıdır. Sonradan devreye giren dinamikler sorunu çıkmaz bir noktaya doğru sürüklemiştir. Keşmir’in içinde bulunduğu çıkmaz Uluslararası Toplumun duyarsızlığı ve bölgesel güvenlik dengesinin devamı neticesinde giderek derinleşmektedir.
SONUÇ
Keşmir’in var olan sorunlarının ortadan kalkması için öncelikle bölgenin demilitarizasyonu gerekmektedir. Pakistan’ın gölge savaşını yürüten kabileler ve cihad örgütlerinin yanında Hindistan’ın yarım milyonu geçen askeri gücünün Keşmir’den ayrılması oluşturulacak bir barış sürecinin anahtarı konumundadır. Çatışmanın çözümü için atılacak ilk adım bölgedeki militarist havanın dağıtılmasıdır.
Keşmir’de çok sayıda insan hakları ihlali ve Hindistan eliyle yürütülen bir şiddet hüküm sürmektedir. Bu noktada Hindistan Devleti tarafından yürürlükte olan “kara yasalar” bir an önce kaldırılmalı ya da insan hakları çerçevesinde iyileştirilmelidir. Bu iyileştirme sürecine Uluslararası Toplumun ilgili kurumları da eşlik ederek çatışmanın çözümünün uluslararası bir düzeye çekilmesi sağlanmalıdır.
Keşmir’in demilitarizasyonu sonucunda bölgede kurulacak bir otonomi özel bir statüde olmalıdır. Hindistan, Pakistan ve Çin’in gözetiminde kurulacak bir otonomi ve Keşmir’in parçaları (Azad Keşmir, Cammu Keşmir, Aksai Chin) arasındaki sınırların belirsizleştirilmesi, entegrasyonu hızlandıracak ve yaratılacak hoşgörü ortamı demokratik ve insan haklarına saygılı bir yönetim anlayışının oturmasına yardımcı olacaktır. Bugüne kadar Keşmir’de yaşanan olaylar halkın genel çoğunluğunun Pakistan ve Hindistan’a sıcak bakmamasına neden olmuştur. Cami ve kışla arasında sıkıştıklarını belirten Keşmirliler radikal İslami hareketlere ve şiddeti bir araç haline getiren Hint Devletine olumsuz yaklaşmaktadırlar.
Pakistan ve Hindistan devletlerinin kendi rejimlerini inşa etme süreçleri her ne kadar sorunu tıkıyor gibi gözükse de iki devletin kendi yapılarını restore etmesi ve dağılma korkularından sıyrılmaları gerekmektedir. Ortaya koydukları siyasi dil ve söylem çok kültürlü bir yapıya izin vermemektedir. Dünyanın en büyük demokrasilerden biri olarak gösterilen Hindistan’ın Keşmir’de bu kadar sert ve şiddetli hareket etmesi düşündürücüdür.
Konuya self-determinasyon hakkı üzerinden yaklaşacak olursak sorun farklı bir noktaya gitmektedir. Self-determinasyon, bir etnik, dil ya da din grubunun ayrı bir ulusal egemenlik oluşturabilmek amacıyla, var olan ulusal sınırları yeniden düzenleme hakkı olarak tanımlanabilir Ya da bir federal sistemdeki bir siyasi ünitenin federasyondan ayrılıp bağımsız egemen devlet olması anlamına gelebilir. Bunun dışında bir de self-determinasyon, yalnızca bir egemen devlet içerisinde yaşayan etnik, dilsel veya dini grubun, kendi kendilerine egemen bir devlet oluşturmaksızın daha geniş bir otonomi, dil ya da dini hakları elde etme hakkı olarak anlaşılabilir. Self determinasyon tartışmalı bir konudur ve anlamı üzerinde çeşitli formülasyonlar üretilmektedir. Keşmir bu üç tanım dikkate alındığında farklı özellikler göstermektedir. Öncelikle Keşmir’in etnik ve dinsel yapısı homojen değildir. Müslümanlar, Hindular ve Budistler bir arada yaşamaktadır. Ayrıca Müslümanlar arasında Sünni ve Şii ayrılığı az da olsa probleme neden olmaktadır. Bu nedenle Self-Determinasyon tanımına tam uygun bir Keşmir çözümünün üretilmesi zordur. Bütün bunlara ilaveten Keşmir’de güçlü bir sosyal-ekonomik reform paketinin harekete geçirilmesi gerekmektedir. Keşmir’in sosyo-ekonomik yapısı düzelmeden, bölgedeki köktenci hareketlerin kontrol altına alınması da zor görünmektedir.
Keşmir, gerek kendi içindeki dengeleri, gerekse bölgesel güvenlik dengelerini dikkate alarak çözülebilecek karmaşık bir sorundur. Şu andaki de-facto durum özellikle Cammu Keşmir’de sorun yarattığı için ve buna ilaveten Pakistan ve Hindistan’ın nükleer güç olması, sorunun “özel bir otonomi” ile çözülmesi gerektiğini bir kez daha göstermektedir.
Sonuç olarak bölgenin demilitarizasyonu, özel bir otonominin uygulanması ve güçlü bir sosyal-ekonomik reformun devreye girmesi ile Keşmir’in, şiddet dolu geçmişinin üstüne bir sünger çekilebilir ve kan dolan cennet vadilerine yeniden bahar gelebilir.
KAYNAKÇA
Ahmar, Moonis (2007), “Kashmir and The Process Of Conflict Resolution”, Pakistan Security Research Unit (PSRU), Brief Number 16, s.12
Akar,Bahri (2002), “Pakistan ve Hindistan Arasındaki Sorunlar, Her İki Tarafın Milli Güç Mukayesesi Göz önüne Alındığında Sorunların Nükleer Boyutlu Bir Çatışmaya Dönüşme İhtimali Mevcut mudur?”, Tez, K.H.Akademisi, İstanbul, s.134
Alaca, Mehmet- Çay, Ömer (2011) “Gwadar Limanı ve Şeytan Üçgeninde Belucistan”, Turquie Diplomatique Dergisi, Sayı:27, Bahar 2011, s.14
Alaca, Mehmet (2011), “Keşmir Meselesinin Anatomisi”, http://politikadergisi.com/okur-makale/kesmir-meselesinin-anatomisi, (Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011)
Ali, Tarık (2002), “Fundamentalizmler Çatışması”, Everest Yayınları, s.291
Arı,Tayyar (1986), “Uluslararası Sistem Teorisi Açısından 1947-1972 Hindistan-Pakistan Çatışmasına Bir Yaklaşım”, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.69
Bali, Elif (2010), “Hindistan ve Pakistan’ın Dış Politika Tercihlerinin Soğuk Savaş ve Soğuk Savaş Sonrasına Yansımaları”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Doç. Dr. Melek Fırat, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.185
Bose, Sumantra (2008) , “Saldırılar Hangi İpuçlarını Veriyor”, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2008/11/081128_method_attacks.shtml, (Erişim Tarihi:30 Aralık 2011)
Çınar, Burak (2011) “Rus-Hint Askeri İşbirliğinin Stratejik Etkileri”, http://www.21yyte.org/tr/yazdir3891-Rus_Hint_Askeri_Isbirliginin_Stratejik_Etkiler.html, (Erişim Tarihi: 31 Aralık 2011)
Doğan Sercan (2011), “Usame Bin Ladin’in Yakalanmasının Ardından Pakistan”, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1844, (Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011)
Doğan, Sercan (2011), “Pakistan’da Siyasi Kriz ve Güney Asya’da Kırılgan İstikrar”, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3023, (Erişim Tarihi:31 Aralık 2011)
Davutoğlu, Ahmet (2010), “Stratejik Derinlik”, Küre Yayınları, İstanbul, s.22
Das, Sunanjan (2001) “Kashmir & Sindh Nation Building, Ethnicity and Regional Politics in South Asia” (London: Anthem Press), s. 77.
Efegil, Ertan (2010), “Orta Asya Devletlerinin Dış Politikasını Belirleyen Temel Faktörler: Rejim Güvenliğine Karşı Yayılmacı Jeopolitik Rekabet”, Tayyar Arı (Der.), “Orta Asya ve Kafkasya”, MKM, Bursa, 2010, s.42
Ertan, Erhan Ali (2009), “Keşmir Bölgesine Bakış”, http://www.sde.org.tr/tr/haberler/61/kesmir-bolgesine-bakis.aspx, (Erişim Tarihi: 31 Aralık 2011)
Ghate, Prabhu (2002), “Kashmir:The Dirty War”, Economic and Political Weekly, Ocak 2002, s.320
Huntington, Samuel (2010), “Medeniyetler Çatışması”, Okuyanus Yayınları, İstanbul, s.407
Korkut, Recep (2010) “Keşmirin Sesini Duyan Yok”, http://yenisafak.com.tr/Yorum/Default.aspx?i=279428, (Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011)
Özelgün, Can (2007), “Realizmin Sorgulanmasına Dair Bir Örnek: Pakistan ve Hindistan’da İç-Dış Siyaset İlişkisi”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Yrd. Doç. Burak Ülman, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 93
Sander, Oral (2009), “Siyasi Tarih 1918-1994”,İmge Kitabevi, s.512
Şahin, Ali (2008), “GASAM Hindistan Raporu”, s.3
Tisdall, Simon (2010), “Hindistan At Gözlüğünü Çıkaramıyor”, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1013726&Date=30.12.2011&CategoryID=99, (Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011)
WallStreetJournal,“Başyazı”, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=14670667#, (Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011)
Wikipedia, “Kashmir Conflict”, http://en.wikipedia.org/wiki/Kashmir_conflict, (Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011)
Zaman Gazetesi, “Wikileaks:Keşmir’de Tutuklu Sivillere İşkence Uygulandı”, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1066375, (Erişim Tarihi: 31 Aralık 2011)
Dostları ilə paylaş: |