BöLÜm bir sosyalizmimiz ve Devletçiliğimiz1


Kaba söz temsili: Devletçilik



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə5/22
tarix01.11.2017
ölçüsü1,69 Mb.
#25135
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   22

Kaba söz temsili: Devletçilik

Kaba bir benzetiş yapalım: Herifin erkekliği yok. Önüne gelen kızı ve kadını nasıl “parlak ilanı aşklarla” mutlu edip gebe bırakabileceğini anlatıyor!.. 30 yıl önce, üç buçuk kapıkulundan başka kimsenin ciddiye almadığı “Kadroculuk” adlı “Ademiiktidarlılar24 Felsefesi”, 30 yıl sonra “Kalkınma Felsefesi” entarisi ile önümüze çıkarılıyor.

Hem de ne zaman?

Bütün başarısızlıkları İktidar problemindeki kapıkulu ikirciliklerinden ve eğiliminden gelmiş bulunan 27 Mayıs Devrimi’nden sonra.

O zaman bu “Kalkınma Felsefesi” adlı mistifikasyon, tıpkı 30 yıl önceki ağababası “Kadroculuk ideologluğu” mistifikasyonu gibi; basit bir küçükburjuva ütopisi olmaktan çıkıyor. O eğilimi savunanların kişi olarak niyetlerinde iyi veya kötü oluşları da önemli olmaktan çıkıyor.

27 Mayıs’ın yarasına tuz biber mi dökelim?

Eğer yarayı açan mikrop oportadaydaken, “Hayır yara tertemizdir, ilaç değil üfürük yeter” kanısı yayılırsa, sırf karacahil olması hangi suçluyu masum bebecik durumuna sokar?

Adama, “mütetabbipliğe”, “sahte hekimliğe”, “şarlatanlığa kalkma” derler. Ve kanunda yazılı ceza kesilir.

Kaba konuşulmadıkça açık seçik anlatılamıyor.

O çeşit “Felsefe” veya “ideologluklar” “Devrim” adına yapıldı mı, durum ne oluyor?

Devrim’e şöyle bir “Akıl” veriliyor: “Sen iğdiş edilmene ses çıkarma. O şerefli bir ‘fenni sünnet’ düğünüdür. Bizim vereceğimiz reçeteler sana şanlı bir döl gücü sunacaktır.”

27 Mayıs’tan sonra böyle “Fenni Sünnetçilik” neye yarar?

Yalnız prepüs’ünün25 değil, bütün kamışının ve tohum yumurtalarının da köklerinden kesildiğini gören “Sünnet Çocuğu”nu: “Oldu da bitti, maşallah!” alkışlı, törenli, şölenli sünnet düğünleriyle teselli etmenin bir anlamı kalır: Gelecek sünnet düğünlerinde Devrim’i iğdişleştirme felsefesi!

3- Parolalar
Her “Doktrin” ortaya atan, ondan çıkacak pratik sonuçları “Parolalar” biçiminde ortaya atar. Atar atmaz “Dünya değişmiş” olacaktır.
Yönizm’in 3 parolası pek “sansasyonel”dir:

1- Sosyal Adalet,

2- Sömürüyü kaldırmak,

3- Plan indirmek.

Belki de onun hiç böyle bir şeyleri yok. Ama, varmış gibi ele almadıkça, ana-davranışları anlamak güçleşir.
Problemi koyuş

Üç Yön doktrininin üç de parolası var. Bunlara değinirken problemin bir daha konuluşu gerekiyor.


Felsefe” mi? Bilim mi?

Yönizm, “Bilim”i kendisine “az” bulur. Bir de “Felsefe” yaratıcılığına girişir.

Neden?

Belki “Bilim” ve “Gerçek” adına öne sürdüğü üç “Doktrin”in, “bilim”e ve “gerçek”e uymadığını kendisi de sezer. Yahut “Doktrin”ler üçüzünün “Hak Din” olduğuna inanmayacak olan “müşrik”leri, saçlı sakallı “Felsefe” gibi bir yıllanmış Babahan Zeus’un bulutlar arasından göndereceği yıldırımlarla yola getirmek için.



Oysa “Felsefe” nedir?

Bilimin gerçeklik alanında olaylarla dolduramadığı boşlukları doldurma çabasıdır. 19’uncu Yüzyıl ortalarına dek öyle olay eksiklikleri yerine geçirilmek istenen Felsefe sisteminin teyelleme’lerine ihtiyaç vardı. Marks-Engels’ten sonra, soyut “Bilim”in en eksiklerle dolu Sosyal Bilimler alanı da gerçek tabanı üzerine oturdu. Mantık ile Gnozeoloji denilen Varlık bilimi dışında Felsefe’ye yer kalmadı.

Yönizm”, Felsefeyi nerede arıyor?

Kalkınma” alanında!..

Daha Yönizm o heybetli “Kalkınma Felsefesi”ni ararken yakalanıyor. Kalkınma olağanüstü somut bir ekonomi kategorisidir ve ancak yüzde yüz Bilim ile çözümlenebilir. Kalkınma probleminde varlık, yokluk, madde, ruh gibi, Mantık da yalnız bilimden gelir. Orada “Felsefe”nin işi ne?

Kalkınma ile Felsefe bir araya gelir gelmez tepişirler. Kalkınmak için, herhangi bir uyduruk Felsefe sisteminin “santans”26ları, tanrıcıl buyrultuları değil, ciddi araştırma gerekir.

Bir nokta var. Yönizm’in “Başbuğ”u Avcıoğlu’dur. Onu Marks’a benzetelim. Marks gençliğinde, cahillikle, ekonomi dışında bir felsefe eğilimine kapılmıştı. Sonra, az deneyince, kendini ekonomi politiğe vererek bilinen sosyal keşifleri yaptı. Örneğin Avcıoğlu da toy ve cahil bir aydın olarak Yön’ü çıkarırken felsefeye kapılmış, sonra eksiklerini görüp bilime dönecek sayılamaz mı? Hep öyle düşündük. Ve Türkiye’de doğacak taze ve “zinde” Marks’ları bekledik.

Türkiye’nin Düzeni” adıyla bir makalenin başlığını kitabına alan Yön Başbuğu, Marks gibi cahillik çağı olan “Yön”den, “Devrim”in bilginlik çağına geçmiş gibi görünebilir. Bir şartla: önce “Yön”deki günahlarının kefaretini vermeli. Ondan sonra da, Marksizmin yüz yıl önce kurulduğu için yeniden keşif edilmeye ihtiyacı var mıdır? Bunu ondan sormayalım. Her genç için böyle bir keşif’ler aşamaları olağandır.

Yönizm, bir “Eleştirinin Eleştirisinin Eleştirisi”ne benzemiyor. Ayrıca, Marks’ın tersine yoldan gidiyor: Felsefe’den Ekonomi-Politiğe gideceğine, Ekonomi “Uzman”lığından Kalkınma Filozofluğuna gidiyor. Bu ters gidiş: Maymunun insanlaşması yerine, insanın maymunlaşmasını geçirmeye benzetilebilir.

Gene de, Yönizm’in “Kalkınma Felsefesi” dediği şeye bakmak, genel yargılardan daha aydınlatıcı olur. Çünkü Yönizm, hep “Yeni” ve “Şuurlu” gibi “Zinde” görüntülü konular ortaya atmaktadır. Bu “Zinde” düşüncelerin Yenilik ve Şuur ile ilişki kertesi aranmakta yarar olabilir.


Problem dört mü, altı mı?

Yön Doktrinleri: “Yeni” olarak, amaç olarak neyi gösteriyor?

O zamana değin “yok”luğundan yakındığı bir “Kalkınma Felsefesi”ni.

Nedir o ilk defa Yön’cülerce bulunmuş “kalkınma felsefesi”?

Şudur:

Kalkınma felsefemizin hareket noktaları:



1 - Bütün imkânlarımızı harekete getirmek;

2 - Yatırımları hızla arttırmak;

3 - Üretim hayatımızı bütünüyle planlamak;

4 - Kitleleri sosyal adalete kavuşturmak;

5 - İstismarı kaldırmak;

6 - Demokrasiyi kitlelere mal etmek.”

Altı maddede aynen derlediğimiz: “Felsefe”, sahiden tam bir filozof nargilesidir. Neresinden tutarsanız kayıp elinizden kaçacak yağlı laf yuvarlakları: “İmkana hareket”, “Yatırıma hız”, “Kitleye adalet” ve “Demokrasi”!..

Bu altı tane gibi sıralanmış maddeyle ne söylendiğine bakalım:


1- “Bütün imkânları harekete getirmek” demek,
2- “Yatırımları hızla arttırmak” için olur.

Her iki iş nasıl yapılır?


3- “Üretim hayatımızı bütünüyle planlamakla” . . .

Demek üç ayrı şey gibi gösterilen öneri gerçekte bir tek şey oluyor: “Üretime yatırımı bütün olanaklardan yararlanarak planla yapmak”. Buna tek sözcükle “Plan” diyebiliriz.

Gene o kalabalık 6 maddeden 4 ve 6’ncıları da aynı anlamın başka sözcüklerle çeşnileştirilmesidir. Çünkü:
4- “Kitleleri sosyal adalete kavuşturmak” ile 6- “Demokrasiyi kütlelere mal etmek” başka başka nesneler değildirler. Ne “sosyal adaletsiz” demokrasi anlaşılır şeydir, ne “demokrasisiz” bir sınıflı toplumda “Sosyal Adalet”ten söz edilebilir. Sınıflı bir Toplumda “kitlelerin” anlayacağı ve benimseyeceği “Demokrasi”, bir klişe yalan “Sosyal Adalet” kılığında sahneye çıkabilir.

Öyleyse, iki ayrı lafa hacet yok. “Kitlelerin” karnı “Demokrasi” sözcüğüne pek aşırıca tok olduğu için, eski ağızlara “yeni” bir “yeysi” (taam) sunmak gerekmiştir. O biri iki görmeyi kaldıralım. “Kitleye mal edilecek” demokrasiye kısaca “Sosyal Adalet” adını verelim.

Geriye ne kaldı “Yön Felsefesi”nden?
5- “İstismarı kaldırmak!”

Kabul edelim ki “Kalkınma Felsefesi”nin en “orijinal” (türü kişiliğinin tekelinde) parolası bu görünüyor. “İstismar” artık 19’uncu Yüzyıl sözcüğüdür. Yeni kuşak ona “sömürü” diyor. Temiz Türkçe. Ve burada kullanılan anlamına daha uygun bir sözcük. Biz de “sömürü” diyelim.

O zaman “Kalkınma Felsefesi” şu üç parolada topla­nıyor:

1- Planlı üretim.

2- Sosyal Adalet.

3- Sömürünün kaldırılması.

Bu üç belli başlı konuda ne yapılıyor?

Her defasında Devletçilik besmelesi çekilip: Sosyal Adalet indiriliyor, Sömürü kaldırılıyor ve Plan kuruluyor. Ve üstelik sanki bu konular Türkiye’de hiç ele alınmamış gibi, “köpeksiz köyde değneksiz gezilerek” yapılıyor.
I- Sosyal Adalet

Sosyal Adalet, en sansasyonel paroladır.


Demokrasi ve Sosyal Adalet

Kapitalist çıkmazın farkına varan YÖNİZM: Buhranın, Batıcılığın, Demokrasinin yanı başına yeni bir tılsımlı söz koyuyor: “Sosyal Adalet!”



İddia: Türkiye’yi kurtaracak olan şey “Sosyal Adaleti gerçekleştirmek” olabilir.

Nedir bu “Sosyal Adalet?”

Hemen söyleyelim: Lafların en yuvarlağıdır. Çünkü:
1- “Sosyal olmayan” adalet zaten yoktur. (Doğal adalet, metafizik adalet yoktur. Daha doğrusu onlar da “Sosyal Adalet” kadar uydurma bir prensip dilekçesidir).
2- Bir yerde “Adalet” sözcüğünün bulunması: “Adaletsizlik”in bulunmasından ileri gelir. Bırakalım. Teorik tartışmalar ayrı konudur.

Yön, “Sosyal Adalet” dediği her kilidi açacak sihirli anahtarı nerede, nasıl bulacaktır?

Her şeyi, daima bulduğu yerde: “üretimde”.



İspatı: “Milli gelirin hızla artmasına önem vermeyen bir sosyal adalet politikası, yoksulluğun bölüşülmesinden öteye geçmeyecektir. Buna karşılık, sosyal adalete yer vermeyen bir kalkınma politikası başarısızlığa mahkûmdur.” “O halde sosyal adalet politikasının başlıca araçlarından biri de ÜRETİM SEVİYESİ’nin yükselmesidir.” (Bildiri, 1 /a)
Problemin İki Konuluşu

Görüyoruz. “Yönizm”, sözde hep “Bilimcil Sosyalizm” taslar. “Sosyal Adalet” dediği yiyenin niyetine bağlı kokuda bir muzu da, her şey gibi “Milli Gelir” ve “Üretim Seviyesi” gibi doğmatizme kardırılmış sözde “materyalist”, işte “mekanist” bir değirmene atıyor. Mesele “Kalkınma”dır. Modern “kalkınma”: Kapitalizmle olmuştur. “Yönizm” “kapitalizm” savunucusu mudur?

Onu dürüstçe koymuyor bile. 20’nci Yüzyıl ortasında, sırf “kalkınma” tekerlemesi bakımından en büyük hızı göstermiş Sosyalizm vardır. Yönizm sosyalist savunma da yapmıyor.

Ne kapitalizm, ne Sosyalizm denildi mi, “Batılılaşma” nerede kalıyor?

Batı”, Avrupa Coğrafyası’nda bir semt değildir; insanlık tarihi’nde bir aşama’dır. O aşamaca kapitalizmden sonra Sosyalizm gelir. Kapitalizmi de, Sosyalizmi de reddeden adam hangi Batılılaşma’dan söz edebilir?

Daha iyi dilekle, diyelim ki Yönizm; Türkiye özelliğinde “Doktrin” tartışmalarının tehlikelerini ve Bizantizme dökülüşünü göz önünde tutarak, Skolatik “izm” tartışmalarından kaçınmak istiyor. O zaman, Türkiye’nin politika tarihinde geçmiş düşünce ve davranışları bilmezlikten gelmemelidir. Bırakalım en eski denemeleri. Daha 1954 yılı kurulan Vatan Partisi de “Her türlü izm”leri bir yana atıp, Türkiye gerçekliğini ele alan bir düşünce ve davranışla dövüşmüştür.

Ona değinmeden, onun tezlerine benzer veya çelişik dü­şünceler ortaya atmak ne anlam taşır?

En azından Türkiye olaylarını “Susuş Kumkuması” (conspiration de silence) yoluyla örtbas etmek. Modern toplumda Susuş Kumkuması”nın kimlerce, kimlere karşı, niçin ve nasıl kullanıldığını biliyoruz. O tartışma ayrı konudur.

Yalnız, Vatan Partisi Programı’nın birinci sayfası apaçıktır. Yönizm’in yaptığı gibi, Toplum ilişkileri içinden yalnız “Milli Gelir”, yahut “Üretim Seviyesi” gibi bir tanesi tecrit edilip, “Sosyal Adalet” gibi gene tecrit edilmiş başka bir tanesine karşı çıkarılmaz. Yani, metafizik burjuva metodu ile toplum olayları paramparça edilip, onlardan yalnız birkaçı, hokkabaz yuvarlakları gibi havada oynatılmaz. Türkiye toplumunun bütünü: “Vatanımız” diye en objektif somut biçiminde ortaya konur.

Türkiye vatanı ne olacak?

Ne kapitalist-ne sosyalist” gibi bir küçükburjuva anarşist palavrası ile sahnede göbek atılmaz. Türkiye, bal gibi kapitalist dünyanın bir parçasıdır. Ona, ısmarlama kapıkulu tekerlemeleri ile “eşsiz örneksiz” bir kılık yakıştırmanın gerçeklikle ilgisi yoktur. Öyle bir yakıştırma, ya toyca soytarılıktır yahut “Herkesi kör, âlemi sersem” sanan aylıklı mistifikasyondur, enayi avlamaktır.
Kapitalizmin İki Gelişim Biçimi

Demek, daha problemi koyarken: Vatan Partisi Programı dürüstçe gerçekçiliği tutar; Yönizm ya toyca yahut hinoğluhince mistifikasyona kaçar. Ondan sonra, konulmuş Konu’nun işlenişi, ister istemez taban tabana zıt “Yön”lerde gelişir.



Yönizm: sözde “orijinallik” taslayarak, “Üretim Seviyesi” ile “Sosyal Adalet” gibi tecrit edilmiş transandantal [deneyüstü] iki kategoriyi birbirleriyle tokuşturur. Sözde “Ekonomi uzmanlığı” yaparak, en kötü burjuva teknokrat kafası ile soyut iki kategoriyi birbirini çürüten saçma ilişkiler içinde boğar. Kendisi ne yaptığını anlamış mıdır? Bilinmez. Ama bütün okurlarının kafalarını skolastik çorbasına çevirmiştir. Açıkça Türkiye’nin kapitalist karakteri inkâr edilmiştir. Bu yalan küpü üstüne, elbet Sosyalizm kurulamaz. O zaman, namusluca bir Sosyalizm problemine de yer bırakılmaz. Hangi düzende olduğu bilinmeyen bir “Kalkınma Felsefesi” edebiyatına girişir. Ciddi konu, dramatik pozda komik ortaoyununa döner.

Vatan Partisi Programı: Türkiye’nin, Sosyalizm yolundan değil, kapitalizm yolundan yürüdüğü gerçeğini birinci hakikat gibi kor.

Kapitalizmde kalkınma kaç türlü olur?

Ya Prusya usulü, pis Hacıağalar hegemonyasında dikta düzenli zorba bir kapitalizm kalkınması olur yahut Amerikan usulü, namusluca serbest rekabete dayanan demokratik düzenli az çok daha olumlu bir kapitalizm kalkınması olur. Türkiye için bu iki rahmetten biri kaçınılmaz yoldur. Şu veya bu kılkuyruk kapıkulunun uyduruk mistifikasyonu, Toplumun gidişine yön veremez.

Böylece, kuruntu “Sosyal Adalet” veya “Üretim Sevi­yesi” tartışması bir psödo-siyantifizm (bilim kalpazanlığı)dır. Problem, Türkiye’de “Sosyal Adalet” veya “Kalkınma Felsefesi” serapları yaratmak değildir. Nasılsa öylece Türkiye’nin, içine yüzyıllardan beri girmiş bulunduğu düzende, hangi yoldan yürüyeceğidir. Kapitalizme geç gelmiş iki klasik ülke örneği Prusya ile Amerika’dır. Japonya apayrı bir örnektir. İlkel Sosyalizmden Kapitalizme doğru geçiş şartları Türkiye için Tarihçe yoktur. Onun için Japonya özentilerimiz Abdülhamit çağından beri boşa çıkmıştır.

Özetleyelim: Türkiye’nin şimdiki gelişim yolu, ne Sosyalizmdir ne de Kapitalizmden başkasıdır. Bilince çıkarılacak şey: Türkiye’nin Kapitalist gelişim gidişi içinde Prusya (Asker-Banker-Yunker) yolunu mu, yoksa Amerikan (Demokratik Burjuva) yolunu mu tuttuğu’dur. Bu yollardan hangisi tutulursa, Türkiye’de ona uygun bir: “Sosyal Adalet” ve “Üretim Seviyesi” ve “Kalkınma” (Felsefesi değil kendisi) ve “Milli Gelir” olur? Yalana ne hacet? Kapitalist düzendeyiz. Prusya yahut Çarlık Rusyası modeline mi uyacağız, Amerikan modeline mi? Problem budur. Bu tartışılabilir.


Türkiye’nin Üç Şartı

Yönizm, öyle bir açıklıktan, veba illeti görmüşçe kaçıyor. İki avucunda iki kategori taş: “Sosyal Adalet mi? Üretim Seviyesi mi?” diye “çift mi tek mi?” oynuyor. Bir de poz’una bakın? Türkiye’de hiç ele alınmamış problemleri, bir vuruşta kesen “İki Boynuzlu İskender” kesilmiştir. Onun için, Sosyal Adalet üzerine bütün “iyi dilek”leri su üstünde yazıya dönüyor. Ve: “Sosyal Adaletsiz Kalkınma olmaz, Kalkınmasız Sosyal Adalet olmaz” sözü, diyalektik momentleri koymak değil, gerçeğe yan bakan tekerleme saçmalarına kapı açar.

Vatan Partisi Programı da öyle 2 değil 3 şart ortaya kor. Ama bunlar Türkiye’nin sosyal düzen değişikliğinden yola çıkar. Şöyle der:

Vatanımızın “Amerika” derecesinde yüksek teknikli medeniyet kurmasından söz ediliyor. Lakin bir şey unu­tuluyor: Amerika’yı Amerika yapan hız, Amerikalıların 90 yıl önce köleliği kaldırmak uğruna Vatandaş Harbini göze alabilmeleriyle, yani keskin Hürriyet kavgası ile başlamıştır. Ve 3 nedenle gelişmiştir:

1- Devletin kırtasiyeci ve askerci olmayışı (Tam Demokrasi);

2- Derebeği artıklarının yok edilişi (Toprak Reformu);

3- Sanayi sermayesinin ötekilerden üstün olması (Teknik Yaratıcılığı).”

Dikkat edelim. Sosyal Adalet-Üretim Seviyesi gibi soyut kavramlarla ip cambazlığı oynanmıyor. Üç bellibaşlı Kapitalist gelişim nedeni olduğu gibi konuluyor. Ve bu koyuşta birinci madde: “Bürokrat ve Militarist Devlet”, Kapitalist gelişim için ve “Tam Demokrasi” için başlıca engel sayılıyor. Yönizm ise, bunun tam tersini: Bürokratik ve Militarist olduğunu her gün ispatladığı bir Devletçiliği, “Kalkınma”nın tek yolu diye öneriyor. Yani, kendisi ne dediğini bilmezken, bir topluma “Yön” çizmeye kalkışıyor.

Vatan Partisi Programı, 3 şartını sistemlice olaylara dayanarak ayrıntılarında çözümlemeye çalışıyor. 3 illeti 3 alanda: (Hürriyet-Ucuz Devlet), (Köylü-Toprak), (Sanayi-İşçi) problemleri olarak inceliyor. Ondan sonra “O üç ana davayı Türk Milletine BÜTÜNLÜGÜ ile sunmak için” diyalektik ilişki ve çelişkilerine bağlıyor. Ve şöyle özetliyor:

Bu üç şart, MODERN MEDENİYET yükselişi için, birbirinden ayrılmış BÜTÜN’dür. Biri eksik oldu mu hiçbirisi gerçekleşemez. Hürriyetsiz Toprak Reformu yahut Sanayileşme, kendimizi aldatmak olur. Aksine, büyük sanayiimiz ve işçi davamız yoluna girmeden, ziraatımızı modernleştirmek yahut hürriyetimizi sağlamak -şimdiye kadarki tecrübelerden yüzde yüz anlaşıldığı gibi- tatlı veya acı hayal olur.”

Yönizmin (Sosyal Adalet-Üretim Seviyesi) adlı lakırdı tahterevallisi ile Vatan Partisi Programı’nın “ÜÇ ŞART” momentleri arasındaki “Felsefe” ayrılığı besbellidir. Yönizmin Türkiye’yi “Felsefesizler” diyarı saymak için, kendinden öncekileri “Susuş Kumkuması”na sokup, neden “Ahir zaman Yalvacı” geçindiği anlaşılmaz şey midir?
Vatan-Millet-Sakarya yerine Açlık-İşsizlik-Evsizlik

Türkiye’nin temel gerçekleri öylesine yampiri ve acemice konuldu mu, o açıdan dökümü yapılan ayrıntılı olaylar neye yarar?

Sadece sözde “Demokrasi” gösterisine.

Bu sahte gösteri hangi sosyal sınıfın değirmenine su götürür?

Finans-Kapitalin yaratmak istediği “sosyal illüzyon” de­ğirmenine. Ve birkaç “Uzman”ın, geri ülkede kültürsüz yığınlara ideolojik atraksiyonlar yapan “illüzyoncu” olarak para veya ün yapmalarına.

Ama Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısı gün günden betere gidiyormuş. Türkiye insanları bu “fatal [ölümcül] gidiş önünde, değme abur cubur “ideologluklar” yüzünden ne yapacağını bilemez duruma düşermiş. Ne önemi var? Daha doğrusu, sübjektif iddialar ne olursa olsun, objektif olarak desteklenen egemen düzenin eğilimi ve amacı da o değil mi? Dergiler, kitaplar çıksın, dergiler, kitaplar batsın. Kafalar karışsın. İki kişi bir araya gelirse, birbirlerini anlamasınlar.

O zaman, en haklı ağlantılar bile, insana “krokodil [timsah] gözyaşları” gibi gelmez mi?

İşte Yönizm ayrıntılarından birisi:

Türk Demokrasisinin yaşatılması, açlığı, işsizliği ve evsizliği ortadan kaldıracak yüksek bir üretim seviyesine götüren yolları bulmakla mümkün” (Bildiri)

Sen görünen bütün yollan tıkamak için maskele. Sonra gökten “Yüksek bir üretim seviyesi” denilen Mehdi’yi bek­le. “Çekilin dostlar öteye: Çün kaldı Meclis erteye!”

Sosyal “Adalet” Partisi mi başka türlü düşünüyor, yoksa CHP, GP vb. mi?

Mesele Roosevelt “Sosyologluğu” ile karıştırılmış, “Marksizmin 120 yıl önceki elkitaplarından” yarım yama­lak aktarmalı edebiyat değildir. “Vatan-Millet–Sakarya” bitti: “Açlık-İşsizlik-Evsizlik” başladı. Mesele, “Yüksek Üretim seviyesine götüren yolları bulmak”ta. Asıl yolu göstermeye sıra gelince ne yapılıyor?


Düşünce” Yerine: Apolet-Şöhret

Yönizm, ne “İktisat İlmi”ni, ne “Tarih ışığı”nı kimseye bırakmıyor. Ve şöyle diyor:

İktisat ilminin ve Tarih’in ışığında inanıyoruz ki, Özel Teşebbüse dayanan kalkınma yavaştır, ıztıraplıdır, is­raflıdır, ve... Sosyal Adaletle bağdaşamaz... ve az gelişmiş bir ülkede imkansızdır.” (Bildiri, 3/a)

İlle sahneye her çıkan İLK ve SON Peygamber olacak! Oysa Özel Teşebbüse karşı, benzer bir kanı, Yönizm’den 10 yıl önce söylenmiştir. Ama nasıl?

Finans-Kapital terörünün kuş uçurtmadığı DP’ci “zafer” günlerinde bir Siyasi Parti Tüzük ve Programına ve Davranış ve Örgüt­lenişine ekli GEREKÇE biçiminde.

Bu gerekçe bir Talmut Mezmuru27 gibi fıstıkî makamdan28 davudi sesle nass [dogma] okumamıştır. Önce, Mustafa Kemal’in: “Vazifeye atılmak için içinde bulunduğun vaziyetin imkan ve şeraitini [koşullarını] düşünmeyeceksin!” öğüdü ile en başta “İSTİKLAL” (Bağımsızlık) ve CUMHURİYET savuncası gereklendirilmiştir. Ardından şöyle denilmiştir:

(...) Bütün bu nedenlerle bizim dahi bugüne dek gelmiş geçmiş Reform ve Devrim hareketlerimiz hep işverenlerin kanadı ve ruhu ile çırpındı. Gene aynı nedenlerle Türkiye’mizde var olan Partilerin hemen hepsi, o kanadın ve o ruhun ana düşünce ve eğilimlerine dayandılar.

İşverenler kanadıyla Türkiye’yi ilerletmek (kalkın­dırmak) isteyen Partilerin, memleketi gerçekten ilerletmek amaçlarında samimi olmalarından başka bir şey istemiyoruz. Ancak Vatan Partisi, o kanadın Türkiye’yi Cennete çevireceğine İNANMIYOR.”29

Dikkat edilirse, burada da bir “İNANÇ” belirtiliyor. Ancak bu bir nass’lı kuru inanç değildir. Orası hemen belirtilir:

(...) Bu kanı, kuru bir iddia değildir. Saltanat döneminin Reformlarından, son yarım demokrasi denemelerine dek geçmiş uzun tecrübeler kanımıza durmadan hak vermiştir.”30

Böylece “Genel Durum” konulmakla da kalmamıştır. Durumun bütün ekonomik, sosyal, politik, kültürel vb. yanlarıyla yönleri, alabildiğine özetle iyice dolu 40 sayfalık açıklamalara bağlanmıştır. Ve bu açıklamaların “ışığında”, bir yol daha aynı “İnanç” şöyle sonuçlandırılmıştır:

Bugün, Türkiye’de Vatanını anlayarak seven, Milletine şuurla bağlı olan herkes, bizim artık niçin işverenler kanadı ile yükselmeye ve ilerlemeye inanmadığımızı, yukarıdaki açıklamalardan epey çıkarmıştır.”

Neden Vatanımızı yükseltmek için, İŞÇİ kanadını başa geçirmek istiyoruz?”31

Bu soruya da 11 sıkı sayfa içine sığdırılabilecek denli özet karşılık verilmiştir.

Vatan Partisi’nin o İNANÇ uğrunda boğazlanırca sa­vaşından 10 yıl sonra sahneye 27 Mayıs ışığında çıkan bir “Sol” eğilim, hiçbir şey olmamış ve söylenmemiş gibi dav­ranabilir mi?

“Batılılaşmış” bir ülkede objektiflik gereği davranılamaz. Türkiye’de davranmakla kalınmaz. Nedenleri uzar. Öyle davranışın sonucu, en azından, Teoriyi köksüz bırakır. Düşünce dünyamızı mahşerleştirerek, her türlü anlaşılır ve tutarlı Pratiği kökünden baltalar. TİP “liderliği”nin Politikada yaptığını, YÖN “ideologluğu”nun Teorileştirmesi baş gösterir. O zaman “Düşünce” değil, ya “Apolet” yahut “Şöhret” prensipleşir.


Anlamı Şairin Karnında” Kavram

Yön’ün bütün tezi: “Kalkınma Felsefesi”. Böyle dramatik bir çabada, en ufak sözcükler doğru ve yerli yerine konulmak ister. Özel teşebbüs her vakit: “yavaştır, ızdırap­lıdır, israflıdır”, ama “az gelişmiş bir ülkede” bile olsa “imkânsız” mıdır?

Atatürk’ten Demirel’e dek, hep “Özel teşebbüs” “imkânlı” kılınmıştır: Izdırabına, israfına bakılmamıştır. Sosyal Adaletle “bağdaşmadığı” ise, bir “İnanç” konusu değildir. 43 yıllık Türkiye “özel teşebbüsü”, Atatürk’ün sosyal adaleti ile mi, yoksa Demirel’in sosyal adaleti ile mi “bağdaşamadı”?

Çünkü, her çağın kendine özge bir “Sosyal Adalet”i olur. Konfiçyüs’ün de, Buda’nın da, Musa, İsa, Muhammed Peygamberlerin de birer “Sosyal Adalet”leri vardır. Modern Çağın “Sosyal Adalet”i denince, onun ne olduğunu tanımlamalıdır. Bir Kapitalist sosyal adalet var, bir de Sosyalizm var. Bilinebildiği kadarıyla “Sosyal Adalet”, kapitalizmin Sosyalizme karşı “siperisaikası” (yıldırımsavarı)dır. Bu bakımdan “Sosyal Adalet” sadakası, “Özel teşebbüs”ün dengeli ve ömürlü yaşatılma ülküsüdür. Yönizm özel teşebbüsle kalkınmaya “inanmıyor”.



Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin