Nehir on beş yaşında, tatlı, ama farklı bir kızdı. Ela gözleri, kızıl saçları ve çilleriyle çok sevimli görünüyordu. Okul formasının üzerine giydiği kavuniçi üstüne beyaz üçgen desenli kazakla öğretmenlerinden uyarı alırdı. Okula gelirken sıcak günlerde bile taktığı mavi yün şapkasıyla da arkadaşlarının alaylarına konu olurdu. Arkadaşları İdil’in bu durumuyla eğlenirlerdi.
Nehir ise arkadaşlarından farklı keyif kaynaklarına sahipti. Onun hayalleri vardı. Okul sonrasında, akşam üstüleri 17.00-20.00 arasında, Hasan Dayısının ecza deposunda çalışıyordu. Depoda el ayak çekilince, özel olarak hazırladığı bir köşede gizli gizli yaptığı kimya deneylerinden bir süredir dayısı da haberdardı. Dayısının ona verdiği kimya kitaplarını fırsat buldukça okumaktan çok hoşlanıyordu. Ancak Nehir, bu yaşantısından öğretmenlerine ve arkadaşlarına bahsetmezdi.
Yaptığı deneylerin heyecanıyla, arkadaşlarının ondan uzak durmasına neden olan tuhaf kokular taşıdığının farkında bile değildi. O, çok gelişmiş bir kimya lâboratuarında çalışan bir bilim kadını olduğunu hayal ederek yaşıyor ve bununla mutlu oluyordu (Turna,2002;s.51).