Tahsisat-ı Mesture
Melih Aşık
Eskiler tahsisat-ı mesture derdi. Türkçesi örtülü ödenek...
Başbakan malumunuz bu hesaptan istediği gibi harcama yapabiliyor, nereye ve kime ne verdiği konusunda kimseye bilgi vermeyebiliyor. İşte bu hesaptan yapılan harcamalar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş boyutlara ulaştı... CHP Milletvekili Hurşit Güneş’in verdiği rakamlara göre, toplam harcama geçen yıl 1 milyar 160 milyon lirayı buldu...
Örtülü ödenek harcamaları, Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, HSYK, MİT Müsteşarlığı, Devlet Personel Başkanlığı, TÜİK Başkanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı gibi kuruluşları çoktan geride bıraktı.
Hurşit Güneş diyor ki:
- Evet örtülü ödenek harcamalarının belgeleri sorulamaz. Ama harcamadaki bu çok büyük artışın sebebini sormak hakkımızdır. Bu artışın sebebi Suriye mi, diye Başbakan’a iki kez sordum. Yanıt alamadım...
- Sizce nedir bu harcama artışının sebebi?
- Suriye’deki silahlanma... Suriye’deki iç savaşın finansörlerinden biri bu hükümettir. Militanlar Türkiye’de eğitiliyor, ellerine silah veriliyor, git öldür deniyor. Halkın vergileri Amerika’nın stratejik çıkarları için kullanılıyor...
CHP’den özlü ses...
Basında “Barış İçin Demokrasi” adı ile yer alan 111 imzalı bildiriye 25 CHP’linin imza attığını okuduk. Bu isimlerin bazıları milletvekiliydi. Kapalı ifadelerle örgülenmiş bu bildirinin amacı ve açık anlamı neydi? Ulusalcı milletvekilleri ‘birliğe çağrı’ mesajında izah ettiler:
1) Terör örgütünün silah bırakmayacağını açıkça ilan etmesini tamamen görmezden gelerek PKK-BDP tezlerini desteklemektedir.
2) “Etnisite temelli olmayan bir yurttaşlık tanımı” önererek Türk Milleti ve Türk Vatandaşlığı kavramının Anayasa’dan çıkarılmasını öngörmektedir. Bu, yurttaşların eşitliği yerine etnik yapıların eşitliğini öngörmek demektir.
3) Türkçe dışındaki dillerde siyaset yapılabilmesi talebine yer vererek, parlamento çalışmalarını Türkçe dışındaki dillere açma girişiminde bulunmaktadır.
4) Özel Yetkili Mahkemeler’in verdiği tüm kararlara karşı yeniden yargılama süreçlerinin işletilmesini öngörmektedir. Bu yolla Abdullah Öcalan’ın yeniden yargılanıp salıverilmesinin yolu açılmaktadır.
5) Yerel yönetimlerden değil, yerel iktidarlardan söz ederek federasyonun da yolunu açmaktadır.
Öz CHP’liler noktayı şöyle koyuyor:
“Bazı milletvekili ve yöneticilerin partimizin resmi söylemi dışındaki arayışlara destek vermeleri, CHP’nin etkinliğini ve güvenilirliğini zaafa uğratmaktadır...”
Erdoğan “PKK nasıl geldiyse, öyle gider” diyor.
Bilmeyen de “50 bin kişinin katilleri” değil de, ülkeye kaçak yolla gelen mülteciler yolcu ediliyor sanacak...
Gülhan Elmas
Vekil
Milletvekillerinin, sorumsuz padişahlar gibi kendilerine menfaat yağdırması dünya parlamentolarında görülmüş olay değildir. Emekli sürünürken, asgari ücret açlık sınırının altındayken, vatandaş zar zor geçinirken bu ölçüde yağmacılık vicdanlara sığmıyor.
Okurumuz Metin Altay diyor ki:
- Özlük haklarının belirlenmesi yetkisi vekillerin elinden alınmalıdır. Çünkü kötüye kullanıyorlar. Nasıl asgari ücret için tespit yapan komisyonlar mevcut ise, “usul” aynı olmalıdır. Asıllarından tam anlamıyla koptular, bu nedenle “vekil” adı bile değişmelidir.
Erdoğan 29 Mart’ta CNN’e verdiği demeçte “PKK’lıların silahla sınırdan geçmesine göz yummak yardım yataklık suçudur” dediğine göre komutanlar artık “Ergenekon” değil, “PKK’ya yardım ve yataklık” suçundan tutuklanacak...
Akif Kökçe
Kaygı
Bir grup gazeteciyle birlikte Pennsylvania’da Fethullah Gülen’i ziyaret eden Mehmet Altan SKY Türk’te bir soruya cevaben dedi ki:
- Fethullah Gülen, görüşmede iktidara yönelik eleştiriler de getirdi, kaygı ve endişelerini de anlattı...
Taraf gazetesinde geçenlerde meydana gelen bölünme de AKP’li-Gülenci çatışmasına bağlanmıştı.
Anlaşılan iktidar ile Gülen grubu arasında soğukluk ve gerginlik artıyor...
Bu bağlamda Gülen’in Türkiye’deki sesi olarak tanınan Hüseyin Gülerce’nin köşesindeki yorumu ilginçti:
Sözü özetle: “Erdoğan cumhurbaşkanlığı hevesinden vazgeçerse iyi olur”a getirdi.
Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru o eksende gerilimin artacağı görülüyor...
Dörtlü İttifak!
Cüneyt Arcayürek
Bir iki köşe yazarı ve bir gazete dışında diğerlerinin sütunları suspus!
Bir gazete, adı Hürriyet; milletvekillerine neredeyse saraylar bahşedecek kadar engin yeni maddi olanakları tam sayfa, üstelik tepkileri de içeren haberlerle yansıttı dün.
Bırakın herhangi bir yasada anlaşmayı, Meclis tuvaletlerine bile birlikte girmekten kaçınan dört parti; milletvekillerine ömür boyu yeni haklar tanıyan yasa teklifinde anlaştı.
Utanmazlığın, sıkılmazlığın, halktan ayrıcalığın, yüzsüzlüğün daniskası mı, bu dörtlü ittifak!
Hürriyet’in tepkiler içeren haberlerinden birine koyduğu başlık; ittifakı ve bu ittifakın üyeleri, milletvekillerini özetliyor: Rabbena hep bana!
Ama bunlar halkın seçtiği rivayete göre güzide, gözde kişiler, milletin vekilleri!
Öyleyse, elbette araçlarına trafikte ambulans, polis, itfaiye gibi (örneğin metresine geç kalmış vekile) geçiş üstünlüğü tanınmalı, katiyyen trafik cezası yazılmamalı!
Aldıkları 12-13 milyarcık maaş, kimilerinin emeklilikten aldıkları 6 milyarı da ekle… adamcağızların gözleri ve cepleri doymak bilmiyor ki... Bu aylık gelirle, zavallılar giderlerini karşılayamıyorlar. Ver onlara Meclis bütçesinden ek para!..
Vekil ve ailelerine, eşlerine, çocuklarına diplomatik pasaport! Bedava eczane, hastane de cabası!
Eşlere sağlanan yararlar eksik kalmış.
Kimilerine türban dahil İslama yatkın giysiler bedava olmalı.
Adı sanı bilinen kimi vekil karılarının, örneğin kocasının milletvekilliğini sindirmemiş pek çok vekil eşlerinin, sağa sola küstahça bağırıp çağırmasına, emirler vermesine hatta bedensel eylemlerle saldırabileceklerine yasal olanak da sağlanmalı.
Şu veya bu vesile, bir kez vekil seçildi mi, ömür boyu vekile de aileye de bugün verilen haklardan ölünceye dek sağlanan olanaklara, aylık maaşa 7 milyar dolayındaki emekli maaşını da eklemeyi unutmamalı.
Vekillere bundan böyle yaşam, sonradan görmüşleri yansıtan ünlü operet gibi, “lüküs hayat!”
***
Bugünkü parlamentoyla geçmişteki parlamentolar arasında yüzde yüz farkı inadına örneklemek gerek.
Belgrat’tan dönüyorduk. Bülent Ecevit’e uçakta, hareketten önce gazeteyle konuştuğumu, CHP’li milletvekilleriyle iktidardaki Adalet Partisi milletvekillerinin maaşlarına zam yapmakta anlaştıklarını, kabul edilme aşamasına gelen bir yasa önerisini Meclis’e sunduklarını söyledim.
Esmer yüzü karardı. “Millet” dedi. “Bunca sıkıntı içinde yaşarken milletvekilleri maaşlarını nasıl artırabilirler?”
Sinirliydi. İstanbul’a ininceye kadar hiç konuşmadı. Derhal Ankara’ya koştu ve ikili ittifaka olanca gücüyle karşı çıktı.
CHP milletvekillerinin maaş zammı tasarısına verdiği imzayı geri çektirdi. Meclis grubunun zamma karşı olmasını sağladı...
Liderlik görevinin gereğini o gün yerine getiren Ecevit, gerçek bir liderdi...
***
Gelelim dünden bugüne: Bu ülkede yoksulluğun dibe vurduğunu, sosyal adaletin asla uygulanmadığından durmadan söz eden dört liderin……
….bu liderler arasında ayrı özelliği olan, ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun….
….yaşam boyu olağanüstü olanaklar sağlayan yasaya milletvekillerini direnmeye çağırdığını işitmedik, görmedik.
Bugün eleştirileri görerek harekete geçerse eğer, geç kalmış, inandırıcı olmaktan uzak tutum sergilemiş olacak..
***
Bu olay bir gerçeği bir kez daha, getirdi önümüze koydu:
Ekranlarda, Ecevit’in kasketini giyerek Ecevit gibi bir lider, sosyal demokrat bir partinin lideri olunmuyor.
***
Dörtlü ittifakı ve vekillere sağlanan bir yığın avantayı yorumlayan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kırk yılda bir doğru laf etti. Bir başka olayı örnek vererek gerçeği açık seçik söyledi:
“5-6 ay önce yine Meclis’te bütün partiler arasında bir konsensüs oluşmuş; milletvekillerinin maaşları ve sağlıkla ilgili konularda Sosyal Güvenlik Kanunu’nun bir maddesinde değişiklik yapılmıştı. Bakınız o gün yapılanlardan bugün bir tek eleştiri kalmadı.
Bugün getirilmek istenen ile bugün eleştiriliyorsa yarın unutulacak demektir.”
***
Bu değerlendirme sözün bittiği yerdir. Nokta!
Dökülüyorlar!
Afet Ilgaz
Bakmayın siz, Başbakan’ın her gün televizyondan veya kürsülerden canhıraş seslerle atıp tuttuğuna. Dökülüyorlar. En son dökülme hadisesi Birleşmiş Milletler’den geldi. Birleşmiş Milletler Suriye’ye giden kimyasal silahların muhalefete gittiğini açıkladı. Tayyip Bey; MHP’ye, CHP’ye, İşçi Partisi’ne ve Esad’a bağırıp durdu. Korkunç hakaretler haykırdı, yeminler etti, vebalden ve Allah’ın intikamından bahsetti. Ağzı emzikli bebeklerden de. O saatlerde Birleşmiş Milletler bu kimyasal silahların muhaliflere gittiğini haber veriyordu.
***
Türkiye’nin her yanı akillere yapılan protestolarla çınlıyor. Başörtülü teyzeler inanılmaz bir konuşma düzgünlüğüyle “Onlar sömürücüler, onlar Amerikalarla işbirliği yapıyorlar, vatanımıza göz diktiler, bizim bölünecek vatanımız yok!” diye bağırıyorlar. Öyleleri var ki sokakta görsek AKP’ye oy vermiş bir esnaf sanırız. Oysa adam, “Bağımsız Türkiye!” yahut “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırıyor.
***
Antalyalı Yörükler 250 bin kişi halinde, bir nevi kurultay yaptılar: “T.C.’yi kaldırmaya kalkanlar aklını başına toplasın, vallahi bu tarihi yeniden yazarız, bir gecede Ankara’da oluruz!” diye yemin ediyorlar. Polisler, akillerin konuşacağı yerlerde duvarla yetinmiyor, barikatla yetinmiyor, bir de üstelik 500 kişilik canlı barikat yapıyorlar. Diğer yerlerde içeri girenler ayrı bağırıyor dışarıda bekleyenler ayrı bağırıyor, Orhan Gencebay da oraya oturmuş barışı öven tasavvuf şiirleri okuyor. Siz; “barış, barış, barış” demek için mi bunca yol tepiyorsunuz, devlet bunca masraf ediyor?
Bununla beraber ben çok memnunum, çok eğleniyorum ve halkla iftihar ediyorum. Heyecan bulaşıcıdır ama gerçekten ve içten hissedilirse... Şimdiye kadar ağzı mühürlenenler, söylemek isteyip de söyleyemediklerini artık avaz avaz haykırıyorlar. Başörtülü şehit anneleri haklarını helal etmiyor. Başörtüsüz kadınlar usta hatipler gibi bu konuda fikir beyan ediyor.
***
Prof. Oğuz Oyan da “finansal balon patlayabilir” diyor. 2012 ekonomik büyüme hedefi fiyaskoyla yarıda kalmıştı. Ali Babacan da, “borçlanarak ve harcayarak büyüme bizim cari açığımızı arttırıyor” demiş. Biz bu cari açıkla ve tabii borçlanarak kendi üreticimize kredi vermiyor ama Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya 2,5 milyar dolar hibe ediyoruz... İşçiler birleşerek genel greve hazırlanıyor. Emeklilerin ve memurların hali harap... Bakanın biri “asgari ücretle de pekala geçinilebilir” demişti. Ya peki siz, milletvekillerine son yapılan değişikliklerle sağlanan avantajları biliyor musunuz? Aile boyu ve ömür boyu!
***
PKK’ya gelince mübarekler akşam gezintisine çıkmış rahatlığında. Onlar uğruna mayınlar temizleniyor, onların cephesinden biri mücadele kanatlanacak diye yazıyor. Mücadele ayrıca meşruiyet kazanacakmış, gerilla varlığını ve aktifliğini koruyacakmış. Başka birisi de “MHP’ye ve CHP’ye gerek yok. AKP ve BDP birlikte anayasa yapabilirler” diyor.Allah’ın işine bakın, Başbakan MHP’ye üçlü koalisyonu itham edercesine sorarken, kendisi BDP ile koalisyon yapıyor. MHP de bunu sorar bir gün. PKK’yı çekilirken kimse görmemiş. Üç tane artistik resim, bize gösterdikleri.Özel eğitimli PKK’lıları üniversitelere sokup, TGB’lilere saldırttıklarını da biliyorsunuz. Buna ek olarak söyleyeceğimiz en son şey yeni anayasanın “yattığı ve sürecin tıkandığı”.
ABD plan değiştirdi herhalde. Petrolü kimseyle paylaşmak istemiyor.
***
Akçakale’deki şehit ve yaralılarımızdan sonra başlayan ayaklanma Reyhanlı’ya sıçradı. Ö.S.O.’cular yedikleri yemeğin parasını bile vermiyorlarmış. Şimdiye kadar suskun kalan halk, şimdi hakkını arıyor...
Ne dersiniz, acaba bu seferki kurtuluş hadisesi de Hatay’dan mı başlıyor?
BU TATBİKAT NEYİN NESİ? Türker Ertürk
Türkiye geçtiğimiz Pazartesi ( 6 Mayıs ) İncirlik/ Adana merkezli 10 gün süreli bir tatbikat başlattı. Tatbikatın hedefi Suriye ve bu ülkedeki gelişmeler/beklentiler. Tatbikatta askerin hazırlık durumu ile seferde ve savaşta bakanlıklar, devlet kurumları ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki koordinasyon ve işbirliği hususlarının deneneceği belirtiliyor.
Bu tatbikat Türk Silahlı Kuvvetleri’nin planlı faaliyetlerinden değil. Belli ki böyle bir tatbikatın yapılması isteği ABD’den gelmiş. Tatbikatın sevk ve idare edildiği merkezin Suriye sınırına yaklaşık 100 km mesafede bulunan ABD üssünün bulunduğu yerde teşkil edilmesi gerçekten manidar.
Tatbikat eğer milli endişelerle yapılmış olsaydı tatbikatın yönetildiği merkez İncirlik yerine 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı / Diyarbakır veya 2. Ordu Komutanlığı / Malatya’da bulunan harp karargahında kurulurdu.
Ama Suriye’ ye karşı Türkiye tarafından sürdürülen örtülü savaş ( örtülü hali kaldıysa ) gayri milli ve vekaleten olunca bu savaşın açık ve yaygın hale getirilmesine yönelik tatbikat ve hazırlıkların yönetileceği yerinde vekaleti verenin karargahında yapılması çok normal oluyor.
Emperyalizmin bölge planlarına yönelik olarak Mart 2011’de Suriye’ye karşı başlatılan bu pis ve ahlaksız savaş 26’ıncı ayını doldurdu. Ne kadar daha devam edeceği de belli değil! Savaş nedeniyle bugüne kadar Suriye’de 70 bin insan yaşamını kaybetti ve 1 milyon 200 bin insan mülteci olarak ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Elimizde sağlıklı bir rakam olmasa da bu mültecilerin 400 binin ülkemizde olduğu tahmin ediliyor.
AKP liderliğinde Türkiye başrol oyuncusudur
Muhalif olarak adlandırılan fakat Batı kaynaklarına göre bile yüzde 95’i yabancı olan ve kıtır kıtır adam kesen, eli kanlı cani teröristlerle Suriye’de yapılan bu savaşta ne yazık ki AKP liderliğinde ülkemiz başrol oyuncusudur.
Suriye’nin dayanması bölgede vizyona konan emperyalist planları sekteye uğratmaktadır. Bu nedenle ABD savaşa hız, işbirlikçileri olan İsrail ve AKP liderliğindeki Türkiye’ye yol vermiştir.
ABD tarafından verilen bu destekle İsrail geçtiğimiz günlerde ilki Cumartesi ( 3 Mayıs ) olmak üzere uluslararası hukuku hiçe sayarak Suriye’ye iki sefer saldırmıştır. Bu tip saldırıyı geçtiğimiz Ocak ayı içinde de yapmıştı.
İsrail’in bu saldırılar için “ Lübnan Hizbullah’ına gönderilmek istenen silah ve cephaneyi “ bahane gösteriyor “ bu transfere müsaade etmeyeceğini “ söylüyor. Sanırsınız ki İsrail Lübnan’a silah ve cephane intikal ettiren konvoyları vuruyor. Gerçek tamamen farklı! İsrail Şam’da bulunan askeri üsleri, silah depolarını ve özellikle 250 km menzile sahip Fatah-110 füzelerinin saklandığı yerlere taarruz ediyor.
İsrail’in ABD’nin oluru ile gerçekleştirdiği bu saldırıların üç amacı var. Birincisi Suriye’yi kışkırtmak, misilleme yapmaya zorlamak ve dolayısıyla ABD’nin de dahil olacağı müdahaleye zemin hazırlamak. Suriye’nin kendini savunma dışında misilleme haklarını sonraya saklı tutarak İsrail topraklarına karşı bir harekata girişmemesi çok doğru bir karar. Çünkü İsrail’in isteği karşılık verilmesi ve savaşın çıkmasıdır! AKP liderliğinde Türkiye’de savaş çıksın istiyor! Anımsarsanız geçen Ocak ayında yapılan saldırıda Suriye niye cevap vermiyor diye Davutoğlu çok kızmıştı.
Nedeni budur!
İkicisi Suriye’nin yaptığı bu savaşta en çok ihtiyacı olduğu şey silah ve cephanedir. Bunların çoğu İran ve Rusya gibi ülkelerden gelmektedir. İsrail bu saldırılarla teröristlere dolaylı hava desteği vermektedir.
Üçüncüsü İsrail bu saldırılarla muhtemel bir müdahale öncesi Suriye’nin hava savunma durumunu cari olarak test etmektedir. Geçen yıl 22 Haziran’da iki pilotumuzun şehit olmasına neden olan olayda bu tip bir görev nedeniyle olmuştu.
Şimdi bu gerçekler ortadayken son saldırı sonrası Erdoğan’ın “ Esad İsrail’in her saldırı sonrası avuçlarını ovuşturuyor “ iddiası doğru değildir. Suçluluk duygusu içinde söylenmiş arkası boş sözlerdir.
Türkiye ve İsrail arasında eşgüdüm var
Hal böyle iken İncirlik Amerikan Üssü merkezli tatbikatın amaçları Suriye’yi provoke etmek, yaptığı mücadelede dikkatini bölmek, kuvvet konsantrasyonunu bozmak ve İsrail ile birlikte kıskaca almak olarak özetlenebilir. Hiç şüphe yok ki Suriye’ye karşı yapılan savaşta Türkiye ve İsrail arasında eşgüdüm vardır. Saldırıların ve tatbikatın zamanlamaları bunun sayısız örneklerinden biridir.
Fakat İsrail’in yaptığı saldırılardan sonra Putin “ Başka bir saldırının asla hoş görülmeyeceğini, S-300 dahil en gelişmiş silahların Suriye verileceğini “ açıklamıştır.
ABD bir yandan vekilleri aracılığı ile sürdürdüğü savaşa hız verirken bir yandan da gelişen durum ve karşılaşılan kuvvetli direnç nedeniyle alternatif plana da hazırlanmaktadır. Geçtiğimiz Salı ( 7 Mayıs ) ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov beraberce yaptıkları basın açıklamasında “ Suriye’de krizin çözümünü yardımcı olabilmek için en erken Mayıs sonunda olmak üzere bir uluslararası toplantı konusunda anlaştıklarını “ açıkladılar. Görünen o ki Suriye dayanmaya devam ederse ABD Beşar’lı bir geçiş dönemine razı olacaktır.
Ya Türkiye ne olacak? İşbirlikçi bir iktidar liderliğinde tüm yumurtalar gayri ahlaki ve gayri milli bir şekilde Beşar’ın hemen düşürüleceği seçeneğini içeren sepete konmuştu.
İşte bu ortamda Erdoğan ABD Başkanı Obama’nın direktiflerini ve kendisine vereceği yol haritasını almak için 16 Mayıs’ta Washington’a gidiyor. Ayrıca rejim değişikliği anayasası ve Suriye konusunda kendisini zora sokan başta Milli Merkez olmak üzere muhalifleri için operasyon müsaadesi isteyecek.
Saygılar sunarım
Deve Kültürü ve Nükleer Santral
Emre Kongar
Biz ki apronda deve kesen bir teknik ekibin bakım yaptığı uçaklarla uçuyoruz…
***
Biz ki nükleer santral riskini mutfaktaki tüp gazın riski ile bir tutan bir Başbakan tarafından yönetiliyoruz…
***
Biz ki normal rayların üzerinde “gitmez” denilen hızlı tren kurmuş ve insanlarımızı öldürmüşüz…
***
Biz ki deprem bölgesinde önlem almadan yaşıyoruz…
***
Biz ki, hırsız müteahhitlerin yaptığı, deprem beklemeden çöken binalara insanlarını kurban vermişiz...
***
Biz ki planlama hatasından dolayı, metrobüslerin iniş-biniş kapılarını, duraklarını ve trafik şeritlerini ters inşa etmiş bir belediye tarafından yönetiliyoruz…
***
Biz ki otobüslerin rengini, şehir hatları vapurlarının biçimini halka sorarız ama üçüncü köprü, Çamlıca’ya cami, üçüncü havalimanı kararlarının Başbakan tarafından tek başına verilmesine sessizce boyun eğeriz…
***
Biz ki, Avrupa’nın en ileri endüstri ülkesi olan Almanya’nın bile sakıncalı gördüğü için kapattığı nükleer santralları kurmaya gönüllü olacak kadar gözü pekiz…
***
Biz ki güneydeki birinci nükleer santral ihalesini Çernobil’de kurduğu santralın patlamasıyla dünyayı ve ülkemizi radyasyon yağmurlarına kurban eden Ruslara vermişiz…
***
Biz ki kuzeydeki ikinci nükleer santral ihalemizi Fukuşima’daki santralını patlatan ve hâlâ bunun yarattığı sorunları çözememiş olan Japonlara vermişiz…
***
Biz ki nükleer santral yerine kullanılabilecek, yenilenebilir rüzgâr ve güneş enerji kaynakları bakımından doğanın en zengin coğrafyalarından birinde yaşıyoruz…
***
Biz mi korkacağız nükleer santrallardan…
Nükleer santrallar bizden korksun!
Dostları ilə paylaş: |