GALİYYE – BÂTINİYYE
1. Gerçek gayeleri:
Samimiyetten uzak bir şekilde Şîaya intisab iddiasında bulunanlarla, Şîaya mensup iken aşırılığa düşüp sınırı aşanların teşkil ettiği galiyye guruplarının görüşleri hakkında yukarıda bilgi vermiştik. Galiyye - Bâtıniyye zümrelerinin asıE maksadları nedir? Bu konuda İmam el-Gazzâlî'yi (v. 505/1111) dinleyelim:
«Mezhepler tarihi âlimlerinin ittifak ettiği bir noktadır ki, Bâtıniyye cereyanı, her hangi bir dine inanmış, bir mezhebe bağlanmış, nübüvvet müessesesini benimsemiş biri tarafından başlatılmış değildir; çünkü bu cereyanın gidişi dinden sıyrılmaya varır, hamurdan kılın sıyrılışı gibi. Ne var ki ateşperestlerden, Mezdekîlerden ve biraz da inkarcı Senevilerden müteşekkil bir cemaatle eski münkir filozoflardan büyük bir gurup, aralarında İstişare etmişler, bir çare bulup ortaya koymak mevzuunda fikir teatisinde bulunmuşlar, öyle ki bulacakları bu çare, iman ehlinin her tarafı kaplamış olmasından doğan felâketi (!) hafifletsin, müslümaniarın parlak durumundan dolayı üzerlerine çöken kederi dağıtsın. Onlar, Allah'ı inkâr etmek, peygamberleri yalancı saymak, haşrin-neşrin ve neticede Allah'a dönüşün vuku' bulmıyacağım kabul etmekten ibaret olan inanışlarını haber vermekten dillerini tutmuşlar. Kendi aralarında şöyle demişler:
«Bütün peygamberlerin yalancı ve düzenbaz olduklarını biliyoruz; çünkü onlar, halkı, gözbağıcıhk ve kurnazlık yoluyla kendilerine kul-köle ediyorlar... Muhammed'in fesadı ortalığı sarmış, çağrısı ülkelere yayılmış, hükümranlığı alabildiğine genişlemiş imkânları ve saltanatı kemal derecesini bulmuş... Nihayet onun taraftarları atalarımızın mülkünü ele geçirmiş, kendi beldelerimizde, hem de aktllarımızı
küçümseyerek, nimet ve refaha garkolmuşlardır. Artık yeryüzünü enine boyuna doldurmuşken savaşla onlara karşı direnmeye ümid bağlanamaz; onları, ısrarla bağlandıkları dinden vazgeçirmek için hile ve tuzaktan başka çare bulunamaz. Şayet onları alenen mezhebimize davet edecek olursak bize karşı direnir, sözlerimize kulak asmazlar. O halde bizim için yegâne çıkar yol müslüman guruplarından birinin akidesini benimsemiş görünmekten ibarettir. Öyle ki bu gurup, onların içinde, aklı en hafif, görüşü en zayıf, tabiatı olmıyacak şeyleri kabullenmeye en müsait, yalanlara ve aldatıcı sözlere inanmaya en yatkın bulunan olsun. Bunlar da olsa olsa ancak şîîler olur. Evet, biz Şîaya intisab ve Ehl-i Beyete bağlılık iddiasıyla şerlerinden kendimizi korumalıyız. Ayrıca biz, seleflerinin ma'ruz kaldığı büyük zulüm ve hakaretleri dile getirmek suretiyle onların tabiatına uygun düşen şeyleri vesile edinmeli, kendimizi onlara sevdirmeli, Muham-med'in (s.a.) aile efradına isabet eden felâketlere ağlar görünmeliyiz. Böylece müslümanların önderlerini ve uyulacak örneklerini teşkil eden geçmiş âlimlerine dîl- uzatmaya imkân bulmuş oluruz. Geçmiş âlimlerinin hallerini ve onların rivayetiyle -naklolunan şeriatleri-ni kendilerine çirkin göstermeye muvaffak olduk mu, artık müslümanların şeriate dönüşleri güçleşir, buna mukabil peyderpey dinden sıyrılıp uzaklaşmaları meyanmdaki çalışmalarımız kolaylaşır. Şayet hâlâ Kur'ânın ve mütevatir haberlerin zahirleri meyanında tutunacak bir şey bulurlarsa onlara şunu kabul ettirmeye çalışırız ki: bütün bu zahirî delillerin gizli ve bâtın? manaları vardır; ahmak olmanın alâmeti onların zahirine aldanıp kanmaktır; akıllı ve basiretli oluşun belirtisi de bâtını manalarını benimsemektir... Sonra kendi inançlarımızı aralarında yaymaya başlar ve Kur'ânın zâhirlerîyle kasd olunan asıl manaların (bâtını manaların) bunlardan ibaret olduğunu söyleriz. Nihayet bu şîî guruplarla sayımızı çoğaltmaya, yanlarında yer alarak destekleriyle kuvvet kazanmaya muvaffak olunca diğer İslâ-mî fırkalara nüfuz etmek bizim için kolaylaşır.
«Söz konusu guruplar istişarelerine şöyle devam etmişler: Ta-kibedeceğimiz yol şu olmalıdır: Kanaatlerimize iştirak edip bize yardımcı olabileceklerden birini lider olarak seçelim, onun Ehl-i Beyt-ten olduğunu, bütün insanların kendisine bey'at ederek arz-ı itaatte bulunmasının gerektiğini, çünkü Rasûlüllahın halifesi olduğunu ve büyük küçük bütün günahlardan taraf-ı İlâhîden korunduğunu... ifade edelim. Ayrıca bu davetimizi, günahlardan korunmuş olmakla vasıflandırdığımız liderin yakın muhitinde yaymayalım; çünkü muhit ya-
kınlığı çoğu defa perdeleri sıyırır. Buna mukabil menzil uzakta olup mesafe büyüdü mü davetimize İcabet edecek kişi, liderin halini araştırmaya ve içyüzünü anlamaya nereden imkân bulsun?
«işte bahis konusu İslâm dışı ve inkarcı gurupların, bütün bunlardan asıl maksadı, müslümanların ülkelerini istilâ etmek, mallarına ve namuslarına el uzatmak ve kendi zanlarmca mallarını ellerinden alan, kanlarını akıtan, başlarına türlü türlü belâlar yağdıran müsîü-manlardan intikam almaktan ibarettir. İşte Bâtınî tevillerin nihaî hedefleri ve işte ortaya çıkış sebepleri...» 40
Zeydî âlimlerden Muhammed b. el-Hasan ed-Deylemî (v. 711/ 1311) de Bâtıniyyenîn ortaya çıkışı ve gayesi hakkında şöyle diyor:
«Şunu bilmelisin ki Bâtıniyye mezhebinin ilkin ortaya çıkarılışı Allah onlara Nuh tufanını, Âd kavminin kasırgasını, Lût kavminin öldürücü taşını, Semûd kavminin yıldırımını musallat kılsın hicretin 250. senesinde olmuştur. Bu mezhebi, İslâmiyete ve Peygamber aleyhisselâma karşı kalblerinde kin bulunup da aralarında anlaşan filozoflardan, inkarcılardan, mecûsî ve yahûdîlerden ibaret bîr gurup ortaya koymuştur. Gayeleri ise insanları, bunca şevket ve kuvvetlerinden sonra îslâmiyetten uzaklaştırmaktı». 41'
Gerek sünnî, gerek şîî bütün islâm âlimleri yanında yabancı müellifler de galiyye ve Bâtıniyye önderleri ve propagandacılarının samimiyetten uzak olduklarında müttefiktirler. Gayeleri, «yaşayan, belli kaidelerle tesbit edilen her türlü dinî inancı yıkmak» 42, özellikle islâm milletlerini ve islâm iktidarlarını içten çökertmekti. Bu neticeye ulaşmak için her türlü vasıtayı mubah saymışlardır. Yukarıda «Bâtıniyye tesirlerine kapılan tipler» bahsinde (s. 238 vd.) sıraladığımız tipler, Bâtıniyyenin, neticeye ulaşmak için ne gibi çarelere başvurduğunu açıkça göstşrir. İslâm tarihinde müfrit gurupların fikrî tahriplerine karşı Mutezilenin, kuvvete dayanan tahriplerine karşı da türk unsurlarının büyük mukavemetleri ve mukabil mücadeleleri olmuştur.43
Luis Massignon (1883-1962), Karmatî hareketi için şöyle der: «Bu hareket Garba de tesir etmiş ve esnaf birlikleriyle Farmasonluk teşkilâtına müessir olmuş görünmektedir» 4445
2. Mukaddes mefhumlar ve galiyye:
Zeydî âlim ed-Deylemî, kitabında, Bâtınîyye ileri gelenlerinin bizzat kendi eserlerinden nakiller yapar. Bâtınî Ebu'l-Kasim el-Kayravânî'ye ait «el-Belâğu'l-ekber » den yaptığı bir nakilde, müllif Kayravânî, namazın, orucun ve haccın, bilindiği ve tatbik edildiği şekilde bir manaya gelmediğini söyledikten sonra- şöyle devam eder:
«Yuh olsun şu müslümanlara! Onlardan birinin, (namaz kılıyorum diye) alnını ve yanağını yere koyup kıçını yukarıya kaldırmasından Tanrılarının eline ne geçecek? [Oruç tutacaklar diye) onları aç bırakmaktan, (hac menâsiki diye) Kâ'benin etrafında dolaşmaktan, yalınayak ve çıplak koşuşmaktan, taharet için kullanılmaya bile elverişli olmayan bir taşı öpmelerinden ona ne fayda gelecek?» 46
Hicrî 317, milâdî 930 tarihindeki hac mevsiminde, Karmatî azgınlarından Ebu Tahir Süleyman b. el-Hasan el-Cennâbî (v. 332/944J. arkadaşlarıyla birlikte 'Mekke'ye girmiş, tavaf ve ibadetle meşgul olan binlerce hacıyı öldürmüş, bir kısmını zemzem kuyusuna doldurmuş, geri kalanları da yıkamadan, kefenlemeden, cenaze namazlarını kılmadan Mescid-i Harâm'a gömmüşlerdir. Aynı şakiler, Mekke evlerini yağma etmişler, Kâ'be örtüsünü alıp aralarında paylaşmışlar, Hacer-i Esvedi yanlarına alıp gitmişler... Hacer-i Esved, 22 yıl, merkezleri olan «el-Ahsâ'» da kalmıştır. İadesi İçin ricaya giden Mekke emiri ve eşrafını da öldürmüşlerdir Nihayet 339/950 yılında Hacer-i Esved yerine iade edilmiştir .47 48
3. Galiyyenin dindeki hükmü :
İslâm müellifleri galiyye-Bâtıniyye fırkalarını İslâm dışı kabul ederler. İmâmiyye-i Isnâaşeriyye âlimlerinin ileri gelenlerinden İbn
Bâbeveyh el-Kummî (v. 381/991) şöyle der: «Bizim gulât ve Mufav-vıza 49 hakkındaki inancımız şudur: Bunlar, sânı yüce Allah'ın İnkarcılarıdır. Onlar yahudiler, hıristiyanlar, mecûsîler, Kaderiyye, Ha-rûriyye, bid'atçılar ve sapık görüşlere sahip olanlardan daha kötüdürler» .50
Zeydî âlim ed- Deylemî, Bâtınlyyenin 20 ye yakın meselede küfre düştüğünü izah eder .51
Gazzâlî (505/1111) de, Bâtıniyyenİn, gerek benimsedikleri İslâm dışı inanışları ve gerek biz müslümanları tekfir edişleri yüzünden, küfre düştüklerine hükmeder52. İzmirli İsmail Hakkı'ntn (1869-1946) dediği gibi galiyye ve Bâtıniyyeden olup da tuttukları yolun İçyüzünü bilen kimselerin küfre düşmekten kurtulmaları mümkün değildir. Fakat cereyanın içyüzünü bilmeyen avam küfürden kurtulmuş olabilir 5354
Dostları ilə paylaş: |