SONSÖZ
Eğitim sistemimizin, Türk milletinin çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı haline gelmesini sağlayacak yapı ve davranışlara kavuşturulması ve ulusumuzun 21. yüzyılda üretimde, “sanayi toplumu”, kültürde ulusal değerlere saygılı "bilgi toplumu" davranışta "bilim toplumu" olmasını gerçekleştirecek düzeye getirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, Milli Eğitim'den 2000'Ii yılların insanını yetiştirmesini istemektedir. Bu insan; milli, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı; beden ve ruh sağlığı tam, hür ve bilimsel düşünme gücüne sahip., insan haklarına saygılı; üretici, girişimci, kişilikli, çağdaş Türk insanıdır.
"İnsan hakları ve demokrasi eğitimi"nin ulusal düzeydeki yasal dayanakları incelenirken yukarıda belirtilen nitelikleri taşıyan insanların yetiştirilmesinin yasal dayanaklarının olduğu saptanmıştı. Bir hukuk devletinde, "hukuk"un üstünlüğü esas olduğuna ve "yasalar" bağlayıcı olduğuna göre; bu nitelikte insanları yetiştirmenin bir .yasal zorunluluk" olduğu da belirtilmişti.
Bu çerçeve içerisinde, bu araştırmada onaya çıkan sonuçları birkaç madde helinde yeniden belirtmekte yarar görüyorum:
1- Türkçe dersi, eğitim süreci içerisinde en ağırlıklı yeri tutar. Türkçe dersi, dil dersidir. Dil eğitiminin araçları, o dilde yazılmış yazın ve sanat ürünleridir. Böylece, öğrencilerin evrensel kültür ve sanat eserleriyle karşılaşmaları okulda, özellikle Türkçe derslerinde başlar.
Türkçe dersi, programlarda, hem en ağırlıklı ders olması hem ders araçlarının yazınsal ürünler olması bakımından insan kişiliğini oluşturmada, istenilen nitelikte bireyler yetiştirmede en belirleyici ders durumundadır.
Bu ayrıcalıklı konumuna karşın Türkçe dersi, Milli Eğitimimizin amaçladığı insan tipini yetiştirmede "kendi payına düşeni" yeterince yapamamaktadır. Bunda, "Türkçe müfredat programlarının yetersizliği ile Türkçe kitaplarının hazırlanmasındaki “ilkesizlik”in etkili olduğu düşüncesindeyim.
2- Gerek Anayasa, gerek Milli Eğitim Temel Yasası açısından "insan hakları ve demokrasi eğitimi" bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuya ilgili bölümde değinilmiştir. Bir daha belirtmekte yarar vardır. Türk toplumunun amaçladığı, hedeflediği dünya "çağdaş uygarlık"tır. Bu hedef, devletin biçimini belirleyen Anayasa'da olsun -birçok tutarsızlığına karşın- Türk Milli Eğitiminin yapısını oluşturan “Temel Yasa”da olsun açıkça belirtilmiştir. Bütün aksaklıklara, kesintilere karşın, kurulmaya çalışılan düzen "demokratik düzen"dir- veya öyle gösteriliyor-. Ancak, "Türkçe Eğitim Programları’nda aynı duyarlılığın gösterilmediği ortaya çıkıyor. İncelenen programlarda, demokratik toplum düzeninden ya hiç söz edilmemekte ya da bir iki tümce ile geçiştirilmektedir. İlk "Türkçe Eğitim Programl" ile son "Türkçe Eğitim Programı" karşılaştırıldığında, insan hakları ve demokrasi eğitimi yönünde bir gelişme görülmektedir. Yalnız, bu gelişme yeterli değildir. Program hazırlayıcıları, "demokrat insanlar yetiştirmeden, demokratik toplum düzeni kurulamayacağı" gerçeğini kavramamış görünmektedirler. Demokrasiyi yaşatmanın olmazsa olmaz koşulunun "insan hakları ve demokrasi eğitimi" vermek olduğu gerçeği henüz tam anlamıyla kavranamamış gibi görünüyor.
Program hazırlayıcılarının bu dar görüşlü tutumu, bilinçsizliklerinden değil de, "bilinçli" bir yaklaşımdan kaynaklanıyorsa, bu daha kötü bir durumdur ve bu araştırmada ortaya çıkan bir sonucu da doğrulamaktadır. "İnsan hakları"nı korumanın ve yaşama geçirmenin yolu, insanların bu hakları öğrenmesi, benimsemesi ve korumasından geçer. Yoksa, yasal düzenlemelerde bu hakların tanınması pek bir anlam taşımıyor. Yazılı metinler çok "mükemmel" olabilir. Önemli olan, o metinleri yaşama geçirecek, uygulayacak olan insanların tutumu, davranış biçimidir. Yasal açıdan bir zorunluluk olan "insan hakları ve demokrasi eğitimi"nin, amaca uygun yapılamaması da bundan kaynaklanmaktadır.
3- Türkçe Eğitim Programları'nda olduğu gibi, Türkçe kitaplarının hazırlanışında da, aynı "eksiklik" aynı "ilkesizlik"in kendini gösterdiğini görüyoruz. Bu durum yadırganmamalıdır. Okullarda okutulacak ders kitapları Talim ve Terbiye Kurulu'nun incelenmesinden geçmektedir. "Eğitim Programları"nı da bu kurul hazırladığına göre, ders kitabı hazırlayanların bu kurulun bakış açısını dikkate almaları doğaldır. Eğitim Programlarına uygun olarak, zaman içerisinde, ders kitaplarına alınan “okuma parçaları”nın içeriğinde bir takım değişiklikler olsa da geleneksel çizgi"nin korunduğu dikkat çekiyor. Örneğin, son zamanlarda -yeni baskı kitaplarda- "insan hakları ve demokrasi" ile yakından ilgili kavramlara daha çok yer verildiğini görüyoruz. Ancak, "Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi", "Onuncu Yıl Nutku"nun hemen her kitapta yer almasına karşın, “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”ne hiçbir kitapta rastlamıyoruz.
4- Bizim eğitim sistemimiz “öğretmen” eksenlidir. Öğretmenin eğitimdeki bu ağırlığı, Türkçe dersinde kendini daha çok belli etmektedir. Türkçe dersinin bir kültür dersi olması bunda etkilidir. "İnsan hakları ve demokrasi eğitimi" ile ilgili kavramların açıklanmasında, öğrencilere verilmesinde öğretmenin niteliği ayrıca önem kazanıyor. "İnsan Hakları" konusunda "yeterli bilgi"ye sahip, bu konuda bilinçli, demokrat, çağdaş bir öğretmen eldeki metinlerle de "istendik" insan 'hakları ve demokrasi eğitimi verebilir. Metinlerde geçen "eşitlik", "sevgi", "barış" vb. kavramlardan konuyu "insan hakları" alanına çekebilir. Öğretmen aynı kavramları çok değişik bakış açısıyla da ele alabilir. Bu durum karşısında, "insan hakları ve demokrasi eğitimi" açısından temel belirleyicilerden birinin "öğretmen" olduğu bu araştırmanın en anlamlı sonuçlarındandır. Böylece, "öğretmen yetirtişme politikasının yeniden gözden geçirilmesi, en azından, öğretmen yetiştiren kurumlarda "insan hakları ve demokrasi eğitimi" verilmesi, amaçlanan hedeflere ulaşabilmek için yararlı olacaktır.
5- Atatürkçülük'ün bir .üst ideoloji" olarak algılandığı da bu araştırmada ortaya çıkan sonuçlardan bir diğeridir. Öyle ki, "insan hakları" ile beraber birçok evrensel değer "Atatürkçülük" düşüncesiyle eşdeğer görülmektedir. Atatarkçülük konuları içerisinde bu kavramlar çokça yer almaktadır. Birçok evrensel değer, Atatürk'ün konuşmalarından, sözlerinden alınan parçalarla açıklanmıştır. Böylece bir yandan "Atatürkçülük" verilmeye çalışılmış; bir yandan da, Atatürkçü düşüncenin evrensel değerler taşıdığı benimsetilmeye, giderek, yetişen bireylere "evrensel değerler'in de kavratılmış olacağı düşünülmüştür. Örneğin, "insan sevgisi", "dünya barışı., "eşitlik" vb. kavramların çoğu "Atatürk'te insan sevgisi", "Atatürk'ün yurtta barış, dünyada barış sözü", "Atatürk, bütün insanları eşit sayardı" gibi ifadelerle anlatılmıştır. Yetişen her bireyin Atatürkçü olduğu varsayımından yola çıkılması bir takım yanlış sonuçlara varmamıza neden olabilir. Özellikle bu aşamada, öğretmenlerin kişilikleri, bilinç düzeyleri, dünyaya bakış açıları ayrıca önem kazanmaktadır.
6- 1980 yılından sonra basılan Türkçe kitaplarında Atatürkçülük konularının daha çok yer aldığı görülmektedir. Atatürkçülük konularıyla birlikte, konumuzla ilgili kavramlar da bu dönemde yazılan kitaplarda daha çok yer alıyor. “İnsan hakları” düşüncesinin, günümüzde daha hızlı olmak üzere, son elli yılda gelişme göstermesinin bunda etkili olduğu bir gerçekse de, bunun, Türkiye’nin siyasal gelişmelerinin bir sonucu olduğu söylenebilir.
7 - Türkçe ders kitaplarında, "insan hakları ve demokrasi eğitimi"ne "araç" olacak ders konuları yanında -bunlar kadar olmasa da- bu kavramlarla çelişen; "otoriter" "şoven", "bağnaz" insan tipi yetiştirmeye "araç" olacak metinlerin de yer aldığı bir başka gerçektir. Bu durum, “insan hakları ve demokrasi eğitimi”nin bilinçli, planlı yapılmadığını, tersine, birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da bir "ilkesizlik", bir “tutarsızlık”ın egemen olduğunu göstermektedir.
Dostları ilə paylaş: |