Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə17/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   97

BAŞLIKSIZ


İnsan önce işaretlerle anlaştı, sonra dili buldu ve sonra yazıyı. Bu ögeler insanın olmazsa olmazlarıdır.

Bilim ve teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin iletişim sözle ve yazıyla kalacaktır. Bundan neden konuşmak ve yazmak sonsuza değin iletişim aracı olarak kalacaktır.

Sizler (*), (*), (*) , çağdaş yaşama talipseniz eğer, elinize geçen her fırsatta yazmak okumak konuşmak fırsatları yaratmalısınız. Yoksa çağdışı kalırsınız.

İnsanın dindar olması iyi birşey ama aile boyu namaz kılan fotoğraf çektirmek iyi olmadığı gibi günahtır. Çünkü ibadet teşhir etmek, kullanmak anlamına gelir.

Dini ancak dinsizler, yobazlar, ticaret için kullanırlar. İbadet gizlidir. Kişinin inançları ile ilgilidir. Muhteremdir.

Yazmamanıza

Okumamanıza

Yapmacık dindarlığınıza

Çağın gerçeklerini yanlış yorumlanıza

karşıyım. Bana mektup yazın demiyorum. Bir çok kez söylemiştim sonuç vermedi. Vazgeçtim. Ama kalemle kağıt hep var olacaktır. Kullanmazsanız sıradan olursunuz: doğdu, yaşadı, öldü !!!!

Bu tümceleri kağıda dizen kişi otuz sene Türkiye Cumhuriyeti okullarında öğretmenlik yapmış birisidir. Deneyimlerin bana öğrettiklerini istiyorumki alt kuşaklarıma aktarayım.

E. Aydın

BAŞLIKSIZ


Alman Erhard Dr. Ludwig 1949 yılında başbakanlığa çağırıldı. Dünya savaşından eli ayağı bağlı çıkan Türkiye 16 Ekim’de kabinesini kurdu.

Nerde o eski liderler?

Ülkemiz seçime gidiyor. Kurulacak hükümete aday olan partiler konuşuyor. Konuşmalar yalın, yalçın, anlaşılır, inandırıcı ve geleceğimizi kapsayan bir söz söylemiyorlar.

Yıllardır birikmiş sıkıntıları, ülkenin içinde bulunduğu çıkmazları, nasıl düzelteceklerini ya bilmiyorlar yahutta söyleyemiyorlar. Biz gelirsek her sorunu çözeceğiz diyebiliyorlar.

Bu söylemler demokrasilerde hamasi sayılır.

Seçmene kesin projeler sunmak gerekir.

Dr. Ludwig Erhard, korkunç Alman gibi.

E. Aydın, 7Eylül1996


BAŞLIKSIZ


Büroda yine canım sıkılıyor. İnsanların yapmacık şekilde birbirlerine gülmeleri daha sonrada arkalarını dönerek yüz ifadeleriyle etraflarına nefret kusmalarını görmek, inanılmaz derecede üzüyor beni. Ne kadar görmemeyede çalışsam da olmuyor. Görmemi engellemek için iki çare var. Ya gözlerimi kapatacağım, ya da başka şeyleri düşünerek kendimce hayal düyası oluşturup o dünyayla transa geçeceğim. İki çözüm yoluda umutsuz. Ne gözlerimi kapatarak kendimi kandırma oyunu oynayacak, nede hayal dünyasında yaşayacak kadar vaktim var. "Oturmak ve olaylara tepkisiz kalmak kolay olan" diyorum kendime, "Bu bana göre değil. Kendim neysede burda böyle oturarak Kübra'ya yazık ediyorum" der demez:

Hemen çantamı topluyor, zaman boşa gitmesin diyede kendimce günün değerlendirmesini yapıyorum. Sonuç pozitif. Ufak tefek bikaç şey öğrenmişim. Polyannacılık oyununa başlıyor, doyumsuz olduğum öğrentilerime bana yeter şimdilik – diyorum. Gün değerlendirmeside; karşıma arkadaşım Aykut; düşünceleriyle, kişiliğiyle, tavır ve hareketleriyle bilinçli kişiyi tanımlamasını bilen herkesten tam not alan arkadaşım çıkıyor. Onun artık üniversiteli olduğunu bilmek üzerimdeki stresi atmama ve yüzümde hafif bir tebessüm oluşmasına yetiyor. Mutlu oluyorum Aykut adına seviniyorum.

O sevinçle yetkili mercilerden gerekli izinlerimi alıp kendimi dışarı atıyorum. Hızla açtığım kapıda oluşan aralıktan seni göruyorum. İyi adam düşüncenin üstüne gelirmiş diyorum. Gülüşlerimi çoğaltıp seni bekliyorum kapıda. Sevincini paylaşıp, tebrik etmek istiyorum seni. İsteklerim kısmen gerçekleşiyor. Seni tebrik ediyor, iyi dileklerimi dile getiriyorum. Fakat paylaşmayı beklediğim mutluluktan, sevinçten eser göremiyorum. Biraz daha sohbet ettikten sonra sen büronun, bende sana çaktırmadan gizlice aldığım sıkıntılarla evin yolunu tutuyorum.

Sıkıntılı olduğunu kendine kabul ettirmiş olman ve Polyannacılık oyununu (belkide insanın kendini kandırması olarak nitelendirdiğin ama gerçekte insanın hayata boyun eğmesini önleyen ve acımasızlıklara karşı yüreklendirerek dimdik ayakta kalmasını sağlayan kimine göre aptallık bana göreyse matıklılığın ta kendisi olan oyunu) gerekli yerlerde kullanmaman canımı sıkıyor. Düşüncelere dalıyor, o dalgınlıkla da otobüse biniyorum. İçerisi yapış yapış insan kokuyor. Havadar olsun diye şoförün yanında ters yöndeki bölüme oturuyor, paramı ödüyor ve düşünmeye devam ediyorum. Belkide senin içindekinin iki katı bir sıkıntı oluşuyor içimde. Şoför amcanın aniden firen yapmasıyla irkiliyor, bir an için düşünmeyi bırakıyor ve pencereden dışarı bakıyorum.

Ters yönde oturuyor olduğum için tekrar hızlanmaya başlayan otobüste herşeyi geçtikten sonra gördüğümü fark ediyorum. Tıpkı yaşam gibi. Sonuçları yaşarken bile göremiyoruz, ancak yaşadıktan sonra görebiliyor ve iyi yada kötü olarak değerlendirebiliyoruz. Gözlerimi kapatıyor ve sana kızıyorum.

Elbetteki elinden geleni yaparak, acı çekmek senin hakkın ama lütfen; herkesin gıpta ederek baktığı ve geleceğin yükünü çoktan sırtlamış, bu günün değil geleceğin adamı olan Aykut'a böyle davranmamalısın.

Bu günün olmayan sıkıntıları kafanda tasarlayıp, kendince tahminler yaparak morallini bozması ve tahminlerle yola çıkarak olayları değerlendirmesi gereken en son kişi olduğunu bilmen ve her zaman mutlu olmayı hakettiğini unutmaman dileğiyle.

Hoşça, dostça ve mutlu kal. lütfen yarının adamı olan Aykut'a iyi bak!!!

E. Aydın, 2Ağustos1996

SUYA DEYİNTİ

Bizim bu mekanda birçok değişiklik yaptım. Galerinin hemen hemen yarısına ulaşan bir duvar, ördüm, karşı duvarlara boydan boya kapaklı dolaplar yaptırdım, içlerine, çevredeki vazgeçilmez kıvır zıvırı doldurmak için, ama meğer bütün yapımız kıvır zıvırmış, bir türlü sığdıramadım. Bana öyle geliyor ki, herşey yine eskisi gibi ortalıkta dolaşıyor. Bir yerde dağınıklık karakterimiz olmuş.

Denebilir ki, sadece sarf etmek için sarf edilmiş bunca paracıklar. Birkaç öğrencim var. Onları da pek istemiyorum ama başladım bir kere. Ben resim yapamıyorum, yapsam da iştahsızım. Şefik Bey, Tuncay Bey ve daha birkaç arkadaş, zaman zaman geliyorlar ve sohbet kaynatıyoruz. Konuşmaları bilimsel oluyor ve yararlanıyorum.

Dün Mersin’de, üç sergi açılışı vardı, oraya gittim, eski öğrencilerimle buluştuk. Mersin bu yönden, galiba Adana’dan daha ilgili ve verimli, izleyiciler çoktu. Burada da Neşet Günal’ın sergisi oldu. 15 Ocak da Bedri Rahmi Sergisi geliyormuş. O adamı ben hep severim, halka dönük bir çalışma düzeni var. Sırası gelmişken söyleyeyim, Şefik Bey ve hanımı, sizin ilginizden çok memnunlar. Burada havalar biraz meyhoşu, ama sabahları aksatmadan bir saat kadar yürümeme mani değil. Saat altılar gibi Demir Köprü’ye, oradan Eski Baraj üzeri dönüp geliyor, kahvaltımı edip, çeşitli çalışmaya koyuluyorum. Başta günlük gazeteler, Gün ve Cumhuriyet gazetelerini izlerim. Gün fena değil, haberleri tazecik ve gerçekçi oluyor. Akşam saatleri ise, bir gelip giden yoksa, belli olduğu gibi, daktiloya oturuyorum. Füsun Adana’daki özel okuldan ayrıldı, Ankara’ya taşındı, Berrin İngiltere’de okuyor, zaman zaman yazıyor, Asuman İstanbul ’da çalışıyor, ara sıra uğruyor, Adil ise evlendi, iki çocuğu var, butik işi yapıyor.

Burada, tezgahta, çizgi değişiyor, motifler ve renkler değişiyor ama kumaşlar hala top top dokunuyor.

Buralarda, elinde birkaç poşet biriken hemen herkes sergi açıyor, trafik biraz da karışıyor. Biz izleyiciler de, oradan oraya koşturmaya mahkumuz. Ayın on beşi, sıkışık bir trafik yine var.

Biraz önce telefon ettiğimde, daha önceki mektuplar okundu mu, okunmadı mı öğrenmek istemiştim. Bütün çeşitli olanların yanında, bir de mektupla taciz etmiş olmayayım, yazıyı burada kesiyorum. Öperim.

E. Aydın, 11Ocak1993



YEŞİLDE NE ARAR DA BULAMAZ İNSANOĞLU.

Sevgiyle sarılmış insanlardan uzak dururum. Sıraya da girmem. Sevgiyi içimde yoğunlaştırırım gerekirde kullanmak üzere.

Ben hep birebir seçerim. Öğretmen olmama karşın!

Konuşurken, yazarken, kendimi karşımdakinin yerine korum. Öylece alternatifler üretir, seçeneklere açılırım. Bir başkası olarak çokca konuştuğum ondandır.

Canavarları severim. Onlardan çok şey öğrenmişimdir. Van gibi, Mehmet gibi, Yeşil gibi ve diğerleri.

Mesleğim gereği, insanları severim. Geleceğe açık insanları.!!

Çünki ben yarınları düşler, yarınlarda yaşarım. Dün ve gün sıradandır, koklanmış çiçek gibidir.

Beni anımsadığınıza sevindim.

Yeni yeni yıllara iyi yolculuklar Selami...

Öperim


E. Aydın, 30Aralık1998

Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin