Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali


E. Aydın, 24Temmuz1994 SEVGİLİ DOSTLAR



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə2/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   97

E. Aydın, 24Temmuz1994

SEVGİLİ DOSTLAR


Ben bir öğretmenim. Her koşulda öğretmekle yükümlüyüm.

Sizi de canım kadar sevdiğime göre; gerçekleri açık açık konuşmam gerekiyor..

Bir soru; mektup nedir?

Niçin yazılır?

İçeriği nasıl oluşur?

Ne zaman angarya olmaktan kurtulur?

Mektup, birinci kişiler arasında bir iletişim aracıdır. Konusu duygusal ve işlevseldir. Onun için özellikle hep beklenir. Kişiye özeldir. Giz vardır, gizlilik vardır.

Karşınızdaki kişiyi, çok incelikli, saygılı, sevgi yüklü övgü ve sevgi sözcükleriyle ama tanıdığınız kadar gerçekçi, övgüsüz, abartısız, edebi imgeler ve simgelerle, bazen de anılarla bezeli, unutulamaz, unutulmamış tümcelerle, sözcük sözcük, ölçülüp biçilmiş, içtenlikli, kuyumcu elinden çıkmışcasına özenli olmak koşuluyla yazılmalı.

Yazım kuralları, noktalar, virgüller, ünlem işaretlerini yerli yerinde kullanarak, güzel Türkçe'mize böylece saygılı olunmalı. Yazarken, karşınızdakini düşünüp, kendinizi kanıtlamalısınız.

Eğitim ve öğretim bu amaçlar için önemlidir ve yapılması zorunludur. Sıradan olmaktan, bir varlık olmaktan, özünüzü büyüterek kurtulabilirsiniz.

Ölümlü yaşamın değeri, özle ölçülür. Yoksa sadece doğulup ölünmüş olur ki; hayvanlar da böyledir.!

Eğer isterseniz, bir başka betide açıklamaları sürdürebiliriz.

Sizleri öper, renkli bir dinlence geçirmenizi düşlerim.

NOT: Bu beti iki saatte yazıldı. Ama yine de yazın kuralları tam anlamıyla oturmuş değil. Büyük bir bilgin arkadaşına yazdığı mektubum altına böyle özrünü yazmış: Kusuruma bakmayınız, daha kısa yazmak için zamanım dardı.

E

RESİM
. Aydın, 29Haziran1998

Gözler görür, gönüller sever, eller elleri tutar duygulu, ebencet hislerle, insanlar, insancıklar, dünleri arar yarınlarda, kum tanelerine harç konur, davul vurur gümgüm, sesler gelir Mut’lulardan, mutlu, umutlu. Zaman içinde zaman kımıldar, Karacaoğlan gelir 100 yılların ötesinden, ozanların sesinde dizesinde, sazında.

Bir ezgi sunulur, içli, içtenli, gönüller duymaya açık. 1 yaştan, 80 yaşa, 100 yaşa selam. Zaman ılkımını almış, kımıldar yavaş yavaş.

Zaman, (o) üstüdür, (o) altıdır zaman. Ozan zamanda gezendir artısız, eksisiz. Zaman zaman içinde, onun içinde, duman olmuş bir kişi elinde sazı, sazda teller, tellerde ses, tınlar tınlar, aşk olur perde perde, ağaçlara, dağlara, güzellere. İçten bir deyiş akar, pınarlar kadar duru.

Güneş büyür büyür. Herşey güneş olur. Güneşe karşı ay olur, aya karşı ağaç büyür. Güneş küçülür küçülür, bir ruh olur yaprakta.

Mut'ta doğma, Hatice'den olma, okumuş mu okumuş, cahil mi cahil, yeşil mi yeşil, sarı mı sarı, var mı var, yok mu yok. Babam 18671949 ölümdoğum.

E. Aydın

BAŞLIKSIZ

Sevgi umarsız bir yükselmedir, yüceliktir.

Ermişler, evliyalar, embiyalar, aşıklar yer çekiminden, (toplumun yargılı kural ve kuramlarından) kurtulabilen, anonim çizgisinin özgün yörüngesinde yer alabilen saygın kişilerin adlarıdır.

Yükseklikler esintilidir, fırtınalıdır. Esintiye karşı yürüyebilenler yüksek ve yüksekliklerde yaşarlar. Şimdi hepinizi daha çok seviyorum.

E. Aydın

BAŞLIKSIZ

Ben yetmiş iki yaşında gözüküyorum. Özgürce düşünerek, bu epeyce uzun sayılan zaman içinde neleri öğrendiğimi soruyorum kendime? Önce şunu açık kalplilikle demeliyim ki, boooomboş bir zaman geçirmişim. Bir su kabağı gibi sadece görüntü. Kültür birikimim, dini inançlarım yok denecek seviyede. Akademik kılasik eğitinin, bilimsel öğreni, tarih, coğrafya, hukuk, matematik, fizik, kimya, toplum bilimin evrelerinden yoksunum. Ama yaşamı seviyorum, yaşamayı seviyorum. Bunun için hep dikkatle kendi yargılarıma göre çarelere baş vuruyorum. Yiyor gereği kadar ya da yapıma uyduğu kadar yiyorum, uyuyorum, yürüyorum, su içiyorum. İlk gereksinimlerimi bir böceğin, bir hayvanın, bir bitkinin duyarlığı içinde dengelemeye özeniyorum.

Kafamda oluşan gerekçeler bilimsel değil, hepsi duyumsal. Okuyup öğrendiklerimle bile çelişik uygulamam. Zamanlama, pilanlama, hesaplama bende kısa.

Tipik bir anlayışla, hemen hemen her şeyi, yeniden keşfetmek bir garip tutkum. Böylece bir şey, bir olgu, bir yargı, benim için çok yönlü bir sentezle özümsenebilir. Bu da daima geç kalmayı getirir. En basite indirgersem, yön bilgisi ve duygusu bile benim için göreceli. Doğruluğu kanıtlanmış bir olgu her defasında kararsızlığa sürükler beni. Elimdeki yarım verelerin ışığında, tanrıyı, tanrı fikrini, yaratılışı, yaratılışın nedenlerini, sınırlı süregenliğini, kimyasal, fiziksel, biyolojik olayların gerçekte nedenlerini, doğumu, ölümü uzun uzun sorgularım. Görüntülü sevgiden yoksun olduğumu bildiğim halde, salt sevgiyi irdelerim. Sevgiyi severim. Sevenleri severim. Sevgiyi yine evrensel nedenler içinde yoğunlaştırmak isterim. Aslında açıklayamadığım özde bir şey var. Ben sevgiyle doluyum, her nesneyi, her objeyi sonsuz seviyorum. Ama alışılmış görüntüden yoksun. Vatanı severim, devleti severim, ülkem için öz emek vermişleri severim, insanlık için küçük bir hizmet vermiş herkesi severim, canlı olmayı, bütün canlıları severim. Tekmil doğayı, kimselerin sevemeyeceği kadar severim. Tanrıyı, varlığından kuşkulu olmama karşın, severim. Onu sorgulayanları da, inananlar kadar severim. Sevgiyi, onun uzantısı ve bir endikleyicisi olan aşkı doğuştan beri delice, mantığı bile kenara iterek severim. Ve derim ki, ben bir divane aşığım.

Birey olarak onu duymadan, onu düşlemeden, onu sıradan bir nesneye yüklemeden bir küçük anım geçmez. Önceleri cinsel dokunmayı amaçlardım, her tür dişiye ilgi duyardım. Sonraları gerçeklerden ayrılarak kadını, insan türünden ayrı bir varlık olarak, doğal insan ihtiyaçlarının sadece göze ve duyguya hoş gelenlerini yapan ideal ve estetik kurguya götürdüm, öyle görmek istedim. Onu putlaştırdım. Hala da bu çizgide düşünmek bana haz verir. Yine bu nedenle kadınlarla aramda kendiliğinden ekzantirik, geçilmez bir tampon bölge oluşur.

Çocukluğumda bilimsel olmayan, duyumsal ve fakat içten inandığım konuları çevreme aktardığımda, yahut da yarım bilgimle düşlerimi anlattığımda, bilgisiz, ukala durumuna düşerdim. Okul sıralarında derslerim, resim de dahil, hemen hemen hep başarısız olurlardı. Sınıfları bin zorlukla geçerdim. Kendimi bildim bileli hafızam, yani belleğim, çok çok zayıftı. Yine hiçbir konuda birileriyle yarışmaya cesaret edemezdim, etsem de başarısız olurdum. Böyle bir fikir anatomisine sahip olan ben, bir gün kendimi lise resim hocası buldum. Yemyeşil, gencecik bir resim hocası. Şimdi ise emekli, bilgi dağarcığı zengin, sanatı anlayarak ortaya koymaya çalışan, mesleki bilgisi, genel kültürü olan, okuduklarını anlayan, durum değerlendirmesi yapabilen, hemen hemen her dalda önbilgisi ve yargısı olan, sırasında konuşması ciddiye alınan, söz verebilen ve sözünü yerine getirebilen, unutması çok az, pirensiplerine saygılı ve felsefesi olan, yılmadan hep araştıran, bulgularını sentez eden ve özümseyen, çevre ile ilgili çağdaş olmaya hep hazır olan bir kişiyim. Geleceğe umutla, aşkla bakıyor, bir çok eskiyen organlarıma karşın hayatı seven, ileriye doğru hamle içinde birisiyim.

Pekiyi bu başlangıçtaki anlattığım kişi nasıl oldu da şu son betimlediğim yapıya ulaştı??! Şu anda hiç de yabana atılmayacak bir performansım var.

Bu paragraftan sonra da yorumlayamadığım ara bölümü irdelemeye çalışacağım.

E. Aydın

YAŞAMA BİR ANLAM GEREK

Güneş doğuyor, ısıtıyor, ısıtıyor, her şey cıvıl cıvıl, her şey açık seçik, ayan beyan. Güneş batıyor, gölgeler sarıyor çevreyi, herşey soluklaşıyor, rengini yitiriyor, bir giz doğayı sarıyor, yaşam sakinleşiyor, duruyor sanki. Yerini bir giz ve mekan tanımayan gölgeler alıyor.

Çiçek neden açar ilk sabahla, neden binbir koku yayar cinsine özgü, bir düzen bir düzensizlik içinde. Meyveler neden oluşur tat tat? Bütün düzensizlikler de bir başka düzen içinde. Karınca gece gündüz gider gelir, yuvasını doldurur, arı petek hazırlar, kelebek boşlukta bir benek. Sevgi doğar canlının içine kendine özgü bir düzen ve düzensizlik içinde.

Her canlı diğer canlılara karşı ve onlara paralel, onlarla koşullu. Her canlı diğerlerine bağımlı, kendi bağımsızlığı içinde.

Tilki tavuğu, yılan yumurtayı, aslan geyiği yer ama neslini tüketemez, dengeyi bozamaz, bozmaz. Ortada bir kararlı denge vardır bozulmaz. Bu dengeyi kim koruyor, nasıl koruyor? Dağların içinde sular birikir, damla damla, pırıl pırıl, tertemiz. Pınarlar kaynaklar oluşur, akar serin söğüt gölgelerinde. Her canlı nasibini alır, bu sudan kendi ölçüleri içinde.


RESİM

Bitki yaprak verir, çiçek verir, koku verir, kendine özgü, kendine uygun kokular içinde. Dallar büyür ilahi ölçüye yatkın.

Koyun koyunu, keçi keçiyi, aslan aslanlığını korur. Duygusal bitkiler kokudan etkilenmez, ondan sebep değişmez, kendi çokluğu, kendi kuramları içinde. Bütün bu en özlemleri, bene saygı, ben tutkusu nasıl oturmuştur, nasıl oluşmuştur kuralsı? Bir erkek bir kadını sever, yaklaşır yaklaşır, karşılıklı isteğin tavanına kadar. Tavanı kim koymuştur? yaklaşmaktaki amaç nedir? bu ilahi duygu nereden kaynaklanıyor?

Erkek dişi ister, dişi erkek, hücreden büyük yapıya değin, bu isteği, isteğin kurallarını kim koymuştur? Bu birlik için her canlıda sonsuz özveri, içsel itenek vardır sonsuz.

Hayvanı ağacı küçümseyerek “akıl ve mantık bizdedir” diyorsak, bütün bunlara anlamı biz koymak zorunluluğundayız, onların içinde oldukları dengeden başlayarak.

Yaşlı dünyamız bizden hoşnut değil. Doğanın dengesini bozdunuz. Doğanın doğal yapısını, dağları yol ettiniz, orman varlığını kemirdiniz, havayı suyu solunamaz, içilemez ettiniz, canlı türlerini dar hesaplarla kırdınız, sayısını azalttınız, uzaya el attınız. Nereye sığınmayı düşünüyorsunuz? Evinizde yangın var. Görmüyor kokusunu da mı almıyorsunuz? Diyor: Ethem Aydın.

E. Aydın



Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin