YÜKSEK BİR ORUNA İLETİ
(Editörün Notu: Bu mektup çöp toplayan bir çocuğun adına Ethem Aydın tarafından kaleme alınmıştır)
Çocuklar hep bağışlanarak büyürler, bu büyük kusurum için beni bağışlayınız. Çaresizlikten, bilgisizlikten, sizlere içinde bulunduğum, kendimce çıkmazda olan bir durumumu yazmıştım. yanıt vermek büyüklüğünü gösterdiniz, bu şerefte bana yetti. Bu kafasızlığımın cezasını hergün daha fazla dayak yiyerek ödüyorum. Kaburgalarım sızım sızım sızlıyor. Oh olsun bana Akılsız başın cezasını bütün vücut çeker. Bu böyle gelmiş böyle gidecek, yazgıya boyun eymek varken, otur oturduğun yerde, neye yükseklere bakıp iç çekiyorsun, amcaların, abilerin, ablaların verdikleri öğütlere uydum da başıma gelmedik işler kalmadı. Hepsine küstüm artık, ama size küsmedim.
Büyüklere ve tanrıya küsülmez. Kenarından da olsa beni dinleyip yanıt vermeniz benim için çok büyük övünce kaynağı oldu.
Ellerinizden öper, teşekkürler ederim.
Ancak evime neler yazdığınızı merak ettim, bu kadar dayak yememi gerektiren neydi? öğrenmek için makamınıza geldim ama, Vali bey yorgun dediler, içeri almadılar, siz büyüğümden dileğim, aman bana mektup yazmayınız, uslandım, haddimi öğrendim, artık iyi bir ayakkabı boyacısı olacağım, vali olmayı kafamdan çıkaracağım.
Ellerinizden saygıyla öperim.
Ramazan REÇBER
SAYIN VALİM
(Editörün Notu: Bu mektup bir seyyar kebapçı adına Ethem Aydın tarafından yazılmıştır)
Eskiden evin başında, köyün başında, kasabanın başında, ilin başında, belediyenin başında katı olmayan, halkın sesine duyarlı kimseler bulunurdu. Her duruma rağmen, kanunlara rağmen münasibini arayan kişilerden bahsediyorum.
Doğduğumdan beri feleğin sillesini yiye yiye ellibeş yaşına geldim. Hırsızlık bilmem, beceremem. Karanlık işleri sevmem, dobradobra alnımın teriyle kazanmak beş nüfuslu ailemiş geçindirmek istiyorum. Dün gene belediye geldi bir daha vurdu. Ölmeği düşündüm. Kime ne yararı olacak dedim. Evim viran, çocuklar öksüz kalacak.
Adana Kurttepe Anadolu Lisesi kavşağı civarında, büyük göbeğin uç kenarında, gelen geçene çay ikram etmek, gücüm yeterse bir çorba da pişirebilmek umuduyla küçük bir baraka kurdum. Çiçekler diktim, sarmaşıklarla, sazlarla oturulabilir hale getirdim, evime üç beş kuruş götürmeğe niyet ettim. Ne göze kötü gözüküyor, ne de manzarayı bozuyordum. Bir süre daha böyle çalışmayı düşlüyordum. Yerde mülkte gözüm yok, varsın devletin olsun. Dünyanın dört bir yanına yardım eli uzatan bir ülkenin çocuğu olarak , bir fakir vatandaş olarak, bu milletin bir mozayiği olarak, benim hiç mi esamem olmayacak. Akşam gelip yıktılar. Ben öksüz, çocuklarım öksüz.
Hiç benim ne yapacağımı, ne olacağımı düşünen, kalbi yüreği durmamış bir büyüğe rastlayamayacak mıyız? Gelen vuruyor, giden vuruyor. Ellerinizden öperim. Kusurum olduysa bağışlayınız.
Halil (*), 22Ağustos1993
Kebapçı, KurttepeAdana
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ BAŞKANLIĞINA
(Editörün Notu: Bu mektup Ethem Aydın'ın bilgisayarında bulunuyordu)
BütünDünya dergisini çok seviyorum. Üniversiteye giremedim. Köyümde oturuyorum. Zaman zaman bir dostumuz adresime yolluyor. Hem geç geliyor, bazen de unutuluyor. Köyümde okuyabildiğim bu değerli hazineden yoksun kalıyorum.
Daha önemlisi, köyümde gençler bu derginin yolunu gözlüyor, okumak için sıraya giriyorlar.
Bizlerin bu güzel güneşten yararlanması için adresime bir adet dergi postayla yollanamaz mı?
Aile durumumuz abone olmağa uygun değil. Saygılarımı sunar ilginizi beklerim.
Ayşe Uysal, 25Ağostos2001
ADRES:. Axxx Uxxx
Çaltılı köyüMutİÇEL
EĞİTİM ÜZERİNE
DÜNYADA VE TÜRKİYEMİZDE
EĞİTİM ÇIKMAZI....
Eğitim ve öğretimde, bilgi üretimi ve birikimi çok önemli bir etken, bir gerekçedir. Tüketimin hep pompalandığı bir garip zaman kesitinde yaşıyoruz.
Çağımız bilgi çağıdır diyoruz, bu bir gerçek. Ama üzülerek söylemeliyim ki, çocuklarımızı papağan gibi yetiştirmeye çaba veriyoruz.
Tarih boyunca, düşünürlerin fikir birliği ettikleri, insan tanımına göre, (düşünen,bulan, üreten, kullanan) canlı insandır. Genel görünüme göre, Amerika dışında hiç bir ülke bilgi üretimi ve değişiminde olumlu bir adım atamıyor.
Japonya yeni bilgi ve bulguları, çok çabuk kullanım alanına sokarak bir üstünlük sağlıyorsa da pedagojik karekterli değildir.
Türkiye’mize gelince, olaylardaki hızlı değişimi hayran hayran seyrediyor, bulguları hazır satın almaya çaba veriyoruz. Satın aldığımız nesneler hızlı değişim sürecinde olduğu için, elimizde demode araç ve gereçler birikiyor. (Teknik Üniversite Elektronik Bölümünde olduğu gibi), bir nevi çöplük oluşuyor.
Bu acıklı senaryo karşısında, resmi uzman kadrolarımız konuya gerektiği ciddiyetle eğilip geniş anketler dizisiyle, sağ duyu sahiplerinin önerilerini de derleyip toplamalı, kısa sürede uygulanabilir, dinamik eğitim ve öğretim programlarına gidilmelidir. Yörüngesini yitirmiş bir akan yıldız durumundan böylece belki çıkılabilir.
Özlü bir bilgi birikimi için, devletin organize eğitim sistemi içine giren, her bireyi zorunlu görevli saymamız gerekir. Tutarlılığına inandığım bir örnek vermem gerekirse, bir resim öğretmeninin, Ethem Aydın'ın uygulamalarından bir kesiti aktarmak durumundayım.
Fasa fiso dersler anlayışına karşı ortaya elle tutulur ve kalıcı birşeyler koymanın isteği ve sorumluluğu içinde pratikler aradım. Sayısız alternatifler de ürettim. Resimİş dersini, önce kendime, sonra öğrencime, sonra da çevreme sevimli ve yararlı kılmayı hedefledim. Alternatiflerden bir tanesini, bütün eğitim kademelerine uygulanabilir, bilgi birikimine temelden ve büyük katkıları olabileceğine inandım. Öğretmen okullarında göreve başlarken ilk dersimde öğrencilerime önce bir yıl süreli ödevler dağıttım. (Köyde hayat, kılıkkıyafet, düğünler, nişanlar, söz kesmeler, oyunlar, imece, urasalar, hurafeler, oranlamalar, dualar, beddualar, yöresel yemekler, folklorik ve etimolojik her konuda seçme hakkı tanıdım. Sınıflar arasında benzer seçimlerde gurup çalışmasını saptadım.
Yılın sonunda, ödevler güzel br dizayn içinde bana ulaştı, not vermede birinci etken oldular. İkinci, üçüncü sınıflarda bu konuları tekrar istekli araştırmacı öğrencilere mezuniyet tezi olmak üzere dağıttım, ortaya çıkan şeyler göğüs kabartıcı güzellikteydiler. Özgündüler, araştırma idiler.
Öğretmen, öğretim görevlisi, öğretim üyesi, doçent, profesör el birliğiyle ve inanarak, böyle bir uygulamaya başladıkları gün, bilgi birikimi ve bilgi üretimi konusu çözüm yoluna girer, ülkemiz bilgi dar boğazından kurtulur. Rantabıl bir sistemi başlatmış olur. Sirano'nun tiradı sanki hep bizi söyler gibi gelir bana;Felsefeyi severdi, fizikten de anlardı, şairdi, musikide bir hayli benresi vardı, zavallının Siranı de Berjeraktı adı, herşey olayım derken hiç bir şey olamadı.
Okuyan, duyan, düşünenlere saygılarımla.
E. Aydın, 1Ocak1991
DÜNYADA VE TÜRKİYE'DE
EĞİTİM KARGAŞASI
Kendi kendinize sormanız gerekiyor; İnsan ömrü bir asırla sınırlı olduğuna göre, bilgilendirmede, eğitimde genç kuşağa gerçekçi, akılcı bir koşu parkuru hazırlamak, devletimize, eğitimcilerimize düşen görev ve sorumluluktur.
Bunun bilincinde olmamız yetmiyor, bir şeyler yapmamız gerekiyor.
1936'larda hazırlanan ortaöğretim programı artık çok yetersiz kalmaktadır. Çağını bile yakalamaya yetmiyor.
1 Genç kuşağı nasıl eğitmeliyiz?
2 Bizim gibi ezberci, taklitçi mi?
3 Güncel, yüzeysel bilgilerle donatım mı?
4 Robotlaştırma mı?
5 Kuşağı eğitimine göre yönlendirme mi?
6 Özgür düşünen, okuduğunu yorumlayan, önce güncele sonra geleceğe bakabilen yaratıcı kişiler olarak mı?
7 Anlamadan bilgilerin depolanması için mi?
8 Devinimden, iletişimden yoksun, koruyarak mı?
9 Dünü mü, bugünü mü, yarını mı, uzay çağını mı ölçüt alacağız?
10 Hepsi olamayacağı, geçmişi, günü, yarını onun üzerinde arayarak, ondan umarak, okul sıralarında yorgun silahşör olarak yaşlandırmak mı?
Dostları ilə paylaş: |